HZ.HÜSEYİN’İN YÜZÜNE BAKMAK

Wall street Journal - New York Times

Başbakan Erdoğan,yerel seçim öncesi partisinin Kızılcahamam kampının kapanışında konuşuyor.
“Şam’daki Yezid kendi halkına ölüm gönderiyor.Birileri bize susun, görmeyin,hissetmeyin diyor.Allah aşkına susarsak,duymazsak,acıyı yüreğimizde hissetmezsek biz yarın Hz.Hüseyin’in yüzüne nasıl bakarız? Biz tarihimiz boyunca hiçbir zaman Yezidlerin tarafında olmayacağız. Her zaman Hz.Hüseyin’in yanında olacağız”diyor.
Hızını kesmiyor, ‘Rabia’ işareti yaparken Mısır’ın meselesinin de sadece Mısırlıların değil insanlığın meselesi olduğunu belirterek, “Rabia işareti zulme, baskılara, katliamlara yeter işaretidir. Rabia işareti dünyanın her yerinde darbeye dur işaretidir” diyor.

*
Halbuki Kahire’de Cumhuriyet Bayramı Resepsiyonu’nda Büyükelçi Hüseyin Avni Botsalı “Mısır zor zamanlardan geçiyor.Türkiye, Mısır’ın medeniyet, demokrasi, adalet ve özgürlükler için yeniden doğuş, hızlı gelişim ve istikrar hedefine samimiyetle inanıyor. Ancak, bunun gerçekleşmesi zaman alacak. Mısır halkının canı ne kadar yansa da doğum sancılarına katlanmak zorunda” diyor!

*
Ya da Wall Street Journal ve Washington Post Gazetelerinin MİT Müsteşarı Hakan Fidan’ın İsrail İstihbarat Örgütü MOSSAD hesabına çalışan İranlı ajanların isimlerini Tahran’a ispiyonladığını öne sürmesinden bir süre sonra, MOSSAD’a yakın DebkaFile sitesi,Türkiye ve İran’ın gizli istihbarat işbirliği anlaşması imzaladığını öne sürüyor.
Türkiye’nin NATO üyesi olması ve sınırın Türk tarafında İran hakkında istihbarat toplanması faaliyetlerini sonlandırmış olmayı taahhüt etmesine -rağmen,
MİT Müşteşarı Hakan Fidan ile İran İstihbarat Bakan Yardımcısı K.Hosseinian arasında altı hafta süren görüşmelerin ardından imzalanan istihbarat işbirliği anlaşması!

*
Başbakan Erdoğan Kızılhamam’da ne konuşuyor- pekiy, bu gelişmeler ne anlama geliyor?

*
Batı, Türkiye’de ve kimi İslam ülkesinde desteklediği İslamcıların -hem, ekonomilerini serbest piyasa güçlerine dayanabilecek bir ekonomi varlığı içinde tutmayı başaramadıklarını -hem, toplumun en alt tabanında kalmış kitlelerine “Müminler, kendi sorunlarını ancak İslami dirilişle oluşacak bir İslami ideoloji oluşturmak suretiyle çözebileceklerdir “öğretisinin demokrasi ile alâkasının olmadığını,demokratik hakları güvenceye alamadığını – üstelik,bu öğretinin İslam toplumlarını tek yol taassuba yönelttiğini ve bu kaynağın uluslararası camianın belası İslami Cihad örgütlerini beslediğini -o nedenle;
İsrail’in bölgesinden tecrit edildiğinin ve güvenliğinin beklemede kaldığını anlamıştır.

*
Ve ABD-Rusya’nın mutabakatı genişlemiş, G8 ülkeleri,BM Güvenlik Konseyi, NATO-Rusya Savunma Bakanları Konseyi uluslararası hukukun üstünlüğünde yeni bir küresel statünün oluşması -karşılığında, İsrail-Filistin arasında barışın desteklenmesi hedeflenmiştir.
Nitekim,Mısır’da İslamcı iktidarın askeri darbe ile düşürülmesi, yönetimin daha çağcıl olması için revize edilmesi,
BM Güvenlik Konseyi’nin 2118 sayılı kararıyla Suriye’ye komşu ülkelerin kimyasal silahları devlete ait olmayan oluşumların eline geçmemesi konusunda özel bir sorumluluk verilerek, Suriye’de kimyasal silahların imha edilmesi ve -giderek, Cenevre II Barış Konferansının toplanması, ilerleyen süreçte
Suriye’de işlenen hukuk ihlallerinden Esad rejimi kadar muhalif tarafların, teröristlerin,bunları destekleyen ülkelerin paylarını üstlenmeleriyle yeni Suriye’nin kurulmasına ilişkin bağlayıcı kararın alınması,
Suriye’de toplanık savaşı radikal boyuta taşıyan terörist unsurların yok edilmesi,
İran’ın nükleer programının diplomasi ile engellenmesi -sonuçta;
ABD’nin tek küresel sistemi içinde yer alan ve onun çevresinde birbirine bağlı yapıda ve ilgileri farklı ülkelerin benzer yaklaşımlarda değil,kendilerine en uygun seçeneğin yükümlülüklerini üstlenecekleri yeni bir dünyanın oluşması çabaları sürmektedir.

*
Başbakan Erdoğan, yerel seçim öncesidir ama her zaman olduğu gibi mangalda kül bırakmıyor -işte, Esed’e,Sisi’ye,Batı’ya gürlüyor.
Bir yandan “Suriye rejimi kimyasal silah kullandı. Katil silahını bıraktığı zaman, suçsuz olmaz. Rejim, bu suçun cezasını çekmeli “düşüncesinden geliştirdiği ve “Konferansın Esad’sız toplanması halinde bütün vebalin Esad’a yüklenmesi ” sonucunu verecek bir çarpıtmanın,
Öte yandan, taşeron ülkeye çevirdiğ Türkiye’nin bu değişimin dışında kalması olanaksızlığının gereklerini yapıyor…

*
Nitekim Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün BM ziyareti öncesinde “Suriye, en önemli dış politika ve milli güvenlik meselesi.Suriye’de yaşananlar bizi çok yaralıyor. Kimyasal silah kullanılması, yüz binlerce insanın ölmesi, nüfusun yarısının göçmen hale gelmesi ve şehirlerin yıkılması… Bu acıları komşu olarak yakından duyuyoruz. Bunlar olayın birinci dereceden yansımaları. Bir de ikinci boyutu var, bizi uzun vadede etkileyecek sonuçlar… Türkiye’nin Suriye konusunda çok aktif olmasının anlaşılması gerekir çünkü çok yakındayız. Olayların yansımaları bizzat radikalizm, ticaret, göçe kadar her şey etkileniyor. Daima birinci gündem maddemizdir.
Türkiye, Suriye ile ne kadar ilgiliyse, İran da o kadar ilgilidir. Iran ile çok konuşuldu ama bu zamana kadar ortak anlayış çıkmadı. İran’ı dışlayarak da olmaz. Öyle ne Cenevre olur,ne de çözüm. İran’ın da işin içinde olması lazım. Bu adım nereye gider onu görmeli,ne kast edilir ona bakmalı ve İran muhakkak angaje edilmelidir”
mesajı geçmesinden;

*
Az sonra İran Dışişleri Bakanı Cevad Zarif ile yapılan görüşmede Suriye konusunda, her iki ülkenin de çatışan taraflar arasında ayrımcılık yapılmasından kaçınması, her kesime insani yardımda bulunulması; Suriye’nin toprak bütünlüğünü korumak, iç barışı sağlamak için Cenevre II Konferansı da dahil olmak üzere geçiş sürecine katkıda bulunmak;geçiş sürecinde Esad dönemini sona erdirecek gereken koşulların sağlanmasından sonra, Suriyelilerin kendi geleceğini ve yöneticilerini belirlemek ve demokratik taleplerinin karşılanması için serbest seçimlerin yapılmasına destek vermek konularında mutabakata varılıyor.
Hakeza, Mısır Büyükelçisi Hüseyin Avni Botsalı askeri darbeyi; Mısır’ın hızlı gelişim ve istikrar hedefi doğrultusunda medeniyete, demokrasiye, adalet ve özgürlüklere yeniden doğuşu olarak addediyor.
Bütün bunlar Türkiye’nin Ortadoğu politikasının değişmekte olduğunu gösteriyor.

*
Bu çerçevede İran ile yapılan İstihbarat anlaşmasını iki ülke ilişkilerinin aynı coğrafyadaki birlikteliğin bir sonucu olarak görmek yetmiyor.
Ortadoğu katastrofunda İsrail’in bölgesinde tecrid edilmiş ve güvenliğinin beklemede kalması durumu sürerken ve -henüz,İsrail-Filistin barışını teminen Cenevre II Konferansıyla yeni Suriye’nin kurulmasına sürecine girilirken;
Türkiye İran’ın uluslararası öneminin artması ve İsrail’in güvenliğini bileşkesinde askeri karakol olmak görevini yükümleniyor.

*
Başkaları adına bu politikayı yükümlenenlerde Hz.Hüseyin’in yüzüne bakacak ruh, ne gezer?

5.11.2013