BENİM KÜRDÜM

Mustafa Kemal Atatürk

Hükümetin Nevruz’u devlet zoruyla engelleme isteğine rağmen milyonların katılımıyla kutlamalar Türk kamuoyunun kaygıyla izlediği bir başkaldırıya dönüştü.
Duruma vaziyet etme ihtiyacında kalan Başbakan grup toplantısında BDP’yi en ağır sözlerle hedef alırken,”Ama yine de BDP muhatap alınmaya devam edilecek.Siyaset dışı kanala itibar edilmeyecek.Tek muhatap ise seçilmişler ve halk olacak”dedi.

*
Medya kitlesel psikolojiyi yükseltmeyi teminen Haziran 2011 seçimlerinden beri uygulanan “Güvenlikçi Yaklaşım”ya da”Terörle mücadele,siyasetle müzakere”stratejisini yeni bir yol haritası gibi sundu.
Kamuoyunda tepki oluşturan Oslo benzeri görüşmelerin yapılmayacağı,İmralı ve Kandil’in devre dışı kalacağı,siyaset dışı kanala itibar edilmeyeceği, tek muhatabın seçilmişler ve halk olacağı,Kürt vatandaşların PKK ve KCK baskısından kurtarılacağı,Kürt kimliği düzenlemesi olmayacağı,yerel yönetimlerin güçleneceği,uluslararası hukuk ilkelerinin esas alınacağı duyuruldu.

*
İki sual yanıt arıyor.
Birincisi milyonların başkaldırısı hükümetin ısrarla uyguladığı “Güvenlikçi Yaklaşım” stratejisinin tükendiğini mi gösteriyor?
İkincisi kutlamaların devlet zoruyla engellenmesiyle Kürt vatandaşlarının sivil alanlarına müdahale edilmesi bir iç çatışmayı mı hedefliyor?
Yanıt sürecin 12 Haziran 2011 seçimlerinden itibaren anlaşılmasını gerektiriyor.

*
“Barış ve Kardeşlik Projesi”çerçevesinde hükümetin bir heyeti 2008-2011’de belli aralıklarla İmralı’da Abdullah Öcalan’la,Kandil’de örgütle,devamında uluslararası bir kurumun ev sahipliğinde Oslo’da ikili müzakereler yapmıştır.
Abdullah Öcalan yaklaşan 12 Haziran 2011 seçimlerinde AKP ve gücünün belirleyicisi Fethullah Gülen’den Kürtlerin kapitalist modernite sürecinden yok olmamalarını teminen iki temel talepte bulunuyor.
İlki Kürt siyasetinin TBMM’de temsili için 35-40 milletvekili,ikincisi Kürt hareketinin hayatını idame edebilmesi için sermaye gereksiniminin engellenmemesi!   
Pazarlık,”Ya 12 Haziran’dan sonra büyük anlaşma olur ya da topyekün büyük bir savaş olabilir,kıyamet kopar”düzleminde sürüyor…
*
Temmuz 2011’de,”Demokratik Özerk Kürdistan” konseptinde Kürt toplumunun gölge devletinin kurulması yönünde serhildan-sivil itaatsizlik eylemleri başlatılıyor.
Seçim talep edildiği kadar milletvekiliyle TBMM’de Kürt siyasetine yol veriyor -fakat,alanda;cemaat”Din’i” toplumsal davranış ve sosyal düzeni belirleyen bir sistematik olarak kurgulamakta ve bu kurguyu liberalizme monte etmektedir!
O nedenle bu vizyona direnen örgütün tasfiyesini gerçekleştirmeden iktidarın tamamlanmayacağı düşüncesiyle bir yanda KCK-Ergenekon tanımlamasıyla manipüle edilen siyasal ve örgütsel  tasfiye,Abdullah Öcalan’a tecrit uygulamasıyla ideolojik tasfiye ile bütünleştiriliyor.
Öte yanda PKK’ya  askeri,polisiye,hukukî,ekonomik,kültürel,dini  tahrik ve baskılarla giderek pasifize ve terörize edilmek -bu suretle,Türkiye’ye ait  ulusal bir isyan hareketi olmaktan çıkalırıp uluslararası terör hareketi haline getirmek politikası uygulanıyor.

*
Bu esnada BDP İmralı ve Kandil’in devre dışı bırakılması taleplerine aldırış dahi etmemektedir.
Hükümetin TBMM’de BDP’nin siyasetiyle arasında gerilimin yükselmesiyle birlikte”Benim Kürdüm” konsepti işletiliyor ve her türde güçlendirilen Kemal Burkay lider olarak öne sürülüyor.
Mesela Kemal Burkay beraberinde TUSKON heyeti ve bir grup akademisyen- gazeteci 20 Mart’ta Avrupa Parlamentosunda Türkiye’nin yeni,sivil ve demokratik anayasasının sunumundadır!
Türkiye’nin önceki  anayasalarının tek kimliğe dayalı bir ulus yaratmaya yönelik bir anlayışla hazırlandığını,bunun haklı olarak tepkilere yol açtığını ve bu yüzden Kürt sorununun ağırlaşarak bugüne geldiğini söylüyor.
Kemalist devletin bizzat Sünni İslam dışındaki diğer inançları da yok sayan bir politika izlediğini, bunun ülkede önemli bir nüfus yoğunluğuna sahip olan Alevi inancındaki yurttaşlara ağır bir baskıya dönüştüğünü ve aynı zamanda bir Alevi sorunu yarattığını ilave ile -şimdi,bu paradigmadan dönüşü müjdeliyor!

*
“Bizim Kürt” işbaşındadır ve Kürt sorununun federal bir yapı ve eşitlik temelinde çözülebileceğinden bahisle,”Yeni anayasa en azından sorunun çözümü önündeki engelleri temizleyecektir” diyor.
Nitekim Fethullah Gülen’in Abant Platformunda açıklanan yeni Anayasa’nın ana hatlarını sayıyor.
Buna göre yeni Anayasa’nın dibacesinde Cumhuriyetin kurucusu Atatürk’ün belirlediği milliyetçilik  anlayışı ve o’nun belirlediği inkilâp ve ilkeleri doğrultusu yer almıyor.
Yeni Anayasa’da üst kimliği belirleyecek”Türk Milleti” kavramı bulunmuyor-yerine,Türkiye Cumhuriyetinin hükümran olduğu mahallerde doğan herkes Türkiye Cumhuriyeti vatandaşıdır ibaresinin yer alacağını söylüyor! 

*
Hükümetin “Benim Kürdüm” konsepti kapsamına aldıklarıyla yeni anayasa konusunda hem fikir oldukları anlaşılıyor.
Yeni anayasanın Kemal Burkay’ın öngörüsü doğrultusunda en azından Kürt sorunu önündeki engelleri temizleyeceği ya da daha açıkçası “Türk” adlandırmasından kaçınılarak Türk Ulusu,Ulusal Egemenlik,Ulusal Bağımsızlık,Ulusal Birlik ve Beraberlik gibi Türkiye’nin ruhunu oluşturan ilkeler ve bu temelde Atatürk Milliyetçiliğini  tasfiye edeceği  görülüyor.
*
Avrupa Parlamentosundaki sunumunda Burkay ve heyetinin ele aldığı diğer konu,Türkiye’nin”Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik Şartı”nda kimi maddelerine koyduğu çekincelerin kaldıracağına ilişkindir.
Tanrısal egemenliği dünyevi-siyasal alanda da tesis etmenin dini bir zorunluluk olduğundan gelişen Gülen Cemaati ve AKP,”demokrasinin standartları yükseldikçe ekonomi kalkınır,ekonomi kalkındıkça hak ve özgürlükler ileri gider,yoksulluk biter,sömürü biter,terör biter”öngörüsünde “Bizim Kürtlere” dilleri ve geleneklerinin özgürlüğü karşılığında islamcı Türkiye’nin refahından faydalanmaları teklifindedir.
Nasılsa PKK’nın gelirini sağladığı kalemlerden biri,bir çok geçiş noktasında kaçakçılardan alınan verginin önlenmesi işi Şırnak’ın Uludere-Ortasu köyünde F-16 savaş uçaklarının 35 kaçakçıyı vurması ibretiyle,aş ve iş arayan “Bizim Kürt”e ders olmuştur! 

*
Ne ki “Benim Kürdüm” konseptinde bunca gelişmeye karşın milyonlarca insanın katılımıyla Nevruz kutlamalarının bir başkaldırıya dönüşmesi halkla oynanmayacağını gösteriyor.
AKP iktidarının”Güvenlikçi Yaklaşım” stratejisinin sorgulanması gerekiyor…

*
Diğer taraftan Türkiye’nin Irak Savaşına katılmaması ardından AKP ve Fethullah Gülen’in ABD’ye hizmette bulunmasında son şans ve biricik yol Suriye sorununda istenileni yapmaktan geçiyor.
Şu saatte hükümet için ya gerektiğinde savaşa bizzat katılmak-bu suretle yeni Suriye’nin oluşumunda söz sahibi olmak, böylece PKK’nın  oradaki ayağını tasfiye etmek alternatifi,
Ya da kurulmasını gündemde tuttuğu insani yardım koridorları veya tampon bölgede bir yanda PKK’lı avı sürüklerken öte yanda Suriye’de ‘Bizim Kürtler”e kurdurduğu İslami Kürt Cephesini Esad rejimine karşı bir baskı unsuru olarak kullanmak ve rejimin PKK ile bağını kopartarak tasfiyesini hesapladığı alternatifi bulunuyor.
Zaten KCK Yönetimi Başkanı Murat  Karayılan,Türkiye’nin Suriye’ye müdahalesi durumunda bölgenin bir savaş alanına döneceğini söylüyor!
*
Nevruz kutlamalarını devlet zoruyla engelleyerek Kürt vatandaşların sivil alanlarına müdahale edilmesiyle bir iç çatışma oluşturmak ve Suriye’ye müdahale etmek planı mı işliyor?
Yanıt 2 Nisan’da İstanbul’da,”Suriye’nin Dostları”toplantısını bekliyor!


24.3.2012

Comments

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir