Korkma Ertuğrul Özkök! Türk’üz, Türk kalacağız…

Mustafa Kemal Atatürk

4’üncü göbekten büyük dedem (dedemin dedesi) Osman Efendi, Osmanlı döneminde Türk toprağı olan Bağdat’ta (19’uncu yüzyılın ikinci yarısında) 18 sene süreyle askerlik yaptığı için “Bağdatlı Osman” lakabıyla anılırmış! Büyüklerimizin anlattığına göre; o dönemde başkasının yerine askerlik yapmak mümkün olduğu için ve bizim büyük dede de tıpkı benim gibi biraz saf olduğu için kardeşlerinin yerine de askerlik yapmış Arap çöllerinde. Onun için de tam 18 sene kalmış yâd ellerde! Büyük ninem ve çocukları tam 18 sene beklemişler yolunu. Ancak nafile. O bir türlü bitirememiş vatan vazifesini. Uzattıkça uzatmış…

Büyük dedem, tıpkı benim gibi bahtsız bir adam olduğu için, 18 yıllık askerlik süresince Bağdat’ta şehit olmak yerine, askerden geldiği günün ertesinde, kardeşi Hacı Omar’ın yaptırdığı köy odasının üzerine çökmesi sonucunda enkaz altında kalarak ölmüştür! Hem de kendi hatası yüzünden.

Rivayete göre; bizimki, kendince, taşıyıcı direklerden birisinin yamuk olduğuna karar vermiş ve eline bir tokmak alarak düzeltmeye kalkışmış! Direğe henüz birkaç tokmak darbesi indirir indirmez, taşıyıcı direk yerinden kurtulmuş ve toprak damlı köy odası çökmüş bizimkinin üstüne. Sonuç; ver elini tahtalıköy…

Hani derler ya; “Bu dünyada her dalkavuk bir alığın sırtından geçinir” diye; o hesap, büyük dedem kardeşlerinin yerine filan askerlik yapacağım derken, yerine askerlik yaptığı kardeşlerinden Hacı Omar, köyde çok zengin olmuş. Büyük sürüler yapmış, çifter çifter çobanlar tutmuş sürülerine.

Ertuğrul Özkök ve Bizim Sarıbaşın Kel Oğlan

Hacı Omar’ın “Sarıbaşın Kel Oğlan” lakabıyla bilinen bir çobanı varmış. Hacı Omar günün birinde oğullarından birisini evlendirmek için hazırlıklara başlamış. Elbette düğün dediğin davullu zurnalı olur ve bizim köyde ise bu sanatı icra eden hiç kimse yokmuş. Başka yerlerden getirmek gerekiyormuş davulcu ve zurnacıyı.

İşte bu iş, bizim çoban “Sarıbaşın Kel Oğlan” ın kafasını meşgul etmeye başlamış. Öyle ya; birkaç gün sonra düğün başlayacak, ancak ortada ne davulcu vardır ne de zurnacı! Mevsim kış, kar ise diz boyudur. Davulcu getirmek için köyden çıkacak kişiyi boş arazide kurtların parçalaması, işten bile değildir. İşte böyle bir ortamda, bizim çoban Sarıbaş’ın Kel Oğlan, bir sabah kendi kendisine sesli düşünerek şöyle mırıldanmış;
-“Yahu iyi, güzel. Düğün dernek yapacaksınız da ortada ne davulcu var ne zurnacı. Davulcuya kim gidecek şimdi davulcuya?”
Tesadüf ya; çobanın bu şekildeki mırıldanmasını duyan Ağa Hacı Omar şöyle azarlamış çobanını;
-“Lan Sarıbaşın Keloğlan, sen davarını gütmeye bak. Hacı Omar’ın davarını ağıla say koy, say çıkar. Senin nene gerek elin davulcusu, zurnacısı!”

Ertuğurul Özkök’ün “Bu ülkenin adı ne olacak” başlıklı yazısını okuyunca, her nedense yukarıdaki olayı hatırladım ve içimden şu karşılığı verdim Ertuğrul Özkök’e:

Okumaya devam et  Akılcı Eğitim ve Medrese Eğitimi

-“Hey gidinin Çakma Müslüman’ı Ertuğrul; senin neyine gerek bu türlü ciddi işlerle kafa yormak. Sen var git köşe yazını yaz. Doldur boşalt türü yazılar yazmaya devam et köşende. Merak etme, bu ülke ezelde Türk’tü, el an Türk’tür, ebediyete kadar da Türk olarak kalacaktır. Bunu değiştirmeye hiç kimsenin gücü yetmeyecektir. Bu millet, Türklüğünü korumak için yedi düveli karşısına almış bir millettir. Gerekirse yine alır…”

Bu karşılığı verdim vermesine de Ertuğrul Özkök’e de hak vermedim değil hani. Anlaşılan bu ülkenin gelecek kaygısı, Ertuğrul Özkök’e kadar ulaşmış bulunuyor! Demek ki; durum bir hayli ciddi dostlar. Hürriyet yazarı Ertuğrul Özkök konuya ilişkin kaygısını şu şekilde dile getirmiş:

“-BİR: Medyada esen havaya bakılırsa, yeni anayasada ‘Türk’ kelimesi yer almayacak.
O takdirde, bu ülkenin adı ne olacak?
– İKİ: Devletin adı ‘Türkiye’ olduğuna ve bu da ‘Türklerin devleti’ veya ‘ülkesi’ anlamına geldiğine göre… Devletin adı anayasada nasıl izah edilecek? İzah etmeye gerek var mı…”(1).

Başbakan’ın “Mart sonuna kadar uzlaşma olmaz ise hazırlanacak olan yeni anayasayı halka götürürüz” şeklindeki çıkışını düşününce, Ertuğrul Özkök’ün yukarıdaki kaygılarına katılmamak mümkün değil. Zira benim bu halka güvenim bir hayli sarsılmış bulunuyor! Yarın öbürgün, bu halk, içinden “Türk”, “Türkiye” ve “Atatürk” kavramları çıkarılmış Anayasa’ya da “EVET” der diye korkudan dinim titriyor, ödüm kopuyor! Çünkü bu halk, sırf 12 Eylülcüler yargılanacak diye, TSK’deki subay kadrosunun %10’unun kodese tıkılmasına sebep olan ve artık Başbakan’ın ve Genel Kurmay Eski Başkanı Hilmi Özkök’ün bile yakınır hale geldiği yargılamaların önünü açan 2010 yılındaki referandumda bile “EVET” oyu vermiş bir halktır. Çünkü bu halk, “HAYIR” demesini bilmeyen bir halktır. “EVET” demeyi, cömertlik, büyüklük ve âlicenaplık olarak kabul eder(2). Onlar Tayyip Bey’in başkan olmasına evet dedik zannederler. Türk kimliğinin anayasadan çıkarılıp kimliksiz kaldıklarını düşünmezler bile…

Türklük ve Türkiye Üstüne

Sizi bilmem ama ben Ertuğrul Özkök’e teşekkür bile ettim. Sırf  “kral çıplak” dediği ve benimle aynı kaygıları paylaştığı için. Çünkü CHP’li bayan vekil Birgül Ayman Güler’in meclisteki çıkışı üzerine 25 Ocak günü şu yorumu yapmışım facebook sayfamda:

“-Türk bir ulusun adıdır, Kürt bir milliyetin adıdır- lafı biraz absürt kaçsa da bayanın çıkışını beğendim. Umarım korkup da geri adım atmaz…”

“Absürt” dememin sebebi ise “ulusun adı” tabiriyle “milliyetin adı” tabirinin aşağı yukarı aynı şeyler olduğundan hareketle Prof. titri taşıyan bir vekilin, bu iki kavramın hemen hemen aynı şeyler olduğunu bilmeden ve elbette farkında olmadan karşı çıkacağım derken Türk ve Kürt kavramlarını eşitlemiş olmasıydı. Bayan aslında “Kürt küçük bir etnik grubu, Türk ise geçmişi binlerce yıl öncesine dayanan ve en az bin yıldır Kürtlüğü de içine alan büyük bir kültürel yapıyı ve kültürel kimliği ifade eder” demek istiyordu ama anlaşılan bunu ifade etmekte zorlanmıştı. Çünkü kullanmış olduğu “Ulus” kavramı, “Millet” yerine kaimdi ve “Çoğunlukla aynı topraklar üzerinde yaşayan; aralarında dil, tarih, duygu, ülkü, gelenek ve görenek birliği bulunan insan topluluğu” anlamına geliyordu. “Milliyet” ise millet kavramı ile yakından alakalı bir kavramdı ve “Millete özgü olma durumu veya milli olma durumu. Bağlı bulunulan millet, tabiiyet” demekti(3). Ne var ki; Birgül Ayman Güler, iki kavram arasındaki bu akrabalığı bilmeden konuşmuştur.

Okumaya devam et  Abdulhamid sessizce Cumaya gidiyor..

Mehmet Necati Güngör’ün “Türk diyemeyeceksek, ne diyeceğiz”(4) başlıklı yazısını okuduktan sonra ise 26 Ocak günü şu notu düşmüşüm facebook sayfama:

“Yarın öbür gün (yeni anayasa ile birlikte) Türk kimliğini tarihin çöplüğüne atarsalar büsbütün kimliksiz kalacağım diye hayıflanıp duruyorum uzun zamandır! Çünkü benim, onlar gibi Türklükten başka gölgesine sığınacağım hiç bir alt kimliğim de yok! Sahi Türklüğünüzü yitirirseniz sizin gölgesine gireceğiniz bir alt kimliğiniz var mı? Sizin de mi yok? O halde ne halt etmeye Türklüğünüze sahip çıkmıyorsunuz bre gafiller!”

CHP’li Birgül Ayman Güler’in çıkışı üzerine, kendi partisi dâhil adı geçen hakkında yürütülen yaygın linç kampanyası üzerine Prof. Dr. Süheyl Batum’un Zonguldak’ta;

“Değerli arkadaşımız Birgül Ayman Güler, kral çıplak dedi. Bize sakın, kaba etnik bir milliyetçiliği ve etnik bir Kürt milliyetçiliğini ilericilik ve solculuk diye yutturmaya kalkışmayın dedi. Hepimiz oradaydık. Dedi ki bizim millet anlayışımız partimizin ve bizlerin anlayışımız. Irka dayanmayan Türk, Kürt, Laz, Çerkez, Alevi Sünni, ırka dayanmayan, etnik kökene, cinsiyete, mezhebe, dile, dine dayanmayan hepsini içeren Türk Milleti anlayışıdır dedi. Bunun için biz anayasa teklifi verdik. CHP olarak bir ay önce. Ne dedik orada. Irka, din, etnik köken, mezhep, cinsiyet ayırımı olmaksızın eşitlik temelindeki hukuksal bağ dedik. Bizim Türk milleti anlayışı hepsini içerir dedi. Sakın bundan sırf Kürt milliyeti diyerek millet demedi dikkat edin. Sadece etnik bir bağa dayanan sizin anlayışınızı aynı görmemiz mümkün değildir dedi. Bizde ırk, etnik köken yok dedi… Bu sözlerin sonuna kadar arkasındayız. Arkadaşımızı kimseye yem etmeyiz. Çünkü Birgül Ayman Güler hiç kimseye sen benden eşitsin dememiştir. Kaba Kürt milliyetçiliği yapıyorsunuz biz yutmayız, yutanınız yutsun demiştir…”(5) şeklindeki çıkışı üzerine ise 27 Ocak günü şu uzunca notu düşmüşüm facebook sayfama:

Okumaya devam et  ABD askeri Türk askerinin başına çuval geçirmişti

Bana kalırsa, CHP’li bayan vekilin anlatım bozukluğu vardır. Eğer demek istediği, -Etnik kökeni ne olursa olsun, bu devlete vatandaşlık bağı ile bağlı olan herkes eşittir. Ancak “Türk” kavramı, şemsiye bir kavramdır ve bütün alt kimlikler, bu arada Kürt alt kimliği de bu şemsiye kavramın içine girer- şeklinde ise, bakın ben de bu şekilde düşünüyorum…

Ancak neylersiniz ki; bu ülkede Kürt kavramını Türk kavramı ile eşitleme çabaları da bu milletin canını sıkmaktadır. Tamam, Kürt kavramını reddetmiyoruz. Ancak, bu devletin ve bu toprakların Türk karakteri her şeyin üzerindedir. Ne üzücüdür ki; bu hususu dillendirmek de Birgül Ayman Güler gibi bir Boşnak ile Süheyl Batum gibi bir Gürcü’ye düşmüştür. Tıpkı II. Abdülhamid’in, kendisinin padişahlıktan alındığına ilişkin Meclis’i Umumi kararını tebliğ etmek için gelen azınlık mensuplarına söylediği gibi…

Oysa “Türk” kavramı, bir ulusun adı olmaktan öte çok daha kapsayıcı ve derin anlamlar içerir. En başta “Türk” kavramı, bizim varlık sebebimizdir. Dünya milletleri arasında bizi biz yapan, bizi dünya milletler topluluğunun şerefli bir üyesi kılan ayırt edici kavramdır. Türkistan yerine kaim olmak üzere kullanılan ‘Türkiye’ kavramı ise, sadece 780.500 km. karelik Anadolu ve Doğu Trakya topraklarını değil, aslında coğrafi alanı milyonlarca km’ye ulaşan bütün Türk Dünyası’nı ifade etmektedir. Bu iki kavramdan vazgeçmek veya örneğin “Kürt” kavramını Türk kavramına eşitlemek, ecdadımıza, geçmişimize ve milli kültürümüze hakarettir. Yozlaşmak, mankurtlaşmak bir yana, hem coğrafya, hem de tarih ve kültür olarak büsbütün küçülmek demektir. Dolayısıyla “Türk” ve “Türklerin oturduğu ülke” anlamına gelen “Türkia-Türkiye” kavramları, bizim için tartışılmaz, vazgeçilmez ve herhangi bir alt kimliğe kurban edilemez kavramlardır.
___________
1- ,
2-12 Eylül 2010 referandumu öncesinde yazmış olduğumuz ve Türk Milleti’nin bu karakterini ele aldığımız “Deli Fadik Tavrı ve Çapanoğlu Anayasası” başlıklı yazımızı okumak için lütfen şu linke tıklayınız: https://www.turkishnews.com/tr/content/2010/03/29/deli-fadik-tavri-ve-capanoglu-anayasasi/,
3- “Millet” ve “Milliyet” tanımları, TDK yayını olan “Türkçe Sözlük” ten alınmıştır.
4- ,
5-http://www.ensonhaber.com/suheyl-batumdan-birgul-ayman-gulere-destek-2013-01-25.html,


Comments

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir