Barış Gelecekmiş!…

Arzu Kök

 

Dağlıca’da 8, Belen’de 1 askerimiz şehit edilmiş, 19 askerimiz yaralanmış ve Başbakan Recep Tayyip Erdoğan Meksika’dan, G20 zirvesinden mesaj veriyor:

– Yaklaşan barışa PKK engel olamayacak!..

İnanamadım bir türlü. Anlaşılan o ki Başbakan inanıyor: barış gelecekmiş. Hem de kesin olarak gelecekmiş barış. Hem Başbakanımızın dediğine göre öyle böyle bir barış değil, öylesine gür ve verimli olacakmış ki şaşıracakmış herkes.

 

Öyle bir gelecekmiş ki; yıllarca beklenen sevgiliye kavuşur gibi, kurak toprakların üzerine yağan yağmur gibi, hesapsız, yalansız, çırılçıplak gelecekmiş. Diyorlar ki silah taşıyanlar da istiyormuş bu kez barışı. Yorulmuş dağdakiler de savaşmaktan, masum askerlerimizin kanını dökmekten!.. Fırsat kolluyorlarmış barış için!

 

Öyle bir barış olacakmış ki artık davul zurna ile gönderilen canlar, bayrak bayrak tabutlarla dönmeyeceklermiş… Dağdakilerin cesetleri sergilenmeyecekmiş bültenlerde… Akşam haberlerinin başına korku dolu oturmak eskide kalacakmış… Sabahları gazete okumak çıkacakmış kâbus olmaktan… Artık ne dağlarında bomba patlayacakmış yurdumun ne de köylerinde yangın çıkacakmış…

 

Kışa kalmaz gelir diyorlar barış. Af çıkacakmış kaosun mahkûmlarına… Yarınından umutlu olacakmış çocuklar, ölmeyecekmiş analar… Her yer buram buram umut kokacakmış… Barış adlı çocuklar doğacakmış artık… Barış gelecekmiş…

 

Barış gelsin gelmesine ama nasıl ve ne şatlarda gelecek? Barış isteyenler kim? Biz zaten düşman değildik ki onlara. Sadece ulusal bilinçten yoksun yaşamayı içlerine sindirenler köle olmakta bir sakınca görmediler ve kullanıldılar yıllardır. Şimdi ise ‘Barış istiyoruz’ diye bağırıyorlar. Oysa cumhuriyeti kuranlar yurtta barışı, dünyada barışı, şeref ve haysiyetle yaşamayı ilke kabul etmişlerdi. Bu nedenle de Türklük bir kavga aracı değil, bir yaşam biçimi olarak tanımlanmıştı.

 

Türklük bir nüfus cüzdanı sorunu değildir. Onlar Cumhuriyeti kuranlardır. Dağılan Osmanlı İmparatorluğu’ndan kopup gelen ve bugün yaşadıkları topraklara yerleşenlerdir. Toprak ise onlarla imana gelmiş, vatan olmuştur. Ve bu topraklar vatanla, Türk’le özdeşleşmiştir. Ulus, tarihi ve sosyolojik bir olgudur ve bizim ulusumuzun içinde Abaza, Pomak, Çerkez, Kürt, Gürcü, Laz ve Arap vardır. Ama hepsi “Ne mutlu Türk’üm diyene” sözünü yüreğine kazımış, bu maya ile mayalanmışladır. Amaçları ise vatanın ve milletin bölünmezliğinde birleşmektir. Çünkü bilinir ki vatan bir bölgecilik hareketi değil, bir bütünleşme hareketidir. İşte bu nedenledir ki bu ülkede ne Alevi azınlığı vardır, ne de Kürt, ne ötekiler…

Okumaya devam et  KABİNE DEVLETİNDEN KABİLE DEVLETİNE

 

Biz Türk milleti derken herkesi içine alıyoruz. Sadece bir kısmı veya bir bölgeyi değil. Böyle biline bu…

 

Eğer bir savaş varsa bu ülkede bu savaşın kaynağı bizler değiliz asla. Bu savaşın nedeni ulusal bilinçten yoksun olanların dış güçlerin oyuncağı olmasıdır. Bu nedenle yıllardır bir savaş havası estirildi ülkemizde. Binlerce masum insanımız can verdi bu uğurda ve eğer gerçekten istenen şey barış ise önce onlar ellerini taşın altına koysunlar. Teslim etsinler dağdaki tüm eşkiyalarını. İnanalım dürüst olduklarına. İşte o zaman el birliğiyle getirelim barışı ülkemize. Kurtuluş Savaşında olduğu gibi hep beraber çalışalım, birlik olalım. Çözelim kardeşçe tüm sorunları. Aksi halde inanmak gelmiyor içimizden gerçekten istenenin barış olduğuna.

 

Tek devlet, tek ulus, tek bayrak hedefinden sapmadan yarınlarda hep birlikte, barış içerisinde olmak bizim de hayalimiz. Ama dürüst olduklarına inanmıyorum. Çünkü karşımızda duruyor manzara tüm çıplaklığıyla.

 

 

Arzu Kök

 


Comments

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir