“Ey İsrailoğulları; …Sizi Cümle Âleme Üstün Kıldığımı Hatırlayın” (Kur’an Ayeti)(*)

jerusalem (kudüs)
, ,

İsrail oğulları diye bir millet var mıdır?

İsrail oğulları, dünyanın en eski milletlerinden birisi midir?

İsrail oğulları, tarihin derinliklerinde, şimdi bulundukları coğrafyada devlet kurmuşlar mıdır?

Tevrat diye bir kutsal kitap var mıdır?

Yahudiler ehl-i kitap mıdır?

İsrail oğullarının “Kral” olarak tanıttıkları pek çok isim, biz Müslümanlar için aynı zamanda peygamber midirler?

Hz. İbrahim, bütün ilahi dinlerde olduğu gibi Yahudilik için de önemli midir?

Bu şekilde sorulacak sorulara verilecek tek cevap vardır.

O da sadece ve kocaman bir “EVET”tir.

Bu sorulara “HAYIR” demek, maazallah insanı, daha doğrusu Müslüman’ı dinden çıkarır.

Çünkü bu sorulara “EVET” cevabını kutsal kitabımız Kur’an veriyor.

Kur’an’ın “EVET” dediğine “HAYIR” demekse insanı dinden çıkarır, küfre götürür.

Özetle kart bir kâfir yapar.

Kur’an’ın üzerinde en çok durduğu ulus, muhtemelen Araplardan bile daha fazla olmak üzere İsrail ulusudur.

Kur’an, Yahudilik ve İsrail oğulları üzerinde o kadar çok duruyor ki; bu durumu fark eden bazı batılı müsteşrikler, açık açık “Muhammed, Tevrat’tan ve Yahudilikten alıntılar yapmıştır. Kur’an, Tevratın farklı bir versiyonudur, İslamiyet, Yahudiliğin Ortodoks halidir” derler.

Müsteşriklerin bu görüşü, Kur’an için olmasa bile hadisler için, özellikle de Uydurma hadisler için kesinlikle doğrudur.

Bugün dünyada İsrail diye bir halk ve bu halkın kurmuş olduğu bağımsız bir devlet var mıdır?

Türkiye İsrail’in bağımsızlığını tanımış mıdır?

İsrail BM teşkilatının saygın ve diğer devletlerle eşit haklara sahip bir üyesi midir?

BM, uluslar arası kuruluşların zirve kurumu ve milletler arası sorunların çözüm yeri midir?

BM kararları bağlayıcı mıdır?

Peki, bu tür sorulara “HAYIR” deme imkânımız var mıdır?

Belki vardır ama böyle bir “HAYIR” kesinlikle hayırlı bir hayır değildir.

Okumaya devam et  BM’ den FLAŞ Suriye kararı

Dünya gerçekleriyle ve bilimsel bilgi ile bağdaşmaz.

Sözü uzatmak niyetinde hiç değilim.

Türkiye, daha doğrusu AKP iktidarı, işte böyle hem tarihsel bir bilgiyi, somut ve bilimsel bir gerçeği inatla görmezden gelmeye çalışıyor.

Bugün takip etmekte olduğu politikaya bakarak, İsrail için rahatlıkla “HAYDUT DEVLET” ya da “TERÖRİST DEVLET” tanımlamasında bulunabilirsiniz.

Ancak bu konuda galiba biraz empati yapmak zorundayız.

Yani kendimizi İsrail’in yerine koymak durumundayız.

İsrail, her taraftan düşmanla kuşatılmış, coğrafya ve nüfus olarak küçük bir devlettir.

Dolayısıyla, İsrail’in bu durumu, saldırgan, hatta bazen haydutluk derecesinde saldırgan olmasını şart kılmaktadır.

Aksi takdirde, değil İsrail’e, fırsat buldukça birbirine saldıran Arap düşmanlarının ortasında tutunma imkânı olamaz.

Bu, İsrail’in izlemiş olduğu saldırgan politikayı olumlu bulduğum ya da desteklediğim anlamına asla gelmez.

Ben sadece bir durum tespiti yapıyorum.

İsrail’in burnunun sürçülmesini ve İsrail’e aklını başına devşirtecek siyasi bir ders verilmesini en çok arzu edenlerdenim.

Ancak Türkiye’nin, orta doğunun ve dünyanın içinde bulunduğu durum, İsrail’e ders verilmesi için uygun bir durum asla değildir.

Hükümetin, İsrail’e tavır almasını genel olarak destekliyorum desteklemesine de, bu tavrın sebebini fazla meşru ve haklı görmüyorum.

Mavi Marmara olayı, kesinlikle fiyaskodur ve bu konuda aynen BM gibi düşünüyorum.

Yani hükümet, bu konuda duyarsız kalmış, hatta Mavi Marmara eylemcilerini teşvik etmiştir.

Bir anlamda oyunun sonucunu bile bile lades demiştir.

Şimdi de kalkmış, İsrail güvenlik güçlerinin 9 Türk vatandaşını katletmesinden kaynaklanan karizma çiziklerini pasta cila (kabilinden tedbirlerle) yaparak kapatmaya çalışıyor.

Ayrıca AKP yönetiminin, İsrail’e karşı uygulamaya başladığı sözüm ona yaptırımların merkezine, İsrail’in “Gazze Şeridi”ne uygulamış olduğu kısıtlamaları oturtma çabalarını da yanlış buluyorum.

Hükümet iyi bilmeli ki; biz bu insanlara 1517-1918 yılları arasında tam 400 küsur sene sahip çıktık.

Okumaya devam et  Benim Çıkarım mı Öncelikli Devletinki mi?

Çıktık ta ne oldu.

400 sene dişimizden tırnağımızdan arttırarak ve özel sürre alayları teşkil ederek beslediğimiz bu insanların ihanetine uğrayıp, kıçımıza baka baka çekip geldik Anadolu topraklarına.

Lütfen herkes F.Rıfkı Atay’ın “Zeytindağı” isimli eserini bir kez daha okusun.

Bana kalırsa bugünlerde Dış İşleri Bakanı Ahmet Davudoğlu’nun “Stratejik Derinlik” isimli hayal mahsulü kitabından çok F. Rıfkı Atay’ın hayattan birebir naklederek yazdığı “Zeytindağı” isimli kitabını okumamız gerekiyor.

Öte yandan Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti’nin, Ortadoğu ve İsrail politikası yanlış olmasına yanlış ama benim Türklük duygularım, gerekli uyarıları yapmakla birlikte bu konuda hükümeti desteklememi zorunlu kılıyor.

Sayın Cumhurbaşkanı, “Politika yapmayı ve tek başına araba kullanmayı” özlediğini söylemiş.

Bana göre Sayın Gül, tam da politikanın merkezindedir.

Çünkü “aldatma sanatı anlamında” gözümüzün içine baka baka politika yaparak “BM kararı bizim için yok hükmündedir” diyor.

Oysa Türkiye Cumhuriyeti, üyesi bulunduğu milletlerarası kuruluşların almış olduğu kararların Türkiye için “bağlayıcı nitelikte üst hukuk kuralı” olduğunu kabul etmiş bir ülkedir.

Böyle bir ülkenin Cumhurbaşkanı, hiç vatandaşlarını aldatma adına “BM kararları bizim için yok hükmündedir” diyebilir mi?

Sayın Cumhurbaşkanı’na, iyi ki de tek başına (devlet) araba (sı) kullandırılmıyor.

Yoksa arabayı uçuruma hepten yuvarlardı…

5 Eylül 2011

Ömer Sağlam

__________

* Bakara 2/47: Ayet meali, DİB mealinden alınmıştır.


Comments

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir