Site icon Turkish Forum

Siyasi konjonktüre göre yön değiştiren fetvalar!

TDV Kadın Faaliyetleri Müdiresi Ayşe Sucu’nun yanda da görülen ve tarafımızca “Sukeyne Kâkülü” olarak isimlendirilen(1) başörtüsü takış şeklini dikkate aldığımızda; Diyanet’in 2008 yılının Şubat Ayı’na gelinceye kadar, en azından sükût ikrardan gelir anlamında; Ayşe Sucu tarafından uygulanan Türban Modeli’ni yadsımadığı ve bu modelin, örtünmek isteyen bayanlar tarafından örnek alınabileceğini zımnen kabul ederek adı geçene herhangi bir uyarıda bulunmadığı ve bazı kesimlerce Nûr Sûresi’nin 31. âyetinde tarifi yapıldığı söylenen modeli uygulaması istikametinde hiçbir baskı yapmadığı anlaşılmaktadır. - basortusubebek

TDV Kadın Faaliyetleri Müdiresi Ayşe Sucu’nun yanda da görülen ve tarafımızca “Sukeyne Kâkülü” olarak isimlendirilen(1) başörtüsü takış şeklini dikkate aldığımızda; Diyanet’in 2008 yılının Şubat Ayı’na gelinceye kadar, en azından sükût ikrardan gelir anlamında; Ayşe Sucu tarafından uygulanan Türban Modeli’ni yadsımadığı ve bu modelin, örtünmek isteyen bayanlar tarafından örnek alınabileceğini zımnen kabul ederek adı geçene herhangi bir uyarıda bulunmadığı ve bazı kesimlerce Nûr Sûresi’nin 31. âyetinde tarifi yapıldığı söylenen modeli uygulaması istikametinde hiçbir baskı yapmadığı anlaşılmaktadır.

Ancak 2008 yılının Şubat Ayı’na gelince işler değişmiş ve Diyanet, siyasi konjonktüre ve Gömleksiz Mili Görüş cephesinden gelen siyasi rüzgâra uygun olarak, türban konusunda kendisini tavır değişikliğine gitmek zorunda hissetmiştir. Çünkü Diyanet, Ocak-Şubat/2008 ayları içinde Türkiye’nin gündemine oturan, TBMM’de Anayasa’nın 10. ve 42. maddelerinde değişiklik yapılmasına sahne olduktan sonra 22 Şubat 2008 günü Cumhurbaşkanınca onaylanan başörtüsü konusunda müdiresini uyarmak ve örtünme (tesettür) konusunda müdiresi gibi düşünmediğini topluma deklare etmek zorunda kalmıştır!

Zira Ayşe Sucu’nun Aksaray Müftülüğü’nce düzenlenen “Dindarlık Anlayışımız ve Kadın” konulu konferansta sarf etmiş olduğu ve esasen bizim de onayladığımız şu sözler, bu konuda bardağı taşıran son damla olmuştur:

“Başörtüsü ve giyim, coğrafyayla, iklimle, örfle, adetle ilintili bir konudur. Suudi Arabistan’a gittiğinizde yüzünüzü bile açmaktan imtina ediyorsunuz. Çünkü o coğrafyada yüzünüzü bile açsanız kendinizi çıplak hissediyorsunuz. İster istemez orada ‘neredeyse peçe şart’ diyesim geliyor. O toplum, o coğrafya geleneğini öyle oluşturmuş, ama Pakistan’a bakın, Hindistan’a, Afrika’ya bakın çok yönlü, farklı bir örtünme tarzı ile karşılaşırsınız…

Bir kadın kendisini nasıl dindar hissediyorsa, nasıl rahat hissediyorsa, kendini öyle ifade etmesi gerekiyor. Kur’an-ı Kerim’de başörtüsü ile ilgili ayette örtünme şekliyle ilgili bir açılım yok. ‘İlla şöyle örteceksin, pardösü giyeceksin, şalvar giyeceksin’ diye bir ibare var mı, yok. Türkiye’de yıllardır her insanı kendimiz gibi görmek istiyoruz. Asıl olan örtünmek midir, yoksa o örtünün arasındaki manayı idrak ederek o bilinci oluşturmak mıdır?

Namuslu, iffetine sahip çıkan bir kadın örneğini öne çıkarmalıyız. Giyeceği kıyafet kadının kendisine bırakılmıştır, kendi tercihidir. Kadın olarak bizim dikkat etmemiz gereken husus, iffetli, namuslu kadın olmaktır. Bunu düşünmeliyiz. ‘başını örten namuslu, başını açan namussuz’, sakın böyle bir yargıya varmayalım. İnsanın namusu, iffeti, ahlakı, kılık kıyafet üzerine bina edilemez. Diyanet İşleri Başkanımız da bunu açıkladı. Başörtüsü İslam’ın ön şartı değildir. Dileyen kadın dilediği gibi giyinmeli, başörtüsü nedeniyle kadınların eğitim hakkı elinden alınmamalı.”(2).

Bu sözlerin medyaya servis edilmesi üzerine, bazı medya organlarına Diyanet İşleri Başkanı ve Türkiye Diyanet Vakfı Mütevelli Heyeti Başkanı Prof. Dr. Ali Bardakoğlu’nun talimatıyla ve TDV. Genel Müdürü A. İhsan Sarımert’in imzasıyla tekzip türü bir açıklama düşüyor ve adı geçen, “TDV Kadın Faaliyetleri Müdürü Ayşe Sucu’nun Aksaray’da ‘Dindarlık Anlayışımız ve Kadın’ konulu konferansta sunduğu tebliğin vakfın görüşü olarak sunulduğunu ve yanlış anlaşılmalara neden olduğunu” vurguladıktan sonra şöyle diyordu:

“Diyanet İşleri Başkanlığı genel idare içinde yer alan bir kamu kurumu olup, ‘laiklik ilkesi doğrultusunda’ bütün siyasi görüş ve düşünüşlerin dışında kalarak ve milletçe dayanışmayı ve bütünleşmeyi amaç edinerek, özel kanununda gösterilen görevleri yerine getirmekle yükümlüdür. İlgili kanunda da bu görevler, ‘İslam dininin inançları, ibadet ve ahlak esasları ile ilgili işleri yürütmek, din konusunda toplumu aydınlatmak ve ibadet yerlerini yönetmek’ şeklinde belirlenmiştir.

Türkiye Diyanet Vakfı’nın kuruluş gayesi, her alanda Diyanet İşleri Başkanlığımızca gerçekleştirilecek hizmetlere destek olmak ve katkı sağlamaktır. Dini konularda hüküm çıkarma ve görüş beyan etme yetkisi bulunmayan Vakfımızın, Diyanet İşleri Başkanlığı’nın faaliyet alanlarına, aldığı kararlara ve dini konularda toplumu aydınlatırken verdiği bilgilere ve açıklamalara ters düşmesi mümkün değildir.”(3).

Tekzip metninden de anlaşılacağı gibi; söz konusu açıklama bizzat Diyanet İşleri Başkanı’nın talimatıyla ve muhtemelen onun oluru alınarak yapılmıştır. Çünkü açıklama, bir anlamda Diyanet İşleri Başkanlığı adına yapılmış resmi bir açıklama niteliğindedir. Açıklamada Vakıf’tan çok, Başkanlığın faaliyet alanlarına vurgu yapılmıştır. Açıklama metninde bulunan “Dini konularda hüküm çıkarma ve görüş beyan etme yetkisi bulunmayan Vakfımızın, Diyanet İşleri Başkanlığı’nın faaliyet alanlarına, aldığı kararlara ve dini konularda toplumu aydınlatırken verdiği bilgilere ve açıklamalara ters düşmesi mümkün değildir.” cümlesinden anlamamız gereken ise, herhalde tekzibin nedeni olan Ayşe Sucu’nun konuşmasına konu olan başörtüsü hakkında DİB, Din İşleri Yüksek Kurulu’nun 1980 ve 1993 yıllarında vermiş olduğu iki karardır.

Türkiye Diyanet Vakfı’nın yukarıdaki açıklamasından da anlaşılacağı üzere; TDV’de, tıpkı Diyanet İşleri Başkanlığı gibi, eller, yüzler ve ayaklar hariç örtünmenin ve başörtülerinin boyun ve gerdan bölgelerini de kapatacak biçimde elbiselerin yakalarından aşağı salınacak şekilde bağlanmasının, kadınlar için farz olduğu kanaatini taşımaktadır…

Diyanet Kendi Kendisini Tekzip Etmiştir!

Ayşe Sucu’nun Aksaray’da yapmış olduğu konuşmasında geçen bir cümle oldukça enteresandır. Şöyle demiş Ayşe Hanım; “Diyanet İşleri Başkanımız da bunu açıkladı. Başörtüsü İslam’ın ön şartı değildir.” Acaba gerçekten öyle midir? Yani başörtüsü İslam’ın ön şartı değil midir ve Diyanet İşleri Başkanı böyle bir söz söylemiş midir?

Gazete arşivlerini taradığımızda gerçekten de Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Ali Bardakoğlu’nun Ayşe Sucu ile benzer laflar ettiğini görüyoruz. Konu ile ilgili şu sözler Sayın Ali Bardakoğlu’na aittir:

“Başörtüsü dini bir gerekliliktir. Bu konu akşamdan sabaha değişen bir şey değil. Diyanet İşleri Başkanlığı başörtüsünün dini hükmü konusunda görüş açıklar. Olayın siyasi boyutu, alınması gereken idari tedbirler hakkında değerlendirme yapmayız. 14 asırdan bu yana İslam dünyasında kadınlar başlarını dini gereklilik olduğu için örterler. Bu herkesin görmesi gereken bir realitedir. Bu, konunun dini boyutu. Tabi Müslüman olmanın ön şartı, dinin gereklerini yerine getirmek değildir. Başörtü dini gerekliliktir ama insanların kendi dinlerini gereklerini yerine getirip getirmemeleri kendi iradelerindedir…(4). Bir dinin bir şeyi isteyip istemediği o dinin metinlerine bakılarak, tarihteki tecrübesine bakılarak belirlenir. Müslümanlığın ana çizgisinin ne olduğu konusunda da Müslüman toplumların uygulamalarının ortak paydasını almak zorundayız. Konuyu böyle ele aldığımızda, Müslüman kadınların tarihsel süreçte dini gereklilik olarak gördükleri için örtündüklerinde kuşku kalmaz. Öte yandan, tarih boyu başörtüsü Müslüman olmanın ve sayılmanın ön şartı hiç olmamış, kişilerin din içinde kalan bir tercihi olarak görülmüş, başını örtsün örtmesin ’Ben Müslüman’ım’ diyen herkes birbirini Müslüman olarak görmüş ve saymıştır.”(5).

Görüldüğü gibi; 2006 yılında “Başörtüsü Müslüman olmanın ön şartı değildir” diyen Diyanet İşleri Başkanı Ali Bardakoğlu, sadece iki sene sonra, yani 2008 yılında aynı görüşleri dile getiren bir bayan çalışanından rahatsız olmuş ve onun görüşlerinin Diyanet’i temsil etmediği konusunda basına açıklama yapma gereği duymuştur. Bu açıklamayı, Diyanet İşleri Başkanlığı adına bizzat yapmak yerine nedense maşa kullanmayı tercih etmiş, açıklamayı, birlikte çalıştıkları süre boyunca adeta bir uşak muamelesine tabi tuttuğu TDV Genel Müdürü A.İhsan Sarımert’e yaptırtmıştır. Oysa adı geçenin, bu konuda ne bir nosyonu, ne de Ayşe Sucu’ya cevap verecek derecede medeni cesareti vardır. Çünkü adı geçenin, çalışma hayatı boyunca benimsediği tek ilke, koltuğunda biraz daha fazla oturabilmek, üç beş kuruş daha fazla kazanabilmektir. Bunun dışında, çalıştığı kurum zarar etmişmiş, kurum çalışanları suç işlemişmiş veya mesai arkadaşları haksızlığa uğramışmış, hiçbir zaman onun ne umurunda olmuştur, ne de dikkatini çekmiştir!

Öte yandan böyle bir konuda basına açıklama yapması da temsil ettiği kurumun teamüllerine aykırıdır. Yapılacak iş, kurum içi bir soruşturma yaptırarak en azından şeklen emrinde çalışan Ayşe Sucu’ya (gerekirse yetkisini aşan açıklamalarda bulunduğu gerekçesiyle) disiplin cezası vermek iken, o (elbette Ali Bardakoğlu’ndan almış olduğu emirle) gidip medyaya açıklama yapmıştır. Hem de bir özel kurum yetkilisi olması münasebetiyle haddi olmayarak DİB adına görev tanımı da yapmak suretiyle yapmıştır bu açıklamayı. Çünkü açıklama metni TDV tarafından değil, muhtemelen DİB tarafından veya en azından Ali Bardakoğlu’nun bilgisi dâhilinde kaleme alınmıştır.

Ali Bardakoğlu aynı görüşünü, 18.10.2010 tarihinde NTV kanalında katılmış olduğu bir programda “Biz şunu söylüyoruz, açık; başörtüsü, Müslüman yetişkin kadınların başını örtmesi dini bir vecibedir. Ancak bir kadının başını örtmesi Müslümanlığa giriş beyannamesi ve ya Müslüman olmanın yegâne ve ön şartı değildir. Başını örtse de örtmese de bir insan ‘Müslüman’ım’ diyorsa Müslüman’dır…”(6) diyerek tekrar dile getirmiş, ne var ki; bu görüşünü dile getirdikten yaklaşık 20 gün sonra (10 Kasım 2010 günü) görevinden el çektirilmiştir. Hem de ağlaya, sızlaya! Medyada Ali Bardakoğlu’nun görevden alınmasının sebebini “Türban” konusundaki görüşleri ve bu konuda hükümetle ters düşmesi olarak gösteren haberler bulunuyor medya organlarında(7).

Not: Yazının birinci bölümünün yayınından sonra telefonla arayan Sayın Ayşe Sucu, çalışmalara 1994 yılında başladıklarını, iki yıl süreyle gayri resmi çalıştıktan sonra 1996 yılında kurumsallaştıklarını, çalışmalarında hiçbir güç odağının etkisinde kalmadıklarını, hiç kimseden emir ve talimat almadıklarını, lüks otellerde kendileri adına verilen iftar yemeklerinin maliyetinin TDV bütçesinden karşılanmadığını ve bu iftarları kendi imkânlarıyla organize ettiklerini, halen muhafaza ettiği duruşlarını hiçbir zaman da bozmadıklarını ifade etmiştir…

(Sürecektir)
______________
1-Örn.bk. http://www.antigazete.com/sukeyne-kâkulu-ve-turbanda-ayse-sucu-modeli_yazisi_1078.html
2-bk.http://www.haberturk.com internet adresinde bulunan 14.02.2008 tarihli ve “Türk Diyanet Vakfı’ndan Türban Yorumu” başlıklı haber. Ayrıca aynı konuda bkz. 15.02.2008 tarihli gazetelerden Sözcü Gazetesi “Türkiye Diyanet Vakfı Kadın Faaliyetleri Müdürü Ayşe Sucu: İslâm’da örtünme ile ilgili kesin hüküm yok”, Bugün Gazetesi, “İslam’ın Ön Şartı Değil”, Güneş Gazetesi, “Kadının Namusu Kılığında Değil”, Milliyet Gazetesi, “Kuran’da örtünme şeklinin açılımı yok”, Tercüman Gazetesi, “Başörtüsü İslam’ın Ön Şartı Değildir”, Hürriyet Gazetesi, “Kadının namusu kıyafetle olmaz” ve Sabah Gazetesi, “Başörtüsü İslam’ın ön şartı değildir” başlıklı haberler.
3- bk. internet adresinde bulunan 21.02.2008 tarihli ve “Diyanet Kadın Müdürüne Kızdı” başlıklı son dakika haberi.
4- internet adresinde bulunan “Ali Bardakoğlu: Başörtüsü dinin gereği” başlıklı ve NTV kaynaklı haber.
5-bk.http://www.haber3.com isimli internet sitesinde bulunan 14.09.2006 tarih ve ”Başörtüsü Müslümanlığın ön şartı değil !” başlıklı ve Hürriyet Gazetesi kaynaklı haber,
6-http://haber.gazetevatan.com/basortusu-on-sart-degildir/335324/1/Haber,
7-http://www.haberturk.com/gundem/haber/570512-ali-bardakoglu-gorevinden-ayrildi,

Exit mobile version