50 TL ve ÖTESİ

Mustafa Kemal Atatürk

 

50 TL ve ÖTESİ

 

Çiviler, tek tek çakılır ve tek tek sökülür.

 

Konu, 01/01/2009 tarihinden beri önce YTL daha sonra, TL olarak kullandığımız paramızın 50 TL lik banknot.  Ön yüzünde, doğal olarak, Devletin Kurucusu’nun portresi var. Çevirdiğimizde de hemen arkasında, Sayın Fatma Aliye (1862-1936-İst.) Hanım’ın portresi.  Ne büyük çelişki…

 

Kimdir Fatma Aliye Hanım?

  • Fatma Aliye (Topuz) Hanım, yaşamında ortaya çıkmak, görüntü vermek istememiştir. Bunun, yaşamındaki bir takım çelişkilere dayanan türlü nedenleri vardır.
  • Yine aynı nedenlerden, Kendisini hep gizlemeğe çalışmış, çeviri ve yazılarında da, farklı, (Bir Kadın, Mütercime-i Meram gibi) farklı simgeler kullanmış, kendi ismini kullanmamıştır.
  • Devamlı olarak “İlk Türk Kadın Romancısı” olarak tanıtıldı. İlk Türk kadın romancısı,  1877 de yazdığı, “Aşk-ı Vatan” roman ile “Zefer” Hanımdır. Fakat Zafer Hanım tek bir roman yazdığı için ilk romancı olamazmış nedense. Akıl almaz tanımlamaya bakınız. O tarihte Fatma Aliye Hanım, Kuran öğreniyor, şiirler deniyordu.
  • “İlk Türk Feminist Yazarı” dendi. Buna örnek olarak gösterilen de, Mahmut Esat Efendi’nin, “Malumat” gazetesinde, “Ta’ahüd-i Zevcat” ı öven yazısına yanıt olarak yazdığı “Ta’ahhüd-i Zevcad’a Zeyl” yazısı olup, onda da çok eşliliğe karşı çıkmasından başka feminist öge içermez.
  • “Şafak”, “Aksiyon” gibi gazete ve dergi yazarları da zaten,  kendisini göklere çıkarırken, hakkında; “Feminizmi arayan değil”, “Asrı Saadeti arayan” diye yazmaktadırlar.
  • Kendisi iyi (özel) eğitim almıştır. Arapça ve Fransızcayı çok, çok iyi bilmektedir. Matematik ve İslam felsefesi de öğrenmiştir.
  • George Ohnet’in, “Volontê” romanını Türkçeye “Bir Hanım” imzası ile çevirmiştir. Çok başarılı bir çevri olarak kabul edilmektedir.
  • Eserleri; Muhaddarat (Roman,1892), Refet (Roman,1898), Udi (Roman,1899), Enin (1910,Roman), Nisvan-ı İslam(1892),  Zeyl (1899), Teracüm-i Ahval-i Felasife (1900), Kosova Zaferi-Ankara Hezimeti (1925), Ahmet Cevdet Paşa ve Zaman (1916).  Ayrıca, Ümmet, Mehasin, İnkılap gibi kadın dergilerinde makaleler yazmıştır.
  • Her romanı da aşk romanıdır. Yalnız anlatımlarına göre, aşk hep geçicidir.
  • Dedesi İsmail Ağa’nın, Lofça Kasabası İdare Meclisi (Devlet memuriyetinden) görevinden, sarığı çıkartıp fes giymemek için istifa etmesi olayını, farklı yazılarında birçok kez övünçle tekrarlamıştır.
  • Kardeşi Emine Semiye’nin ilericileri, İttihatçıları, Hürriyetçileri, savunan söylemleri ve kendisine yazdıkları yüzünden, Onunla araları açılmış ve Kendisi, tüm ilişkilerini de kesmiştir,
  • Dedesinin ve Babasının, görüşlerine, prensiplerine, son derecede bağlı kalmıştır
  • Eşi Kolağası Faik ile 1879 da evlenmiş (Kolağası Faik (1845-1909, Plevne Kahramanı Gazi Osman Paşa’nın Yeğenidir. Abdülhamid’e yaverlik yapmıştır. Uzun süre Konya’da bulunmuş, dönüşünde Karısının kitap okumasını yasaklamışken, bu kez izin vermiştir.) kızları, Hatice, Ayşe, Nimet, İsmet Hanımlar olmuştur.
  • Kızlarından Ayşe Hanım, çatıştığı Annesinin görüşlerine karşı gelirken bir de, hocasına aşık olup, üstüne üstlük, evlenmeye de kalkınca, çıkan tartışmalara isyan etmiş ve evi terk etmiştir. Bunun üzerine, diğer iki kızın özel hocalardan ders almasını yasaklamıştır.
  • Küçük kızı İsmet Hanım ile ilericilik-gericilik görüş farklarından dolayı kavgaları hiç bitmemiş. Bir kavganın en şiddetli anında İsmet Hanım, kapıyı vurup, önce evi, derken İstanbul’u, ardından da Ülkeyi terk edip Avrupa’ya geçmiş. Sonra da izini tamamen kaybettirmiştir. Hayatının geri kalan kısmını ise, Fas’ta bir Katolik Rahibe olarak tamamlamıştır.
  • Tüm bu olaylar ile kızlarının harcanmış olmasından Fatma Aliye Hanımın sorumlu olması gerekirdi.
  • Kendi yerini saptayamamış, ismini rahatça kullanamamış Fatma Aliye Hanım, yazarlığı, felsefeciliği, genel kanıya göre fazla büyütüldüğü bir yana, aynı çevrelerce tüm hataları hayırsız(!) kızlarına yüklenip,  hep kader kurbanı, talihsiz, bir Mağdure olarak, tanıtılmasına aşırı özen gösterilmiştir.
  • Ne yazıktır ki, insanoğlunu ince tarafından vuran tüm bu görüşler, diğer yayınların yanında, Cumhuriyet ve Radikal gibi Cumhuriyetçiyim diye övünen gazetelerde de zaman zaman yer bulmuştur. Bu yayın organları da diğerleri gibi, kaynak yokluğu bahanesi ile kolaya kaçıp, “Şafak” gazetesi yazarlarından, “Fatma Karabıyık Barbarosoğlu’nun, bu olaylar nedeni ile kendine ısmarlanmış, tarafsızlığı tartışmalı araştırmasını (tek monografisi) referans olarak almaktadırlar.
  • Fatma Aliye Hanım’ın açmazı, altı yaşında Kuran’ı hatmetmesi ile öğünülen dini bir terbiye ve eğitim almasının yanında, yeteneklerinin el verdiği ölçüde ve iyi derece matematik ve felsefe dersleri almış olmasıdır.  Bilim ve fen kapısına geldiği halde, o tarafa geçememiş ve orada kalmıştır. Dede, Baba, örf, anane ve inanç baskılarına bağımlı kalmıştır. Sıyrılamamıştır onlardan.  İki arada, bir derede derler buna.
  • Dedesine ve Babasına özgü bu düşünceleri halen sürdürdüğüne göre, Dedesi’ne tutucu(muhafazakar) diyelim, haydi Babasına da tutucu(muhafazakar) demiş olalım. Ama o zaman,  Fatma Aliye Hanım için, Abdülaziz Han saltanatında kullanılmaya başlayan “ilerici/gerici” söylemi içinden “gerici” olanı seçmek zorundayız.
  • Fatma Aliye hanım, Sivas Kongresini, Ülke kurtarılacak ve yine Sultan’ın, Halife’nin yönetimine bırakılacak olarak algılamış, sevinmiş ve hep bunun gerçekleşmesini beklemiştir.
  • Ortaya çıkıveren Ankara Hükümeti, kendisi tarafından hiç tanımamıştır. Hele Cumhuriyet’in kurulmasını ve Cumhuriyeti asla ve ömrü boyunca onaylamamış, affetmemiştir.
  • Türkçe ibadet, hele hele Halifeliğin kaldırılması onu çileden çıkartmıştır. Bunları gerçekleştiren, Atatürk ve Cumhuriyetçilere artık düşmandır. Çünkü, Ona göre, halife yalnız bizim değil, “Alem-i İslam’ın Halifesi olup, asla kaldırılamaz.” idi.
  • Fatma Aliye Hanım’ı yüceltmeğe çalışan çevreler, “Atatürk’e düşman olmadığını, hatta (bunun ispatı deniyor) Latife Hanım’a bir mektup bile yazdığını” söylüyorlar. Bu doğru mu, yanlış mı, doğru ise ve Latife Hanım, bekar iken mi, evli iken mi, boşandıktan sonra mı yazılmış, içeriği nedir? Latife Hanım’ın ömrü boyunca ketum kalmasından dolayı, bunların hiç biri bilinmemektedir. Ayrıca, Latife hanıma mektup yazması, Cumhuriyetçilere, düşmanlığından vaz geçti anlamına da gelmez. Maksat, alıştırmak için olayı yumuşatma gösterisidir.
  • Fatma Aliye Hanım, Tarihçi Ahmet Cevdet Paşa(1822-1895)’nın Kızıdır. (Ahmet Cevdet Paşa, Lofça ve Fatih, Papasoğlu medresesi eğitiminden sonra, genç bir molla olarak, İlkin, Premedi kadılığında,  iki yıl sonra da İngiliz Reşit’in yanında görev alır. Bilgili ve yetenekli biri olarak, İngiliz Reşit (Mustafa Reşit Paşa) ölene kadar da, danışmanı olarak görev yapar. Anayasa komisyonlarında, örf ve ananelere uygun, şer-i bir anayasa yazılabileceğini savunur. Başka ülke anayasalarının incelenmesine karşı durur. Abdülhamid’in güvendiği biridir. İlericilere, Hürriyetçilere, İttihatçılara düşmandır. Adliye Vekilliği yaptığı dönemde, Mithat paşa ve taraftarlarının cezalandırılmaları için büyük gayretler sarf eder. Mithat Paşa’nın tutuklanmasına bizzat kendisi gider.16 kitaplık “Mecelle”, 12 ciltlik “Tarih-i Cevdet”,4 kitaplık “Tezakir”, 6 kitaplık ”Kısas-ı  Enbiya”, başta olmak üzere, edebi dili kuvvetli olan  pek çok yapıtı vardır. Şeriatçı ve hilafetçi  kesimin sembolleştirdiği ve bayrak durumuna  getirdiği bir Osmanlı Devlet adamıdır.)
  • Aslında, Fatma Aliye Hanım’ın resminin oraya konulması, onun hatırasına da büyük bir saygısızlık. Düşman gördüğü birinin resminin arkasına ve karşı durduğu Cumhuriyet’in bir parasında, Adı ve Resminin konulmasını, hayatta olsaydı, kendisi asla kabul etmezdi. Fakat, kimin umurunda. Bu bir gövde gösteriydi ve yapıldı. Hurafeciler, bunda da, kendilerini bir kez daha başarıya ulaştırdılar.  Böylece Paranın üzerindeki, Atlantik ötesi fetva simgesi yayvan Ay Yıldızının yanına bir ek daha yapmış oldular.  
  • Bu arada Fatma Aliye Hanımın adı, Beyoğlu’nda ve Çankaya’da birer sokağa bile verilmiş.
  • Pozitif Bilim ve tekniği savunmakta olanlar, mızmızlanırken, Atlantik ötesinden ve hurafecilerden bir gol daha yemiş oldular.
Okumaya devam et  ANAYASA ÖNERİSİ 1 (BAŞLANGIÇ)

Yüz bin imza toplanarak,  İsme ve resmine karşı çıkılmalı ve Merkez Bankası’na bir baskı oluşturmalıydı. Bu pek ala yapılabilirdi ve halen de yapılabilir. Bu yapılmayacaksa, bunun bir öteki aşaması olarak Fatma Aliye Hanımın isim ve resminin arkasında, Babasının, Kocasının ve Kendisinin de çok sevdiği, itiraz etmeyeceği, Abdülhamid’in resmini görülürse, sızlanıp, şikayet etmemek gerekir (Zaten Bir Liralardan Bu Devletin Kurucusunun resmini kaldırıldı.).

Böyle giderse, bir ileriki aşamada, post modern (güncel söylem) bir halife-sultan resmi de görülebilir…

 

 

 

 

Rıza Durakbaşı


Comments

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir