Ç I K M A Z

28.3.2013 - 7593

ABD sorumsuz ve sınırsız miktarda bastığı parayı piyasalara enjekte ediyor.
Ardından Batı, ekonomik krizlerini merkez bankaları ve devlet müdahaleleriyle çözmeye çalışıyor…
Ne ki bu büyük likiditasyona rağmen ne üretim ne de ticaret artmıyor.
Batı’nın ekonomik büyümeyi nasıl arttıracağı,nasıl istihdam sağlayacağına dair ciddi bir çözüm planı da bulunmuyor.

*
Batı’nın İsrail’in güvenliğini ve itikadî hedeflerini sağlama amacını bir yana koyunuz.
Biricik çözümü -giderek, enerjinin pahalılaşacağı süreçte Ortadoğu’nun zengin hidrokarbonlarını doğrudan ya da dolaylı kontrol etmek fikridir.
Bu suretle 2035’e doğru enerji ihtiyaçları üçte bir artacak Doğu’yu rekabetten düşürmeyi planlıyorlar!

*
Yok canına rağmen ABD ,Suriye ve İran’a karşı savaş hazırlıklarını hızlandırdığı görüntüsü veriyor.
BM’de Batı dünyasının gündemi dikkatinin Türkiye’ye çevrilmesine yönelik adımlar atıyor.

*
Batılı ülkelerin,Suudi Arabistan,Katar ve Türkiye’nin fonladığı, silahlandırıp- eğittiği radikal İslamcı terörist unsurların;
İstanbul’da “Suriye Geçici Hükümeti Başbakanı” seçtiği Gassan Hito, Suriye-Türkiye sınırında bir yeri hükümet merkezi yapmıştır!
Katar/Doha’da Arap Birliği Zirvesi egemen Suriye’nin koltuğunu meşru olmayan muhalif Ulusal Koalisyon ve geçici hükümete vermiş,
Muhaliflere silah yardımı ve her ülkenin uygun gördüğü şekilde askeri destek kararı alınmıştır.
Türkiye Arap Birliği Zirvesinden Suriye geçici hükümetinin Birleşmiş Milletler’de yer alması çabalarının artırılmasını istiyor!

*
Ya da birdenbire Türkiye hükümeti Kürt muhalifleriyle silah bırakmaları ve ülkeden çıkmaları konusunda anlaşmıştır!
Giderek Batı’nın BM merkezinden geliştireceği dikkatle Türkiye’nin geleneksel Kürt sorununa tepkisinin değişmesi,
Türkiye devletinin meşru savunma ve imha etme haklılığının etkisizleştirilmesi,
BM desteğinde güneyde oluşturulan Kürt koridorunda Ortadoğu Konfederal Sistemi oluşturulması planının,
Hazırlanan yeni Anayasa ile aralıksız uygulanması hedefleniyor!

*
Kısaca -bir yanda, Batı’nın BM ve NATO’yu arkalayarak mevcut ekonomisiyle askeri gerilimden sonuç çıkarması -zor olsa da, bölgede yükseltilen gerilimin,
Öte yanda,yoğun ekonomik-siyasi yaptırımlara ek olarak bölgede demokratikleşme hareketlerinin ilkeli ve disiplinli Suriye ve İran rejimlerini çökertmesi umuluyor!

*
Halbuki dünya finansman piyasasında kendi koşullarına göre seçtikleri gelişme yolunda ilerlemek isteyen, Brezilya,Rusya,Hindistan,Çin,Güney Afrika Cumhuriyetinin oluşturduğu BRICS topluluğu Hindistan/New Delhi’de bir dizi karar almıştır.

*
2008 krizinden bu yana IMF reformunun sürüncemede kalmasından şikayet ediyorlar.
Batı’nın borç batağına sürüklendiği,gelişmekte olan BRICS ülkelerinin dünya ekonomisindeki payının hızla ve sabit olarak geliştiği,
Bu çerçevede gelişmekte olan ülkelerin yararına IMF kotalarının yeniden belirlenmesi gerektiğini savunuyorlar.
Batı’yı IMF reformunu geciktirerek dünya ekonomisini istikrarsızlaştırmak, gelişmeyi önlemek ve küresel kriz yaratmakla suçluyorlar.

*
Nihayet bankaları karşılıklı kredileşme ve ticareti ABD dolarını dışlayıp ulusal dövizle gerçekleştirme kararı almıştır.
Afrika ve Güney Amerika’ya da hizmet edecek bir Kalkınma Bankasının kurulması planlanmıştır -ki,
Bu Doğu’nun ekonomisi ve siyasetinin Batı’nın hegemonyasından özgür kalması ve küresel siyasette ağırlıklı olması anlamına geliyor.
Nitekim BRICS topluluğu dünyaya yerleşik klişelerin ötesinde yeni bir ilişki modeli olarak ilan ediliyor…

*
İşte küresel barış ve güvenliğin sürdürülmesini teminen BM Güvenlik Konseyi kararlarının desteklenmesi,
Suriye,İran gibi istenmeyen rejimlerin değiştirilmesinde tek taraflı çözüm girişimlerinin engellemesi kararları alınıyor.
İran’ın uluslararası sorumlulukları bağlamında barışçıl amaçla nükleer enerji kullanması halinin hak olduğu kabul ediliyor.
Ve ilgili sorunların diplomatik araçlarla çözülmesi destekleniyor -fakat; İran’ın etrafındaki durumun bir çatışmaya dönüşmesine izin verilmeyeceği bildiriliyor…

*
BRICS topluluğu bölgesel ve uluslararası konularda eşgüdümü güçlendirerek;
2.Dünya Savaşından sonra kurulan uluslararası düzenin korunmasını, BM’in merkezinde yer aldığı uluslararası hukukun üstünlüğünün geçerliliği talep etmektedir.
Hukukun üstünlüğünün benimsenmesi halinde demokrasi ve insan haklarına saygıdan oluşan evrensel değerlerin besleneceğini, barışa,güvenliğe ve kalkınma alanlarında esenliğe yol açılacağını, totaliter rejimlerin kendiliğinden dönüşeceğine vurgu yapılıyor.
New Delhi’de, BM Genel Kurulunun Uluslararası Terörizmle Mücadele Evrensel Sözleşmesinin bir an önce bitirmesi,
BM teşkilatının Güvenlik Konseyi ile birlikte kapsamlı reforma tabi tutulması, üyelerden evrensel hukuka saygılı olmaları isteniyor.

*
Çünkü Batı ekonomilerinin krizlerinden çıkışları için henüz ortaya koyabildikleri bir programları yok -iken,
BRICS topluluğu yeni yatırım planlamaları ve büyüme stratejileri geliştirmiş, dış taleple değil iç taleple büyümenin sağlanmasını başarmış görünüyor.
Kontrollü büyüme hızlarıyla -giderek, kriz yaşayan Batı ekonomisine karşı siyasetlerinde de ayrıcalık sağlıyorlar.

*
Türkiye’ye gelince; çağdışı İslamcı bir iktidarın köhne hayalleri peşinde Batı ekonomisi ve siyasetine kayıtsız-şartsız teslim olunmuş ve Batı’nın Ortadoğu çıkarları ardına takılınmıştır.
Şu tabloyu görmek dahi yetiyor;
AKP iktidarında Türkiye’nin dış borcu 200 milyar dolar daha artmış, toplam özel sektörün üçte iki pay sahibi olduğu dış borç Kasım 2012’de 332 milyar dolara yükselmiştir.
Merkez Bankası 2013’te kısa vadeli borç ve vadesine 1 yıl kalan kalan borç toplamının 143 milyar dolar olduğunu açıklıyor -ki,
Bu miktarın ödenmesinde Türkiye’nin döviz rezervi 110 milyar dolar ve altın rezervi olan 20 milyar dolar dahi yetmiyor…

*
Bu tablodan yansıyan siyasi güçsüzlükle de Türkiye,
Yurtta Barış,Dünyada Barış”ilkeli dış politikayı -işte,o meş’um İslamcı hülyalar peşinde harcamış,
Batı’nın sınırsız bir dünyayı ya da evrensel tek bir pazarı oluşturma hedefi ile Doğu’nun dünyanın bölgesel pazarlarla çeşitlenmesi kavgasında, tam hedef noktasına oturmuştur…

*
Halbuki BRICS topluluğundan Rusya ve Çin Türkiye’nin toplam dış ticaretinde 2. ve 3.sıradadır.
Biri enerji diğeri ara-malları veriyor ve onlar olmadığı taktirde Türkiye’nin üretimini sürdüremeyeceği biliniyor.
Öte yanda 1980’lerden başlayarak bilhassa 2000’lerde uluslararası ticaretin sınır tanımayan gelişmesi ve uluslararası finansmanın serbestleşmesi döneminde,
Türkiye’nin köhne bir zihniyet peşinde hiç bir konuda direnemeyip- ulusal politikaları uygulamadan vazgeçmiş olması halini de -şimdi, ulusun bekâsıyla birlikte düşünmek gerekiyor.

*
Biricik çıkış yolu bu örümcek kafalılara muhteşem bir çöküş sağlamak ve ulusal seferberlikle ulusal hükümeti oluşturmaktır!

28.3.2013


Comments

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir