KIBRIS PAZARI YAZILARI (LÂPTA – SULTAN’I YEGÂH)

KIBRIS PAZARI YAZILARI (LÂPTA – SULTAN’I YEGÂH) - DSCF0052

KIBRIS PAZARI YAZILARI (LÂPTA – SULTAN’I YEGÂH) - DSCF0052

KIBRIS PAZARI YAZILARI (LÂPTA – SULTAN’I YEGÂH)

HÜSEYİN MÜMTAZ

                 

Lâpta aslında şehir değil, Lâpta aslında Lâpta da değil; ‘74’ten sonra konan ismiyle Alsancak. Ama Kıbrıs’ın birçok yöresinde Türk’leştirilen Rum köylerine konan isimler beğenildiği, yerleşip kullanıldığı halde burada bir türlü benimsenememiş.

Uzatmayalım. Lâpta’ya Lâpta adı daha güzel gidiyor.

Küçüklüğümde gözlerimi kapayınca “Ah, keşke müzisyen olabilsem” diye hayıflanırdım. Oysa şimdi Lâpta beni ressam etti. Ne zaman daktilonun başına geçsem, güneş batarken batıya doğru, Karşıyaka (Vasilya)’nın üstünde silueti ufka düşen o dağların resmini yapıyorum hep. Kıyıya vuran dalgaların sesinin resmini yapıyorum. Sevmenin resmini yapıyorum.

Lâpta’da zaman dursun istiyorum. Binlerce yıl yaşamış kadar yorgunum. Ve Lâpta tam ölünecek yer. Kuş sesleri, ille de ağustos böcekleri, dev kertenkeleler ve hep, her tarafı kaplayan kocaman bir sessizlik. Sahi, Kıbrıs’ta niye bir martı yok? İlk Suna söylemişti de ihtimal vermemiştim. Unutmuştum, birden hatırladım Girit’in üstüne doğru batan güneşe, denize ve sevmeye bakarken, Kıbrıs’ta martı hiç yok…

Suna’nın resmini yapıyorum.

Çocukların resmini yapıyorum.

Ve bir türlü gitmiyor içimden o karasevda…

İstanbul, Kalender, Yeniköy geceleri, Boğaz’dan geçen dizellerin derinden homurtuları hep Lâpta ile büyük bir mücadele içinde. Dizel homurtularına karşı kuş cıvıltıları. (Martısız… Halbuki “Gelik’te” martı vardı) Mar-Mit ile Mare-Monte de savaşıyor.

Gönlüm kararsız… ve çocukların resmini yapıyorum.

***

Lâpta aslında şehir değil… Köy bile değil. Girne’nin batısında taa Kormacit Yarımadası’na kadar uzanan, dağınık ve güzel evlerle dolu bir yerleşme merkezi. Zeytinlikler, portakal, üzüm… Ve deniz ve dağ.

Çocukların resmini yapıyorum.

Peki Lâpta şehir değil de, ömrümün iki senesini geçirdiğim burası için beste yapmayacağım da neresi için yapacağım?

***

“Şehirlere Besteler”e Girne ile başlamıştık. Bahardı. Şimdi Eylül. Ama o küçüklüğümüzün Ankara’sındaki, ceketimize büzülerek Saracoğlu’nda eve bir an önce koşmaya çabaladığımız Eylüller gibi değil.

Sabahları hâlâ tıraş suyunu ısıtmıyorum. Gece bütün camlar, kapılar açık. Yalnız sabahları güneş artık biraz geç doğuyor ve akşamları biraz erken batıyor (o beni ressam eden).

Uzaktan Amelia Rodriguez çeşitlemeleri. Ve Yeniköy’e inat; Sinan’ın “Gül Bahçeleri”. (Yerli sanatçılar şarkı söylerken lehçeleri belli olmuyormuş, gülüşmeler…) ’74-75’te “İkimiz bir fidanız” vardı, şimdi ‘86’da “Gül Bahçeleri”.

Harekâttan sonra Rum tarafından kalan Mandirga (Yeşilova), Baf, Larnaka ve Limasol’dan göç eden Türkler yerleşmiş Lâpta’ya. Birinci sınıf tatil ve tabiat cenneti olan Lâpta’da evler 12 yılın harabiyetini göstermeye başlıyor artık. Çoğu duvarda, bazen pervazda ‘74’ten kalan mermi izleri hâlâ duruyor. Devlet, uluslararası hukuka göre tapu veremediği için yukarıda saydığımız yerlerden göç eden yeni ev sahiplerinde evlerin bakımı konusunda hâlâ bir çekimserlik var.

Olsun; yeni ev sahiplerinin orijini konusunda hiçbir şüpheye mahal bırakmayan keçi – koyun kokuları ve bazen çöp ve otların yakılmasından doğan kesif dumanlara rağmen sabahın erken saatlerinde balkondan batıya doğru bakınca o resmi çizilesi, o insanı ressam eden, yeşil ve mavi, dağ ve deniz, güller ve çiçekleri içip; gene de sarhoş olabiliyorsunuz; Lâpta hâlâ ve her şeye rağmen güzel… Ve Yeniköy tuşla mağlup.

Lâpta (Alsancak) bittiği zaman; Karşıyaka (Vasilya) başlar. Karşıyaka; 1571’de göç edip Ada’ya yerleşenlerle 1974’ten sonra yerleşen Trabzonluların kültür kavgasını yaşar. Karşıyaka; Pontus’un ezikliğini taşıyanların bu ezikliklerle 1571’lileri hor görmeye kalktığı ama istiskal edildikleri, dolayısıyla manâsız bir hırçınlığa kapıldıkları yerdir.

Suna’nın ve çocukların ve sevginin resmini yapıyorum.

***

İki senelik komşularımdan da nağmeler olmalı bu bestede.

Arkada Sermet Bey mutlaka evinin bir tarafını boyuyordur. Yanında Mandirgalı Musa dayı hayvanlarıyla uğraşıyordur sabah erken kalkıp. O hiç selâm vermeyen lise hocası eziktir ve mutlaka domatesleri sular. Şapkacı Emete ise, o eski ford, bütün ilerlemiş yaşına rağmen o çok sıcak yaz gecelerinin saat ikiye dönen sabahında utla gençliğini özlüyordur (rakılı ve bulgun köfteli Kıbrıs sabahları).

Ve Lâpta belki şehirlerin sultanı değildir ama Sultânî Yegâh bir mestedir, ömür boyu söylenecek.

ŞEHİR- Ağustos 1988, Sayı: 18

 

 

 

 


Comments

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir