MEŞRUTİYETE DOĞRU

Mustafa Kemal Atatürk

BALKAN KAHRAMANI ENVER BEY–4

Bilgisayarıma gelen mesajlarda ünlü Enver Paşanın general olmadan önce Balkan Dağlarındaki maceraları ve 2. Meşrutiyete katkısını anlatmayı neden kestiğim soruluyor ve nedenini belirtmem isteniyordu. Bu nedenle konuya açıklık getirmem bir mecburiyet halini aldı. Öncelikle şunu belirtmek isterim ki bu konuyu asla bırakmış değiliz. Temmuz-Ekim ayları tarihi olaylarla oldukça zengin. Özellikle aydınlarımızın hem ilgilendiği hem de nefret ettirildiği, olumsuz ön yargılara kurban edilmiş tarihi bir şahsı tarafsız kalmaya çalışarak anlatmak o kadar zor ki.
Bizler Enver Beyi, Enver Paşa olarak hep olumsuz yönleri ile tanıdık, bildik. O bir diktatör, Alman hayranı, ülkesini savaşa sürükleyen ve başına bin türlü bela açan, Sarıkamış’ta 60.000 askerin ölümüne neden olan, yeteneksiz, beceriksiz, savaştan sonra ülkesini bırakıp kaçan, Turancı bir liderdi. Araştırmalarıma başlamadan önce bendeniz de aynen böyle düşünüyordum. Ama yıllar önce Enver Paşanın Türk İllerinde, yanında kalmış 1-2 askeriyle, Rus Ordusuna karşı adeta tek başına, sade bir asker kaputu içinde yaptığı intihar saldırısı sonunda, vücuduna saplanan yüzlerce mermi nedeni ile yere düştüğünü yazarken gözlerimden akan yaşlara engel olamadığımı hatırlıyorum. Bize göre, tıpkı Atatürk, İnönü gibi Türk gençlerinin Enver Beyi de tanıması gereklidir.

1907 yılı Aralık ayında İngiltere de büyük devletlere bir genelge göndererek, Makedonya işlerinin bozulduğunu öne sürdü ve bu bölgede yabancı subayların fiilen jandarma komutanlığı yapmasını, jandarma sayısının arttırılmasını, seyyar bir jandarma birliği kurulmasını ve bölgedeki Osmanlı askerlerinin azaltılmasını önerdi(1).

1908’de İngiltere Makedonya işinde daha aktif bir tutum içine girdi. 29 Ocak 1908’de İngiliz Kralının Parlamento söylevinde Makedonya’da ıslahat işinin yeniden ele alınması gerektiği belirtildi. İngiltere, 3 Mart 1908’deki genelgesinde, üç vilayet için Müslüman ya da Hıristiyan tek bir vali, bunun süresinin belirlenmesi, büyük devletlerin rızasıyla süresinden önce azledilebilmesi, maaşının büyük devletlerin kefaleti altında olması ve Türk askerlerinin azaltılmasını öneriyordu. Ruslar buna karşılık, genel vali yerine Müfettiş-i Umumi’nin iş başında kalmasını önerdiler (26 Mart 1908), İngilizler Müfettiş-i Umumi’nin İstanbul’a sormadan bütçeyi onaylayabilmesi, atama ve azil yetkisine sahip olması şartı ile bunu kabul ettiler (4 Nisan 1908). Öbür devletler de Rus önerisini benimseyince üç vilayetin bağımsızlığına doğru büyük bir adım atılmış oluyordu. Ancak bu gelişmelerin, “Makedonya’yı Osmanlı tutmak için didinen çabaların boşa gittiğini gördükleri oranda İttihat ve Terakki Örgütüne katılan genç mektepli subayları çok etkilediği ortadaydı”(2).
İngiltere’nin 3 Mart 1908 tarihli genelgesi İttihat ve Terakki örgütünü rahatsız etti ve uyarıcı bir rol oynadı. Örgüt 28 Mayıs’ta Manastır’da Rusya dışındaki büyük devlet konsolosluklarına bir layiha sundu. Burada: İngiliz Dışişleri Bakanı Sir Edward Grey’in, Makedonya bunalımının çözümü için oraya bağımsız bir vali atanmasını, Rus hükümetinin ise uluslar arası nitelikte bir Genel Müfettişlik istediği belirtiliyordu. Müslüman ve Hıristiyan bütün Osmanlılar yabancı müdahalesine karşıydılar. 2000 yıldır Makedonya diye bir devlet olmamıştı. Eski devletleri diriltme gerekiyorsa Lehistan ne güne duruyordu? Dertli olan yalnız Makedonya değil, istibdat baskısı altında bulunan bütün ülke ve bütün Osmanlı uluslarıydı. Makedonya dâhil bütün ülke mutlu kılınmak isteniyorsa, yüksek rütbe ve makam sahiplerini bir yana iterek kurulmuş olan İttihat ve Terakki’nin hürriyet mücadelesine yardım edilmeliydi(3). Ayrıca Makedonya’da çoğunluğun Müslüman olduğu gerçeği vurgulanıyor ve Makedonya’ya müdahale isteğinden vazgeçilmesi talep ediliyor, tedhişçiliğin önlenmesi için Sofya, Atina ve Belgrat’a, istibdat yönetiminin aşırılıklarının önlenmesi için de İstanbul’a baskı yapılması tavsiye ediliyordu. Böylece açığa çıkan cemiyet kısa bir süre geçmeden kendisini aktif olayların içinde buldu.
Hürriyet’in ilanının yakın nedeninin, İngiltere’nin 3 Mart 1908 genelgesiyle Makedonya konusunda yaptığı girişim olduğu ifade edilmektedir(4). Hatta İngiliz Elçiliği Baş tercümanı Mr. Fitzmauric’e göre beklenen ihtilal, Abdülhamit’in tahta çıkışının yıldönümü olan 1 Eylül 1908’de yapılacaktı ve hızlandırıcı etkenler ayaklanma tarihini öne almıştı(1). Dış müdahalelerin genç subayları ümitsizliğe düşürmesi ve bir olupbitti karşısında bırakılma endişesi, yabancı subayların onur kırıcı varlığı ve daha önce de belirtildiği gibi keyfi dış müdahaleler, Makedonya’daki hareketleri çabuklaştırmıştır. Tabii, dış müdahalelerin zirvesinde İngiltere Kralı 7. Edward’la, Rus Çarı 2. Nikola’nın 9-10 Haziran 1908’de Reval (Estonya’nın sonraki bilenen adı ve Tallin) de buluşmaları ve Makedonya konusunda kararlar alması olayı vardır.
“Her iki hükümdar özellikle, Uzak ve Yakındoğu’da tampon bölgeler kurma ve Almanya’ya karşı bir denge politikası uygulama konusunda anlaşmışlardı. Dünya basını bu olayı yeni bir üçlü cephenin ortaya çıkması olarak yorumluyordu. Fakat yayınlanan bildiride Makedonya sorununa ve reformlara da değiniliyordu. Ülke içindeki yorum çok farklıydı. Rumeli paylaşılacak, padişah ordularını göndermeyerek bu duruma boyun eğecekti. Reval, bombayı patlatan olaydır (esasen daha önceki). Mürstzeg antlaşmasının kurduğu düzeni şereflerine hakaret sayan subaylar derhal harekete geçtiler”(5) ve ilk darbeyi kendi yakınlarından birine, Selanik merkez Kumandanı Yarbay Nazım Beyeİ vurdular.(6) Nazım Bey, Enver Beyin çok yakını, eniştesiydi.

Okumaya devam et  CUMHURİYETİN İLK YILLARINDA KADINLARIMIZIN DURUMU

DİPNOTLAR:
(1) Sina. Akşin: 100 Soruda Jön Türkler ve İttihat Terakki, s. 67(Gerçek Yayınları–1980)
(2) Aynı Eser, s. 69–70
(3) Aynı Eser, s. 73
(4) Sina Akşin, Jön Türklerve İttihat ve Terakki, s. 71( Gerçek Yay. İstanbul–1980)
(5) Celal Bayar, Ben de Yazdım Cilt 3, s. 907 (Baha Mat. İstanbul–1965); Bu konuyu destekler mahiyette yabancı görüşler için bknz. Ramsour, age. s. 152
(6) Tarık Zafer Tunaya: Türkiye’de Siyasi Partiler-I, s. 23( Hürriyet Vakfı Yay. İstanbul–1984)

Dr. M. Galip Baysan