LEFKOŞA’NIN KÜRTLERİ

LEFKOŞA’NIN KÜRTLERİ - images

images

LEFKOŞA’NIN KÜRTLERİ

HÜSEYİN MÜMTAZ

 

Tam 22 yıl önce TBMM’de de benzer bir “gösteri” olmuş ve DEP’li Leyla Zana ve Hatip Dicle 6 Kasım 1991 günü gerçekleşen milletvekilliği yemin töreninde Kürtçe yemin krizi çıkarmışlardı.

“Yavru”sunda da 22 yıllık bir gecikme ile benzer bir “şov” sahneye kondu. İrsen Küçük’ün dirayetsiz yönetimi yüzünden gidilen erken genel seçimden (ve yine onun sayesinde) en büyük parti olarak çıkan CTP’nin milletvekili Doğuş Derya, Meclis’in yemin töreninde anayasada yazılı olan metni değil, kendi yazdığı metni okudu.

Derya sarf ettiği bir takım lâfların arkasından, “…federal bir Kıbrıs kurma ülküsünden vazgeçmeyeceğime insanlık onurum üzerine ant içerim” diyerek kişisel yeminini bitirdi.

Leyla Zana ile Doğuş Derya arasında ne fark vardır?

Leyla Zana gibi Doğuş Derya da yasal yemin metnini okumadan vekil olamayacaklarının, vekillik hak ve menfaatleri ile dünyalıklarından yararlanamayacaklarını bilmezler miydi?

Bal gibi bilirlerdi.. Bildikleri için de “one woman show”larından sonra uslu uslu yasal metni tekrarlamışlar ve 22 yıl gecikme ile “federal yüzük kardeşliği”nde buluşma onuruna erişmişlerdir.

Aslında tam da koalisyon görüşmeleri başlar/perde arkasında sürerken CTP’nin, Derya aracılığı ile “elini açmış olması” iyi olmuştur.

Eroğlu’nun oyunu açış seçenekleri kısıtlıdır da, “Ankara” CTP konusunda herhalde derin bir nefes aldıktan sonra şöyle bir yutkunacaktır.

Umarız, Lefkoşa’da mukim bir kısım Ankaralılar da, nereden edindikleri belli olmayan “Bizim için asıl mesele her gün elçilik önünde gösteri yapan solcular değil, milliyetçiler” fikrini gözden geçirmeye niyetleneceklerdir.

Derya ve arkadaşları “şovu” bırakıp şuna cevap vermelidirler; Ankara ile geçmiş dönemde mutabık kalınan ve uygulanmakta olan ve her daim eleştirdikleri ekonomik programa devam mı edeceklerdir, rafa mı kaldıracaklardır?

Seçim haftası piyasaya sürülen Talât-Erçakıca-Mungan dinleme kayıtlarındaki sendikal/ideolojik/siyasal yaklaşıma sadık mı kalacaklardır, inkâr mı edeceklerdir?

Okumaya devam et  Liderlerin Buluşması

Rum ağırlıklı federasyon için mi çalışacaklardır?

Eğer öyleyse önümüzdeki “toplumlararası görüşmelerde” bu yaklaşımlarıyla mı Ankara’nın işbirliğini/desteğini almayı umut etmektedirler?

“Lefkoşa’nın Kürtleri”nden sonra seçim sonuçlarının diğer iki aktörüne geçebiliriz.

Diğer iki aktör; Serdar Denktaş ile Sunat Atun’dur.

Seçimin asıl galibinin Eroğlu olduğunu bundan önceki yazımızda “Bu tabloya göre seçimin galibi, kazananı tartışmasız bir biçimde Eroğlu’dur. İrsen Küçük’ü sıfırla çarpmış, 45 gün içinde ‘başbakanlık’tan ‘evinde oturur’ hâle indirgemiştir” saptaması ile konu etmiştik. (“KAZANAN EROĞLU’DUR”. Hüseyin MÜMTAZ. 29 Temmuz 2013)

Geliyoruz Serdar’a..

Serdar Denktaş; herkes seçim sonrası oluşan tablo/meclis aritmetiği üzerine kafa yorarken pat diye bir açıklama yapmış ve “4 partili bir koalisyon hükümeti” önerisini yineleyerek, “tüm partilerin  ortak bir program üzerinde uzlaşarak, gerekli Anayasal reformların yapılabilmesi için Haziran 2014’te gerçekleştirilecek yerel Kuruluş Organları Seçimi’ne, bu sürede hedeflerin gerçekleştirilmemesi durumunda ise Nisan 2015’te gerçekleştirilecek Cumhurbaşkanlığı Seçimi’ne kadar görev yaparak, gerekli düzenlemelerin referanduma götürülmesi isteğini” ifade etmiştir..

Ezber bozmuş, herkese/her ihtimale kapıyı açık bırakmış, herkese mavi boncuk dağıtmıştır.

Serdar Denktaş kapısının çalınmasını beklemektedir. Hareket alanı çok geniştir.

“Kafasında dolaştırdığı halde kuyruklarını birbirine değdirmeyen kırk tilki” mirasının kimden kaldığı bellidir.

Ya Sunat Atun?

Atun “dalgalı bir seyir” izlemiştir. Eroğlu’nun başbakanlığı zamanında “en genç bakanı” ve “has evlâdı” idi.

Herkes “UBP isyancıları” ile birlikte hareket edeceğini zannederken ve öyle görüntü verirken çok kritik bir oylamaya/toplantıya katılmamış ve “hacı” görüntüleri servis etmiştir.

O kadar ki, Küçük tarafından bakanlıktan da alınmıştır.

Son kertede; “isyancılar” hükümeti düşürerek partiden ayrılıp DP’ye geçerken “yasak” dabellasına rağmen keskin bir “u dönüşü” sergileyerek Küçük’ün yanında yer almıştır.

Ama seçimden sonra, kazanamayan Küçük’e oldukça sert bir söylemle ilk bayrak açan da o olmuştur.

Okumaya devam et  Rumların Türkiye Stratejisi

İşte bu tavrı üzerine düşünmeye başladım ve nihayet “bir kıvılcım çaktı”.

Sunat Atun acaba Eroğlu’nun; “tam da böyle zamanlarda” piyasaya sürmek üzere UBP’de bıraktığı “içerideki adamımız” mı idi?

Eğer öyleyse Eroğlu’na da şapka çıkarırım..

Yarısı DP’ye geçmiş, sayısı yarıya inmiş, genel başkanı milletvekili bile seçilememiş, Ertuğruloğlu’na kalmış bir UBP’de “Eroğlu’nun adamı” Atun…Bir düşünsenize..

Peki “nasıl bir hükümet”?

Galip ihtimal; “Seçmenin sandığa yansıyan sosyolojik tercihi de göz önüne alınırsa beklenilen, bir CTP-DP koalisyonudur”. (“KAZANAN EROĞLU’DUR”. Hüseyin MÜMTAZ. 29 Temmuz 2013)

Çünkü CTP ve DP “kazanan”dır, UBP “kaybeden”.

Talât ise “Bence en doğru ve mantıklı hükümet modeli bir CTP-UBP hükümetidir” diyor.

Eh.. Onun da gönlünde tekrar Cumhurbaşkanlığı yatıyor demek ki..

Peki.. Muhtemel koalisyona giderken…

(CTP) artı (DP+safralarından arınmış UBP) olur mu?

Yâni DP ve UBP birleşir mi?

Ama önce UBP’nin, koltuğa yapışmış eski genel başkandan kurtulup yeni bir genel başkan seçmesi gerekmez mi?

Birleşmiş partinin genel başkanı Serdar olur mu?

Vallahi bu memlekette her şey mümkündür.. Büyüklerimizin dediği gibi “allem gallem bunun içi”..

Bu pilav daha çok su kaldırır.. 12 Ağustos 2013 

 

 

57’İNCİ ALAY HER YERDE

HEPİMİZ 57’İNCİ ALAYIN NEFERİYİZ