KÜRESEL SOĞUK SAVAŞIN ODAĞINDAN

Dünya kamuoyu,bir tarafta Türkiye ve Osmanlı'nın ardından oluşan devletlerde İslam Birliğinin ekonomik güç olması görüntüsüyle değişim sürecinde,ülkelerin ekonomik ve sosyo-politik değişkenlerinin etkileştirilmesiyle güçsüzleştirilmeleri -bu suretle,hem İsrail'in İslamcı tehditlere karşı güvenliğinin sağlanması,hem maksimum kârın sağlanarak ABD önderliğinde Batı'ya ilişiklenmesiyle ilgili Büyük Ortadoğu Projesine, - 7593

Dünya kamuoyu,bir tarafta Türkiye ve Osmanlı’nın ardından oluşan devletlerde İslam Birliğinin ekonomik güç olması görüntüsüyle değişim sürecinde,ülkelerin ekonomik ve sosyo-politik değişkenlerinin etkileştirilmesiyle güçsüzleştirilmeleri -bu suretle,hem İsrail’in İslamcı tehditlere karşı güvenliğinin sağlanması,hem maksimum kârın sağlanarak ABD önderliğinde Batı’ya ilişiklenmesiyle ilgili Büyük Ortadoğu Projesine,

Öte yanda Hazar ülkelerinin Rusya’dan geçen hatlara bağımlılıklarının kaldırılması,alternatif ihraç yollarının bulunması,mevcut rejimiyle İran’ın Hazar enerjisinde rol almamasını öngören Hazar Havzasının Enerji Kalkınması Projesinin geldiği noktada;
Ekonomi ve finans sektöründe oldukça ağır durum oluştuğu Suriye’de rejimin düşeceği ve İran’ın nükleer programı açısından belirli tavizlerde bulunacağı öngörüsü ile diplomasiye ağırlık verildiği bölgesel soğuk savaş dönemine odaklanmıştır.

*
Halbuki Çin’in,modernizasyona tabi tuttuğu sosyalizmini küresel güç yapmak hedefinde hem askeri gücünü arttırma çabası hem dünya ekonomisinde istikrarın olabilmesi ve finans piyasalarında risklerin azaltılması -teminen, Uluslararası Para Fonu ve Dünya Bankası yönetiminde reform yapılması,reformun ardından dünya ekonomisinde bankaların yapılandırılması,finansal mimarinin değişimi,piyasalara işlerlik kazandırılması,yeni bir döviz rezervinin oluşturulmasında etkinleşme istemesi,ABD ile arasında Asya-Pasifik’te küresel soğuk savaşın yaşanmasına neden oluyor.

*
ABD’nin Asya-Pasifik’te askeri genişleme stratejisi argümanını,Çin yönetiminin Güney Çin Denizi’nde komşularıyla kara suları sınırları, egemenlik hakları ve kıta sahanlığı gibi konular,Çin’in Güney Çin Denizi’nde Vietnam, Filipinler, Tayvan ve Brunei Sultanlığı’na ait gemileri taciz etmesi gibi bir dizi sorun oluşturuyor gibi gösterilse de,
ABD’nin amacı,savunma bütçesini 100 milyar doların üzerine çeken Çin’i frenlenmek,geleceğini şekillendirmek üzere Asya-Pasifik’te rolünü genişletmek ve bölgede kalıcı olmak isteğidir.

*
Hem Güney Çin Denizi’nde ticari ve askeri geçişleri kontrol,hem Japonya ve Güney Kore’deki üslere lojistik kolaylık sağlayan stratejik değerde Avustralya’da Darwin’e askeri personel,malzeme ve ekipman yerleştirmeye,istihbarat faaliyetlerini geliştirmeye ve bölgede uçak gemileri,nükleer denizaltılarını görevlendirmeye başlanmış bulunuyor.
Vietnam ile askeri işbirliği artırılıyor, 1992’de çekildiği Filipinlere dönüş yapmanın hazırlıklarındadır,Kuzey Kore’nin etkinliğine karşı Japonya ve Güney Kore’deki üsler geliştiriliyor,Endonezya’da askeri ağırlık ve etkinliğin geliştirilmesine çalışılıyor.

*
Çin ABD’nin hamlelerini, Soğuk Savaş mantığının devamı olarak yorumlamaktadır,ABD’nin Güney Kore,Japonya,Guam ve Pasifik’teki diğer üsleri ile birlikte sürekli geliştirdiği yeni hamlelerle kendisini çevrelediğinden sıkıntıda,haklarına saygı gösterilmesini istiyor.
Öte yanda ABD’nin bölgede artan askeri varlığını ve etkinliğini dengelemek için bir dizi adımlar da atıyor,önemli deniz yolu geçitlerinde ve boğazlarda deniz unsurlarının püskürtülmesine yönelik bir deniz savunma stratejisi ile gemi savar füzeler ve ağır bombardıman uçaklarıyla donanıyor.
Bir yanda da bölgede önemli ABD müttefiki Hindistan’a karşı çevreleme stratejisi geliştiriyor.

*
Ya ekonomi? ABD 2008 küresel mali kriz ve devam eden Avrupa borç krizi sürecinde batı ekonomilerinde canlanmanın önünde en büyük engel olarak bilhassa Çin’in korumacı politikalarını göstermektedir.
Çin’in parasının değerini diğer ülke paralarına karşı düşürmesine – bu suretle, ihracaatçılarına üstünlük sağlarken,ithal malların yerli üreticilere pahalı geldiği için ulusal sanayisini teşvik etmesine itiraz ediyor ve bu itiraza demokratik gelişim ve insan haklarında yetersiz kalan Çinlileri ortak etmeye çalışıyor.
Çin son on yılda ihracatı ve ithalatını beş katına çıkartmıştır,yurtdışı yatırımları da yılda ortalama yüzde elli oranında büyümüş,çok taraflı,ikili ve bölgesel ticaretini, bölgesel ve alt bölgeler arası ekonomik işbirliğini geliştirmekte ve serbest ticaret bölgeleri kurmaktadır.

*
Henüz olgunlaşmamış finansal sistemi Yuan’ın tam konvertibil para birimi haline gelmesinin önünde engel oluşturmakla birlikte Çin,Yuan’ın uluslararası para, fiyatlama, yatırım ve rezerv para olmasını ulusal hedef yapmıştır.
Hong Kong Özel İdari Bölgesi bir Yuan iş merkezi olarak şekilleniyor,Yuan’ın dünya piyasalarında gelişimi için önemli bir platform olarak hizmet veriyor.
Hakeza Şanghay’ın giderek küresel bir finans merkezi olarak gelişmeye başlaması yavaş fakat istikrarlı bir şekilde Yuan’a uluslararası rezerv para olmasının yolunu açıyor.

*
Yuan’ın gelişmesi paralelinde 1054 ton olan altın rezervinin 5 bin tona çıkarılması hedeflenmektedir.
Çin’in altın piyasalarında aktif hale gelmesi uluslararası para sisteminin dayandığı dolar ve euro’ya ağır darbe vurması anlamındadır,dolar ve euronun istikrarı ve ona bağlı olan uluslararası para sistemiyle ilgili varolan şüpheleri giderek büyütüyor.
Hem dolar hem de euronun geleceği hakkında endişeler artarken merkez bankaları ve yatırımcılar türlü seçeneklerle karşılaşmaktadır:Altına mı geçmelidirler? Sistem küçük istikrarlı borsalarla mı çeşitlendirilmelidir? Yeni bir rezerv değeri mi oluşturulmalıdır?

*
Çin’in küresel mücadelesinde Yuan’ın kullanımını desteklemek üzere ihracatçıları ve ithalat yapan yabancı firmaları fiyatlamalarını Yuan üzerinden yapmalarını teşvik etmesi,bankalarının ve 70,000 şirketinin uluslararası işlerde kendi para birimini kullanması, kimi merkez bankasının rezervlerinin yuan olarak yapılmasının teşviki,siyasi olarak borç vermek -şimdi, altın rezervinin 5-6 kat arttırılması -bunun, trilyonlarca dolarlık ve ABD devlet tahvilleri rezervini değersizleştirmeden yapılacağı öngörülse de,avantajını oluşturuyor.

*
Ne ki uluslararası finans hareketlerinden Yuan’ın hızlı pay kazanmaya devam edeceği net değildir-çünkü, Çin’in büyük ekonomisi olmakla birlikte, finans borsaları ABD’nin onda biri kadardır,tahvillerinin büyük bir kısmı yerli yatırımcılar tarafından tutulmuş durumda ve az gelişmiş bir görüntü vermektedir.
Üstelik Şangay’ın birinci sınıf uluslararası finans merkezi olması,Yuan’ın doların ve euronun finansal boşluğunu doldurması halinde de, Çin’in para giriş-çıkışlarında bütün kısıtlamaları kaldırması ve esnek döviz kuruna geçmesi gerekliliği de ABD’nin avantajını oluşturuyor.

*
Asya-Pasifik’te ekonomiden hareketlenen askeri yoğunlaşmanın yaşandığı küresel bir soğuk savaş yaşanmaktadır.
ABD’nin cari açığındaki büyümenin engellenmesi için doların orta vadede düşmesi,bu düşüşün engellenerek güven krizinin aşılması, ABD’li siyasetçilerin federal hükümetin finansmanını sürdürülebilir bir temele oturtmaları, finansal istikrarın sağlandıktan sonra Avrupa’nında onarılması, borçlu üye ülkelerin mali tasarrufu sağlamaları gerekiyor.
Buna Anadolu deyişiyle,”Ölme Eşeğim Ölme,Yaz Gelsin de Yonca Bitsin”deniyor.
Uluslararası ilişkiler ve dengelerin ABD,Rusya ve Çin’in gerek ekonomik gerekse siyasi alanda hem bölgelerinde hem de küresel bazda artan güçlerinin beraberinde yeni askeri ve ekonomik birliktelikler ortaya çıkardığı,tek kutuplu bir siyasi sistemin var olduğu yapıdan yeniden çift kutuplu hatta çok kutuplu bir yapıya doğru dönüştüğü görülüyor.

*
Yeniden karşılıklı silahlanma ve hassas ekonomik dengelerde kutuplaşan dünyada ekonomik, siyasi ve askeri çatışma fay hatlarının oluşması tarafların gücü birbirine karşı kullanma olasılığını düşürmektedir.
Bu caydırıcı güçtür,taraflar birbirlerine verecekleri zararların ve maliyet kayıplarının muhtemel kazançlarının önüne geçeceğini yekdiğerine hissettiriyor,askeri teşebbüse girmeleri yönünde birbirlerinin cesaretini kırıyor;küresel soğuk savaş bölgesel soğuk savaşın ya da tam tersinin sigorta mekanizması oluyor.

*
Bu süreçte yalnızca bizim gibi ülkelerin halkları iliklerine kadar yutulmaktadır:2011 yılında dünya genelinde 85.3 milyar değerinde silah alımı gerçekleşmiştir,ABD’nin bundaki payı ise tam 66.3 milyar dolar tutuyor.
Bu tutarın aslan payını İslam ülkeleri ve Türkiye ödüyor!
28.8.2012


Comments

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir