Fareli Köyün Kavalcıları

Siz Verilen Sözlere İnanıyor musunuz? - fareli koyun kavalcilari

Siz Verilen Sözlere İnanıyor musunuz?

Siz Verilen Sözlere İnanıyor musunuz? - fareli koyun kavalcilari

Fareli Köyün Kavalcıları

Geçtiğimiz günlerde 10 Ocak Dünya Çalışan Gazeteciler Günü münasebetiyle siyasetçisi bürokratı neredeyse herkes meğerse öyle gazetecileri düşünürmüş ki, inanın utandık…
Yine bu gün münasebetiyle Sayın Belediye Başkanı Ali Erdoğan gazeteciler ile birlikte bir yemek yedikten sonra efendim gazeteciliğin ne kadar önemli bir meslek olduğunu sıkıntıların giderilmesi noktasında kendilerinin de elinden geleni yapacaklarını falan filan fasaryalayıp söylediler. Bu arada sıkıntıları da kendilerinin yarattıklarının farkında bile değillermidir yoksa farkındadırlar da bize değillermiş gibi mi yapıyorlar anlamadım!. Buradan söylemek ayıp ama işin kaymağını büyükler yerken küçüklere verilecek olan reklamların ödenmesi noktasında neredeyse 1 ay gibi bir zaman dilimi geçmesine rağmen hala bir ödeme yapılmaması da ayrıca bir sıkıntı konusu. Zaten çok az bir bütçeyle ayakta duran veya durmaya çalışan  yerel yayın organları belediye veya diğer kurumlar tarafından verilen az miktardaki reklam bedellerinin faturasını neredeyse 1 ay önce kesmesine rağmen hala hiç kimse ödemesini alamadı. Dolayısıyla bize sadece boş laf üretip dem vuranlara “Fareli Köyün Kavalcıları” yakıştırmasını yapmak kaldı. 
Yine geçtiğimiz günlerde kurumlardan ödemesini geç alıp sabah kahvaltısını ya da akşam yemeğini kendilerine adeta matah bir şeymiş gibi gösteren bilimum yerel yönetici veya muadili vekilin verdiği  sabah kahvaltısına koşturan bizim “Aç oğlanlar” bir Pazar sabahı karın altında saat yaklaşık 10:00 civarında koşa koşa Dilek ablalarının (CHP Uşak Milletvekili Dilek Akagün Yılmaz) yanına koşturdular. Kahvaltı yapıldıktan sonra kartopu oynayarak yediklerini eriten Gazeteciler Cemiyeti Başkanı Abdurrahman Yavuz ile birlikte bir kısım gazeteci arkadaşlar ve Uşak Milletvekili Dilek Akagün Yılmaz, oturup ısınırken diğer taraftan çaylarını yudumlarken gazetecilerin sorunlarına dair konuları konuşmaya başladılar. Sorunları meclise taşıyacağını belirten ve hala kendi vekillerini dahi adam gibi savunamayıp Gazeteci Mustafa Balbay ile ilgili pasif kalan CHP ve vekilleri, yerelde bulunan gazetecilerin sorunlarını gidermeye yönelik girişimlerde bulunacağı iddiasında bulundu.

Şimdi bu toplantıya katılarak bu tür vekillerin idari yöneticilerin ve bilimum kişi yada kurumların sömürü aracı haline gelen Uşak Gazeteciler Cemiyetine ayrıca gazeteci arkadaşlarıma ithafen aşağıda ilkokulda okuduğumuz anlattığımız “Fareli Köyün Kavalcısı” hikayesini hatırlatmak istiyorum..
FARELİ KÖYÜN KAVALCISI
Bir varmış, bir yokmuş, evvel zaman içinde, kalbur zaman içinde develer tellalken, pireler berberken, ben annemin beşiğini tıngır mıngır sallarken; ülkenin birinde bir köy varmış. Halkı mutluluk içinde yaşarmış. Günlerden bir gün köyün bütün evlerine fareler dolmuş. Binlerce fare köyün sokaklarında, evlerde dolaşıyorlarmış. Yatak odasına gitseler, mutfağa girseler farelerden geçilmiyormuş. Ne bulurlarsa yiyorlarmış. Halk ne yapacağını şaşırıp kalmış. Köy muhtarından bu işe bir çare bulmasını istemişler. Muhtarın da elinden bir şey gelmiyormuş. Böylece köyün adına fareli köy denmiş. Fareli köyün çocukları da, bu pis yaratıklarda bıkmışlar.
Bir gün fareli köye bir çalgıcı gelmiş. Muhtara: “Eğer bana bir kese altın verirseniz, köyü farelerden temizlerim.” demiş. Bütün köy halkı bu habere sevinmişler. Aralarında hemen çalgıcının istediği bir kese altını toparlamışlar ve muhtara teslim etmişler. Halkın tek istediği bu farelerden kurtulmakmış.
Çalgıcı isteğinin kabul edildiğini öğrenince başlamış kavalını çalmaya. Kavaldan öyle tatlı, öyle güzel sesler çıkıyormuş ki, fareler saklandıkları yerlerden akın akın çıkarak çalgıcının yanına geliyorlarmış. Kısa bir sürede çalgıcının etrafı binlerce fare ile dolmuş. Köydeki bütün farelerin çalgıcının etrafında toplandığı sırada çalgıcı yürümeye başlamış. Köye gelirken gördüğü dereye doğru yürümüşler. Çalgıcı önde kavalını üflüyor, fareler peşinden geliyormuş. Çalgıcı dere kenarına gelince suyun içine yürümüş. Derede o kadar çok su varmış ki ama çalgıcı karşı kıyıya geçmiş. Farelerde peşinden gelmek isteyince dereye düşen fare suda boğulup ölmüş. Bütün fareler ölünceye kadar çalgıcı kavalını öttürmeye devam etmiş. Çalgıcı bütün farelerin öldüğünü görünce ödülü olan bir kese altını almak için hemen köye geri dönmüş.
Fareleri yok eden başarısından sevinç duyduğu için, emin adımlarla yürüyormuş. Sonunda köye varınca: “Bir kese altınımı alırım. Bu altınlarla şehre gider, işimi kurarım. Bende zengin insanlar arasına katılır ve rahat yaşamaya başlarım” diye düşünmüş. Bu düşüncelerle muhtarın yanına varan çalgıcı muhtardan ödülünü istemiş. Muhtar oyun bozanlık yapmış. “Nasıl olsa farelerden kurtulduk, bir kese altını vermesem olur” diye düşünmüş. Çalgıcıya çeşitli nedenler göstererek altınlarını vermemiş.
Çalgıcı kandırıldığını anlayınca: “Ben size bir oyun oynayayım da görün” demiş. Başlamış kavalını çalmaya. Kavalın sesini duyan bütün çoçuklar çalgıcının yanına koşmuş. Çalgıcıda hem kavalını üflüyor, hemde yürümeye başlamış. Köyün bütün çocuklarıda kavalcının peşinden gitmişler. Köyde hiç çocuk kalmamış. Analar babalar kara kara düşünmeye başlamışlar.
Köylüler muhtara gidip: “Ne yapacağız, ne edeceğiz. Sen çalgıcının hakkı olan bir kese altını vermeliydin. Bak şimdi çocuklarımızı aldı götürdü” demişler.
Kavalcı kızgın kızgın, peşinde çocuklarla birlikte ormana varmışlar. Ormanda bir ağacın altında dinlenirken aklına tekrar muhtara gitmek altınlarını bir daha istemek gelmiş. O sırada telaşla yerinden kalkınca kavalını almayı unutmuş. Sihirli kavalı bulan bir çocuk, arkadaşlarının yanına gelmesi için başlamış çalmaya. Kavalın sesini duyan çocuklar hemen ormanda toplanmışlar. Hemen köye, annelerinin babalarının yanına dönmeyi düşünmüşler. Kavalı bulan çocuk köyün yolunu biliyormuş. Kavalı çalan çoçuk önde diğerleri arkasında köye geri dönmüşler. Anneleri, babaları çok sevinmişler. Şenlikler düzenlemişler. Kırk gün kırk gece bayram etmişler.
Tabi bu sırada da köylüler muhtarı azarlamışlar. Çalgıcının hakkını vermesini söylemişler. Hakkını alan çalgıcıda hayallerini gerçekleştirmek için köyden ayrılmış. Onlar ermiş muradına, biz gidelim diğer masalları okumaya.
www.usakhaberajansi.com, 17 Ocak 2012

Comments

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir