SEYİRLİĞİ BİLE ZULM’EDİYOR

Mustafa Kemal Atatürk

Albert Einstein,”Öğrenci okuldayken,daha sonraki yıllarda kolayca kurtulamayacağı korkunç önyargılarla beslenmiş olabilir.Sonuçta içine itildiği düşünsel tutsaklıktan kurtulmasının olanakları tümüyle ortadan kalkar”diyor.
Bu durumda insan radikal bir özgüven sergiliyor ve  sorunu sürekli olarak kendinden uzak tutmaya çalışıyor. 
Nitekim İrlanda Trinity Üniversitesi’nde Prof.Ian Robertson’ın yaptığı araştırmalar sonucunda iktidar duygusunun insanın beyninde ödüllendirme sistemini devreye sokarak bağımlılık yaratan dopamin hormonu seviyesini arttırdığını söylüyor.
Eğer iktidar sahibi önyargılı, özgüveni eksik biriyse dopamin hormonu seviyesinin artması, o’nun sabırsız,tatminsiz,acımasız,zorba ve yıkıcı karakterinin baskınlaşmasına yol açıyor,diyor. 

Başbakan Erdoğan,İstanbul Şehir Tiyatrolarında yapılan bir yönetmelik değişikliğine  özgür tiyatro adına yapılan eleştirilerden rahatsızdır.
“Şehir Tiyatroları üzerinden hem bizi hem bütün muhafazakarları aşağılamaya ve küçümsemeye başladılar.Siz kimsiniz? Sanat konusunda söz söyleme ehliyetine sahip olan sadece sizler misiniz? Geçti o günler! Artık despot aydın tavrıyla parmağınızı sallayarak bu milleti küçümseme,azarlama dönemi geride kalmıştır. Artık bu ülkede kendi tarihini bilen,mazisini iyi tanıyan,bu toprakların birikimini hıfzetmiş,Batı’yı diğer medeniyetleri tanıyan,bilen,öğrenen bir gençlik var”diyor.
Tutabilene aşk olsun,”Gelişmiş ülkelerin hemen tamamında devlet eliyle tiyatroculuk olmaz.Tiyatroları özelleştirmeye götürüyorum.Buyurun istediğiniz gibi oynayın.İstediğimiz oyunlar destekleriz”diye çığırıyor…

*
Erdoğan’ın konuşmasının bu paragrafında,”Geçti o günler” ibaresi dışında tek bir doğru bulunmuyor.
Bir kitle, yüzyıllık köhne yargılarıyla eğitim ve sağlık gibi alanlardan  insan kazanıp oluşturdukları insan sermayesi bileşeni ile bunlar arasındaki ilişkilerde sağladıkları güven,duyarlılıklar ve hedefe yöneliş sosyal sermaye bileşeninden büyük bir sermaye  bileşkesi oluşturmuştur.
İslami Sermaye giderek siyasi örgütlenmesini sivil toplum örgütleri, sendikaları,medya ve anında harekete geçebilen kamuoyu oluşturma mekanizmalarıyla islamcı burjuvazisini oluşturmuş,devleti ve rejimi buna denk olarak yapılandırmıştır.
Öyle ki bu bileşkenin Türkiye’de siyasi partilere siyasetleri bazında destek vermesi ve gerekirse bunu geri çekmesinin toplumsal sigorta mekanizması gibi düşünülmesi gereği
-bugün,giderek kabulleniliyor.
İslamî sermaye yeni kurucu irade olarak yeni Türkiye’ye yeni bir yaşam tarzını belletme iddiasına yönelmiş bulunuyor.

*
Aldıkları eğitim,lâik Kemalist rejimin iktidara gelmesiyle İslam ve mukaddesatlarına  savaş açıldığı ve İslamın devlet ve toplum hayatından silinmeye çalışıldığını öğretiyor.
Önyargıları Kemalist ideolojinin  gayri İslami bir istibdat düzeni olduğunu gören ve karşı çıkan Müslüman halklara her türlü zulüm yaptığı, katliamlara maruz bıraktığı, yerlerini yurtlarını yakıp yıktığı, mallarını talan ettiği, pek çok öncü ve alimi İstiklal Mahkemeleri kararıyla dar ağaçlarında astığı gibi bir çok iddiayı taşımalarına neden oluyor.
Temel argümanları  evrensel insani değerler hedefidir ve nitelikleriyle bu değerlere ulaşmış biricik kişi İslamın peygamberi Muhammed’i esas alıyorlar.
İnsanlık peygamberden başlatılıyor -iyi de, bir  dini lider tebliğ göreviyle kafasındaki Allah,Kuran ve Sünnet’le insanlığı iman ve ahlak ile zenginleştiriyor,hayatta takip edilecek yolda nasıl hareket edileceğini nazari olarak öğretiyor ve inananlarını  evrensel insani değerlere ulaştırıyor.
Üstelik bu hizmetin neticesinde Batı’nın yeniden tanımlanması amacının âlemlere rahmet olacağı inancı sürdürülüyor!  

*
Tiyatro insanların bireysel ve sosyal hayatlarıyla ilgili olay ve olguları gerçeğe uygun olarak kurmaca canlı bir yaşantı halinde sahnelenmesidir.
Batılaşma öncesi Türk tiyatrosu saray  ve İslami yaşam ilkelerinin yönlendirmesiyle genellikle İstanbul’da-fakat, oynandığı yörenin geleneksel kültürüne,dil ve mizah anlayışına bağlı ve ahlaki yönlendirme amacında Meddah,Karagöz,Orta Oyunu,kukla benzeri dramatik içerikli oyunlardan oluşuyor.
Mesela Meddah sahnede anlattığı hikayenin içindeki söyleşmelerini taklit ve ses değişikliğiyle oynarken Peygamber’in sözlerini yayıyor ve İslamiyeti övüyor.
Çünkü tiyatro hakka,doğruya hizmet ederse caizdir-fakat,batıla ve şehvete hizmet edip dinleyenlerin ahlâk ve geleneklerini rencide ediyorsa da dinen caiz kabul edilmiyor.   

*
Batılaşma!
Fransa edebiyatını örnekleyen Şinasi,Ziya Paşa,Namık Kemal gibi aydınlar  eserleriyle yüzlerce yıl kısır bir döngüde devinen Osmanlı toplumuna devlet yönetimi,bireysel ve toplumsal hak ve özgürlükleri tanıştırıyor ve  halkın konuştuğu Türkçe’yi cari kılmayı amacındaydılar. 
Mesela Şinasi, Şair Evlenmesi piyesinde konuşulan Türkçe’yi kullanıyor -hele,piyeste o dönemin aydın ve yenilikçisi  Müştak Bey’in karşılıklı sevgiye dayanan evlilik yapmak istemesi,görmeden evlenmenin ve bunun  olumsuz sonuçlarıyla oluşturulan toplumsal yergi o günün toplumuna aydınlanma uğrunda verilen mesajlar olduğu savıyla acımasızca eleştiriliyordu. 
Ne ki hepsi verdikleri eserlerle zulme,haksızlığa,baskıya,geriliğe karşı şiddetli bir dille mücadele ettiler…

*
Türkiye Cumhuriyeti Atatürk aydınlanmacılığı evren bilgisi karşısında sonsuz,yaratıcı ve bilge Tanrı tasavvurunda insanın yetkinliğini savunuyor.
Sahnelenen eserlerle Türk sanatının gelişmesi,yayılması,Türkçe’nin  yerleşmesi,şive birliğinin oluşturulması,sanat ve estetik duygusuyla Türk insanının evrensel insani değerlere yükseltilmesini hedefleniyor.
Tıpkı Fransa’da Comedia Francaise,İngiltere’de National Theatre gibi Türkiye de bu hizmeti sosyal devletin bir gereği olarak kabul ediyor.
Mesela William Shakespeare’in Othello trajedisinde ırkçılık,aşk,kıskançlık,ihanet konuları Hamlet trajedisinde ihanet,intikam,ahlaksızlık,ensest konularına değiniliyor.
Ya da Arthur Miller,Cadı Kazanı oyununda cadı olmak ve şeytanla işbirliği yapmakla suçlanan insanların idam edilmeleri dramını anlatıyor.
İzleyenlerin akli melekeleri çarpıştırılıyor -bu suretle Türk insanının çağdaş düzeyi sorgulama,yakalama ve aşma anlayışı,insan hakları,düşünce-inanç-girişim özgürlükleri,lâik ve sosyal hukuk devleti,katılımcı demokrasi,toplumsal düzenin oluşmasına katkı koyması yolunda,tiyatrolar çok önemli bir misyonu yükümleniyor.

*
Fakat siyasal liderliğini Başbakan Erdoğan’ın yaptığı hareketle dünya çapında çağdaş düzeyi sorgulama aklından geriye düşen Türkiye, İslamın alternatif olması hayalinde sürüklendiriliyor.
Bireysel ve toplumsal hafızayı zayıflatan duygular,arzu ve ihtiraslardan hareketle bireyler hissen,fikren,fiilen zarar görmelerine yönelik yalan,tezvir,aldatma ve sansasyon içeren bilgi,haber,polemik,sahte hayatlar,oyunlarla bombardıman ediliyor ve mütemadiyen zayıflatılıyor. 
Birey tümü evrenle sınırlı adı ve vasfı konulmuşa, aydınlanmayı reddeden tüme-varımcı yöntemlerle yöneltiliyor ve eğitiliyor-bu suretle,algısı,düşünmesi,uygulaması ve sorumluluğu daraltılırken önyargıya ya da adı evren olan put’a köle olunuyor,özgürlük tükeniyor…

*
Başbakan Erdoğan’ın,”Tiyatroları özelleştireceğim”ardından”İstediğimiz oyunları destekleriz”ifadesi Türk toplumsal yapısının düşünülen dönüşümünde İslami kesim tiyatrolarına  misyon yüklüyor.
Ne ki içeriğinde aydınlanmacı mesajlar taşımayan müsamereci oyunların toplumun hiç bir kesiminde dönüşümü sağlamasının olanağı bulunmuyor.

Sorun Başbakan Erdoğan’ın yükselen dopomin hormonu seviyesinin  o köhne düşünceleri besleyen karakterleri azgınlaştırmış olmasıdır.

1.5.2012

Comments

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir