Rusya’nın Şanghay’dan Suriye Çıkışı

<p>Rusya’nın ŞİÖ’den Suriye Atağı
Şanghay İşbirliği Örgütü (ŞİÖ) toplantısı için Çin’de bulunan Rus dışişleri bakanı Lavrov kangrene dönmek üzere olan Suriye meselesi ile ilgili önemli bir çıkışta bulundu. Lavrov’un teklifinin muhtevası kadar mekan da dikkate çeker özellikler taşımaktadır. Her halükarda büyük devlet politikası ortaya kondu.
Öncelikle çağrının yeri üzerinde duralım. Rus bakan Pekin’de ŞİÖ toplantısı için bulunmaktaydı. Gücünü ABD’nin tek başına dünyayı dizayn etme, özellikle İslam coğrafyasında istediği gibi rejimleri, sınırları, yöneticileri değiştirme alışkanlığından alan bu örgütün iki temel üyesi Rusya ve Çin’dir. İki sınır komşusu olup aynı zamanda başta nüfuz bölgesi olmak üzere birçok alanda rekabet halinde olan bu küresel güçlerin birbirine daha fazla yakınlaşmasını sağlayan en önemli etken Washington’un 1990’larda zirveye çıkan kimseyi takmama huyudur. Öyle ki ABD bu dönemde, Rusya ve Çin’in arka bahçelerinde de rejimlerle ve sistemlerle oynamaya kalkıştı, bu ülkelerde kurdukları üslerle gittikçe daha fazla huzursuzluğa sebep oldu.
1996’da Çin ve Rusya ile birlikte Kazakistan, Kırgızistan ve Tacikistan tarafından sınır sorunlarını çözmek üzere oluşum süreci başlayan bu örgüte daha sonra Özbekistan katıldı. Gözlemci üye statüsüne Hindistan, Pakistan, İran gibi önemli bölgesel güçlerin ara üyelik pozisyonları devam etmektedir. Haziran başı itibariyle sürmekte olan toplantıdan muhtemelen yeni üyeler çıkacaktır. Türkiye’nin de bu arada “diyalog ortaklığı statüsü” talebinin kabulü beklenmektedir. Gözlemci üyelikten biraz daha hafif bir statü.
Libya’ya müdahalede hukuki temel olarak çarpıtılarak kullanılan BM kararını veto etmeyen Rusya, “oyuna getirilmişlik” halet-i ruhiyesi ile Suriye’de her fırsatta ihtiyatla hareket etmektedir. Bugüne kadar alınan kararlarda, ABD ve Fransa, İngiltere gibi batılı ülkelere istismar edebilecekleri açık kapı bırakmamak için kılı kırk yardı.
Başta Çin olmak üzere ŞİÖ’yü arkasına alarak yaptığı diplomatik atakta Rusya, askeri müdahaleyi telaffuz etmeden bu olaya müdahil güçleri masaya davet etmektedir. Annan Planı’nı destekler tarzda bu planın başarısız kaldığı noktalardan yeni bir hareket önermektedir. Buna göre Suriyelilerin (Esat yönetimi ve muhalif gruplar) davet edilmediği masada AB, Arap Birliği ile birlikte Türkiye ve İran’ın da olması istenmektedir.
Nihai hedefi Doğu Akdeniz’deki donanma üssünü muhafaza etmek olan Rusya’nın bu atak neticesinde bölünmüş Almanya gibi bölünmüş bir Suriye ile çıkması asıl hedefi midir? Bunu zamanla anlayacağız. Ancak büyük devlet dış politikasında öncelikle suyu üfleyerek içmek, her adımı bin kere düşünerek atmak esas olduğunu tekrar hatırlatalım. Büyük devlet politikası uygulamak, coğrafi veya nüfus olarak çok büyük olmayı gerektirmiyor. Suriye krizi ortaya çıktığından beri belki de en fazla etkilenecek ülke olan İsrail’in bu derece sessiz (sinsi, ihtiyatlı) tutumu da örnek alınacak derecede tutarlıdır.
Birçok iç politik konuda olduğu gibi temel dış politik konuların günlük polemiklerin dışında tutulmasına şiddetle ihtiyaç vardır. Bu gibi hassas konularda tribünleri arkasına almak sorunların çözümüne yetmez. Asıl hedef sorunu çözmek değil de fırsatı kullanarak tribünleri daha fazla kazanmak ise yine yanlış hareket sözkonusudur. Çünkü iyi planlamış bir strateji ile tribünleri kazanabilirsiniz, fakat böyle bölgesel hassas bir konuda hesaplar tutmayınca herşeyi kaybetme riski de vardır. Tarih bunun örnekleriyle doludur.
Rusya’nın Suriye üzerinden Türkiye ile stratejik işbirliği daveti iyi değerlendirilmelidir. Benim endişem bu daveti mesela “Esat’ın olmayacağı bir Suriye” şartıyla kabul etmektir. Muhtemelen bu atak başarılı olursa Esatsız bir Suriye’ye doğru daha güvenli adım atılacaktır. Ancak zamansız atılan maya ile iyi yoğurt elde edilemediği gibi sütü de kaybetmiş olursunuz.
Türkiye’nin Suriye üzerinden Rusya ile stratejik işbirliği başarılı olduğu takdirde bunun arkasından stratejik ortaklık diyebileceğimiz diğer bölgesel sorunlar ve konularda daha ileri işbirliğinin yolu açılabilecektir. “ABD nereye konulacak?” mı diye merak ediliyor. Öncelikle ABD’deki bir takım lobilerle Obama yönetimini ayırmak lazım. En azından seçimlere kadar Obama bu işlere bulaşmayı hiç arzu etmeyecektir. Lavrov’un davetini de muhtemelen memnuniyetle karşılayacak, kendi çıkarlarını gözetmek üzere sadece müzakere masasındaki yerini alacaktır. Rusya’nın masada İran da olması lazım teklifi de bir şekilde halledilecektir. Diplomasi, bir istikamette saplanıp kalmak değil şartlara göre yeni alternatifler, çıkış yolları bulabilme sanatıdır.
Türkiye’nin üzerine düşen bir görev daha var: Çocukların ve kadınların da katledildiği Hulle’de (ve diğer bölgelerde) sorumluluk kabul etmeyen Şam yönetimine inanmak. Doğrusu ne kadar zalim olsa da masumlara acıdığı için değil fakat politik gerçekleri dikkate alarak Şam’ın böyle bir cinayeti işleyeceğine ihtimal vermiyorum. Esat’ın iddialarını doğru kabul ettikten sonra bir fırsat ortaya çıkacaktır. Bu katliamın sorumlularını bulmak üzere ortak komisyon teklifi. Ortak araştırma komisyonu Sultan II. Abdülhamid’in benzer olaylarda, özellikle Ermeni provokasyonlarında kullandığı stratejidir. Annan’ın niçin şimdiye kadar böyle bir komisyon teklifinde bulunmadığı da sorgulanmalıdır. Her iki taraf da cinayeti karşı tarafa yüklüyorsa bunun araştırılması şarttır. Yüzlerce kişinin katledildiği hadisenin soruşturulması çok da zor değildir. Bu komisyonda BM, Arap Birliği yanında Rusya’da yerini alabilir. Böyle bir komisyon Hulle’deki gerçek ve kiralık katillere ulaşabilirse birçok sorunun çözümü daha kolay olacaktır.
usgam, 06.06.2012
alaeddinyalcinkaya@gmail.com</p> - syria 1034467 640
,

Rusya’nın ŞİÖ’den Suriye Atağı
Şanghay İşbirliği Örgütü (ŞİÖ) toplantısı için Çin’de bulunan Rus dışişleri bakanı Lavrov kangrene dönmek üzere olan Suriye meselesi ile ilgili önemli bir çıkışta bulundu. Lavrov’un teklifinin muhtevası kadar mekan da dikkate çeker özellikler taşımaktadır. Her halükarda büyük devlet politikası ortaya kondu.
Öncelikle çağrının yeri üzerinde duralım. Rus bakan Pekin’de ŞİÖ toplantısı için bulunmaktaydı. Gücünü ABD’nin tek başına dünyayı dizayn etme, özellikle İslam coğrafyasında istediği gibi rejimleri, sınırları, yöneticileri değiştirme alışkanlığından alan bu örgütün iki temel üyesi Rusya ve Çin’dir. İki sınır komşusu olup aynı zamanda başta nüfuz bölgesi olmak üzere birçok alanda rekabet halinde olan bu küresel güçlerin birbirine daha fazla yakınlaşmasını sağlayan en önemli etken Washington’un 1990’larda zirveye çıkan kimseyi takmama huyudur. Öyle ki ABD bu dönemde, Rusya ve Çin’in arka bahçelerinde de rejimlerle ve sistemlerle oynamaya kalkıştı, bu ülkelerde kurdukları üslerle gittikçe daha fazla huzursuzluğa sebep oldu.
1996’da Çin ve Rusya ile birlikte Kazakistan, Kırgızistan ve Tacikistan tarafından sınır sorunlarını çözmek üzere oluşum süreci başlayan bu örgüte daha sonra Özbekistan katıldı. Gözlemci üye statüsüne Hindistan, Pakistan, İran gibi önemli bölgesel güçlerin ara üyelik pozisyonları devam etmektedir. Haziran başı itibariyle sürmekte olan toplantıdan muhtemelen yeni üyeler çıkacaktır. Türkiye’nin de bu arada “diyalog ortaklığı statüsü” talebinin kabulü beklenmektedir. Gözlemci üyelikten biraz daha hafif bir statü.
Libya’ya müdahalede hukuki temel olarak çarpıtılarak kullanılan BM kararını veto etmeyen Rusya, “oyuna getirilmişlik” halet-i ruhiyesi ile Suriye’de her fırsatta ihtiyatla hareket etmektedir. Bugüne kadar alınan kararlarda, ABD ve Fransa, İngiltere gibi batılı ülkelere istismar edebilecekleri açık kapı bırakmamak için kılı kırk yardı.
Başta Çin olmak üzere ŞİÖ’yü arkasına alarak yaptığı diplomatik atakta Rusya, askeri müdahaleyi telaffuz etmeden bu olaya müdahil güçleri masaya davet etmektedir. Annan Planı’nı destekler tarzda bu planın başarısız kaldığı noktalardan yeni bir hareket önermektedir. Buna göre Suriyelilerin (Esat yönetimi ve muhalif gruplar) davet edilmediği masada AB, Arap Birliği ile birlikte Türkiye ve İran’ın da olması istenmektedir.
Nihai hedefi Doğu Akdeniz’deki donanma üssünü muhafaza etmek olan Rusya’nın bu atak neticesinde bölünmüş Almanya gibi bölünmüş bir Suriye ile çıkması asıl hedefi midir? Bunu zamanla anlayacağız. Ancak büyük devlet dış politikasında öncelikle suyu üfleyerek içmek, her adımı bin kere düşünerek atmak esas olduğunu tekrar hatırlatalım. Büyük devlet politikası uygulamak, coğrafi veya nüfus olarak çok büyük olmayı gerektirmiyor. Suriye krizi ortaya çıktığından beri belki de en fazla etkilenecek ülke olan İsrail’in bu derece sessiz (sinsi, ihtiyatlı) tutumu da örnek alınacak derecede tutarlıdır.
Birçok iç politik konuda olduğu gibi temel dış politik konuların günlük polemiklerin dışında tutulmasına şiddetle ihtiyaç vardır. Bu gibi hassas konularda tribünleri arkasına almak sorunların çözümüne yetmez. Asıl hedef sorunu çözmek değil de fırsatı kullanarak tribünleri daha fazla kazanmak ise yine yanlış hareket sözkonusudur. Çünkü iyi planlamış bir strateji ile tribünleri kazanabilirsiniz, fakat böyle bölgesel hassas bir konuda hesaplar tutmayınca herşeyi kaybetme riski de vardır. Tarih bunun örnekleriyle doludur.
Rusya’nın Suriye üzerinden Türkiye ile stratejik işbirliği daveti iyi değerlendirilmelidir. Benim endişem bu daveti mesela “Esat’ın olmayacağı bir Suriye” şartıyla kabul etmektir. Muhtemelen bu atak başarılı olursa Esatsız bir Suriye’ye doğru daha güvenli adım atılacaktır. Ancak zamansız atılan maya ile iyi yoğurt elde edilemediği gibi sütü de kaybetmiş olursunuz.
Türkiye’nin Suriye üzerinden Rusya ile stratejik işbirliği başarılı olduğu takdirde bunun arkasından stratejik ortaklık diyebileceğimiz diğer bölgesel sorunlar ve konularda daha ileri işbirliğinin yolu açılabilecektir. “ABD nereye konulacak?” mı diye merak ediliyor. Öncelikle ABD’deki bir takım lobilerle Obama yönetimini ayırmak lazım. En azından seçimlere kadar Obama bu işlere bulaşmayı hiç arzu etmeyecektir. Lavrov’un davetini de muhtemelen memnuniyetle karşılayacak, kendi çıkarlarını gözetmek üzere sadece müzakere masasındaki yerini alacaktır. Rusya’nın masada İran da olması lazım teklifi de bir şekilde halledilecektir. Diplomasi, bir istikamette saplanıp kalmak değil şartlara göre yeni alternatifler, çıkış yolları bulabilme sanatıdır.
Türkiye’nin üzerine düşen bir görev daha var: Çocukların ve kadınların da katledildiği Hulle’de (ve diğer bölgelerde) sorumluluk kabul etmeyen Şam yönetimine inanmak. Doğrusu ne kadar zalim olsa da masumlara acıdığı için değil fakat politik gerçekleri dikkate alarak Şam’ın böyle bir cinayeti işleyeceğine ihtimal vermiyorum. Esat’ın iddialarını doğru kabul ettikten sonra bir fırsat ortaya çıkacaktır. Bu katliamın sorumlularını bulmak üzere ortak komisyon teklifi. Ortak araştırma komisyonu Sultan II. Abdülhamid’in benzer olaylarda, özellikle Ermeni provokasyonlarında kullandığı stratejidir. Annan’ın niçin şimdiye kadar böyle bir komisyon teklifinde bulunmadığı da sorgulanmalıdır. Her iki taraf da cinayeti karşı tarafa yüklüyorsa bunun araştırılması şarttır. Yüzlerce kişinin katledildiği hadisenin soruşturulması çok da zor değildir. Bu komisyonda BM, Arap Birliği yanında Rusya’da yerini alabilir. Böyle bir komisyon Hulle’deki gerçek ve kiralık katillere ulaşabilirse birçok sorunun çözümü daha kolay olacaktır.
usgam, 06.06.2012
[email protected]

Okumaya devam et  BU OYUNUN BİRİNCİ PERDESİ [Soner Yalçın]

Comments

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir