ŞEYTANLA ORTAK BUĞDAY EKEN SAMANINI ALIR

Mustafa Kemal Atatürk

18-19 Mayıs’ta Camp David’de G-8, 20-21 Mayıs’ta Chicago’da NATO Zirvesi yaklaşıyor.
TBMM Anayasa Uzlaşma Komisyonunda  yeni anayasanın yazılımına temel hak ve özgürlükler konusundan başlanıldığı ve alt komisyonlarda hazırlanan metinlerin  tek metin haline getirilmesi aşamasına gelindiği  bildiriliyor.
Diyarbakır’da Demokratik Toplum Kongresi’nin Kürtlerin siyasal statü olarak deklere ettiği Demokratik Özerklik modeliyle ilgili 2.çalıştayı sürmektedir. 
Öte yanda bir toplum sözleşmesi olan anayasanın hazırlanmasında iktidar partisinin ajandasına güvensizlik,iletişim özgürlükleri,özel hayatın gizliliği,adil yargılanma hakkı gibi en temel hak ve güvencelerde  kötü sicili ve çoğunlukçu karakteriyle asgari uzlaşma ortamını oluşturmayışı,genişçe bir kesimin dayatma karşısında olduğu inancına neden oluyor. 

*
Atatürk’ün,”Uluslar,egemenliklerini geçici bile olsa bırakacağı meclislere dahi gereğinden fazla inanmamalı ve güvenmemelidir.Çünkü meclisler bile despotluk yapabilir ve bu despotluk bireysel despotluktan daha tehlikeli olabilir.Meclislerin öyle kararları olabilir ki,bu kararlar ulusun yaşamına giderilmesi olanaklı olmayan zararlar verebilir”uyarısına rağmen,
Çağdaş Türkiye’nin ulusal karakterini belirlediği ilk andan beri etkilerini çözümsüzlükte ortaya çıkaran “İslamcılık” ve “Kürtçülük”,o ideoloji doğrultusunda siyasi ve toplumsal yapılanmada en büyük engeli oluşturuyor.

*
Çünkü AKPiktidarını oluştururken Türkiye’nin kuruluşunda ilk Meclis ve siyasetinde İslamcılar ve Kürtçülerin eşdeğer rolleri paylaştığı teziyle oluşturduğu zoraki İslamcı-Kürtçü ittifak -bugün,AKP iktidarının çağdaş Türkiye’nin ideolojik karakterini tüm kurumlarda sonlandırması ve yerine islamcı-liberal,çoğunlukçu,kanun devletini oluşturmasıyla sona ermiş bulunuyor.
O tez? Hem İslamcılar hem Kürtçülerin  Cumhuriyetin kurulması ardından Atatürk’ün belirlediği milliyetçilik anlayışı ve o’nun inkilâp ve ilkeleri doğrultusunda Türkiye’nin Batı medeniyetine saptığı ve İslamın yolundan çıktığı, ulus devletçi anlayışıyla da Kürtlere ve diğer halklara büyük acılar yaşattığı ve Kürtlerin yok oluş sürecine neden olunduğuyla ilgilidir!

*
AKP ilişiklendiği küresel ekonomi,siyaset ve sosyo-kültürel yapının biricik belirleyeni olduğuna inandığı ABD/Siyonizmin buyruğuyla,Türkiye’nin kuruluş felsefesi dışında, sonuçta kaygı verici ölçüde kutuplaşılan bu süreçte hazırlamaya koyulduğu yeni Anayasa ile İslami hilafetin temsilcisi Osmanlı’nın ardından oluşan devlet yapılanmalarını da o emperyalizme ilişiklemeyi hedeflediği çok açıktır.
TBMM’de ılımlı İslam vizyonunda bir Anayasa ile Türkiye’den İslam coğrafyasının tarikatları,cemaatlerinin Vatikan benzeri ekonomik güç olmaları ve “Ümmetin Birliği” ajandasıyla ABD/Siyonist Emperyalizmine ilişiklenilmesi kurgusu -şimdilik,engelsiz yürütülüyor.

*
Yeni Anayasa’nın Türkiye’den Ortadoğu’ya değiştirilen sosyolojide bireysel dini duyarlılıkları ağır basan insan tipi yerine siyasal manada dini anlayışları ön plana çıkaran ve cemaatleşmenin ötesinde partileşmiş,hedefini kendi radikal dini referanslarında belirleyen insan tipini ortaya çıkarmaya yönelik bireyselliği öngördüğü anlaşılmalıdır.
Eh! Sosyolojiler değişirken çıkabilecek mezhepsel ve etnik kimliklerin ulusal ya da bölgesel çatışmalara neden olmaması da gerekiyor ki -bu yüzden, anayasanın milliyetçi değil,çoğunlukçu ve otoriter olması gerekiyor -işte,Başkanlık modeli de dolu dizgin tartışılıyor…

*
Ya Kürtler! AKP yeni Anayasa’da Kürtlere dil’leri ve geleneklerinin özgürlüğü karşılığında insan ve sosyal sermayeden pay teklifiyle Türkiye refahından faydalanma arzularının yükseltilmesini hedefliyor.
Halbuki Kürtler zoraki  Kürt-İslamcı ittifakının dağılması ardından bir devlet çatısı altında siyasal egemenliğin değil fakat yönetim yetkilerinin bir bölümünün yerel seçilmiş temsili yapılara devredilmesi anlamında Demokratik Özerklik ilan etmiştir!
Türkiye siyasi ve idari yapısında demokratikleşmenin sağlanması,devlet sisteminin değiştirilmesinin dahi sorunları çözmeyeceğinden hareketle toplumun öz yeterliliği,yerelin güçlendirilmesiyle halkın söz ve karar sahibi kılınması, halkın karar süreçlerine dahil olabilmesi için yerel meclisler,her bölgenin ve özerk birimin kendi renkleri ve sembolleriyle
demokratik öz yönetimlerini oluşturması,etnik ve toprak temelli özerklik anlayışı yerine kültürel farklılıkların özgürce ifade edildiği bölgesel bir yapılanmanın mücadelesi veriliyor.

*
Ne ki kuru-kuruya ilan edilmiş demokratik özerklik bu mücadelede Kürtçülüğe yetmiyor!
Kürt statüsünün ayakları üzerine basması için AKP iktidarının cemaatleştirdiği devlet aygıtında ve Anayasa’da idarenin bütünlüğü ilkesine rağmen Güneydoğu ve Doğu Anadolu’da da belediyeler,özel idareler,yatırım ajansları ve köy yönetimlerinde de yandaşlık yönetimiyle kurduğu sağlık,konut,eğitim,güvenlik,sosyal güvenlik,sosyal hizmetler gibi tüm alanlarda ekonomik kaynaklara ulaşmayı teminen söz ve karar sahibi olunması gerekiyor-ki, AKP toplumcu ekonomi anlayışını “Ümmetin Birliğine” aykırı görüyor.
O nedenle bu konu,Diyarbakır’da düzenlenen  Demokratik Özerklik 2.Çalıştayının gizil gündemini oluşturuyor…

*
AKP’nin yeni Anayasa’da uygulayacağı Adem-i Merkeziyet esasının Kürtlere insan ve sosyal sermayeden pay teklifiyle Türkiye refahından faydalanmalarının ötesinde hiçbir yarar getirmeyeceğini biliyor.
Aksine AKP iktidarının hem Türkiye hem İslam ülkelerine yönelik yeni Osmanlı kurgusunda,Kürtler kendi coğrafi alanlarında “Konfederal anayasa,ulus,vatan,siyaset” konseptine yükseldikleri andan itibaren Kürt sorununa endeksli olmaktan çıkmış bulunuyorlar…

*
Ne ki Ortadoğu her an yeni gelişmelere ve olasılıklara olanak veriyor.
Küresel rekabette ABD ve Rusya’nın İran’ın nükleer programına dair uluslararası kamuoyuyla tam işbirliği içinde olmamasından kaynaklanan durumda,ABD  küresel liderliğini pekiştirmek yolunda İran nükleer programı bahanesiyle  Füze Savunma Sistemleriyle Avrupa’dan Türkiye’ye,Körfez ülkelerinden Uzakdoğu’ya kadar yerleştirdiği Füze Savunma Sistemleriyle  Rusya egemenliğini kuşatmış bulunuyor.
Rusya ve-elbette,İran ulusal tehdit altında olduğuna itirazla;güçlükle sağlanmış saldırı ve savunma sistemleri dengesinin küresel ölçekte bozulabileceğine işaret ediyor.
Karşılıklı çıkarlara saygı oluşmadığı halde asimetrik savaştan da kaçınmayacağını ilan ediyor.
O nedenle G-8 ve NATO Zirve sonuçları merakla bekleniliyor.

*
Bu noktada ABD/Siyonist Emperyalizminin bölgedeki en güçlü destekçisi Türkiye’nin Rusya ya da İran tarafınca ekonomik,siyasi ve sosyal yapısının hedeflenmesinin büyük önemi ortaya çıkıyor.
Yeni Anayasa’dan umduklarını bulamayacakları kesin  olan Kürtler bu oyunun önemli bir aktörü olarak beliriyor.


13.5.2012

Comments

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir