Halkın oylarıyla Cumhurbaşkanı seçimlerinin yapılacağı 2014 yılı yaklaştıkça, potansiyel adaylarda bazı kıpırdanmaların olduğu görülüyor. Sayın Başbakan hal ve hareketleriyle 2014 yılında yapılacak Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde aday olduğunu zaten deklare etmiş bulunuyor. Sergilemekte olduğu tavırdan, onun kendisini Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin tek adayı, hatta Cumhurbaşkanlığını çantada keklik gibi gördüğü bile anlaşılıyor.
Sayın Cumhurbaşkanı’na “Devlette iki başlılık olmaz” gibisinden hafif yollu giydirmelerde bulunmasından ve devlet adamlığı öğretmeye kalkışmasından bu niyetini ve kanaatini anlamak hiç de zor değildir. Başkanlık sistemini gündeme getirmesinden ve bu isteğini TBMM gündemine taşımaya çalışmasından da bunu anlıyoruz. Yoksa durduk yerde, yani 2014 yılında Cumhurbaşkanı seçileceğine kesin gözüyle bakmasa, neden karşısına güçlü bir Cumhurbaşkanı dikilmesine çanak tutma anlamına gelecek manevralarda bulunsun ki. O, bu konuda kesin inançlı olduğu için, bugünden elini güçlendirecek yasal düzenlemelerin peşindedir. Geçtiğimiz aylarda yapılan parti kurultayında “AKP Genel Başkanlığı’na son kez adayım” demesinin ve partilileriyle adeta helalleşmesi de gösteriyor ki; Tayip Bey, şimdiden kendisini Çankaya’da görmeye başlamıştır bile…
Oysa Sayın Erdoğan’ın ve AKP yöneticilerinin hesap edemedikleri, daha doğrusu akıllarına getirmekten bile korktukları için bir türlü dillendiremedikleri, tabiri caizse korkulu düş gördükleri bir gerçek vardır. O da Sayın Abdullah Gül’ün, 2014 yılında Cumhurbaşkanı adayı olacağı ve seçimleri kazanma ihtimalinin Sayın Erdoğan’dan çok daha yüksek olduğudur. Bunu nereden çıkarıyoruz; elbette Sayın Gül’ün sergilemiş olduğu tavırdan.
Bir kere Abdullah Gül, “Ben aday olmayacağım” şeklinde kesin bir tavır sergilememektedir. Örneğin “2007 yılında Tayip Bey kardeşim beni önererek fedakârlık yaptı, 2014 yılında da aynı fedakârlığı ben yapacağım…” demiyor. Kendisine bu yönde soru soranlara “Daha önümüzde uzun bir süre var. Ben iki yıl daha görevimin başındayım. Zamanı gelince bakarız” anlamına gelebilecek tarzda son derece diplomatik cevaplar veriyor.
AKP’lilerin hatta AKP’nin güdümündeki basının onca zorlamalarına rağmen aday olmayacağını bir türlü söylemiyor Sayın Gül. Hüseyin Gülerce gibi arkasında Fethullah Gülen cemaatinin gücü olan bazı basın mensuplarının “Gül aday olmayacağını açıklamalı”(1) şeklindeki pervasızlıklarına ve ukalalıklarına bile kayıtsız kalıyor! Ancak Basın Müşaviri Ahmet Sever’in açıklamalarından, Abdullah Gül’ün bu tür gayretkeşliklerden rahatsız olduğu ve üzüntü duyduğu da anlaşılmaktadır(2). Aslına bakarsanız, partili veya partisiz bir kısım çevreler Tayip Bey’e yağcılık yapma adına Sayın Cumhurbaşkanı’na açıkça saygısızlık yapmaktadırlar. Hem kendisi hem de millet bütün bunların farkındadır.
Öte yandan Cumhurbaşkanlığı Basın Müşaviri Ahmet Sever’in, “Cumhurbaşkanı, Sayın Başbakan ile bir çatışma ve çekişme görüntüsü vermemeye özen gösterdi, hala gösteriyor. Ama aynı özeni partinin bazı önemli isimlerinin göstermemesi ve uluorta konuşmaları gerçekten hoş olmadı… Anayasa mahkemesi bu kararı vermiş pek ala aday da olabilir, niye olmasın…”(3) şeklindeki sözleri, Sayın Abdullah Gül’ün, 2014 yılında tekrar cumhurbaşkanı adayı olabileceğinin işaret fişeği gibi algılanmıştır kamuoyunda.
Abdullah Gül’den 2014 Manevraları ya da Gül-Erdoğan Çatışmasından Örnekler
Sayın Abdullah Gül’ün, son zamanlarda Sayın Başbakanla ters düşmeyi göze alarak bazı çıkışlarda bulunmasını da, kendisinin 2014 yılına hazırlık babından geniş halk kesimlerinin desteğini alma manevraları olarak değerlendirmek gerekiyor. Zira geçmişte, Fahri Korutürk’ten sonra “İkinci Çankaya Noteri” yaftasıyla yaftalanacak derecede köşke gönderilen her şeyi imzalayan Sayın Gül’ün, son zamanlarda tavır değişikliğine gittiği açıkça görülmektedir. “Şike Yasası”ndan sonra “Yerel seçimlerin erkene alınmasına ilişkin kanunu” da veto etmesi, Gül’deki tavır değişikliğinin en bariz göstergeleridir. Erken Seçim Yasası’nı veto ederken kullanmış olduğu “İçeriği olmayan bir değişiklik nedeniyle milleti sandık başına taşımanın anlamlı olmadığına karar verdim”(4) şeklindeki cümlesi de galiba kendisindeki tavır değişikliğinin derecesini ve dozunu gösteriyor bizlere.
Sayın Gül’ün, Başbakanın, gözü kapalı destek verdiği Ergenekon ve Balyoz yargılamalarını da içine alacak biçimde söylediği “Daha önce TBMM’de yaptığım konuşmamda da söyledim, …Yargı reformunun gecikmesinden dolayı -ki adım adım görüyorsunuz bunlar da gerçekleşiyor- birçok haksızlıklar, yanlışlıklar, üzüntüler de ortaya çıkıyor. Bunların giderilmesi için, bunların süratle el birliği içerisinde yapılması gerekir. Türkiye’de tutukluların sayısının hükümlülerden çok olduğunu biz konuşmalarımızda da söylüyoruz. Böyle bir şey Türkiye’ye yakışmayan bir şey. Ayrıca tutukluluk sürelerinin uzaması, bunlar çok büyük haksızlıklara sebep olabiliyor. Bütün bunların giderilebilmesi için köklü bir şekilde ve sürekli bir şekilde, herkesin el birliğiyle yargı reformuna katkı vermesi gerekiyor.”(5) şeklindeki sözleri de onun, Balyoz, Ergenekon, Oda TV ve KCK davalarına, bağımsız yargıya “Mahkemeye söyledim” mantığıyla bakan Başbakan’dan farklı baktığını akla getirmektedir. Ya da en azından bu tavrın da 2014’e bir hazırlık olduğunu düşündürmektedir.
29 Ekim Cumhuriyet Bayramı’nda Ankara’nın Ulus semtinde yaşananları ve Ulus’tan Anıtkabir’e yapılan yürüyüşü, Sayın Başbakan, CHP’nin sokakları terörize etmesi olarak tanımlarken, Sayın Gül, aynı konuda Ankara Valisi’ni köşke çağırarak halka hoşgörüyle yaklaşılması talimatını vermiştir. Başbakan, Anıtkabir’e yürüyüş yapacakların önüne konulan barikatların kaldırılması emrini ben vermedim, diyerek en azından bu barikatların kurulmasından haberdar olduğunu ifşa ederken, Gül, barikatların kaldırılması talimatını kendisinin verdiğini ima etmiştir. Onun bu tavrı ise başbakan tarafından “Devlette iki başlılık olmaz” sözleriyle adeta tenkit edilmiştir.
Benzer hareketleri öteden beri sergileyen BDP’li vekillere karşı, sırf başlatmış oldukları “Kürt Açılımı” yara almasın diye yıllardır hiçbir önlem almayan Başbakan, nedense birdenbire Türk Milliyetçisi kesilmiş ve BDP’li vekillerin dağda teröristlerle öpüşmesini gerekçe göstererek haklarında fezleke hazırlanmasını istemiştir. Gül ise bu konuda “Kendimizi çıkmaz sokaklara itmememiz lazım”(6) diyerek endişelerini dile getirmiştir.
Suriye’de Beşar Esat’ın elinde yaklaşık üç aydır esir tutulan gazeteci Cüneyt Ünal’ın, CHP’li bir grup milletvekili tarafından kurtarılması konusunda bile Gül ile Erdoğan ayrı düşmüş bulunuyorlar. Cüneyt Ünal’ın CHP heyeti tarafından kurtarılması, AKP sözcüsü Hüseyin Çelik tarafından “CHP’nin Şam yönetimi ile ilişkisini herkes biliyor. Ünal’ın Türk makamlarına değil de, bir STK’ya değil de, CHP heyetine teslim edilmesi manidar.”(7) şeklinde, Başbakan tarafından ise “…Aylar önce CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu’na İsrail’e gidip arkasına Gazze’yi alıp orada bir hatıra fotoğrafı çektirmesini tavsiye etmiştim, hatırlarsanız. Adresi şaşırdılar. Gittiler Şam’da eli kanlı bir diktatörün sağına soluna dizilip hatıra fotoğrafı çektirdiler. Bu fotoğraf bir utanç vesikasıdır. Bu fotoğrafla CHP tarihine kara bir leke daha kazınmıştır.”(8) şeklinde değerlendirilirken, Cumhurbaşkanı ”Sayın milletvekillerinin hepsinin gayretleri gerçekten çok takdir edilecek çalışmalardır”(9) diyerek kameraman Cüneyt Ünal’ı kurtaran CHP’lileri tebrik etmiştir.
Başbakan Star TV’de yayınlanan “Muhteşem Yüzyıl” isimli dizinin Osmanlı’yı ve dizideki Kanuni karakterinin, Kanuni Sultan Süleyman’ı yansıtmadığını “…Bizim öyle bir ecdadımız yok. Biz öyle bir Kanuni tanımadık. Biz öyle bir Sultan Süleyman tanımadık. Onun ömrünün 30 yılı at sırtında geçti. Sarayda o gördüğünüz dizilerdeki gibi geçmedi. Bunu çok iyi bilmeniz, anlamamız lazım. Ve ben o dizilerin yönetmenlerini de o televizyonun sahiplerini de milletimizin huzurunda kınıyorum. Ve bu konuda da ilgilileri uyarmamıza rağmen yargının da gerekli kararı vermesini bekliyorum. Böyle bir anlayış olamaz. Bu milletin değerleriyle oynamaya, milletçe gereken dersin, milletçe gereken cevabın hukuk içinde verilmesi gerekir.”(10) şeklindeki sözlerle ortaya koyarken, Sayın Gül “Başta Osmanlı tarihi olmak üzere geçmişimiz son yıllarda merak ve ilgi konusu olmaya başladı. Artık sinemalarda, filmlerde, dizilerde ve hikâyelerde tarihin canlandırıldığını, tarihin esin kaynağı olduğunu görüyoruz. Bu tabi çok sevinilecek bir şey.”(11) sözleriyle aynı konuya farklı bir gözle; daha doğrusu son derece hoşgörülü, demokrat ve düşünce özgürlüğü penceresinden baktığını ortaya koymuş bulunmaktadır.
Oysa bilindiği gibi hem Sayın Gül, hem de Sayın Başbakan, Mehmet Akif Ersoy, Necip Fazıl Kısakürek, Cemil Meriç, Nurettin Topçu, Sabahattin Zaim ve Necmettin Erbakan gibi insanların fikirlerinin harmanlandığı Milli Görüş terbiyesi ile yetişmiş iki insan, hatta iki yakın arkadaştırlar. Kendi tabirleriyle söyleyecek olursak; arkadaştan öte kardeştirler. O zaman neden bu fikir ayrılıkları? Demek ki; 2014 her iki şahsın düşüncelerini birbirinden ayıran bir ayıraç görevi görmeye başlamıştır artık.
CHP’nin 2014 Köşk Adayı Abdullah Gül mü?
Sayın Cumhurbaşkanı’nın 30 Kasım 2012 tarihi itibarıyla Sivas olaylarını araştırma konusunda emrindeki Devlet Denetleme Kurulu’nu görevlendirmiş olması, Erdoğan ve Gül arasındaki düşünce farklılıklarının gün yüzüne çıkmış son halkası olmalıdır diye düşünüyorum. Çünkü Sivas’ta yaşananlar, bütün milleti rahatsız etmiştir ama en çok da Alevi vatandaşlarımızı ve bu ülkenin solcu aydınlarını rahatsız etmiştir. Dolayısıyla; Milli Görüş geleneğinden gelen bir Cumhurbaşkanı’nın, Sivas’ta hedef tahtasına oturtulanlardan birisi olan Milli Görüş’ün aleyhine sonuçlanma ihtimali bulunan bir konuyu araştırma konusunda devreye girmiş olmasını tarihi derecede önemli buluyorum ben. Sayın Gül’ün bu tavrı, Alevi kesimde kesinlikle memnuniyet yaratacak ve bu memnuniyet, aday olması durumunda 2014 yılında kendisine destek olarak sandığa yansıyacaktır.
Bu konuda en belirleyici tavır galiba CHP’nin tavrı olacaktır. CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nun açıklamalarına bakılırsa; CHP’nin Cumhurbaşkanı adayının Gül olmaması için hiçbir engel bulunmuyor ortada! Zira bu senenin Mart ayı içinde konuyla ilgili olarak kendisine sorulan bir soruya “Öne çıkan bir isim yok. 2014’de CHP’nin göstereceği adayın Cumhurbaşkanı olacağına inanıyorum. Aday göstereceğimiz isim Türkiye’nin arzuladığı bir isim olacaktır. O isim Türkiye’nin adayı olacaktır”(12) şeklinde cevap veren CHP lideri, bu açıklamasının üzerinden yaklaşık bir ay geçtikten sonra “Cumhurbaşkanı için bir profil belirlediniz mi?” şeklinde sorulan bir soruya şu şekilde cevap vermiştir:
“Profili çizelim; halkın sevdiği, saygı duyduğu, geçmişiyle halka güven veren, dünya liderleriyle çok rahat ilişki kurabilecek, merkez sağın rahatlıkla oy verebileceği bir aday… Bu aday merkez sağdan da olabilir, sosyal demokrat da olabilir. Toplumun her kesimi tarafından benimsenebilen bir model düşünüyoruz… Bizim göstereceğimiz adaya MHP’lilerin de oy vereceğine inanıyorum.”(13).
Başkası Sayın Kılıçdaroğlu’nun açıklamalarından nasıl bir profil çıkarır bilmiyorum ama ben Kılıçdaroğlu’nun tam da Abdullah Gül’ün profilini çizdiğini sanıyorum. Neden mi? Çünkü bu ülkede Recep Tayip Erdoğan’la Abdullah Gül’ün yarıştığı bir Cumhurbaşkanlığı seçiminde, AKP dışındaki partilere oy verenlerin tamamının Abdullah Gül’ü destekleyebileceklerini düşünüyorum ben. 2011 Genel seçimlerinden hareketle; AKP’nin %48 oy aldığını düşünürsek geriye %52’lik bir oy çoğunluğu kalmaktadır. Bu çoğunluğa ilave olarak AKP içindeki Gülcüleri de hesaba katarsak, seçim yarışını Sayın Gül’ün göğüsleyeceğinden hiç şüphem yoktur.
CHP’nin göstereceği adaya MHP tabanı oy verir mi? Eğer CHP Abdullah Gül’ü aday gösterirse Gül’ün MHP tabanından da oy alacağı muhakkaktır. 2007’de MHP’nin Meclis Genel Kurulu’na gelerek Gül’ün seçilmesine destek verdiği düşünülürse, Gül’ün MHP tabanından da ciddi şekilde oy alacağını düşünüyorum ben. Hele hele Başkanlık rejiminin kabulüyle Erdoğan’ın büsbütün tiranlaşacağını düşünenlerle AKP’nin parçalanıp zayıflamasını hesap edenlerin de “Ehveni şer” kabilinden Sayın Gül’ü destekleyeceğini düşünürsek 2014 seçimleri Abdullah Gül için çantada kekliktir bile diyebiliriz.
Kılıçdaroğlu’nun “Halkın sevdiği, saygı duyduğu, geçmişiyle halka güven veren, dünya liderleriyle çok rahat ilişki kurabilecek, merkez sağın rahatlıkla oy verebileceği bir aday…” tanımına gelince; bu tarife cuk oturan kişi, bence yine Abdullah Gül’dür. Çünkü Cumhurbaşkanı oldukça sevimli ve üstelik sevilen bir kişidir. Erdoğan’a göre çok daha insancıl bir görüntü vermektedir. Akademisyendir, yabancı dili vardır. Ortada merkez sağ diye bir şey kalmadığına ve Erdoğan’la ters düşmüş bir Gül’ün artık Milli Görüş kimliği kalmayacağına göre seçilecek olanla seçecek olanlar belli bir noktada buluşmuş olacaklardır.
CHP’nin kendi zihniyetine mensup bir adayı göstermesi halinde ülkücülerin bu adaya oy vermeyecekleri, CHP’nin ise ülkücü bir kişiyi aday göstermeyeceği, ayrıca bu ülkede Tayyip Bey’in önünü kesebilecek tek kişinin Abdullah Gül olduğu düşünülürse; CHP’nin Abdullah Gül’e eli mahkûm demektir. Cumhurbaşkanının halkoyu ile seçileceğinin yasaya bağlanmasıyla 5+5 olmak üzere iki kez daha Cumhurbaşkanı seçilme şansını ve toplamda 17 yıl Cumhurbaşkanı olarak Türk tarihine geçme imkânını yakalayan Gül’ün, muhalefetten kendisine uzatılan bu eli geri çevirmeyeceği beklenmelidir. Bunun aksi ise en başta Kayserililiğe yakışmayacaktır! Kardeşlik başka, Kayserililik ise bam başka bir şeydir efenim!
Ahmet Sever’in yukarıdaki açıklamaları hakkında görüşü sorulan CHP’nin etkin ismi Gürsel Tekin’in şu sözleri de aslında bizim yukarıdaki öngörümüzün o kadar da imkânsız olmadığını göstermektedir. Şöyle demiş Gürsel Tekin: “Her ne kadar AKP bir yasal manevrayla Sayın Cumhurbaşkanı’nın önünü kesmeye çalışsa da yargı Sayın Cumhurbaşkanı’nın önünü açtı. Belli ki önümüzdeki süreçte Sayın Gül de aday olabilir. Sayın Gül, siyasetin içinde de olabilir yani önümüzdeki süreçte çok sürprizlerle karşı karşıya gelebiliriz…
Ne kadar medyamız gizlemiş olsa da bunu, kamuoyuyla paylaşmamış olsa da, Sayın Cumhurbaşkanı ile Sayın Başbakan’ın arasındaki gerilim toplum tarafından biliniyor. Bu çok gizlenmiş olsa da şimdi görünen o ki seçim süreci yaklaştıkça bu tablo biraz daha netleşecek. Sayın Cumhurbaşkanı da siyasetin içinde olacak”(14).
…
Bana göre Gül’ün eksileri, eşinin başörtüsü sebebiyle devleti AİHM’e şikâyet etmesi, Güroymak’a Norşin demesi, RP’nin kayıp Trilyon davasına adının karışmış olması ve Suud Kralı’yla Çankaya Köşkü yerine Ankara’da bir otel odasında görüşerek Türkiye’nin resmi devlet protokolünü Suud kralına çiğnetmesidir. Bu kadar kusur ise kadı kızında da bulunur…
02.11.2012
_______
1-Hüseyin Gülerce ve Egemen Bağış’ın konuya ilişkin sözleri için bkz. ,
2-http://haber.gazetevatan.com/cumhurbaskani-pekala-yeniden-aday-olabilir-neden-olmasin/468893/4/Haber,
3-Aynı haber.
4-http://www.ulusalkanal.com.tr/gundem/abdullah-gulden-veto-h6124.html,
5-http://www.ntvmsnbc.com/id/25169550,
6-http://www.radikal.com.tr/Radikal.aspx?aType=RadikalDetayV3&ArticleID=1109965&CategoryID=78,
7-http://www.haberhakki.com/genel/huseyin-celik-chpye-teslim-edilmesini-manidar-buldum.html
8-http://www.zaman.com.tr/politika/chpli-vekillere-tepki-esed-fotografi-utanc-verici/2018566.html
9-http://www.aktifhaber.com/abdullah-gul-chpli-heyeti-takdir-etti-690339h.htm,
10-http://siyaset.milliyet.com.tr/bizim-boyle-bir-ecdadimiz-yok/siyaset/siyasetdetay/26.11.2012/1632951/default.htm
11-http://www.haberturk.com/polemik/haber/798721-cumhurbaskani-gulden-muhtesem-cikis,
12-http://www.radikal.com.tr/Radikal.aspx?aType=RadikalDetayV3&ArticleID=1081426&CategoryID=78,
13- ,
14-http://www.haberturk.com/gundem/haber/763320-ahmet-severin-sozlerine-chpden-ilk-yorum
Yazıları posta kutunda oku