GERİSİ YALAN AĞLAR

GERİSİ YALAN AĞLAR - nasaistanbul

GERİSİ YALAN AĞLAR - 16781287

 

GERİSİ YALAN AĞLAR

HÜSEYİN MÜMTAZ

 

                Derin bir stratejik öngörü ile Osmanlı İmparatorluğu’nu yeniden kuruyoruz efendiler.

                Gırtlağımıza kadar Cemal Paşa’nın “4’üncü Ordu coğrafyası”na batmış durumdayız..

                Ben yazmaktan bıkmadım, okuyanlar her seferinde hatırlatmamdan bıkmış olabilirler ama “4’üncü Ordu coğrafyası” dediğimiz yer; Sykes/Picot-Rice-Peters çizimiyle bire bir örtüşmektedir ve hepsinin kilit/düğüm noktasıdır.

Eşkiyaya “geldiğin gibi git” diyorsun ama gitmiyor, “silahlarını teslim et” diyorsun, etmiyor; “silahlarını bırak” diyorsun, bırakmıyor; gideceği varsayılan yer, “almıyor”..

Üstelik “ilgili kurum” da “Teröristlerin sınır ötesine çekilmesine ait herhangi bir görüntü ve bilgi elimizde mevcut değildir” açıklamasını yapıyor.

Ama peşkiri kandilli aktivist, “Birinci aşama tamam, Meclis tatile girmesin çalışmaya devam etsin” talimatı veriyor.

Bozdağ “süreci” pazarlamak için ne diyordu;

“Çözüm süreci ilerliyor, neler oldu diye baktığınızda, süreç içerisinde ‘silahlar sussun’ dendi, silahlar sustu. Dört aya yakındır şehit yok, analar ağlamıyor, kötü mü oldu?”

Ağzından yel alsın..

Pat; Reyhanlı’da patlama ve 50 cenaze…

Reyhanlı’daki 50 ana, ana değil mi?

“İlgili kurum”dan bir açıklama daha;

“İnsanlıktan nasibini almamış, vicdanı kararmış, gözünü kan bürümüş odaklarca masum kişilere yönelik yapılan menfur saldırıyı şiddetle kınıyoruz”.

Aslî görevi memleketin sınırlarını korumak, hesapsız kitapsız giriş-çıkışı engellemek olan “ilgili kurum” sadece açıklama yapıyor…

“Şiddetle kınamaktan” başka elinden bir şey gelmiyor.

Vallahi, bırakın Suriye sınırını; Irak dahil bütün güney sınırımızın kevgire döndüğünü kurtlar, kuşlar, böcekler, çiçekler biliyor..

Kaçakçılar, artık görülünce askere taş atıyor..

Aşağıdaki satırlar “resmi kaynaklar”ın görüşlerini aksettiriyor;

“Milliyet gazetesinden Tunca Bengin, Türkiye’deki Suriyeli sayısına dair raporları köşesine taşıdı. İşte o rakamlar:

‘Başbakanlık Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığı (AFAD)’na göre; Türkiye’de bulunan Suriye vatandaşı sayısı 192 bin 770. Bunlar sekiz ildeki 14 çadırkent, bir geçici kabul merkezi ve 3 konteyner kentte yaşıyorlar. Yani kayıt altındalar.

Bir de kim oldukları, nereden geldikleri, nerede kaldıkları, ne yaptıkları bilinmeyenler var. Ama onlar hakkında sağlıklı tek bir veri yok.

Hükümete göre; yaklaşık 200 bin kişi çeşitli illerde kendi olanaklarıyla! yaşıyor.

BM kaynakları ise bu sayının 500 binlerde olduğu görüşünde. Uluslararası Stratejik Araştırmalar Kurumu (USAK)’nun tespitleri ise Türkiye’deki kayıt dışı Suriyeli sayısının 350 bini bulduğu yönünde. Kilis’te 40 bin, Gaziantep’te 70 bin, Reyhanlı’ da 70 bin Suriyeli elini kolunu sallayarak dolaşıyor. İstanbul’da da 50 ile 100 bin arasında kayıt dışı Suriye vatandaşı olduğu söyleniyor.

Aynı evde 70-80 kişi kalan, sokaklarda, parklarda, camilerde, düğün salonlarında yatan, dilencilik yapan ne ararsanız mevcut. Daha öncede yazdık, savaştan kaçan insana kapını kapatamazsın. Ama güvenliği göz ardı etmemek kaydıyla. O da geleni gideni girişte kayıt altına almakla mümkün. Üstelik bu, yardım yapılacakların ihtiyaçları için de şart. Kadın, çocuk, yaşlı, genç dağılımı gibi. Bizde o da hak getire. Türkiye’nin bu konuda büyük hata yaptığını belirten BM yetkilileri şöyle diyor:

‘Türkiye başta destek istemedi, ‘Ben altından kalkarım’ dedi. AFAD, Kızılay’ın deprem tecrübeleri olabilir. Ama mülteci krizi farklı bir olay. Sayı arttıkça nüfusu yönlendirmek zordur. Uzun süreye yayılabilir. Türkiye, kayıt konusunda daha bir ay önce harekete geçti. Mültecilere çağrı yapıyor ancak artık geç’.

Bu yaklaşık 500.000 kişi ellerini kollarını sallaya sallaya “dolaşıyor”.

Kamplarda askere polise saldırıyor, bayrak yakıyor.

Sabıka kayıtları var mı? Bırakın sabıka kayıtlarını, kimlik bilgileri var mı elinizde?

Sınırın ötesi; Esat’ın “Esir Suriye Ordusu”nun değil, muhaliflerin “Hür Suriye Ordusu”nun elinde..

O bölgeden Esat nasıl adam-araç-malzeme sokabilir?

500.000 kişinin kaçının ve hangilerinin gerçekten savaştan kaçtığını, kaçının üçkâğıtçı olduğunu, kaçının ajan, kaçının bir şekilde kapağı BM kayıtlarına attıktan sonra “batıya” tüymek için fırsattan istifade sığınmacı pozuna yattığını biliyor muyuz?

Bu 500.000 kişi mi 80 milyona uyum sağlayacak yoksa 80 milyonun mu 500.000’e “benzemesini-uymasını” umut ediyoruz?

Yazıya başlarken “Derin bir stratejik öngörü ile Osmanlı İmparatorluğu’nu yeniden kuruyoruz efendiler” demiştik ya;

Katoliklerin ruhani lideri Papa Franciscus, kendisinin ilk “aziz ilan etme” töreninde, 1480 yılında İtalya’nın güneyinde Osmanlı’ya karşı savaşan 800 Hristiyan’ı aziz ilan etmiş.

Fatih Sultan Mehmed’in emriyle 1480 yılının Temmuz ayında, İtalya seferine çıkan Gedik Ahmet Paşa komutasındaki Osmanlı ordusu, Otranto kalesini 13 ay boyunca elde tutmuş ancak daha sonra gerek Fatih’in vefatı gerekse buradaki birliklerin takviye edilmemesi sonucu kaleyi bölge halkına geri bırakmak durumunda kalmıştı. Otranto’da 13 ay boyunca süren çarpışmalarda, Osmanlı’ya esir düşen 800 Otrantolu’nun, Müslüman olmayı reddedince idam edildikleri iddia ediliyor.

Yahu biz Papa bilmem kaçıncı İnnocenti’nin kapkara heykeli dibinde Beethoven’in 9’uncu Senfonisi eşliğinde Avrupa Anayasası’nı imzalamamış mıydık?

Bu Papa bilmem kaçıncı Innocenti, bizatihi Avrupa tarihi açısından bir dönüm noktasını temsil etmiyor muydu? Tek misyonu aşırı ‘Türk Karşıtlığı ve İslam Düşmanlığı’ değil miydi? Avrupa’nın krallarını ve ordularını asırlar sonra Osmanlılar karşısında birleştirebilmiş olmakla maruf değil miydi?

GEÇMİŞTE İnnocenti mi yanlış yapmıştı, Gedik Ahmet Paşa mı?

Yoksa ŞİMDİ Franciscus mu yanlış yapıyor?

Osmanlı’yı yeniden kurarken yine Otranto-Viyana’dan mı başlamalıyız, yoksa El Alemeyn, Çöl Kaplanı Fahrettin Paşa-Lawrence yahut Mısır’daki Seydi Beşir usera kampından mı?

Tarih yazmak için önce tarihi iyi okumak lâzım. 13 Mayıs 2013

 

 

57’İNCİ ALAY HER YERDE

HEPİMİZ 57’İNCİ ALAYIN NEFERİYİZ