THE NAME OF THIS, IS “WAR”

THE NAME OF THIS, IS “WAR” - huseyin mumtaz

THE NAME OF THIS, IS “WAR”

Hüseyin MÜMTAZ

                Türkçesini anlamadığınız için
İngilizce söyleyelim dedik..

Kendi topraklarında, üzerinde al
bayrağın dalgalandığı vatanın, üzerinde al bayrağın dalgalandığı bir
köşesindeki “Kışla”sına saldırılıp, “savunmaya” mecbur edilen ve 8 saat
çarpışan Türk askeri 24 şehit veriyorsa…

Bunun adı “savaş”tır, efendiler..

Utangaç tavırlar takınmaya, lâfı evirip çevirmeye, eveleyip gevelemeye
lüzum yok.

Derin stratejiden kaynaklanan dayanılmaz acımı hazmetmeye çalışıyorum.

Yangınlardayım,
bulutlardayım, isyanlardayım.

Dağların
doruklarındayım, çoban ateşlerindeyim..

65
yaşımın olanca gençliğiyle gez-göz-arpacık’ta, nöbetteyim.

Gece
eksi 10 derecede yer yatağında yatıp-parkamı üzerime çekerek, sabah mataramdaki
suya tayınımı katık ediyorum..

İsyanım
dağlara, taşlara, bağlara, rüzgâra, yağmura, kara..

Suda
yüzen balığa, karada koşan tavşana, havada uçan kuşa..

“Şehidimin
son örtüsünü selamlamadan” uçtuğu için “yuvasını bozacağım”  o kuşa..

”Savaş”ın
örtülüsü, düşük yoğunluklusu, alçak seslisi olmaz. Savaş, savaştır.

Savaş oyuncak değildir, kendi kuralları
vardır.. Siyasetin başka usullerle devamıdır. Savaşa Sun Tzu’dan beri siyaset
karar verir ama bir kere başlayınca “makine” kendi kurallarıyla işler ve
devrini tamamlamadan durmaz.

Devrini tamamlamadan durursa, yapay olarak
durdurulursa ikicisinin, üçüncüsünün kuluçka devri başlar.

Savaş, savaştır. Milattan önceki yıllar kadar eski
askerî lise “tahsilimizde” “Kılıç kınında durur. Bir kere çekilince de –KESER-“
diye öğretmişlerdi.

Silah arkadaşlarım 22 taburluk bir kuvvetle savaşa
girmişler.

Kılıçları keskin olsun.

Savaş’ın “AB kriterlerine uygun”u, “Uyum paketleri”ne,
“İlerleme Raporları”na uyanı olmaz. Öldürenler, 24 şehidimin “insanca yaşama
hakkına” saygı göstermişler miydi?

Amerika, İngiltere, Fransa “NATO kriterlerine uygun
demokratik” savaş yapıyorlar da bana neden ille de “AB kriterleri”ni dayatıyorlar?

Onlar “demokrasi” götürdükleri Irak’ta,
Afganistan’da, Libya’da “asmayıp beslediler” mi?

Bin Ladin’in, Saddam’ın ve son olarak da Kaddafi’nin
“son” fotoğraflarını gördünüz mü?

Clinton Bin Lâdin’in “basılma ânını” ekrandan
seyrederken eliyle ağzını kapatmıştı, Kaddafi’ninkini görünce de “Wouwww”
demiş.

Ben de onlar kadar “demokratik savaş” yapmak “Vay be!”
demek istiyorum.

Kaçtıkları yere, saklandıkları deliğe kadar gitmek
istiyorum.

Al bayrağın dalgalandığı al bayraklı kışlalara “güvenlik
nedeniyle” son derece gizli tutulan ziyaretlerde bulunan başkomutan saldırı
brifingini açık olarak kameralar önünde alıyor..

Sayın Arınç “Şu anda Genelkurmay Başkanımız, bütün kuvvet komutanlarımız
evlerine dönmedi. Eşleriyle aynı sofrada yemek yemeden bu harekâtın başındalar.
Kendilerini siper ediyorlar”
diyor.

Gösterdikleri büyük fedakârlığın karşılığında, yüce
takdir duygularıyla hak ettikleri ulvî desteği almışlar.

Mustafa Kemal’in sadece pelerinine sarılıp taşların
üzerine uzandığı ünlü Kocatepe fotoğrafı ilkokul kitaplarında hâlâ duruyor mu?

Gene milâdî Askerî Lise yıllarımızda “Baskın
basanındır” diye öğretmişlerdi.

Bölgenin en büyük “oryantal”istleri Talabani-Barzani’lerle
“istişare” edilerek, güney komşumuz Amerika ile “danışılarak” davul zurna ile
baskın yapılmaz.

Sykes-Picot’dan beri “tavşana kaç-tazıya tut” diyen
onlar değil miydi?

24 şehidin hemen ertesi günü Times gazetesi bu
saldırının “Türkiye’nin İran ve Suriye’yle ilişkilerini daha da
gerginleştirebileceğine” dikkat çekerek bu iki ülkeyi hedef göstermedi mi?

İlgili kurum, 20 Ekim tarihli basın açıklamasında; “19 Ekim 2011 saat 01.00 civarında bir grup
bölücü terör örgütü mensubu tarafından, Çukurca İlçe J.K.lığı ile Çukurca yakın
emniyet unsurunun konuşlandığı Asayiş Tepesi, Polis ve Jandarma lojmanları,
Kavuşak, Barakambi Tepe, Keklikkayası Tepe, Baski Tepe, Han Tepe ve Gazi Tepe
üs bölgeleri olmak üzere sekiz ayrı bölgeye eş zamanlı olarak silahlı saldırıda
bulunulmuştur”
diyor.

(Bu açıklamayı son zamanlarda âdet olduğu üzere neden
Hakkâri Valiliği’nin değil de “ilgili kurum”un yaptığını anlamış değilim).

İlgili kurum önce; a) bu kadar çok sayıda “terör
örgütü mensubu”nun, b) nasıl, c) nereden sızdığı, d) ağır silahları nereden
edindiği, e) bu kadar eleman ve silahla nasıl sınırı geçtiği, f) 8 ayrı noktaya
eş zamanlı ve düzenli taarruz edecek eğitimi kimden aldığına kafa yormalıdır.

Modern Sykes-Picot’ların, çağdaş Lawrence’lerin izi
sürülmelidir.

Blackwater’ların hangi kılıklara girdiği
araştırılmalıdır.

Yine
ilgili kurum aynı açıklamada;

“Meydana gelen
bu olaylar üzerine hain eylemi gerçekleştiren terör örgütü üyelerini bularak
etkisiz hale getirmek maksadıyla yurt içinde ve sınır ötesinde (Irak kuzeyinde)
toplam beş ayrı bölgede komando, Jandarma Özel Harekât (JÖH) ve Özel
Kuvvetlerden oluşan toplam 22 tabur ile geniş kapsamlı hava destekli kara
operasyonlarının icrasına başlanmıştır”
demişti.

Hemen
ertesi gün mahcup bir “düzeltme” geliyor aynı kurumdan;

“1.20 Ekim 2011 tarihinde yapılan açıklamada, yurt
içinde ve yurt dışında beş ayrı noktada 22 tabur ile operasyonların devam
ettiği belirtilmiştir. Medya organlarında, bu açıklamamızın yanlış
yorumlanarak, yapılan operasyonların tamamının yurt dışına yönelik olduğuna
dair yazı ve yorumlara yer verildiği görülmüştür. 2.Kara ve hava operasyonlarının
büyük bir bölümü yurt içinde, ağırlıklı olarak Çukurca bölgesinde sürdürülürken
Irak Kuzeyinde, sınır ötesinde birkaç noktada kara ve hava harekâtına devam
edilmektedir. Kamuoyuna saygı ile duyurulur”
deniliyor.

Saygıyı
kamuoyu değil, şehitler bekliyor.

Bu “mahcubiyet ifadesi” üzerine de Euroactive şu
yorumu patlatıyor;

“TSK’dan dün
yapılan ’22 taburla 5 noktaya sınır içi ve sınır ötesi kara harekatı başladığı’
yönündeki açıklama, Kandil’i hedef alan büyük bir sınır ötesi operasyon
gerçekleştiği olarak yorumlanmıştı. Ancak TSK’dan bugün yapılan açıklamada
açıklamanın ‘yanlış yorumlandığı’, operasyonların büyük bölümünün yurt içinde
yapıldığı kaydedildi. NTV yayınına katılan İçişleri Bakanı Şahin ise
operasyonun ‘yapılmış en kapsamlı operasyon’ olduğunu söyleyerek ‘Operasyonlar,
terör örgütünün varlığını bitirmeye yönelik. Örgüt ağırlıklı olarak Kandil,
Mahmur’dadır.’ dedi. Şimdi akıllara, yapılmış bu ‘en kapsamlı operasyonun’
nereyi hedef aldığı sorusu geliyor”.

Savaş’ın
yurt dışı-sınır ötesi mi olur?

Sınır ötesi harekât konusunda daha uzman olduğu
anlaşılan “İçişleri Bakanı”nın daha sağlıklı yaptığı yoruma katılmak
durumundayım.

Aslında duyulan “telaş ve çelişki”nin ipuçları ABD
Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Mark Toner’in 21 Ekim tarihli basın brifinginde
konu ile ilgili bir soruya verdiği cevapta gizli..

                “Irak’ın
komşularını Irak’ın egemenliğine saygı göstermeye ve sınır bölgesindeki terör
örgütleriyle mücadelede Irak ile yakın işbirliği yapmaya çağırıyoruz, ancak
müttefikimiz Türkiye’nin bu terör saldırılarına karşı kendini savunmak için
harekete geçme hakkını tam biçimde tanıyoruz”
diyor
Toner..

“Müttefikimiz Türkiye’nin bu terör saldırılarına
karşı kendini savunmak için harekete geçme hakkını tam biçimde tanıyoruz” diyen
Toner, sıcağı sıcağına “sınırı” çizmeyi de ihmal etmiyor;

“Irak’ın komşularını Irak’ın egemenliğine saygı
göstermeye ve sınır bölgesindeki terör örgütleriyle mücadelede Irak ile yakın
işbirliği yapmaya çağırıyoruz” diye ekliyor.

Demek ki yürüteceğimiz “savaş”ın, “hudut, şümul,
miktar ve zamanı” “müttefikimiz” Amerika ile yaptığımız ve yapacağımız kapsamlı
ve geniş istişarelere bağlı.

Dört “dâhili” ajans “sorumlu yayıncılık deklârasyonu”
yayınlamışlar.

Şehitlerimizin bundan böyle sadece rakamlardan ibaret
kalacağı anlaşılan birer istatistik olarak kayıtlara düşeceği anlaşılıyor.

22 Ekim günü 49 teröristin öldürüldüğünü de ilgili
kurum, TRT’den sonra açıklıyor..

22 Ekim gecesi yine ilgili kurumdan önce yine “güvenilir
kaynaklar”, “PKK’nın lider kadrosunun imha edildiğini” açıklıyor.

“PKK’nın lider kadrosu” İmralı’da, siyasi kadrosu da bir
parti çatısı altında Ankara’da değil mi?

Demirtaş’ın “9 Ekim’in Yıldönümü”nde Dağkapı’da; “Barışa giden yol İmralı’dan geçer” ve
Ahmet Türk’ün 5 Ekim’de “Bu gün halkımız
her zamankinden daha güçlü bir direnişle özgürlük için, özgür gelecek için,
serhildanlar (başkaldırı) yaratacaktır”,
Kışanak’ın da 22 Ekim günü
partisinin Diyarbakır İl Kongresi’nde yaptığı konuşmada, Hakkari’nin Çukurca
ilçesinde yaşanan ve 24 askerimizin şehit olduğu çatışmanın “terör”
değil, “hak isteyenlerle
vermeyenler arasındaki bir savaştır”
demelerini bir kenara dikkatle
not ediyorum.

Şehitlerimize Allah’tan Rahmet diliyorum.

Onların kanlarını yerde bırakmayacaklarına inandığım
silah arkadaşlarımın “kılıçları keskin olsun”.

Umarım giderken yanlarına yeterince Chuwall da
almışlardır..22
Ekim 2011

 

57’NCİ ALAY HER YERDE

HEPİMİZ 57’İNCİ ALAY’IN NEFERLERİYİZ

[email protected]

 

 

 

 

 

 


Comments

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir