YOK TARAFTA ÜÇ TARAF VE İKTİDAR SAVAŞI

Mustafa Kemal Atatürk

Dar ya da sınırı tarif edilemeyen alanlarda nereden geldiği belirli olmayan tehditleri dengelemek için caydırıcı yöntemler kullanılıyor.
Yeni savaş konseptinde askeri caydırıcılık ağırlıkla politika, ekonomi, kültürel ilişkiler,medya dezenformasyonu, psikoloji, din, etnisite,terörizm gibi türlü caydıcırılık unsurlarıyla yapılıyor.
Tamam ama, Başkomutan Atatürk’ün “Ordumuz Türk birliğinin, Türk kudret ve kabiliyetinin, Türk vatanseverliğinin çelikleşmiş bir ifadesidir” sözündeki vurguların hilafına, İmralı’da AKP’nin başkanlık sistemi arzusu ile PKK’nın rejim değişikliği dayatması müzakerelerinin hangi cüretle yapıldığını;
İşte Atatürk’ün “lafla, politika ile, düşmanın aldatıcı vaatlerine kulak vermekle askerlik görev yapılamaz. Omuzlarında ve özellikle kafalarında askerlik sorumluluğunu yüklenecek kadar kuvvet bulunmayanların feci sonuçlarla karşılaşmaları kaçınılmazdır” ifadesi, pek güzel belirliyor!

*
Türk birliği, Türk kudret ve kabiliyeti, Türk vatanseverliği tarafı böylesine bir boşluk yaşamaktayken, öte taraf; İmralı’daki müzakere masasında bir uçta başkanlık sistemi arzusuyla tutuşan Tayyip Erdoğan tarafını, bir uçta “başarılı olursak yepyeni bir Cumhuriyete” diyen Abdullah Öcalan tarafını, bir uçta da Milli İstihbarat Teşkilatında Oslo Müzakerelerinin sızdırılmasından tecrübeli
-şimdi,bu görüşmeyi kamuoyuna sızdırma görevi almış birinin temsil ettiği tarafdan oluşuyor.

*
Milli İstihbarat Teşkilatı (MİT), ABD’nin el verdiği Fethullah Gülen ve Tayyip Erdoğan vasıtasıyla yalnızca anayasası eksik 2.cumhuriyete dönüştürülen yeni Türkiye’nin en önemli kuruluşudur.
Yeni Türkiye İslam coğrafyasında yeni Osmanlı başlığında barış, istikrar, refah, kültür ve medeniyetle bölge insanları arasında kardeşlik, dostluk ve alış-veriş dönemi yaratmayı hedefliyor.
MİT bir yanda Gülen’e bağlı, öte yanda Erdoğan’a bağlı unsurlarla, demokratikleşmeyi öngören CIA, Kürt Sorununun çözülmesini öngören MOSSAD ve TSK’ya strateji belirleyen NATO’nun işbirliği merkezi olarak bu hedef doğrultusunda siyaseti ve askeri yönetiyor.
Belli ki ulusal tavrı, geleneği, deneyimi, temsil ettiği çıkarlar manzumesinde oturmuşluğu yoktur -bu yüzden, MİT’i oluşturan taraflar 2.cumhuriyetin hazırlanmakta olan anayasasının içeriğinde ortaklaşamıyor!

*
O nedenle siyasi diyalog ve toplumsal uzlaşmayı rahatlatma, barış ortamının çıkaracağı fırsatlarla toplumsal huzurun sağlanacağı biçimiyle tanıtılan İmralı sürecinden sızdırılan tutanaklar kamuoyunda bomba etkisi yapıyor.
Sosyal yapıda laik-dinci, sünni-alevi, Türk-Kürt ayrışmasından sonra -bu kez, 2.Cumhuriyet Devletinin tepe kurumunda aşağıya doğru gelişme istidadında farklı bir ayrışmanın yaşandığı anlaşılıyor…

*
Burada kısa bir süre öncenin üzerinden kısaca geçmek gerekiyor.
Tayyip Erdoğan 2008- 2011’de MİT’ ten bir heyeti, “Barış ve Kardeşlik Projesi” çerçevesinde belli aralıklarla Öcalan -devamında, uluslararası bir kurumun ev sahipliğinde Oslo’da olmak üzere müzakerelere görevlendirmiştir.
O sırada Öcalan,12 Haziran 2011 genel seçimlerinde -doğrudan doğruya, Fethullah Gülen’den ” Ya 12 Haziran’dan sonra büyük anlaşma olur ya da topyekün büyük bir savaş olabilir,kıyamet kopar” tehditiyle, seçimin ardından Kürtlerin yok edilmemesi için siyasi zemine oturtmak üzere Kürt kimliğine özgürlük talebinde bulunuyor.
Anlaşamayınca da Temmuz 2011’de “Demokratik Özerk Kürdistan” konseptinde Kürt toplumunun gölge devletinin kurulması yönünde sivil itaatsizlik eylemlerini başlatıyor.
Bunun üzerine MİT’te Fethullah Gülen tarafında Yeni Türkiye’nin İslam coğrafyasında yeni Osmanlı konseptinde ortaklaştığı Erdoğan iktidarının PKK’nın tasfiyesini gerçekleştirmeden iktidarı tamamlanmayacağı düşüncesi gelişiyor.
Bir yanda Oslo Müzakereleri kamuoyuna sızdırılarak sabote ediliyor,
Diğer yandan sabotenin ivmesiyle Erdoğan’ın PKK, KCK, BDP ‘yi siyasal ve örgütsel tasfiye, Abdullah Öcalan’a tecrit uygulamasıyla ideolojik tasfiyeye yöneltilmesine neden olunuyor.

*
Bu süreci Abdullah Öcalan İmralı görüşmesinde, “AKP’nin çıkışları yanlıştır. Son bir buçuk yılda büyük bir savaşa yüklendiler. Nihai tasfiye operasyonları yaptılar. 2011’de Başbakanı buna inandıran ekip PKK’ yi bitireceğiz, dedi. 10 bin kişiyi içeriye aldılar. Bu güç MİT’e de darbe planladı. Ben hemen devreye girdim, ‘bu darbedir’ dedim. Başbakan MİT’e darbe yapılınca sıranın kendisine geldiğini gördü. Başbakan vatana ihanet suçundan tutuklanacaktı ” ifadesiyle yansıtıyor.
Devamla “MİT Müsteşarı düşürülmek isteniyor. Arkalarında devasa bir gücün olduğu Emre Uslu, Mehmet Baransu MİT’i hedef aldılar.Çözüm adına yapılan her şeyi sabote ettiler. Fethullah Gülen benim buraya alınmamla birlikte ABD’ye alınmıştı, sağda ve solda örgütleri ele geçirdi ” diyor…
Öcalan’ın açıklaması yeni Türkiye’de siyaseti ve askeri yöneten MİT’te Erdoğan ve Gülen arasında süren iktidar mücadesini gösteriyor.

*
İmralı görüşmelerinin ikinci konusu Tayyip Erdoğan’ın arzuyla tutuştuğu Başkanlık Sistemidir.
Öcalan bir Erdoğan portresi çizmektedir; Erdoğan’ın Gülen vesayetinden kurtulup-kurtulamadığından emin değildir.
Erdoğan’ın Kürt hareketini tasfiye etmek isteyen bu komplocu hareket yüzünden hükümet etme mekaniğini ancak Kürt hareketine vurduğu oranda işletebildiğine işaret ediyor.
“Başbakan komplonun bir parçası değil ama PKK’yı vurmayı iktidar aracı olarak görüyor. PKK’ya vurarak yerini sağlamlaştırıyor” diyor.
Yine de Erdoğan’ın 2.Atatürk rolüne soyunup hegomonya kurmak istediğinden rahatsızlık bildiriyor.
Öcalan’ın başkanlık sistemiyle otoriterleşecek Türkiye’yi istemeyeceği açıktır- ama, pazarlık marjı olarak ABD’deki gibi olması halinde başkanlık sisteminin düşünülebileceğini ve bu kapsamda Erdoğan’ın desteklenebileceğini söylüyor.

*
Başbakan Erdoğan’ın inadı, kini,vurdum duymazlığı ve kör cesareti bileşkesinde hegomon iradesi yalnız Abdullah Öcalan’ı değil, yeni Türkiye’de siyaseti ve askeri yöneten MİT’te Gülen tarafında da derin endişe ve ayrışmanın nedenidir.
Gülen -şimdilerde, Türkiye’de reelpolitik gerçekler ve idealist taahhütler arasında bir ahengin kurulmasına müteakip Erdoğan’ın Kürt sorununun barışcıl çözümü girişimini destekliyor, yeni anayasanın eşit yurttaşlık garantisi ile çıkarılmasını istiyor, devletin herhangi bir üst kimlik tasarlama girişimi kabul etmiyor.
Ne ki Erdoğan’ın Başkan olması halinde iktidarında kaybedeceklerinin farkındadır,başkanlık sisteminin tartışmalarının yeni bir anayasa için gerekli olan siyasî mutabakatı tehlikeye atmaması ve geciktirmemesini istiyor.
Sözü dinlenmeyince de -işte, kamuoyuna sunulan ve sunulacak belgelerle rakipte gedik açmak isteniyor.
Yeni Türkiye devleti su alıyor…

*
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül başkanlık sistemiyle ilgili “Önemli olan sistemi demokratik yapan temel prensiplerin ve dengelerin muhafaza edilmesidir. Kuvvetlerin birbirinin işine karışmaması gerekir” diyor!

2.3.2013


Comments

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir