KIBRIS PAZARI YAZILARI (BENİM RADYOLARIM)

KIBRIS PAZARI YAZILARI (BENİM RADYOLARIM) - imagesCAIF5RKN

KIBRIS PAZARI YAZILARI (BENİM RADYOLARIM) - imagesCAIF5RKN

KIBRIS PAZARI YAZILARI (BENİM RADYOLARIM)

HÜSEYİN MÜMTAZ

Kim ne derse desin ben Kıbrıs’ın 1975 ilkbaharını çok severim, en fazla severim. Harekât’tan, 75 ilkbaharına kadar olan zaman Kıbrıs’ın en nostaljik çağıdır. Rum’dan kurtulunmuştur, eziyet ve cefa yılları geride kalmıştır, üstelik gelecek de umut doludur. 80’li yılların hayal kırıklıklarına daha çok vardır..

Kıbrıs’a ilkbahar Şubat’ta gelir. Sabahları 6’da; gece sıcağından sabaha karşı 3’de 4’de güç belâ aldığınız uykudan zor uyanırsınız. Eliniz hemen radyonun düğmesine gitmelidir. O zamanlar, o milâttan önceki mev’ud zamanlarda Kıbrıs’ta radyo demek, Bayrak demekti. “Caher”in; (Cafer Mehmet)  “İfonidon Turgon Giprion Agoniston”-“Burası Bayrak… Kıbrıs Türk Mücahidinin Sesi..” anonsu neredeyse semboldü. Gücü zayıfmış, Lefkoşa’nın üç-beş mil ötesinden yahut ada’nın çoğu yerinden güç dinlenirmiş, ne gam, varsın olsun…

Ben yıllar sonra Türkiye’nin hiç alâkasız yerlerinden meselâ Bolu Aladağ, meselâ Edirne yahut Erzurum’dan, yalnız yapayalnız bir gece vakti çok bilmiş çok gelişmiş Japon radyomun düğmesi ile oynarken Bayrağı yakalayınca, inanın o dakika gönlümde mi yoksa Palandöken’de mi yaseminlerin açtığına bir türlü karar veremediğimi hatırlarım.

1957 falan olmalı. İstanbul Ortaköy’deyiz. Dereboyu, Kumbaracıbaşı Sokak. Dere’nin üstü daha kapanmamış. 6-7 Eylül olayları. 10 yaşında bir çocuğun miting, gösteri, yağmalarla ilk karşılaşması ve bir türlü isimlendirilemeyen duygular.

Evin çatısı aktarılıyordu galiba. Gelen ustanın Rum olduğu fısıldandı kulağıma. Tam o sırada radyoda “YA Taksim, Ya Ölüm..” mitingi.. Rum kiremitçiye duyurmak için radyoyu sonuna kadar açtığımı hatırlıyorum. İşte Kıbrıs’la ilk bağlantım…

Evet Lefkoşa’nın sıcak Mart sabahında saatin zili sizi zor uyandırınca yahut traş olurken Bayrağı açarsınız. TRT’de yayınlanması bir türlü mümkün olmayan en arabesk, en civelek, en oynak şarkılar çalınmaktadır. İçerde mutfakta kaynamakta olan çaydanlık bile neredeyse göbek atar. (Çaydanlık, eve gelen yardımcı kadının bütün muhalefetine rağmen “demli çay” yapmayı iyi öğrenmiştir. Halbuki o, herhalde kolayına geldiğinden, poşet-daldırma çayı hep tercih etmişti..)

Okumaya devam et  Rumların “garantörlük” oyununa tepki büyüyor

O, sabah 6-7 şarkıları sizi bazen de Güzelyurt-Lefkoşa yolunda yakalar, Yemeği akşam mutlaka “Yedi Dalga’da” Karabetça’da yahut Episkopu’luda yemiştiniz… Deniz ayaklarınızın altında idi. Yıldızlar mı çok alçalmıştı, yoksa siz mi yıldızların üzerinden uçuyordunuz, pek emin değildiniz. Yemek geç vakit bitmişti ama gece bitmemişti. Ne gecesi, önünüzde bütün bir ömür vardı yaşanacak.. Omorfo’da ütülü, ille de yasemin kokulu çarşaflarda ya uyumuş, ya uyumamıştınız.. (Kıbrıs’da aşklar hep kaybedilmiş zamanlarda ve gümbür gümbür yaşanır. Ama hep, “büyük” yaşanır.)

Ah o Lefkoşa’nın sabah 7 mesaisi.. O zamanlar şimdiki Filya yolu açılmamıştı. Omorfo’dan, Yorgoz – Mirtu’ya çıkıp, oradan Kördemen, Şillura, Ayvasıl yolu ile Lefkoşa’ya giderdiniz.. İşte o yolu, o çok içilmiş ama nedendir bilinmez hiç sarhoş olunmamış fakat bol rüya ve hayâl görülmüş gecenin sabahında, Bayrağın 6-7 şarkıları kısaltırdı.

O yola, o şarkılarla beraber, yersizlik ve aceleden hülyalı bir elden yenen esmer kahvaltılar dahil, neler sığmazdı ki… (Ağustos 1988)

 


Comments

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir