LEFKOŞA’DA SİYASET

<p>LEFKOŞA’DA SİYASET
Hüseyin MÜMTAZ</p>
<p>Bitmiştir efendiler..
Çökmüştür, yer ile yeksan olmuştur.
Lefkoşa’da, yâni KKTC’nin başkentinde iç siyaset de, dış siyaset de sıfırla çarpılmıştır.
Bugün 14-16 Ağustos; 2’inci Harekât’ın yıldönümü…
Ama arada 15 Ağustos var.. Öcalan’ın, PKK’nın bilmemnesinin yıldönümü..
Ve Türkiye’de, Türkiye’nin orta yerinde eşkıya gündüz vakti yol kesip milletvekilini dağa kaldırıyor.
O kaçırılınca hatırlıyoruz ki; kaymakam, asker, uzman, korucu dahil 140 kadar kişi şu an eşkıyanın elinde.
“Parti kararıyla” adam kaldırıyor, dağ kanunlarına yargılayıp göre hüküm veriyor ve elinde tutuyor. Kimse alamıyor..
Daha önce de belediye işçisi, belediye başkanını şehrin göbeğinde yargılamamış mıydı?
Türkiye böyleyken benim 2’inci harekâtı hatırlamamı nasıl beklersiniz?
Memleketin içi böyleyken, asayiş bu kadar “berkemâl” iken Ankara hiç Kıbrıs’la uğraşabilir mi?
İran, Irak, Suriye, İsrail…. Sudan, Somali, Myanmar ile böylesine meşgulken Ankara, Kıbrıs’a vakit ayırabilir mi?
Dünya siyaset sahnesinde de Kıbrıs’ın artık önemli bir yer almamaya başladığını düşünüyorum.
AB için Kıbrıs, Türkiye’yi “koşumda tutabildiği” ölçüde önemliydi. Geçen zaman içinde, içeride öngörülen hedeflere ulaşıp da AB ile işi kalmayınca Ankara’nın; AB de artık, Kıbrıs bahanesiyle Ankara’ya bir şey yaptıramayacağını görmeye başlamıştır.
Ankara’nın da aslında bu saatten sonra AB’ye ihtiyacı kalmamıştır.
Yâni “etkileşim” yahut “bıkkınlık” karşılıklıdır.
Amerika için de Kıbrıs, hep Türkiye’ye bir şey yaptırabilme karşılığı elde tutulan bir “maça papazı” olmuştu.
Fakat Amerika’nın bölgede, Türkiye ile artık çok farklı ilişkileri-beklentileri-hesapları vardır. Karşılıklı öyle değişik kozlar vardır ki elde, artık Kıbrıs “karo ikilisi” seviyesine düşmüştür.
Rusya mı?
Geçiniz.. Rusya’nın güneye yerleşmesi bundan böyle bir AB-Rusya problemidir. Rusya bizi güneyimize inmekle de korkutamaz.. Biz brüt olarak “ezelden beri” ama net olarak da neredeyse soğuk savaş döneminin elli yılında Rusya ile “komşu komşuya” yaşamadık mı?
Aslında Ankara’nın “artık” bir Kıbrıs politikası olduğundan da şüpheliyim.
Bu gün Ağustos’un 14’ü.. Yâni 1 Temmuz’dan bu yana bir buçuk ay geçmiş.. Yâni Rum 1.5 aydır AB dönem başkanı..
Ne oldu? Dünya tersine mi döndü, dağlar denizler yer mi değiştirdi?
Peki “rest”lerimizle Rum’un AB dönem başkanlığını mı engelleyebildik?
Hani 1 Temmuz’a kadar “anlaşma-referandum-birleşme” yapıp Temmuz’un başında “birleşik” olarak AB dönem başkanı olacaktık?
İkisini de yapamadığımıza göre Türk tarafının Kıbrıs siyaseti çökmüştür efendiler, yoktur öyle bir şey..
Dış siyaset böyledir de içerisi nasıldır?
İçeride “baştan ayağa” idare midare kalmamıştır. Herşey UBP’nin Aralık Kurultayı’na endekslenmiştir. Ve bu kurultay Cumhurbaşkanı-başbakan hesaplaşması halini almıştır.
İktidar partisinin milletvekilleri “neden bakan olmadığının” kompleksindedir. Tercihli seçim olduğu için; bölgelerinde rakip partiyle değil, kendi partisinin milletvekiliyle uğraşmakta, onun aleyhine çalışmaktadır.
Muhalefet milletvekillerinin de önlerinde politika alanı yoktur. Ya UBP’ye katılacak yahut bir şekilde iktidar olacaklardır.
Oysa Lefkoşa’da “iktidar” olmak demek “özgün politika” üretmek değildir. Ankara’nın verdiği parayı, Büyükelçi’nin işaret ettiği istikamette kullanmak demektir.
İçeride ve “dışarıdaki müzakerelerde” talimatlara uyduğun sürece koltuk, koruma, araba yâni saltanat “berdevam”dır.
Elimde KKTC’de “embedilmemiş” ender bir STÖ olan Milli Varoluş Konseyi’nin, 14 Ağustos dolayısı ile yayınladığı bir bildiri var.
“2008 yılında yayınladığımız ‘Milli Manifesto’da dünyaya ilan ettiğimiz gibi; dünya ve tarih önünde bir kez daha ilan eder ve deriz ki:
1.Vatan’ın, devletin ve egemenliğin tamamı, halkımızın bağımsızlık ve hürriyeti acil tehlikededir, 2.Tehlike kapıya dayanmış, ateş milli bir felaket olarak bacayı sarmıştır, 3.Bu yangını şimdi ve derhal söndürmek tarihin ve milletin Kıbrıs Türkü’ne yüklediği ulusal vecibedir, 4.Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti sınırları içinde vatan ve egemenlik bir bütündür, parçalanamaz; vatana, devlete ve egemenliğe ortak aranamaz, 5.Kıbrıs Türk’ü direnecek, vatanını, devletini, egemenliğini savunacak ve koruyacaktır, 6.Ulusal mücadelelerde tehir yoktur, “bekle-gör” politikaları gaflet ve dalalettir,7.Devleti, vatanı, bağımsızlığı, egemenlik ve hürriyeti halkımızın azim ve kararı kurtaracaktır.
O zaman şimdidir…
Ya şimdi, ya da hiçbir zaman...
Bugünkü iktidarın AB önünde sergilediği teslimiyet politikalarını tasvip etmiyoruz. Varlıkları, KKTC’nin varlığı ile mümkün olan, İktidarları sadece Kıbrıs Türk Halkının oyları ile gerçekleşmiş olan İktidarı, seçmeninin iradesine ve Kıbrıs Türk Halkına vermiş oldukları sözlere uyarak KKTC’nin varlığı ve sürdürülmesi ile Kıbrıs Türk Halkının egemenliği konusunda duyarlı olmaya davet ederiz.
Ne yazık ki Siyasilerimiz bugüne kadar; Ordumuzun millete armağanı olan bu büyük zaferi, siyasi, ekonomik, sosyal ve kültürel zafere çevirmekte başarılı olamamıştır. Kısır siyasi çekişmeler ve kişisel çıkar hesapları içine girerek halkın mutlu gelecek umutlarına zarar verdiler.
Siyasilerimizi demokratik, insanlığı ve insan haklarını öne çıkaran, hakça bir düzen oluşturulma yolunda seferberlik başlatılmaya davet ediyoruz.
Kıbrıs Türk Halkı olarak bugünkü değişmez hedefimiz, büyük özverilerle ve büyük bedeller ödeyerek kurmuş olduğumuz Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin tanınmasını sağlamaktır. Mücadelemizi ve tüm olanaklarımızı bu yönde harcamalıyız” diyorlar bu bildiride..…
Bu, sapına kadar bir “Amasya Tamimi”dir efendiler.
Ne demişti 21 Haziran 1919’da Mustafa Kemal Amasya’da?
“1.Vatanın bütünlüğü milletin bağımsızlığı tehlikededir.
2.İstanbul hükumeti aldığı sorumluluğun gereğini yerine getirememektedir. Bu durum milletimizi yok olmuş gösteriyor.
3.Milletin bağımsızlığını, yine milletin azim ve kararı kurtaracaktır.
4.Milletin içinde bulunduğu durum ve şartların gereğini yerine getirmek ve haklarını gür sesle cihana duyurmak için, her türlü baskı ve kontrolden uzak milli bir heyetin varlığı zaruridir.
5.Anadolu’nun her bakımdan en güvenilir yeri olan Sivas’ta hemen milli bir kongre toplanması kararlaştırılmıştır”.
Konsey’in 2012 bildirisi ile 1919 Amasya Tamimi’ni alt alta koyun, eldiven gibi uyduğunu göreceksiniz..
O halde bir kere daha “HOŞ GELİŞLER OLA MUSTAFA KEMAL PAŞA”..
“ASKERİN, MİLLETİN, BAYRAĞINLA BİN YAŞA”..
DEVLETİNLE BİN YAŞA..
14-16 Ağustos 2012 “KUTLU OLSUN”.. 14 Ağustos 2012</p>
<p>57′NCİ ALAY HER YERDE
HEPİMİZ 57′İNCİ ALAY’IN NEFERLERİYİZ</p> - referandum

 

LEFKOŞA’DA SİYASET
Hüseyin MÜMTAZ

Bitmiştir efendiler..
Çökmüştür, yer ile yeksan olmuştur.
Lefkoşa’da, yâni KKTC’nin başkentinde iç siyaset de, dış siyaset de sıfırla çarpılmıştır.
Bugün 14-16 Ağustos; 2’inci Harekât’ın yıldönümü…
Ama arada 15 Ağustos var.. Öcalan’ın, PKK’nın bilmemnesinin yıldönümü..
Ve Türkiye’de, Türkiye’nin orta yerinde eşkıya gündüz vakti yol kesip milletvekilini dağa kaldırıyor.
O kaçırılınca hatırlıyoruz ki; kaymakam, asker, uzman, korucu dahil 140 kadar kişi şu an eşkıyanın elinde.
“Parti kararıyla” adam kaldırıyor, dağ kanunlarına yargılayıp göre hüküm veriyor ve elinde tutuyor. Kimse alamıyor..
Daha önce de belediye işçisi, belediye başkanını şehrin göbeğinde yargılamamış mıydı?
Türkiye böyleyken benim 2’inci harekâtı hatırlamamı nasıl beklersiniz?
Memleketin içi böyleyken, asayiş bu kadar “berkemâl” iken Ankara hiç Kıbrıs’la uğraşabilir mi?
İran, Irak, Suriye, İsrail…. Sudan, Somali, Myanmar ile böylesine meşgulken Ankara, Kıbrıs’a vakit ayırabilir mi?
Dünya siyaset sahnesinde de Kıbrıs’ın artık önemli bir yer almamaya başladığını düşünüyorum.
AB için Kıbrıs, Türkiye’yi “koşumda tutabildiği” ölçüde önemliydi. Geçen zaman içinde, içeride öngörülen hedeflere ulaşıp da AB ile işi kalmayınca Ankara’nın; AB de artık, Kıbrıs bahanesiyle Ankara’ya bir şey yaptıramayacağını görmeye başlamıştır.
Ankara’nın da aslında bu saatten sonra AB’ye ihtiyacı kalmamıştır.
Yâni “etkileşim” yahut “bıkkınlık” karşılıklıdır.
Amerika için de Kıbrıs, hep Türkiye’ye bir şey yaptırabilme karşılığı elde tutulan bir “maça papazı” olmuştu.
Fakat Amerika’nın bölgede, Türkiye ile artık çok farklı ilişkileri-beklentileri-hesapları vardır. Karşılıklı öyle değişik kozlar vardır ki elde, artık Kıbrıs “karo ikilisi” seviyesine düşmüştür.
Rusya mı?
Geçiniz.. Rusya’nın güneye yerleşmesi bundan böyle bir AB-Rusya problemidir. Rusya bizi güneyimize inmekle de korkutamaz.. Biz brüt olarak “ezelden beri” ama net olarak da neredeyse soğuk savaş döneminin elli yılında Rusya ile “komşu komşuya” yaşamadık mı?
Aslında Ankara’nın “artık” bir Kıbrıs politikası olduğundan da şüpheliyim.
Bu gün Ağustos’un 14’ü.. Yâni 1 Temmuz’dan bu yana bir buçuk ay geçmiş.. Yâni Rum 1.5 aydır AB dönem başkanı..
Ne oldu? Dünya tersine mi döndü, dağlar denizler yer mi değiştirdi?
Peki “rest”lerimizle Rum’un AB dönem başkanlığını mı engelleyebildik?
Hani 1 Temmuz’a kadar “anlaşma-referandum-birleşme” yapıp Temmuz’un başında “birleşik” olarak AB dönem başkanı olacaktık?
İkisini de yapamadığımıza göre Türk tarafının Kıbrıs siyaseti çökmüştür efendiler, yoktur öyle bir şey..
Dış siyaset böyledir de içerisi nasıldır?
İçeride “baştan ayağa” idare midare kalmamıştır. Herşey UBP’nin Aralık Kurultayı’na endekslenmiştir. Ve bu kurultay Cumhurbaşkanı-başbakan hesaplaşması halini almıştır.
İktidar partisinin milletvekilleri “neden bakan olmadığının” kompleksindedir. Tercihli seçim olduğu için; bölgelerinde rakip partiyle değil, kendi partisinin milletvekiliyle uğraşmakta, onun aleyhine çalışmaktadır.
Muhalefet milletvekillerinin de önlerinde politika alanı yoktur. Ya UBP’ye katılacak yahut bir şekilde iktidar olacaklardır.
Oysa Lefkoşa’da “iktidar” olmak demek “özgün politika” üretmek değildir. Ankara’nın verdiği parayı, Büyükelçi’nin işaret ettiği istikamette kullanmak demektir.
İçeride ve “dışarıdaki müzakerelerde” talimatlara uyduğun sürece koltuk, koruma, araba yâni saltanat “berdevam”dır.
Elimde KKTC’de “embedilmemiş” ender bir STÖ olan Milli Varoluş Konseyi’nin, 14 Ağustos dolayısı ile yayınladığı bir bildiri var.
“2008 yılında yayınladığımız ‘Milli Manifesto’da dünyaya ilan ettiğimiz gibi; dünya ve tarih önünde bir kez daha ilan eder ve deriz ki:
1.Vatan’ın, devletin ve egemenliğin tamamı, halkımızın bağımsızlık ve hürriyeti acil tehlikededir, 2.Tehlike kapıya dayanmış, ateş milli bir felaket olarak bacayı sarmıştır, 3.Bu yangını şimdi ve derhal söndürmek tarihin ve milletin Kıbrıs Türkü’ne yüklediği ulusal vecibedir, 4.Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti sınırları içinde vatan ve egemenlik bir bütündür, parçalanamaz; vatana, devlete ve egemenliğe ortak aranamaz, 5.Kıbrıs Türk’ü direnecek, vatanını, devletini, egemenliğini savunacak ve koruyacaktır, 6.Ulusal mücadelelerde tehir yoktur, “bekle-gör” politikaları gaflet ve dalalettir,7.Devleti, vatanı, bağımsızlığı, egemenlik ve hürriyeti halkımızın azim ve kararı kurtaracaktır.
O zaman şimdidir…
Ya şimdi, ya da hiçbir zaman…
Bugünkü iktidarın AB önünde sergilediği teslimiyet politikalarını tasvip etmiyoruz. Varlıkları, KKTC’nin varlığı ile mümkün olan, İktidarları sadece Kıbrıs Türk Halkının oyları ile gerçekleşmiş olan İktidarı, seçmeninin iradesine ve Kıbrıs Türk Halkına vermiş oldukları sözlere uyarak KKTC’nin varlığı ve sürdürülmesi ile Kıbrıs Türk Halkının egemenliği konusunda duyarlı olmaya davet ederiz.
Ne yazık ki Siyasilerimiz bugüne kadar; Ordumuzun millete armağanı olan bu büyük zaferi, siyasi, ekonomik, sosyal ve kültürel zafere çevirmekte başarılı olamamıştır. Kısır siyasi çekişmeler ve kişisel çıkar hesapları içine girerek halkın mutlu gelecek umutlarına zarar verdiler.
Siyasilerimizi demokratik, insanlığı ve insan haklarını öne çıkaran, hakça bir düzen oluşturulma yolunda seferberlik başlatılmaya davet ediyoruz.
Kıbrıs Türk Halkı olarak bugünkü değişmez hedefimiz, büyük özverilerle ve büyük bedeller ödeyerek kurmuş olduğumuz Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin tanınmasını sağlamaktır. Mücadelemizi ve tüm olanaklarımızı bu yönde harcamalıyız” diyorlar bu bildiride..…
Bu, sapına kadar bir “Amasya Tamimi”dir efendiler.
Ne demişti 21 Haziran 1919’da Mustafa Kemal Amasya’da?
“1.Vatanın bütünlüğü milletin bağımsızlığı tehlikededir.
2.İstanbul hükumeti aldığı sorumluluğun gereğini yerine getirememektedir. Bu durum milletimizi yok olmuş gösteriyor.
3.Milletin bağımsızlığını, yine milletin azim ve kararı kurtaracaktır.
4.Milletin içinde bulunduğu durum ve şartların gereğini yerine getirmek ve haklarını gür sesle cihana duyurmak için, her türlü baskı ve kontrolden uzak milli bir heyetin varlığı zaruridir.
5.Anadolu’nun her bakımdan en güvenilir yeri olan Sivas’ta hemen milli bir kongre toplanması kararlaştırılmıştır”.
Konsey’in 2012 bildirisi ile 1919 Amasya Tamimi’ni alt alta koyun, eldiven gibi uyduğunu göreceksiniz..
O halde bir kere daha “HOŞ GELİŞLER OLA MUSTAFA KEMAL PAŞA”..
“ASKERİN, MİLLETİN, BAYRAĞINLA BİN YAŞA”..
DEVLETİNLE BİN YAŞA..
14-16 Ağustos 2012 “KUTLU OLSUN”.. 14 Ağustos 2012

Okumaya devam et  SUNTURLU REZALET

57′NCİ ALAY HER YERDE
HEPİMİZ 57′İNCİ ALAY’IN NEFERLERİYİZ


Comments

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir