Atatürk Neden Öldü(rüldü)?

Bunun açıklaması ne? - image002 5
“Birlikte kardeşçe yaşamayı öğrenmeliyiz ya da aptallar olarak birlikte yok oluruz” – Martin Luther King Jr
imon
Atatürk Neden Öldü(rüldü)?
Merhaba lan.
Aramızda yeni arkadaşlar görüyorum, bu ilk kuralı ihlal ettiğiniz anlamına gelir kaynatasızlar.
Ehehe o zaman yeni arkadaşlar ile baştan anlaşalım, ağzından köpükler saçarak “kafir Kemal” demek için pusuda bekleyen dinciler ve “BABAN KİM OLURDU BİLEMEZDİN ŞEREFSİZ!!!!!” kör milliyetçileri bu yazıyı okumasınlar. Hatta mümkünse bu blogdan da siktir olup gitsinler, kafalarına silah dayamıyorum okumaları için. Yobaz dinci de, yobaz kemalist de rahatsız olacak anlattıklarımdan. Bizde böyle, işine gelirse.
Başlarda, konuyla ilgisi olan çoğu kişinin bildiği şeylerden bahsedecem, fakat bu coğrafyayla ilgili, HER Türk’ün bilmesi gereken şeyler bunlar. 5-10 dakika bi sigara yakıp okuyun. Sonra yazının ilerleyen kısımlarında deşifre ekibi tadında, Atatürk isminin arkasına gizlenerek kimlerin neler yaptığını ve gerçeklerin bizden nasıl gizlendiğini bir bir dökecem ortaya. Özellikle yazının 2. yarısı gerçekten çok ilginç detaylarla dolu olacak, Karagümrük çocuğuyum sözüm senet ehehe.
Din yanlısı da olsan, Mustafa Kemal yanlısı da olsan, burada anlatacaklarımı büyük bir sabır ve tarafsızlıkla oku.
Konuya girmeden önce bi kamu hizmetinde bulunayım da, siyonist kimdir, mason kimdir, sabetayist kimdir, İzzet Altınmeşe kimdir, bunların ayırdına bi varalım taşaksızlar. Biliyorum çoğunuz bunları biliyor ama, mağarada yaşayanlar ve televizyonunu yeni açanlar için bunun gibi bazı kavramları hızlıca özet geçecem, çünkü aldığım yorumlarda ve mail’lerde biraz anti-semitizme doğru kaydığını gördüm bazılarının, sakın ha. Anti-semitizm yahudi düşmanlığıdır, ırkçılıktır. İsmindeki entel dantel şaşalı yapıya takılma, anti-semitist olmak için törenlere katılıp ayinlerde bulunman gerekmiyor. “Hay ben bu yahudilerin ta kaynatasını…” diye başlayan bir cümle kuruyorsan anti semitist olmuşsundur işte. İlla anti’li bir şey olacaksanız antisiyonist, antikor, antitartar felan olablirsiniz. Ama anti-semitizm faşistliktir canlar, yapmayın ciğerler. Onlardan ne farkınız kalır yoksa?
Aynı tavrı mason olan herkes için de yapmayın. Hür masonların %90’ı olaylardan bi’haber zaten, illuminati nedir onu bile bilmeyenleri var. Size Türkiye’deki masonları özet geçeyim mi? Bakın artık siz de evde kendi çabalarınızla mason olabilirsiniz, bu çok kolay. Yapılışı;
Paran olacak, her cümlende gereksiz saygı ibareleri olacak, sizli bizli konuşup insanlara “sayın bilmem ne” diye hitap edecen, böyle senden yüksek ve düşük rütbeli insanların bulunduğu hiyerarşik bir grubun olacak ve aynı zamanda ayrımcılığa karşı olup eşitliği savunacan, nasıl olacaksa… Biraderlerinle kendi aranızda doktorculuk oynar gibi “sen üstatsın”, “sen kardeşsin” gibi rütbelerine göre konuşacaksın. Oturma kalkma adabı, kravat ve elitistlik senin için süper önemli şeyler olacak. Elitist ve varlıklı bir çevre edinmiş olacaksın. He bi de bilimin ışığı altında aydınlanmış olacan. Tebrikler mason oldunuz.
Bu bilimin ışığında aydınlanmayı da bir türlü anlayamadım anasını satayım, sanarsın adam mason locasına değil de Nasa’ya üye. Sanarsın bir araya gelip proton ve nötronları çarpıştırıyolar, te Allah’ım.
Abicim varlıklı insanların katıldığı sosyal kulüp gibi bir şey bunlar. Birbirlerine iyi destek olurlar, dışarı pek renk vermezler, gizlilik her şeyden önemlidir onlar için ki yahudilerde ve sabetayistlerde de bu böyledir. Siyonist değildir hür masonların çoğu fakat bilinçli ya da bilinçsiz o amaçta kullanılırlar. Ama yükselenleri için o kadar da hoş konuşamayacam. Yükselenleri dediğim yükselen burçları değil aptal oğlum, masonluk içinde yükselenlerden bahsediyorum ehehe.
Kabalistik öğretiden türemiş, spiritüalist bir güruh bunlar. Klasik ruhçu zırvaları işte, sorsan hacı sizin amacınız ne deyu, içerisinde şu kelimelerin muhakkak bulunduğu birkaç cümle kurarlar size: “kardeşlik, barış, sevgi, ayrımcılık yapmamak, bilim”. He oldu Gandhi’ciğim, ben seni bir arkadaşa benzetmişim afedersin.
Olum zaten her kim ki “kardeşlik, eşitlik, demokrasi, sevgi” diye bas bas bağırıyorsa, onun arkasında bir şeyler arayın. Bunları vurgulama gereği gören insan muhakkak bunlara karşıdır zaten. Nasıl ki eski DTP milletvekilleri sürekli “barış, özgürlük, demokrasi, kardeşlik, eşitlik, diyalog, süreç lilililililililililililili” diye çığırtıyorsa, bu da size bir işaret olsun işte ehehe. Neyse.
Masonlara sorduğunuzda ya siyonizme karşıdırlar, ya da “siyonizm zaten çok yanlış anlaşılıyor”dur. Geçiniz.
Masonluk siyonizmin maşasıdır. Bu hür masonlar da farkında olmadan kullanılıyorlar telkinler aracılığı ile. Eh onlar maşa oldukları için, ateşte yanan kömürlerden her halükârda iyi durumda oluyorlar. Bal tutan parmağını yalar misali, bu adamlar baya varlıklılar.
Siyonizm nedir? Bugüne kadar bu blog’da anlattığım her şeydir siyonizm. Şimdi “hacı anlatıyosun, mantıklı da geliyo iyi ama, eee? so what?” tavrı gösteriyor insanlar. Bu anlatılanların etkilerini gözüyle göremiyor ya insanlar, o yüzden pek gerçekçi gelmiyor onlara… 9/11, Filistin, Irak, Afganistan’da olanlar var ya, işte onlar ulan siyonizm..
Siyonizm olmasa bambaşka bir dünyan, bambaşka bir tarihin olacaktı. Biz şu an Atatürk’ü muhtemelen sıradan bir devlet adamı ya da asker olarak tanıyor olacaktık. Nasıl mı? Açıklayayım ehehe.
Dünya tarihindeki iki dünya savaşı da 20 yıl aralıklarla oldu. Birincisi 1918’de bitti, 1939’da öbürü başladı. İyi de güzelim coğrafi keşifler başlayalı zaten tee yüzyıllar oldu. Neden bu bloklaşma, 20. yüzyılın ilk yarısında bu kadar şiddetli yaşandı ve iki dünya savaşı da peşpeşe 20 yıl aralıklarla oldu?
Cevap: İsrail İsrail İsrail. Hey hey hey.
Birinci Dünya Savaşı’nda Hicaz’ı Osmanlı’dan aldılar. O topraklarda yaşayacak yahudileri yaratmak için de Hitler denen elemanı sürdüler piyasaya, katlettiler yahudileri, soykırımdan kurtulan yahudiler kendilerini Rothschild’in yardım dolu ellerine atıp İsrail’e geldiler ve 2. Dünya Savaşı’nın sonunda, 1948 yılında İsrail Devleti resmen kuruldu.
Eğer Kudüs başkentli bir yahudi devleti kurma emelleri olmasaydı tepedeki siyonizm öncüsü abilerin, ne dünya savaşı olacaktı, ne Mondros olacaktı, ne de Sevr olacaktı. Belki de biz hala Osmanlı’ydık, Atatürk çıkıp cumhuriyeti ilan etmeyecekti, çünkü onu gerektirecek bir vaziyet de olmayacaktı. Zira düşman Anadolu’ya girdiğinde anca bir araya gelebildi Türk halkı, o da saltanat ve hilafeti kurtaracaz umuduyla oldu zaten. Yani yumurta kapıya dayanmadan ve o musibetle karşılaşmadan bizim kafaya hiçbi şey dank etmiyor anacım ehehe.
Gördün mü şimdi burada anlatılanların, siyonizmin, hayatında ve tarihinde ne kadar etkili olduğunu?
Şu an o 5-10 milyon nüfusuyla onca insana zulmeden ve çok daha kötülerini de yapacak olan (en azından teşebbüs edecek olan) İsrail Devleti’nin kurulması için yaşandı senin tarih derslerinde öğrendiğin her şey. (20. yüzyıldan bahsediyorum tabi, tüm tarih değil, yoksa cilalı taş devri ile ne alakası var lan İsrail’in ehehe)
Bir düşünebildin mi, idrak edebildin mi şimdi siyonizm neymiş, İlluminati neymiş? Daha çok görecen, dur sen.
Neyse, devam.
Yahudilerin bir nevi Türkiye’deki kanadı sabetaycılardır. Sabetay Sevi denen Kabalacı zat, 1666’da mesihin geleceğini söylüyor ve 1666 yılı gelince kendini mesih ilan ediyor. Ehehe Aynştayn’ın dedesi bence bu adam, neyse işte tüm bu olaylar İzmir’de gerçekleşiyor, sonra kadılığa şikâyet ediyorlar Sabetay Sevi’yi, kadı da başka vilayetlere sürüyor bunu. Sabetay Sevi oradan oraya baya bir geziyor, en son Selanik’e yerleşiyor ki Selanik’te zaten bir yahudi nüfusu var. 15. yüzyılda İspanya’dan kaçan yahudileri kurtarmıştı Osmanlı ve bunları Selanik’e yerleştirmişti. Sabetay Sevi kendi dinini buradaki yahudiler arasında yayıyor ve işleri ilerletince, devlet kurmaya teşebbüs ettiği gerekçesiyle idam cezasına çarptırılıyor. Kendisine son bir şans tanınıyor, eğer müslüman olursa canının bağışlanacağı söyleniyor ve Sabetay Sevi de şahadet getirip müslüman oluyor. Cemaati “nooluyoz hacu?” diyor, Sabetay Sevi ise bunun mesihlik görevinin bir gereği olduğunu ve fedakârlıkta bulunduğunu, kendisine inananların da aynı fedakârlığı göstermeleri gerektiğini söylüyor. Buna müteakiben inananları da müslüman gibi davranıyor, namaz kılıp oruç tutuyorlar. Böylece Osmanlı’da soyu günümüze kadar uzanacak olan müslüman görünümlü bir yahudi nesli oluşuyor, işte bunlara Sabetaycı diyoruz. Müthiş bir gizlilikle varlıklarını sürdürüyorlar hala.
Atatürk hakkında atılan söylentilerin de birçoğu zaten buradan kaynaklanıyor.
Bu konu hakkında internet’ten ve Youtube video’larından bilgi edinmenizi pek tavsiye etmiyorum. Hatta hiç etmiyorum. “E be hıyar senin yaptığın ne?” derseniz, o zaman bu blog’un çıktısını alın öyle okuyun mına koyim ehehe.
Zira internet’teki kaynakların %90’ı isim ve tarih vererek, “küsürat vereyim de salladığım anlaşılmasın” prensibiyle yaratılmış senaryolar üzerine kurulu. Mesela x tarihinde x diye biri (tarih ve isim veriliyor tabii), Atatürk’e “ben Sabetay Sevi’ye inanıyorum” diyormuş, Atatürk de diyormuş ki buna; “Aramızda kalsın ama ben de efendim… Ben de….” diyormuş.
Ehehe. Oldu anasını satayım
Olum, Atatürk muhtemelen öyle dindar bir adam değildi, bunu anlamak çok da güç değil. Fakat bu az önceki hikâyeleri ileri süren kaynakları dinleyecek olursanız, Atatürk şu vasıfların hepsine aynı anda sahip biriymiş: “Yahudi, mason, sabetaycı, İngiliz ajanı, eşcinsel”
Vay anasını satayım, amma da renkli bir hayatı varmış la Atatürk’ün. Arta kalan boş zamanlarında da hobi olarak memleketi kurtarıyordu heralde. Öyle can sıkıntısından, ayağına geçirecek çorabı olmayan askerleriyle beraber cephede savaşıyordu, vakit dolsun diye işte ehehe. Neyse şimdi kimilerine “ucuz milliyetçilik” olarak gelecek bu laflar, o yüzden Karagümrük çocuğu olduğum için ispatlarla destekleyecem anlatacaklarımı. Fakat öyle her gördüğünüz belgeye de inanmayın, çok mu zor anasını satayım “Mustafa Kamal, member of Macedonia Lodge” yazan ve altında imza olan bir kağıt resmi çızıttırıvermek? E o halde ben de Napolyon’un Trabzonlular Yardım ve Dayanışma Derneği üyesi olduğunu ispatlayabilirim gayet.
Atatürk’e neden sabetaycı dediklerinin esas sebebine gelince…
Zübeyde Hanım dindar Hacı Sofi ailesindendir ve kendisi de dindardır. Bu sebeple, ilkokul bilgilerinizden de hatırlayacağınız üzere, Mustafa Kemal’i mahalle mektebine gönderir. Zira din eğtimi veriliyordur o okulda, fakat baba Ali Rıza Bey ile çok şiddetli tartışmalar yaşarlar ve sonunda babası Mustafa Kemal’i Şemsi Efendi okuluna gönderir.*
Şemsi Efendi, Sabetay Sevi’nin bilmem kaçıncı göbekten torunudur. Gerçek adı Şimon Zwi (Sevi) olup, naaşı şu an Bülbülderesi mezarlığındadır ve onun gömülü olduğu yerde sabetaycıların mezarlıkları çoğunluktadır.
Netekim Şemsi Efendi Mektebi de sabetaycı ailelerin çocuklarını gönderdiği bir okuldur. (Ilgaz Zorlu da doğrular bunları, kendisi Şemsi Efendi’nin soyundan gelen sabetayist bir yazardır ve gözlemlediğim kadarıyla anlattığı çoğu şeyde samimidir. Zaten sabetaycı cemaati tarafından da dışlanıyormuş galiba ehehe)
Yıllar sonra Atatürk’ün 2,5 yıl evli kalacağı Latife Hanım da sabetayist Uşakızade ailesindendir.
Latife Hanım da maşallah Atatürk’ten daha yakışıklı. Nasıl evlenmiş Atatürk bunla anlamadım ben.
Şimdi bu Şemsi Efendi ve Latife Hanım meseleleri soru işareti. Bu sebeple Atatürk’ün sabetaycı olduğu söyleniyor. İyi de, benim anlamadığım bir nokta var.
Sabetaycılık, yahudilikte olduğu gibi anne tarafından geçer. Bu KESİNLİKLE böyle… Sabetayist akrabası olan bir arkadaşıma da rica ettim, bunun %100 doğru olup olmadığından emin olayım diye bir sorsun, doğruluğunu teyid ettirsin istedim: Ve evet, sabetaycılık %100 anne tarafından geçiyor, eminim bu bilgiden.
Ve Atatürk’ün annesi Zübeyde Hanım kesinlikle dindar bir müslüman, bu çok net delillerle sabit. Bu durumda Atatürk nasıl sabetayist olabilir bunu anlamıyorum. Fakat Ali Rıza Bey’in “efendi” ünvanıyla tanınması, Mustafa Kemal’i ısrarla sabetayist okuluna göndermesi, bazı soru işaretlerinin oluşmasına yol açıyor. Sergen Yalçın’ın da dediği gibi, Ali Rıza Efendi’de “sıkıntı var” ehehe. Yani kesinlikle sabetayisttir demiyorum fakat ona dair soru işaretleri var.
“Hacı peki Zübeyde Hanım’dan nasıl bu kadar emin olabiliyorsun? Ya o da sabetayistse ve gizlediyse?”
İyi de o zaman Mustafa Kemal’i neden önce Kuran kursu tadındaki Hafız Mehmet Efendi’nin mahalle mektebine yazdırdılar? Gizlilik adına etrafa böyle bir fake mi verdiler yani? Psikopat değil ya abicim bu insanlar, neden o kadar abartsınlar?
Hem o çevrede batı tarzı eğitim veren başka okul bulunmadığından da Şemsi Efendi Okulu’na göndermiş olabilirler Mustafa Kemal’i. Zira Şemsi Efendi’nin gerçekten döneminin üzerinde, batılı tarzda eğitim veren idealist bir hoca olduğu da geçer Ilgaz Zorlu’nun kaynaklarında.
Sabetaycı olması dahi annesi müslüman olduğu için teknik açıdan mümkün olmayan Atatürk’e Yahudi diyenlere ise ben değil bir arkadaşım cevap versin:
Seni çılgın, hadi oradan.
Hem Selanik’tekiler yahudi değil, sabetayisttir arkadaşım lan. Yahudiler, sabetaycıları yahudi olarak görmezler, ülkelerine bile kabul etmez, ikinci sınıf insan olarak görürler onları.
E peki, hadi diyelim Atatürk bu konuda büyük bir istisna ve kendisi sabetaycı. Eeee?
Ne olacak?
“BE HEY DÜRZÜ!!!!!11 BENİM ATAM %100 TÜRK’TÜR. DEDESİ ORTA ASYA’DAN GÖÇMÜŞTÜR VE DEDESİNİN ADI BÖRTEÇİNE’DİR!!!” kafa yapısındaysanız size hayatta başarılar diliyorum, Atatürk soyu itibariyle %100 Türk olunca ona olan sevginiz daha da artacak he mi? içine tüküreyim ben öyle sevginin. Atatürk’ün dedesi de Yörük Türküdür ayrıca, hadi içiniz rahatlasın kafatasçı kardeşlerim.
Etrafınızda kökünde sabetaycı bağları bulunan birileri illa ki vardır. Her sabetayist olan ya da annesinin eltisi sabetayist olan siyonist olmuyor. Her sabetaycı ya da yahudi kan bağı bulunan “ne yapsak etsek de şu ülkeyi bölsek, sonra Kudüs’te bir yahudi devleti kurup dünyayı buradan yönetsek nihahoahaoa” kafa yapısında insanlar olabilir mi olum?
Atatürk’ün sabetayist kan bağı bulunsa dahi, sabetaycılığı benimsemiş olması bana pek akıl kârı gelmiyor. Adam zaten dinlerden bezmiş bir durumda, din yüzünden insanların nasıl birbirlerine düşürüldüğünü, toplumun nasıl karıştırıldığını hayatı boyunca görmüş ve bunları da dile getirmiş bir adam ki hakkındaki çoğu spekülasyon da bu yüzden ortaya atılıyor. Böyle bir adam Sabetay Sevi denen herifin mesih olduğuna inanıyor olabilir mi lan? Ehehe, ne bileyim olum saçma geliyor bana. Hem kan bağı bulunsa dahi böyle bir şeyden mi mesul tutacaksınız adamı? E senin dedenin dedesi de belki Yugoslavyalıdır be güzelim?
Siyasi ideoloji olarak siyonist olabilir mi? Ya da mason mudur? Buna bakalım biz…
Atatürk %100 mason değildir diyemiyorum, çünkü hala anlamlandıramadığım bazı yerler var ki birazdan gösterdiğimde siz de hak vereceksiniz bu şüphelerime. Aslına bakarsan Atatürk mason da olabilir, korkulacak ve çekinilecek bir şey değil bu. Atatürk mason olsa bile keçi kanı içip, şarap ekmek ayinlerine katılmadı ki abicim. Her mason olan kendini masonluğa adayacak, gece gündüz masonik eylemler için uğraş verecek diye bir kaide de yok. Fakat “bilinçli ya da bilinçsiz”, siyonizme hizmet etmiş midir, ettiyse ne derece hizmet etmiştir, bizi ilgilendiren kısımlar bunlar. Yoksa Atatürk Ufo tarikatına da üye olsa, uzaylılara da tapsa, bundan bana ne? Beni alakadar edecek olan kısım Atatürk’ün kişisel inancı değil, siyonizme hizmet etmiş olup olmamasıdır. Fakat şunu gönül rahatlığıyla söyleyebilirim ki, her ne amaçla olursa olsun, Atatürk bize her bakımdan, son dönemin yozlaşmış Osmanlı’sına kıyasla çok çok çok daha iyi bir miras bıraktı. Bu yaptıklarını ise her şeyden önce kendi vatan ve milletini düşünerek yaptı. Dini birinci plânda tutmadı evet, Atatürk’ün suçu buysa budur, fakat dinini ön planda tuttuğunu “sandığın” Osmanlı’nın son 300 yılında ne hallere düştüğünü de biliyoruz. Cumhuriyetin ilk yıllarında sert kararlar verdi Atatürk, İstiklal Mahkemelerinde idama çarptırılan birçok insan vardı. Fakat devrim denilen şey Facebook’tan “1 Devrim Request” gönderilerek, güle oynaya yapılmıyor. Can sağlığı için kanserli kolu kesip atmak da gerekiyor bazen. Siz mesela “Allah’ın kitabında yazan şeriat”ı uyguladığını ileri sürdüğünüz Osmanlı’da varlığı ispatlanmış en az 3* mason şeyhülislam olduğunu biliyor musunuz? Şeyhülislamın mason lan, halk üzerinde hiçbir dini yükümlülüğü bulunmayan siyasetçin mason olunca mı ortalığı ayağa kaldırıyorsun e be riyakâr densiz?
(*Şeyhülislam Musa Kázım Efendi, Mustafa Sabri Efendi, Mehmed Ziyaüddin Efendi. Referans = Soner Yalçın, masonlar.org, ve bu 2 kaynağın da referansı: Hür ve Kabul Edilmiş Masonlar Locası resmi belgeleri)
Koyu dinci arkadaşım, Atatürk olmasa dinini çok daha fazla şirk içinde yaşayacaktın, emin ol bundan. Osmanlı’yı şeriat devleti mi sanıyorsun yoksa hala? Osmanlı sırf son dönemlerinde değil, hiçbir zaman şeriat devleti olmadı ki, Osmanlı’da daima siyaset şeriatı yönetti, şeriat Osmanlı’yı değil. O nedenle Atatürk’e kafir diyorsan eğer, aynısını Osmanlı’yı yönetenler için de söyleyeceksin. Atatürk bir devrimciydi, ve bu devrimleri yer yer diktatörlük yaparak yerleştirdi, doğrudur. Fakat sen hiç gökten zembille inen bir devrim gördün mü lan? Hz Muhammed bile Arap toplumunu değiştirmek için o kadar mücadele vermedi mi? Atatürk’ü peygamberden üstün gören sensin demek ki de, bu devrimleri zorla getirmek ve kan akıtmak ile suçluyorsun adamı. Başka türlüsü nasıl mümkün olurdu olum lan? Şeriat isteyenlerin yanağından makas mı alacaktı adam? Şeriat deyince de günümüz kolpa solcu üniversite gençliğinin aklına İran geliyor malesef, fakat şeriat o değil, anlıyorum demek istediğini dinci arkadaşım, burada hak da veriyorum sana.
Fakat o şeriat isteyenler, Kuran’da belirtildiği üzere Allah’ın hükümleri ile yönetilmeyi mi istiyorlardı, yoksa gelenekleri ve yozlaşmış inançları ile mi? Hz Muhammed döneminden beri Allah’a şirk koşmadan yönetilmiş bir şeriat devleti varoldu mu? Ulan daha Hz Ömer dönemi biter bitmez başlamadı mı işler karışmaya? Sonra Muaviye denen adam kafasına göre uygulamadı mı şeriatı? Hz Muhammed döneminden beri şeriatle yönetilen, Kuran’da belirtildiği gibi sadece “Allah’ın dediği ile hükmedilen” bir devlet var olmadı. Hatta vicdanımın sesini dinlediğimde (şahsi hissim, bir iddia değil), laiklik, yozlaşmış bir şeriattan yeğdir İslam’da. En azından birinde hiç Allah’ı işin içine katmıyorsun, fakat öbüründe Allah’ın adını kullanarak küfre ve şirke sapıyorsun. Allah böyle bir şeriat mı ister senin için? Allah o şeriati senin için gönderdi zaten olum salak mısın sen? Sen şeriatle yönetilince Allah’ın hoşuna mı gidecek bu, egosu mu tatmin olacak olum Allah’ın? Sen daha iyi yaşayasın diye göndermedi mi sana Kuran’ı ve şeriatı? Sen gidip şeriatı kendi şerefsiz fikirlerin ile donat, recm cezasını savun, sonra laikliği savunana kafir de. Ulan senin farkın ne? Sen daha betersin? Sen başkalarıa kızarsın “şeriat deyince İran olcağımızı mı sanıyosunuz yeeaa” diye ama sen de şeriati götünden anlarsın. Sanıyorsun ki şeriat demek etrafta daha fazla şalvar ve süveter giyen insan, daha fazla Arapça yazı görmek demektir. Atatürk bunları kaldırdı evet, eski kültür ile bağları da kopardı bak orada da katılıyorum, fakat Allah senden diğer kavimlerden daha aciz ve cahil kalmanı mı ister sence? Ulan İslam sadece “bu hayatta çile çek, öbür tarafta kralsın boolum” dini değil ki? Hatta hiç öyle bir şey değil. Tamam her şeyin mükâfatını ya da bedelini alacaksın ahirette fakat İslam’da nefs-i müdafaha vardır, hakkını arama ve savunma vardır, sana bu sadece bir hak olarak verilmedi, sana bu farz kılındı. Yok öyle “ben müslümanım yeeeaaa, kurtulacam öbür tarafta siz düşünün ehehehe” diyerek götünü yan devirip yatmak. Eğer çocuğun senin içinde bulunduğun ortamdan daha pis bir ortamda doğduysa ve sen bunun değişmesi için bir çaba göstermediysen, sen günahkârsın evladım. Kuran’ı sırf arapçasıyla değil de, dur lan ne yazıyomuş burda deyip bir kere mealiyle okusaydın farkederdin bunu.
Ve ek olarak Kızıl Devrim veya Fransız Devrimi ile kıyaslarsan Türk devrimini, göreceksin ki Atatürk yapabileceği diktatörlüğü minimumda tutmuştur ve o lafını ettiğim devrimlerden çok daha az kan dökülmüştür bizde. Evet Atatürk diktatörlük yapmıştır, asla inkâr dahi etmiyorum bunu, fakat bir devrimci zaten bundan daha az diktatör olamaz, olursa da devrim mevrim yapamaz.
Koyu kemalist arkadaşım, şimdi gelelim sana…
Dur sigaramı yakayım ve arada da balgam çekeyim ki Kurtlar Vadisi Çakır psikopatlığı yakalayayım.
Hırrrkkkk…
Arkadaşım, Atatürk olmasa ben yine babamın kim olduğunu bilirdim be güzelim, bırak şu “be hey dürzü” edebiyatını. Türkiye başka tavizler vererek yine kurtulurdu. Şu an ne kadar bağımsızsak, aşağı yukarı yine o kadar bağımsız olurduk. He İzmir’i falan kurtaramazdık tabi, ama sen bi bırak artık şu edindiğin milli eğitim müfredatındaki yüzeysel, tek yönlü tarih dersi bilgisiyle körü körüne bildiğini okumayı, bırak artık puta tapar gibi Atatürk’e tapmayı. “Atatürk’ün her yaptığı mı doğru?” diye sorsam sana, sahte sahte “yaa tabii ki her yaptığı doğru değildir, hataları olmuştur, o da bir insaaan :):) heeeey :):)” triplerine girersin. Fakat o “hataları olmuştur” dediğin kategoriye de hiçbir şeyi sokmazsın. Lafta sürekli “tabi ki hataları olmuştur”, ama gel lan bakalım neymiş o hatalar deyince de “sus pis yobaz şakirt fetocu lümpen swh swh”… He anasını satayım he, oldu g.tümün enteli seni, oldu… Ayrıca dinci kesimin gazına gelip, kemalist geçinen ve Atatürk’ü “ezan sesini çok severdi, hz Muhammed’e hayrandı, subanekeyi ezbere bilirdi” gibi komik şekillerde dindar göstermeye çalışanlara da Allah’tan akıl, fikir ve subaneke dolu bir hayat diliyorum  Neyin ispatını yapmaya çalışıyorsunuz olum? Neyin peşindesiniz? Neyin mücadelesi bu?
Milliyetçilik anlayışı milli bayramlarda Facebook’ta profil fotoğrafına Türk bayrağı ve Atatürk resmi koymaktan ibaret olan sığır üniversite gençliği, salaksınız ama bunu yüzünüze söyleyen yok. Atatürk bile sizin umrunuzda değil ki, siz her şeyden bir prim yapma peşindesiniz.
Bu iki yobaz grup var ya, ki bunlar Türkiye’nin yarısından çoğunu oluşturuyorlar, şimdiye kadar anlattıklarımı ve esas birazdan anlatacaklarımı, işte bunlar yüzünden konuşamıyoruz. Kişiliksiz, karaktersiz, bir ideolojiye sarılmazsa kendisini çıplak hisseden, kendine ait bir görüşü olmadığı gibi ya geleneğine bağlı olan ya da yaranmak istediği elit kesimin takdir ettiği fikre yönelmeden yapamayan salaklar var ya, onlardan büyük düşmanımız yok… Takım tutar gibi ideoloji tutan kör fanatikler, hepinize lanetler olsun.
Yobazlara kinimi kusma seremonisini tamamladığımıza göre devam edebiliriz ehehe. Ama çok canımı sıkıyorsunuz arkadaşım lan, neyi paylaşamıyorsunuz mına kodumun yerinde bir anlasam? Aynı mahallenin çocuklarısınız şunun şurasında, bari çocukların önünde yapmayın…
Atatürk’ün kişisel dini görüşünün bizi ilgilendirmediğini söylemiştim, işin magazinsel boyutu bizi gerçekten de alakadar etmez. Fakat bu konuya biraz değinecez, zira bu da daha sonra anlatacaklarım ile alakalı ve iç içe. Ayrıca Atatürk’ün müslüman olmadığını ya da dindar olmadığını büyük bir haz duyarak, orgazm halinde tükürükler saça saça bağıran dinci kardeşlerim, elektriği keşfetmediniz. Bir sakin olun hele.
Atatürk kesinlikle müslümandır ya da değildir gibi bir yargıda bulunmak haddime değil, Allah’tan ve kişinin kendisinden başka kimsenin bilemeyeceği bir konu üzerinde ithamda bulunmak ne vicdanıma, ne inancıma ne de herhangi bir etiğe sığar. Fakat ben burada arkadaş arasında konuştuğum şeyleri de anlatmaya gayret gösteriyorum sevgili kaynatasızlar, biliyosunuz siz de ehehe. Atatürk Müslüman olmayabilir, ateist ya da deist de olabilir, zaten böyle devrimci karakterde bir insanın ne kadar muhafazakâr olmasını bekleyebilirsiniz ki arkadaşım? Fakat Atatürk’ün psikolojisini nacizane iyi analiz ettiğimi düşünüyorum, amacı ne salt din karşıtlığı ne de İslam karşıtlığı, sadece yüzyıllardan beri “din” adı altında halka yapılan maddi ve manevi sömürüye lanetler okuyan bir dehanın tepkisiydi bu yaptıkları. Hem de “tüm dinlerin” denizin dibini boylamasını dileyecek kadar bezmiş bir insanın… Kahve edebiyatı olacak ama, matbaa bile şeyhülislam yüzünden yıllar sonra gelmedi mi lan bu coğrafyaya? “Hayır yeeaa, Osmanlı’da 90.000 hattat vardı, onlar işsiz kalmasın diye…”, lan 90.000 hattat nedir manyak mısın sen? 90.000 hattata ihtiyacı olan bir imparatorluk olsaydı Osmanlı zaten yıkılmazdı anasını satayım, kendi içinde rönesansını yaşardı. 90.000 değildi ama, kaç olursa olsun o hattat nüfusunu bahane etme bu meseleye. Ediyorsan bile sonuç olarak, matbaanın geç gelişi gibi tüm bu gelenekçi, dar ve yöresel açıdan olaylara bakan cahil zihniyet bitirmedi mi Osmanlı’yı? O zaman milletinin bekası için, kangren olan parmağı kesene de kötü gözle bakmayacaksın.
Şimdi Atatürk’ün karşımıza son zamanlarda çok daha fazla çıkmaya başlayan “din karşıtı” argümanlarından bir kaçına bakalım.
Atatürk’ün 1931 yılında Afet İnan adına yazdırdığı ders kitabı*. Bu kitabı kendisinin kaleme almış olması da muhtemel ki öyle de kabul ediliyor zaten artık. Bir de buna ek olarak bilmeyenin kalmadığı “gökten indiği sanılan kitaplar” muhabbeti de var:https://www.youtube.com/watch?v=pUxRj9Zq1v8
O lafı Kuran için söyleyip söylemediği hala tartışılıyor. Bence felsefe yapmaya gerek yok, Atatürk o lafı gayet Kuran için söylemiş.
Ayrıca Kuran’ı Türkçe’ye çevirme sebebini Kazım Karabekir şöyle aktarır: “Evet Karabekir, Arapoğlu’nun yavelerini Türk oğullarına öğretmek için Kuran’ı Türkçe’ye tercüme ettireceğim ve böylece de okutturacağım, ta ki budalalık edip de aldanmakta devam etmesinler..”  (Atatürk – Kazım Karabekir, Paşaların Kavgası. Sf 159)
Evet, Atatürk’ün müslüman olmadığı yargısına ulaşılabilir buradan, gayet normal bu izlenimin oluşması. Fakat bir şey soracam.
Eeee?
Yani?
Asker, siyasetçi ve devrimci bir lideri dini inancı üzerinden eleştirmek neyin nesi bir öğrenebilir miyim ben? Ulan bu blog’da yerden yere vurduğum masonluğun İLK şartı “Tanrı inancına sahip olmak”tır ve Türk masonların büyük çoğunluğu müslümandır. Sen ne yarar gördün ulan onların müslümanlığından?
Atatürk yüzyıllardır aynı şekilde yaşayan bir milleti değiştirdiyse, kökten devrimler getirdiyse, bunları İslam’ı bitirmek için yapmadı be güzelim, hemen aklına o gelmesin. Devrim denen şey kolay yapılmıyor, aksi mümkün olamazdı zaten. Hepsini de ispatlayacam, hiç merak etme, sabırla oku bu yazıyı.
Şimdi, Atatürk’ün toplumu değiştirmek adına gösterdiği bu tutumunu, birazdan vereceğim bilgiler ile desteklerseniz, “acaba siyonist bağları mı var?” şeklinde düşünebilirsiniz. Bu benim de aklıma takılan bir ihtimal ve hala bile tam emin olamıyorum. Eğer kafamda birkaç soru işareti var diyorsam, çoğunlukla şu 2 sebep yüzünden oluyor bunlar da…
Birincisi;
Nutuk’tan bir kısım (Kaynak: Atatürk Araştırma Merkezi Başkanlığı): “Efendiler, bütün insanlığın görgü, bilgi ve düşüncede yükselip olgunlaşması, Hristiyanlığı, Müslümanlığı, Budizmi bir yana bırakarak basitleştirilmiş ve herkes için anlaşılacak duruma getirilmiş saf ve lekesiz bir dünya dininin kurulması ve insanların, şimdiye kadar kavgalar, çirkeflikler, kaba istek ve iştahlar arasında bir sefalethanede yaşamakta olduklarını kabul ederek, bütün vücutları ve zekâları zehirleyen zararlı tohumları yok etmeye karar vermesi gibi şartların gerçekleşmesini gerektiren «birleşik bir dünya devleti» kurma hayalinin tatlı olduğunu inkâr edecek değiliz.”
Tek bir din ve tek bir dünya devleti fikrini savunuyor Atatürk.
Çok şaşırdım bu tavrına ve hala burada ne demek istediğini çözemedim. Hani hepimiz isteriz tabi Şirinler Köyü kıvamında, ayrımcılık olmaksızın yaşamayı, fakat en azından bu blog’u okuduysanız Illuminati’nin tek bir dünya devleti fikrinin böyle insani amaçlara hizmet etmediğini, tamamen tek ve mutlak bir otorite ile faşist bir hakimiyet kurma emeline hizmet eden bir proje olduğunu anlamışsınızdır.
Peki Atatürk bu görüşü neden destekliyor? Siyonist miydi? Ya da birilerinin etkisinde mi kaldı? Yoksa sadece az önce bahsettiğim gibi “aslında iyi olurdu ayrımcılığın olmadığı bir dünya” hissiyatı sebebiyle mi bunları söyledi?
“Yok be olum, gün gibi aşikâr işte, baksana tek bir dünya devletini övmüş adam.”, dur bakalım, yargısız infaz yapma. Çok uzun bir yazı olacak bu daha, sırf buraya kadar anlattıklarımdan yola çıkarsan tabi ki öyle bir fikre ulaşabilirsin, fakat Atatürk tek kalemde silip atılacak, siyonist yaftası yapıştırılabilecek bir adam değil.
He bu arada neden “hristiyanlık, müslümanlık ve budizm” diyor da yahudilik demiyor diye düşünüyorsanız, eh farkettiğiniz üzere dünyada popülasyonu en fazla olan dinleri nüfuslarına göre sıralamış adam orada. Konu dünyada en fazla insan üzerinde etkili olan dinler ve tek dünya dini değil mi? Ee günümüzde bile 10 milyon civarı mensubu olan yahudiliğin ne işi var şimdi orada, takılma buna.
Her neyse, gelelim kafamı kurcalayan ikinci hususa…
Marx
Okumaya devam et  Öğretmenler Günü
Lenin
Stalin
Sadakat duruşuymuş bu (nizam duruşu değil, yanlış bilgi o). Atatürk’ün de bazı mason liderler gibi bu şekilde verdiği 30’dan fazla poz var.
Hepsini buraya koyacak değilim, internet’i talan ederseniz böyle daha birçok pozu olduğunu görürsünüz.
Şahsen bu verdiği pozları başta önemsemiyordum, fakat Atatürk’ün Nutuk’ta tek bir dünya devleti fikrini desteklemesi üzerine bunlar eklenince, açıkçası durumdan kıllanır oldum.
Tam olarak bilemiyorum sahiden böyle bir duruş var mı masonlukta, ki birçok mason liderin böyle pozu olduğunu göz önünde bulundurursak olması da muhtemel.
Bu fotoğraflara hala bir açıklama getiremedim, bir kılıf uydurmaya çalıştığımdan değil, bu pozları ne mason olmasına ne de olmamasına delil olarak yorabildim, tek demek istediğim bu. Ve sakın sırf bu fotoğraflara bakarak fikir yürütmeye çalışmayın. Yoksa bu fotoğraflar üzerinden Atatürk’ü şu şekilde savunuyor bazı sevgili fanatik kemalistler: “Yaverinin hatıratında Atatürk’ün kalbinin ağrıdığı ve bu sebeple sık sık elini kalbine götürdüğü yazar…” ya da “siroz hastalarının avuçlarında yara izleri çıkar, bu sebeple Atatürk böyle pozlar verirdi”.
Şimdi neden körü körüne kemalist olanlara lanet okuduğumu anladınız mı?
Bunlar nasıl bahaneler olum? Aptal mısınız siz?
Valla senin bu savunma şeklini gören bir insan, Atatürk’ün %100 mason olduğuna kanaat getirir sevgili hazımsız, cahil ve dediğim dedik çaldığım düdük kemalist arkadaşım.
Siz bunları açıkça, tarafsızca değerlendirip konuşmadıkça ve insanları aptal yerine koymaya devam ettikçe, daha da göze batacak bunun gibi bazı şeyler. O yüzden “kılıf” uydurmaya çalışmaktansa, oturun efendi efendi fikir yürütün, hak vermeseniz bile en azından bir “hmmm” deyin ulan. Bu kadar ön kabullü olmayın her konuda. Neyse…
Şimdi Nutuk’taki bu kısmın ve bu fotoğrafların anlamı nedir, ben tam olarak çözemedim. Fakat yazının devamında önünüze sereceğim veriler ile beraber nasıl fikir yürüteceğinizi de çok merak ediyorum.
Ulan daha birkaç hafta önce yazdığım Lady Gaga başlıklı yazılarda, Illuminati’ye karşı tavır alan Eminem’i, sırf Rihanna ile düet yaptığı için yargılamamanız gerektiğini, olaylara daha geniş açıdan bakmanız gerektiğini ve Eminem’in başına gelenleri, faaliyetlerini izah etmedim mi ben? O yazının sonunda “yok yeeaa Eminem de Illuminati’nin adamı” diye mi düşündünüz, yoksa diğer gördüklerinizden sonra “vay be, herif baya baya karşı koymuş Illuminati’ye, başına bir şey gelmese bari…” diye mi düşündünüz?
La Eminem için bile tek bir parçadan yola çıkarak değil, olayın bütününe bakarak yargı sahibi olmanız gerektiğini söylüyorsam, bunu Atatürk için 25 kere yapmanız lazım ehehe.
Buraya kadar anlattıklarım, aklımda soru işaretleri oluşmasına yol açan kısımlardı ve ulaşması çok da zor bilgiler değildi. Artık buradan sonra anlatacaklarım, kafanızda o soru işaretlerine zıt yönlü olan daha da büyük soru işaretlerinin oluşmasına yol açacak.
Şimdi telefon kulübesine giriyorum, Clark Kent kostümünü atıp Karagümrük çocuğu oluyorum. Dik oturun, dikkatli okuyun ve sonra sinirlerinize hakim olun. Olun ki Tülin’den siktiri yemiş Caner dili yaparak kafanızda vazo falan kırmayın.
Atatürk’ün şaibeli ölümünü ve o tarihe yakın olayları bir inceleyelim…
GERÇEK 1: Cumhuriyetten önceki İttihat ve Terakki’nin büyük çoğunluğu masondu. Resmi belgelerle de ispatlanmıştır. Cumhuriyet döneminden sonra da mecliste oldukça fazla bir mason nüfusu vardı. (Google’da aratın, üstteki kaynak Hür ve Kabul Edilmiş Masonlar Locası’na aittir)
Meclis başkanı Kazım Özalp ve İçişleri bakanı ŞÜKRÜ KAYA da bu masonlardan birkaçıdır, bu isme dikkat.
GERÇEK 2:  Atatürk’ün mason localarını “kapatmadığı” söylentisi TAMAMEN yalandır, olayın ASLINI şimdi öğrenecez. Yıl 1935; Atatürk mason localarının kapanması kararının çıkması için meclise emir veriyor. Mecliste şiddetli tartışmalar başlıyor, malum mason nüfusu az değil mecliste. Mason meclis üyeleri ve tabi ki Şükrü Kaya, yoğun şekilde itiraz ediyorlar, locaların kapanmaması için sonuna kadar diretiyorlar.
GERÇEK 3: Bu tartışmalar sürerken 10 Ekim 1935’te Mason locaları “kendi kendilerini” kapatıyorlar, tüm mal varlıklarını da halkevlerine bağışlıyorlar.
Hö?
Dur dur.
13 Ekim 1935’te, mecliste yasa kabul ediliyor ve mason locaları resmen “devlet tarafından” kapatılıyor. (Kaynak: Boğaziçi Üniversitesi)
Hö???

Okumaya devam et  İngilizler Mustafa Kemal’i Vahideddin’e Pazarlamaya Çalışmışlardı?

Bunun açıklaması ne?

PALAVRA: Bakalım mason kardeşlerimiz bu durumu nasıl açıklıyor? (kaynak: masonlar.org)

Ahahaahahahahahahahaahahaha.

Dur bi dakika sinirlerim bozuldu.

Neymiş neymiş? Vatansever mason kardeşlerimiz ülkenin karışık bir durumda olduğunu görmüşler, çalkantılı olan bu dönemde mason localarının varlığının canımız ülkemize zarar verdiğini anlamışlar, onlar da “fedakârlık” ederek kendilerini kapatmışlar. Ve tüm mal varlıklarını halkevlerine bağışlamışlar.

Vay bee… Gözlerim yaşardı. Sahiden de bu ülkede bir değil, milyonlarca Polat Alemdar varmış. Evet şimdi hepinizi Onuncu Yıl Marşı’nı okumaya davet ediyorum, ÇIIKTIIIK AÇIIIK ALIINLAAAAA…

GERÇEK 4: Vatansever, duyarlı, hassas, yakışıklı değil ama sempatik mason kardeşlerimiz, her ne tesadüfse mason localarının ülkenin o karışık durumuna zarar verdiğini, 10 EKİM 1935’te, yani MECLİSTE LOCALARIN KAPANMA KARARI GÖRÜŞÜLÜYORKEN farkediyorlar.

Allaah Allaaaah, aklın yolu bir lan, kalp kalbe karşı valla… Biz de tam sizi kapatmayı düşünüyorduk, sizin de mi aklınıza geldi aynı anda?

Sanırım meclisteki mason bakan ve üyelerin, durumun gidişatından locaların kapanacağını anladıklarını, durumu locaya bildirdiklerini ve locaların da bunun üzerine kendilerini kapattıklarını anlamak için Einstein olmaya gerek yok dimi?

Peki neden böyle bir şey yapmışlar? Ha 3 gün önce, ha 3 gün sonra, ne farketti? Sadece “siz kovmuyorsunuz, ben istifa ediyorum” deyu gururlu işçi tribi mi attılar?

Masonlar?

Ahahaha.

Dur dur, devam ediyoruz.

GERÇEK 5: Atatürk’ün dünyada bir ilki gerçekleştirerek, binbir güçlüklerle kapattığı mason localarını, İsmet İnönü 1948’de açıyor.

Ve 1948’de ne mi oluyor? Gelin durumu mason kardeşlerimizin kendi ağzından öğrenelim. Şimdi son cümleye dikkat.

“1948’de Masonluk yeniden faaliyete geçince, zamanında kanunla kapatılmadığı için, mahkeme kararı ile eski gayrı menkullerine yeniden kavuşabildi.”

Efendim?

“mahkeme kararı ile eski gayrı menkullerine yeniden kavuşabildi.”

Nasıl?

“zamanında kanunla kapatılmadığı için”

Kim?

“Masonluk”

N’olmuş?

“mahkeme kararı ile eski gayrı menkullerine yeniden kavuşabildi.”

Niçin?

“zamanında kanunla kapatılmadığı için”

Kim?

“Masonluk”

Şimdi iyi niyet konusunda 15 Polyanna gücünde olan mason kardeşlerimizin neden kendilerini, kendi rızalarıyla, devlet kararından 3 gün önce “uyku dönemine” aldıklarını anladın mı?

Bu masonlar.org’un sloganı ne biliyo musun? “Masonluk masonlardan öğrenir.”

Biliyorum şekerim, ben zaten şimdiye kadar her bilgiyi yanlış ya da yalancı kaynaklardan da muhakkak okurum, duyarım. Zira o zaman arkadaki amacın, dönen alengirli ve gizli işin ne olduğunu çok daha kolay görebiliyorsun.

Bir de mason kardeşlerimizin sürekli bir “masonluk asla hiçbir kimsenin arkasına gizlenmemiştir, teessüf ederiz.” tribi var. Ve bu tavrı, ne zaman harici bir üye Atatürk ile masonluk ilişkisini sorarsa, o zaman takınıyorlar.

Şekerim. Bunların 2-3 tanesi hakikâti biliyor, “biraderlerine” de öğrenmeleri gerektiği şekillerde öğretiyorlar durumu. Bu sebeple ki ağız birliği etmişcesine “Atatürk’ün mason olduğuna dair bir delil yok ama ATAMIZ zaten masonluğun emeline uygun faaliyetler yapmıştır.” diyorlar.

Al bak, önce masonlar.org forumundaki mason üyelerin mesajlarından örnekleri göstereyim. Hepsini okumayın, ben mesajların önemli ve okumanız gereken kısımlarını alta yazdım, resimler delil olsun diye sadece…

Şu kısımları muhakkak okuyun; masonların Atatürk hakkında görüşleri:

“Atatürk’ün mason olduğunu gösteren resmi bir kayıt yok ancak fikir ve düşünceleri masonluk ile oldukça yakındı.”

“Ulu önderimiz hem ülkesine hem insanlarına kazandırdıkları ve hemde tüm dünyada hayranlık uyandıran yaşam tarzı ve eseleri noktasında kanımca muntazam bir locaya üye olmasa dahi ”önlüksüz mason” olarak değerlendiriyorum.”

“Zira Yuce Ataturk, tipki bir Mason gibi yasamistir”

“1935 yılında Atatürk’ün mas on localarını kapattığı gerçeği diye bir şey yoktur. Bu resmen ve açıkça bir uydurma, antimasonik cephede çıkarılmış bir safsatadır. Bunun niçin olamayacağının belgeleri ve kanıtları vardır, bırakın olduğunun, niçin olabileceğinin bile değil.
Atatürk’ün bir rüzgara uymuş olmak istemesine ilişkin varsayımı ise, ben yüce önderimize olmayacak bir yakıştırma olarak görürüm. ”

YÜCE ÖNDERİMİZ MASON LOCALARINI KAPATMAMIŞTIR, HİÇ YAKIŞTIRAMADIM SEVGİLİ KARDEŞLERİM, O NASIL SÖZ ÖYLE YEEEAAAA? TEESSÜFLERİMİ BİLDİRİOTÖUYÖRPRTLÜ AHAAHHAHAHAHA…

Geçiniz.

Bu yapmacık “atamız, canımız, ciğerimiz” ağızları ve “Atatürk mason değildi yeeaa, gerçi olabilir de, çünkü o da bizim gibi aydınlık yolunda ilerledi. Aynı biz yaa, aynı… Kaynımda da var, aynı.” tavırları nedir biliyor musun?

Bu forumda “Atatürk masondu” diyen tek bir mason üye yok.

Fakat o Atatürk’ün mason olmadığını söyleyen mason kardeşlerimiz, aynı zamanda Atatürk hakkında konuştuklarında; “aslında mason olabilir ama olmasa bile bize hizmet etti” anlamına gelen şeyler söylüyorlar.

Ne şiş yansın ne kebap.

Bu yukarıdaki mesajları sadece masonların söz birliği etmişcesine hem kendilerinin yediği, hem de başkalarına yedirmeye çalıştıkları safsataları görün diye koydum. Yoksa o şahısları 100 yıllık meseleden sorumlu tutacak halim yok tabi, öeh.

Peki Atatürk’ün mason olduğu söylentisini ilk çıkaran ve yayanlar kimlerdi sizce? Evet, tahmin ettiğiniz üzere Rum Ortodoks Patrikhanesi’ydi ehehe. Ne alakası var arkadaşım lan? Tabii ki bu söylentiyi de ortaya atan, yine masonların ta kendisiydi.

Atatürk ismi arkasına gizlenerek icraatlerine devam edenler yine masonlardı.

Masonların Atatürk ismi arkasına gizlendiklerini bir söylesenize o forumda, saygıdeğer yüksek seviyeli kelimeleriyle nasıl dövüyorlar sizi bakın ehehe.

Bu şey gibi hani, biri bana gelse kısa pipili dese hiç üstüme alınmam (selamlar). Ama kısa pipili birine kısa pipili derseniz kompleks yapar.

Cm istemeyin ölçmedim, biz konuya devam edelim.

Şimdi sağda solda atılan “Atatürk mason localarını kapatmamış” dedikodusu nereden kaynaklanıyormuş gördünüz mü? O dinci kaynaklardaki “Atatürk mason localarını kapatmadı, onlara dedi ki siz kendinizi feshedin dedi, sonra bi daha açcam ben sizi dedi” hikâyelerini yutan ve yutturmaya çalışan yobazların da hangi zokayı yutmuş olduklarını ya da size neyi yutturmaya çalıştıklarını gördünüz mü?

Atatürk’le ilgili hala mı şüphelerin var? Hala içinde “ya onların adamıysa?” uktesi mi var? Normaldir, dediğim gibi benim de çözemediğim bazı noktalar var fakat onlarca yanlış götürecek olan doğruları anlatmaya devam edecem, işte o zaman terazinin bir kefesi öbürüne göre çok daha ağır basacak, dur ama acele etme. Daha yeni ısındık olum ehehe.

Masonlar.org ile ilgili son bir şey daha eklemek istiyorum. Masonların bu yapmacık şeffaflaşma çabası neden biliyo musunuz? “Bakın hiç de gizli değiliz” triplerindeler fakat o forumlar felan sadece vitrin evladım. Vitrine göstermek istediklerini koyuyorlar.

Gördüğün üzere masonik işaretler, ritüeller gibi konuları ve muhtemelen daha birçok şeyi buraya asla taşımıyorlar. Tüm forum gereksiz “saygı” ve 3 satır süren “teşekkür” mesajlarından oluşuyor. Aralara da bikaç tane “bilgi, ışık, aydınlanma, sevgi” felan ekledin mi tamamdır işte.

Ve o kadar riyakârlar ki…

Ana sayfada şu yazıyor:

“Masonlar.org
Nedir? Türkiye`de HKEMBL`na bağlı, diğer ülkelerde ise tanınmış Muntazam Büyük Localara bağlı Masonlar tarafından kurulmuş ve yönetilmekte olan sanal platformdur. Haricilere açık forumu bulunmakla birlikte site tarafından tanınmış Kardeşlerimize Özel bölümlerde bulunmaktadır.”

HKEMBL: Hür ve Kabul Edilmiş Masonlar Büyük Locası’dır. Ve oraya bağlı olduklarını söylüyorlar anasayfalarında.

Şimdi anasayfalarında böyle derlerken, resmi Facebook sayfalarında da şu yazıyor:

“Yalnız Masonlar.org Türkiye Büyük Locasına bağlı değildir.”

Güven vermiyorsunuz be arkadaş. Bir öylesiniz bir böyle, şimdi sorsak buna da bi kılıf uydurursunuz, her şeye de var bi açıklamanız… Zaten size kalsa Üzeyir Garih’in cinayetinin de masonlukla alakası yok, he canım, he güzelim he.

Diliyle evrensel olduğunu, sadece gönderdildiği zamanı değil, tüm zamanları kapsadığını belirten Kuran’a inandığını söyleyen ama işine gelmediğinde de “heee yok o öyle değil, şimdi o ayet indiğinde Hz Muhammed şöyle şöyle yapıyordu, o yüzden öyle demek istemiyo” diye kılıflar uyduran herifler gibisiniz.

Masonluğun tanımını hem şu şekilde yapıyorsunuz:

“Masonluk; hayat boyu suren bir; olgunlasma, erdem sahibi olma, bilim yolunda isigi arama ve HERKESIN ESIT OLARAK TEK CATI ALTINDA elit, mutlu ve kaliteli olarak yasamasini amaclayan bu yolda egiten bir okuldur.”

E sonra kimler mason olabilir sorusuna da böyle cevap veriyorsunuz:

“2- Fakirler Mason olamaz. (Fakir kisilerin, yardimseverlik, erdemlik, iyi kisileri daha iyi kisiler haline getirmek vb. ideallerden once daha buyuk sorunlari ve ugrasmakta oldugu durumlari vardir. Bir fakir Mason olabilirse, ne toplulugumuza, ne insanliga, nede kendisine beklenen faydayi saglayamaz. Masonluk herkese gore degildir. Mason olmak icin oncelikle kalbinizde bir Mason olmus olmaniz gerek”

İnci Sözlük’te yapılmaz lan böyle bi aşağılama. Fakirleri ayrımcılığa maruz kalacak kadar bile değersiz mi görüyorsunuz nedir abicim? Bu nasıl ayrımcılık yapmamak?

Neyse biz, Atatürk’ün mason localarını kapattıktan sonra başına gelenlerle devam edelim. Atatürk, locaları kapattıktan sonra neler oldu?

GERÇEK 6: Kimi kaynaklara göre 1936, kimi kaynaklara göre 1937’de Atatürk’ün rahatsızlığı başgösterdi. Atatürk siroz değildi. Sıtma, hepatit, kanser vs şu bu, birçok şey söyleniyor, fakat ilk rahatsızlığı kesinlikle siroz değildi. Atatürk sıtma tedavisi gördü ve hastalığı, uygulanan civa tedavisi yüzünden siroza çevrildi. (Referans: Ceyhan Mumcu)

Atatürk’e yanlış tedavi uygulayan doktor, 1911 Libya cephesinden beri arkadaşı olan Mim Kemal Öke’ydi.

Mim Kemal Öke kimdi biliyor musunuz? Türkiye Locaları Büyük Üstadı.

Türkiye’nin en kıdemli masonu yani.

Daha sonra Celal Bayar’ın ısrarlarıyla Fransız doktor Noel Fissenger Türkiye’ye getirilir. Tedaviyi o yürütmeye başlar.

GERÇEK 7: Atatürk’ün ölüm raporuna alkole dayalı siroz yazılır. Atatürk’ün ölüm sebebi sirozdu fakat ölüm sebebinin alkole dayalı siroz olduğu ne ispat edilmiştir, ne de zaten mümkündür. Zira alkole dayalı sirozda karaciğer şişmez, fakat Atatürk’ün ciğeri şişmiştir, doktor Noel Fissenger’ın raporları da alkole dayalı siroz olduğu yönünde değildir. (Referans: Prof. Dr. Utkan Kocatürk)

Fakat her ne hikmetse Atatürk’ün ölüm raporunda, doktor Fissenger’ın da diğer Türk doktorlar gibi alkole dayalı siroz teşhisinde bulunduğu yazar.

Peki neden “alkol”e dayalı siroz olarak kayıtlara geçmiştir? Neden Atatürk’ün otopsisi dahi yapılmamıştır? Neden böyle örtbas edilmeye çalışılmıştır?

GERÇEK 8: “Gençlere de örnek olur.”

Duyarlı, hassas, düşünceli, vatansever mason kardeşlerimiz, bu sebeple ölüm nedenini alkol kaynaklı siroz olarak kayıtlara geçirirler. Günümüze kadar da böyle gelir. Ve buna müteakiben birkaç yıl evvel kurdukları Yeşilay’ı atarlar ortaya, bir Yeşilay rüzgarıdır eser gider Türkiye’de. Eee içki ve sigara nelere yol açıyormuş yaa yaa görün çocuklar.

“Yok artık, ne saçmalıyorsun sen?”

Şimdi bi dik otur, derin nefes al, gözlerini de iyice aç.

Yeşilay’ın vikipedi sayfasına bir girelim. Bundan önceki ismi de Hilal-i Ahdar’mış Yeşilay’ın.http://tr.wikipedia.org/wiki/Ye%C5%9Filay 

Birkaç kaynakta Yeşilay’ın, IOGT denen evrensel organizasyonun Türkiye ayağı olduğunu okumuştum. Sonradan da araştırdım tam emin olmak için, evet Yeşilay gerçekten de IOGT denen şeye üye.

Ve galiba Allah yardım ediyo ehehe, Türkçe Vikipedi’de Yeşilay sayfasındayken, soldaki menüde İngilizce’yi seçerseniz, sizi IOGT sayfasına yönlendirdiğini farkettim.

İngilizce’yi seçtikten sonra IOGT sayfasına yönlendirileceksiniz:http://en.wikipedia.org/wiki/International_Organisation_of_Good_Templars

Şimdi bir bakalım ne ayakmış bu IOGT…

IOGT’un açılımı: International Organisation of Good Templars.

Templars??? Şovalyeler???

IOGT’un üyelik sertifikasına bir bakın:

“The IOGT originated as one of a number of fraternal organizations for temperance or total abstinence founded in the 19th century and with a structure modeled on Freemasonry, using similar ritual and regalia. ”

“Alkollü içeceklere katı kurallarla karşı olan kardeşlik cemiyetlerinden biri olarak 19. yy’da kurulan IOGT, yapılanmasını masonluğu model alarak yapmış ve Masonlarla çok benzer ritüeller, ayinler ve kıyafetler (regalia) kullanmıştır.”

Bu “şovalyelerin” vakfı var ya, MASONİK bir yapılanma. Alenen yazılıyor zaten.

Nedir bu ciğerler? Nedir bu canlar?

Yeşilay (Hilal-i Ahdar) kimlerin Türkiye’ye getirdiği bir kurum lan? Ve neden Atatürk’ün “alkol” sebebiyle vefat ettiği duyurulunca ortaya atılıyor bu Yeşilay propagandası? Ve neden Atatürk’e alkol sebepli siroz teşhisi, mason localarını kapattıktan birkaç yıl sonra koyuluyor?

Ne olum bu?

Buna bir izah var mı? Allah aşkına bir söyleyin la?

Hilal-i Ahdar cemiyetinin kurucularından biri de çok enteresan bir kişi: Said Nursi.

Siz de bi yerden çıkmayın zaten, bir şeyden de eksik kalın.

Ya olum…

Nesiniz siz ya?

Kimsiniz?

Neyse… Devam ediyorum;

GERÇEK 9: Atatürk 10 Kasım 1938’de vefat ediyor, ve adeta ışık hızıyla derhal 11 Kasım 1938’de İsmet İnönü cumhurbaşkanı seçiliyor…

GERÇEK 10: İsmet İnönü 10 yıl sonra mason localarını açıyor.

Böyle işte.

Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu, kimilerine göre siyonist mason, kimilerine göre millet aşığı devrimci Atatürk bu şekilde vefat ediyor.

Şimdi biraz da tarih konuşalım taşağını yediklerim. Yok öyle kuru sıkı Atatürk’e masondur, siyonisttir, bilmemnedir demek. Mason olabileceğine katılıyorum, zira Abdülhamit döneminde müthiş bir baskı ve sansür uygulanıyordu. İttihat Terakki’cilerin de çoğu masondu, zira mason localarında daha rahatlardı. Atatürk’ün de İttihat Terakki’ci olduğunu biliyoruz, fakat aktif bir üyesi olmadığını ve hatta onlarla özellikle sonradan hiç anlaşamadığını da biliyoruz.

Osmanlı’yı 1. Dünya Savaşı’na kim soktu? İttihat ve Terakki.

Atatürk’ün tavrı neydi? Kesinlikle savaşa karşıydı.

Masonların finanse ettiği Kızıl Devrim’e bir bakalım bi de. Marx da, Lenin de, Stalin de yahudi kökenlidir. Artık bilmeyen kaldı mı?

Lenin, Şubat Devrimi’nde çar devrildiğinde Rusya’da bile değildi. Eh tamam bu adam asker değil, fakat bir şeyleri farkediyor musunuz?

Kızıl Devrim tamamen bir mason icraatidir, Lenin’i de onlar finanse etmiştir. Lenin Alman masonlarının desteği ile parti kurup örgütlenmiştir.

Peki bizi kim finanse etti lan?

Atatürk’ü kim destekledi? Kimden para yardımı aldık biz?

Peki Lenin kaç savaş görmüş lan? Kaç savaşa katılmış bu Lenin? Atatürk’ün BİZZAT katıldığı ya da yönettiği savaşlar:

Okumaya devam et  ŞIMARIK BİR KADIN..

Trablusgarp savaşı: 29 Eylül 1911
Balkan savaşları: 1912- 1913
Çanakkale savaşı: 18 Mart 1915
Arıburnu muharebeleri: 25 Nisan 1915
Anafartlar: 25 Ağustos 1915
Doğu cephesi: 3 Mart 1918
Suriye Filistin cephesi: 31 Ekim 1918
Birinci İnönü savaşı: 10 Ocak 1921
Sakarya savaşı: 20 Ekim 1921
Başkomutanlık meydan muharebesi: 4 Mart 1922

Olum, ajan olan biri bu kadar harp eder mi? Bu milletin başına birileri tarafından, bizi dinden kopartmak için kasıtlı olarak getirtilen birini cepheye bu kadar yollarlar mı? Lan hiç mi düşünmemişler ya cephede şehit olursa bu adam diye? Savaşı ne sanıyorsunuz olum siz? Kuru sıkı mı atıyorlar orda?

Sakarya Muhaberesi’nden önce Tekalif-i Milliye Emirleri’ni çıkarıyor Atatürk. Tekalif-i Milliye ne biliyor musun? Halktan eğer 2 çorabı varsa 1’ini orduya göndermesi isteniyor. Geri ödenmek üzere 2 kilo bulguru olanın 1 kilosunu orduya vermesi emrediliyor. Her ailenin 1 askeri giydirmesi isteniyor.

Bu şey, bir kanun olarak çıkartılıyor, kanun. Bi’tap, yoksul, ayağına giyecek çarığı yok lan ordunun, düşün ne haldeler.

Arkadaşım siz gavat mısınız da hem Atatürk’ün çok büyük bir siyonist çalışmanın ürünü olduğunu söyleyip, hem de bunları gözardı ediyorsunuz? Madem siyonist bir oyunun başrol oyuncusuydu Mustafa Kemal, lan neden finanse çıkılmadı bu adama hiç? Madem o kadar önemli bir plandı bu, adamlar işlerini şansa bırakırlar mı lan sence? Saf mısınız olum?

Binbir güçlüklerle Sovyetler’den aldığımız bir silah yardımı var, başka da bi bok yok. He o da yine Atatürk’ün sonunda ultimatoma kadar varan müthiş çabaları sonunda zar zor oluyor, her seferinde ekiyor bizi komünist kardeşlerimiz. Sovyetler de komünizme geçtikleri için, bizim emperyalist devletlere verdiğimiz mücadelede bizi destekliyor gibiler. Babalarının hayrına değil yani, İstanbul düşse Sovyetler de talan olacak ayrıca.

Şimdi elitist entel kardeşlerimiz hemen damlarlar “sen devrimci ulu önder Lenin hakkında nasıl böyle konuşursun yeeaa? shut your bloody fucking mouth yeeeaaa” deyu.

Ne biliyon la Lenin hakkında?

Nereden geldi olum o değirmenin suyu? Lenin üniversite yıllarında part-time Mcdonalds’ta çalışarak mı biriktirdi o paraları? Nereden sağladı o finansı be suratına sıçtığım cevap ver bana?

Komünist Rusya tamamen bir mason tezgâhıydı. Komünizm de emperyalizmin çıktığı fabrikadan çıkmıştır. Zaten bu adamlarda yöntem şudur: Tez: Kapitalizm + Antitez: Komünizm = Sentez: Küreselleşme. Günümüzde kapitalizmi yumuşatıp liberalizm, komünizmi de sosyalizm yaptılar, yersen…

Şimdi “Türkiye Cumhuriyeti siyonist bir projedir” diyenlerin penceresinden düşüneyim, empati kurayım diyorum… Lan elimde tam aynı dönemde cereyan etmiş başka bir siyonist devrim var; Kızıl Devrim. Şimdi ona bakıyorum, Avrupa’da partiler kuran, masonlarca finanse edilen ve yahudi olan, çar devrildiğinde dahi Avrupa’da olan bir Lenin var. Sonra Türk Devrimi’ne bakıyorum. Ordusunun başında, askerinin yanında onlarca harpe katılmış bir lider var; Atatürk. Parasızlıktan kırılan, mühimmatı geç ayağına giyecek ayakkabısı olmayan da bir ordusu var.

Lan bu nasıl siyonist proje?

Atatürk idealistti. Ne dindardı, ne din düşmanıydı. Halkın bağrından kopup gelmiş, yer yer yükselmek adına bazı kesimlerin suyuna gitmiş, deha bir siyasetçi ve mükemmel bir askerdi. Şahsi fikrim budur.

Peki Atatürk neden sadakat duruşuyla pozlar veriyordu, neden tek bir dünya devletinden bahsetti?

Şu açıdan bakalım şimdi taşaksızlar ehehe… Atatürk Anadolu’yu nasıl organize etti? Hilafet ve saltanatı kurtaracaz diye… Başka türlü bir araya gelir miydi o halk, mümkünatı yok. “Sen benim atama iki yüzlü mü diyorsun!!!11bir” diye parlayan “be hey dürzü milliyetçisi” arkadaşım, kapa çeneni. Atatürk o politikayı izlemeseydi şimdi nah tanıyor olurdun Atatürk diye birisini. Provokatiflik yapıp lafı götünden anlama, lapa lapa sıçarım suratına senin…

Şimdi iki resim arasındaki 7 farkı bulalım.

Anladın?

Atatürk ne zaman köprüyü geçene kadar ayıya dayı demediyse, ne zaman masonların kuyruğuna bastıysa, o zaman yani 3 sene sonra öldü(rüldü).

Şimdi Lozan’a bir bakalım mı taşağını emdiklerim?

Lozan’da bizi İsmet İnönü temsil etti biliyorsunuz, ve Türk Heyetinde çooook önemli bir kişi daha vardı. Her Türk bu adamı tanımalı, bilmeli…

Lozan’daki Türk heyetinde bulunan bu arkadaşı sizlere takdim edeyim; Hahambaşı Hayım Naum.

Size kısaca bu arkadaşı özet geçeyim. Lozan görüşmeleri bir ara tıkanır hale gelmişti, zira hala kapitülasyonların kalkmaması üzerinde direnen ve ısrarla Musul’u isteyen bir heyet vardı karşımızda. Bunun üzerine Atatürk, İsmet İnönü’ye Lozan’ı bırakıp Türkiye’ye dönün emri verir ve görüşmelere ara verilir (Tarih: 4 Şubat 1923)

Atatürk bu sırada İstanbul ve İzmit’e yığınak yaptırır, her şeyi göze alan, yeniden savaşa bilenen bir Türkiye vardır.

Bu sırada Hayim Naum sürekli İngiliz temsilciler ile, özellikle yahudi meselesi hakkında görüşmektedtir. Görüşmeler iptal olma noktasında gelince Hayim Naum, İngiliz heyetinin lideri Lord Gurzon’a aklımda kalan şekliyle şunları söyler (cümleler ve kelimeler farklılık gösterebilir, hatrımda kalanı yazıyorum fakat anlam olarak aynıdır): “Siz savaşarak bunları alt edemediniz, edemezsiniz de. Siz Türklerin istiklalini tanıyın, ben size onların dinlerinden ve kültürlerinden kopacağını garanti ediyorum. Onları içlerinden biriyle vuralım”. Mr Gurzon ikna olur ve kendi heyetine de durumu aynen böyle izah eder. Ve bunun sonucunda karşılıklı “bazı” tavizlerle Lozan imzalanır.

Türkiye Lozan’ı, hilafetin kaldırılması koşuluyla imzalamıştır ve bunun mimari YAHUDİLİKTİR. (Kaynaklar: “Büyükdoğu” 6 Ekim 1950 tarihli sayısı, “Son Osmanlı Hahambaşısının Mektupları” ve “Lozan Zafer mi Hezimet mi?”)

Hayim Naum denen şahıs Atatürk ile de, İsmet İnönü ile de sürekli arasını iyi tutmuştur. Hatta iktidar kimdeyse (görünürde) hep ondan yana olmuştur. Ve masa üzerinde imzalanan Lozan’ın belki de en büyük mimarıdır. İngiliz lobisiyle sürekli temas halinde olmuş ve Rauf Bey de hatıratlarında Hayim Naum’in tavır ve faaliyetlerinden duyduğu rahatsızlığı sık sık dile getirmiştir.

Hayim Naum neden Lozan heyetindedir, İngilizlerle esas neler görüşmüştür? Bunlar bilinmiyor, İngilizler tarafından hala sır gibi saklanıyor.

Hayim Naum…

Unutmayın bu ismi. Bu adamı günah keçisi yerine de koymuyorum, öyle bir intiba uyandırmasın sizde, bu herif musibetin bizzat kendisidir…

Atatürk’ün hilafeti kaldırması bana kalırsa da isabetli bir karar olmuştur Türkiye’nin bekası açısından, fakat öte yandan masonlukla da tamamen uyuşuyor hilafetin kalkması. Yahudilik zaten orgazm olmuştur bu karara, ondan bahsetmeye gerek bile yok.

Şimdi Atatürk’ün hilafet ile ilgili söylediklerine bakalım canını yediklerim. Nutukta, hem de o tek bir dünya devletinden bahsettiği sayfalardan hemen sonra bunları demiştir Atatürk:

“…Müslüman toplumlar gelecekte herhangi bir gün kendi irade ve arzularını kullanacak bir güç ve özgürlüğe kavuşurlar ve o zaman lüzumlu ve yararlı görürlerse, çağın gereklerine uygun birtakım uyuşma ve birleşme noktaları bulabilirler.

…Birleşmiş olan İslâm devletleri bu meclisin başkanı tarafından temsil edilecektir derlerse ve isterlerse, işte o zaman, o birleşik İslâm devletine hilâfet ve ortak meclisin başkanlığına seçilecek zata da halife ünvanını verirler.

Yoksa, herhangi bir İslâm devletinin, bir kişiye bütün İslâm dünyasının işlerini yönetme ve yürütme yetkisini vermesi akıl ve mantığın hiçbir zaman kabul edemeyeceği bir durumdur.”

Siyonist ve İslam karşıtı olan bir insan, BÜTÜN MÜSLÜMANLARIN ORTAK KARARIYLA bir halife seçmesini ve bir çatı altında buluşmasını arzulayabilir mi? Ulan adam diyor ki; “Neden bütün İslam alemini ilgilendiren bir kararı biz tek başımıza veriyoruz? Tüm İslam devletlerinin bir araya gelerek karar verebileceği bir durumdur bu.”

Bu tamamıyle anti-siyonist bir düşüncedir.

“Hacı işte tüm müslümanları birleştirmek istiyor, tek bir dünya devleti için bu”… Off ne yaptın çocuk? Her şeyi birbirine karıştırmışsın… Bu siyasi amaçlarla bir araya gelen Avrupa Birliği veya Nato değil ki…

Bak bu hataya çok düşüyorsunuz. Sapla samanı ayırt edin taşağını yediklerim, bundan önce 50 kere söyledim, bi 50 kere daha söylerim, yeter ki siz aradaki farkı idrak edin taşaksızlar. İyi dinleyin burayı.

Kitlelerin hangi amaçla bir araya geldiği çok önemlidir. Hatırlayın, masonluğun en büyük engelinin “imparatorluklar” olduğunu ve bu sebeple Fransız Devrimi ile dünyaya bir milliyetçilik teranesi attıklarını söylemiştim. Bu milliyetçilik rüzgârıyla da Sırp’ıdır, Bulgar’ıdır, Yunan’ıdır hepsi ayrı eve çıkmak isteyen lise öğrencisi tribiyle devlet kurmak için ayaklanmaya başladı.

“Tek bir dünya devleti isteyenlerin, birçok milleti bir arada tutan imparatorluklara karşı olması saçma değil mi?”

Heh işte, dimi? Normalde imparatorlukların, masonların istediği şey olması gerekiyor dimi? Hayır hacım, hayır.

İmparatorluklar (başta Osmanlı ve Avusturya-Macaristan), bu milletleri “DİN” çatısı altında bir araya getiriyordu. Öne çıkan kavram dindi ve bu yüzden dinin bu bir araya getirici tutumu masonluğa ve siyonizme BÜYÜK bir engel teşkil ediyordu.

Sırf bu nedenle bu adamlar imparatorlukları yıktılar, Fransız Devrimi sırf bu yüzden teşkilatlandırıldı.

Masonluğun ilk hedefi dinleri kaldırmaktır, ve bu sırada kullanacakları şey de “milliyetçilik” olacaktır. Dinleri insanlara “saçma ve gerici” fikirlermiş gibi pazarlayıp, dinin önemini kaybettirdikten sonraki politikaları ise bu sefer ne olacak biliyor musunuz? MİLLET KAVRAMINI KALDIRMAK.

Ahahaha, çok mu karıştı? Geçmedi mi süzgeçten?

Olay şudur abicim, bu adamların temel stratejisi: BÖL – PARÇALA – YÖNET

Önce milliyetçiliği kullan ve dinleri yok et. Sonra da milliyetçiliği yok et.

Şöför bahçıvana, bahçıvan uşağa, sonra hepsi uşağa…

İnsanlara KÜLTÜRLERİNİ kaybettir, kendilerini her şeyden önce DÜNYA VATANDAŞI olarak hissetsinler. Hissetsinler ki bu sebeple bir araya gelsinler ve bunu aydın bir görüş olarak benimsesinler. Benimsesinler ki hepsini tek bir merkezden, mutlak bir otorite ile yönetelim. Ve asla “din”, “millet” ya da özetle “kültür” kavramları altında bir araya gelemesinler, bize zıtlık oluşturamasınlar…

Diyorsun ya bazen “madem bu adamlar bu kadar güçlü ve luciferian, öyleyse neden bizi yaşatıyolar ki yeeaa”… Hayim Naum’un politikası neydi hatırladın mı, “onları yok etmektense, kültürlerini kaybettirerek bize hizmet eder hale getirelim”. Adamın politikası buydu ulan. Siyonizmin politikası bu… Senin dirin, ölünden daha çok işe yarıyor onlar için kuzum.

Anladın mı şimdi?

Ve Atatürk’ün hala açılmamış bir vasiyeti vardır. Aytunç Altındal’a göre bu vasiyet hilafet ve Türk milletiyle ilgili olacaktır. Ve o kadar da mantıklı geliyor ki… Zira bu vasiyetten haberdar olan insanlar var. Adnan Menderes hilafetin geri geleceği imasında bulundu ve asıldı, neye güveniyordu dersiniz? Neyi biliyordu?

Ve üzerinden 50 sene geçtikten sonra, “henüz millet buna hazır değil” gerekçesiyle, Atatürk’ün bu vasiyetinin açılmasını engelleyenler kimler oldu biliyor musun? Canımız ciğerimiz KENAN EVREN ve TURGUT ÖZAL.

Ya oğlum… Var ya…

Atatürk de her şeyin farkındaydı, fakat milleti için yer yer nabza göre şerbet vermek zorundaydı. Vermediği anda da kalemini kırdılar zaten. İsmet İnönü’nün 89, Celal Bayar’ın 102 sene yaşadığı bu hayatı, Mustafa Kemal Atatürk’e 57 sene yaşattılar…

Ya…

Sana düşen ise şudur ulan, şudur, anla artık Allah rızası için..

“Bizi yanlış yola sevkeden soysuzlar bilirsiniz ki çok kere din perdesine bürünmüşler sâf ve temiz halkımızı hep din kuralları sözleriyle aldata gelmişlerdir. Tarihimizi okuyunuz dinleyiniz… Görürsünüz ki milleti mahveden esir eden harabeden fenalıklar hep din örtüsü altındaki küfür ve kötülükten gelmiştir. 1923 (Atatürk’ün S.D. II S. 127)”

Bu lafı eğer “din karşıtlığı”na yoruyorsan senin ta kafana sıçayım. Hayır, bunu dinci yobaza demiyorum kemalist, modern elitist sıradışı ve cool olan sensin ya, sana diyorum kemalist, sana… Atatürk dine değil, “din”i kullanarak insanları sömürenlere lanet ediyor. Bunu götünden anlama kemalist. Atatürk’ün orada bahsettiği “küfür”, “ananı sikeyim” gibi bir küfür değil.

“Kafir”, gerçeği örten demektir ve kafirin kökü “küfür”dür. Anladın mı küfür ne demek? Anladın mı Atan sana neyden kaçın diyor? Sapla samanı ayırt et eşşoğlueşşek, işine gelen şekilde yorumlama… Yobazlardan tiksinip dininden uzaklaşma… O dinci yobazların ne bu dünyada, ne ahirette yatacak yeri yok zaten, çünkü onlar sadece kendileri dinden uzaklaşmıyor, bilgisiz insanların da dinden uzaklaşmasına vesile oluyorlar. Bu sebeple onlardan büyük “kafir” yoktur zaten, merak etme sen.

Sen sadece kültüründen, inancından, milletinden uzaklaşma be olum. Sadece bu…

Eğer ben dinimizden, vatanımızdan, kültürümüzden kopmamamız gerektiğini savunduğum için şakirt ilan ediliyorsam bazı orospu çocukları tarafından, evet ulan ben şakirtim. Ananızı sikeyim ki şakirtim. Belki şakirtler kabul etmez beni aralarına ehehe ama ben sizden değilim, orası kesin arkadaşım. Ben SİKİM SİKİM yüzeysel ve körü körüne edindiğim bilgiler ile bağlanmıyorum dinime de vatanıma da.

Atatürk’ü de sebeplerini bilerek seviyorum, dinime de sebeplerini bilerek inanıyorum.

Sen buna dincilik, yobazlık diyorsun ya, ben gururla yobaz olurum. Seve seve dinci olurum.

Bu faşistlikse, seve seve de faşist olurum.

Senin gibi yaranmak istediği elit kesimin doğrularını sorgulamaksızın kabul eden ve savunan, boş beleş bir orospu çocuğu olmaktansa, yobaz olurum, faşist olurum.

Ayrıca ananı da sikerim entel ekşici, kendi kültürüne bok atmak aydınlık değildir.

Ben de isterim şu dünyada cennetteymiş gibi, ülkelerin silahlanma ihtiyacı hissetmediği, sevgi yumağı oluşturduğu bir hayatı yaşamayı… Fakat GERÇEK bir dünyada yaşıyoruz. Realist olacaksın güzelim, gerçekçi olacaksın. Ve şerefsizlik yapmayacaksın.

1 milyon Ermeni ve 100 bin de Kürt öldürdüğümüzü söyleyen Orhan Pamuk, Nobel ödülü alıyorsa…

Terörist propagandası yapan Roj Tv, Nobel ödülüne aday gösteriliyorsa…

Bir duracaksın, bir düşüneceksin. “Lan bana neyi güzel ve modernmiş gibi kakalamaya çalışıyorlar?” diye bir sorgulayacaksın. Ta insanlığını sikeyim senin eğer “elit” olacam diye kendi özüne bok atanların peşinden gidiyorsan.

Kültürüne “yobaz ve gelenekçi” gözüyle bakıp, dalyarakların felsefesini “çağdaş, aydın, modern bir dünya görüşü” olarak algılıyorsan, senin ta suratına sıçayım. Lapa lapa sıçayım hem de, lapa lapa…

Sana özellikle lanetler okuyorum ekşici. Cahil kalan, babadan gördüğünü yapan dinci yobazdan ümidim yok çünkü, o herifin dünyası zaten dapdar. Fakat sen cahil ve yobazların yaptığından iğrenerek kendi özünden uzaklaşmayacaksın. Eğitimli eşek olmak istemiyorsan, yapmayacaksın bunu.

“Hesapta” eğitimlisin ya, kültürlüsün ya, elit ve cool’sun ya, senden sırf bu yüzden umidim var ekşici. O adam imkânsızlıklar yüzünden dar, sığ ve yobazca bir hayat yaşarken, sen imkânın olmasına rağmen kendini dar bir dünyaya hapsedersen, senin amına korum ekşici. Bazı şeyler kafana girene kadar da sana lanetler okurum ekşici. Sen farkedebilirsin, ne kadar dalyarak da olsan, dönen bokları farkedebilirsin. Senden ümidim var orospu çocuğu seni, hani canını çok yakan fakat aşık olduğun hatuna küfürler de etsen içten içe ona olan bağlılığından dolayı yıkılır, bitersin ya… Benimki de o hesap ekşici. Senin ta amına koyayım o özenti zihniyetinden dolayı, ama gönlüm senin eşeklikten adamlığa terfi etmenden yana ekşici.

Akıllı ol ekşici, akıllı.

Ama sen “ne yaparsam Selin bana verir” diye düşünerek konuşmaya devam et…

Aferin ekşici, aferin…

Good boy.

Öperim, sikkofield.

*: Orda gördüm diye hatırlıyodum ama Şemsi Efendi meselesini Nutuk’ta anlatmıyormuş Atatürk
*: Afet İnan’a yazdırdığı ders kitabı “din” dersine ait değildir, mail atıp uyaran herkese teşekkürler.