KUNDAKÇILIK

israilturkiye

KUNDAKÇILIK
Türkiye iç kamuoyunda bir çok sorununa çözüm  ararken  Batıdan  yansıyabilecek potansiyel  ekonomik durgunluğa  tedbirler alıyor, dış politikada da Suriye ile geriliniyor.

Türk iktidarı Suriye’de meydana gelen halk ayaklanmasını  bir iç sorun olarak algılamakta ve düzenlenen  gösterileri meşru talepler olarak desteklemektedir.

Bir yanda çeşitli düzeylerde yapılan açıklamalarla Suriye’de rejimin güç kullanması eleştirilirken,öte yanda rejim muhaliflerine taktik,stratejik ve lojistik destek veriliyor!
*

Başbakan Erdoğan’ın  Suriye’ye yönelik,”Sabrın son anlarına geldik ve bunun içinde Salı günü Dışişleri Bakanı’mı Suriye’ye gönderiyorum”yönündeki sözlerine, Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad’ın danışmanı Dr.Shaaban, “Eğer Türk Dışişleri Bakanı Davutoğlu Suriye’ye sert bir mesaj iletecek olursa Türkiye tutumu konusunda daha kesin bir yanıt alır” şeklinde konuşuyor;iki ülke arasında gerilim yükseliyor!
*

ABD küresel liderliğini sürdürmek üzere İsrail ve Avrupalı müttefikleriyle birlikte Ortadoğu’nun kaynaklarına el koymak ve siyasal islamla  bölgeyi batı medeniyetine ilişiklendirmenin  savaşımındadır.

Farklı uluslar, kültürler, diller ve mezhepler arasından ekonomik ilişkilerinin kurulmasını teminen bölgeye demokrasinin getirilmesi ardından istikrar hedefleniyor.

Teminen politikasınının ana hattına bölgenin siyasi anlamda iki güçlü ülkesi Türkiye ve İran’ı koyuyor.

Çünkü Türkiye iktidarı, muhalefeti,askeri ve sermayesiyle mükemmel bir müttefik ,İran ise  İsrail ile yürüttüğü din eksenli soğuk savaşın ötesinde nükleer faaliyetlerinden vazgeçmemekte direnen  mükemmel bir hasımdır.
*

Bu esnada ABD’nin kredi notu  olumsuz makroekonomik göstergeleri nedeniyle düşürülüyor.
ABD nin borç krizi büyük ekonomilere de sıçrıyor ve  AB aynı krizden muzdarip üyeleri nedeniyle krize müdahale de zorlanıyor.

Merkez Bankasının eski başkanı Alan Greenspan,”ABD nin borçlarını ödeyememesi ihtimali yok.Çünkü elinde para basma imkanı var”ifadesi; ABD’nin karakterine ya da ülkeleri ve halkları nasıl tehdit ettiğine  dair  harika bir  örnek oluyor!

Öte yanda Arap Baharı yalellisi ortasında  7 milyon nufuslu İsrail’de çoğu orta gelir grubundan 250 binden fazla kişi,hayat pahalılığını protesto etmek için sokaklardadır.

İsrail hükümetinin açıkladığı reformların halkın üzerinde etkili olmayacağını düşünen,hükümetin halkla birlikte çalışmasını isteyen protestolar giderek yayılıyor.

Küresel gündemi önce değiştirebilecek sonra çözümleyecek bir şeylerin mi olması  gerekiyor?

 

*

Suriye El Esad rejimi halkına gelir elde etme,öğretim,sağlık,güven ve istikrarı temin eden ulusalcı  tutumda ve jeopolitiğini savunma hasletindedir.

Halkının ve bölge halklarının İsrail tarafından  ya da kim olursa olsun sömürüsüne karşı çıkıyor, İsrail’i bulunduğu topraklarda işgalci kabul ediyor ve Filistin davasını savunuyor.

 

Üstelik Suriye  ABD,İsrail ve müttefiklerinin korkulu rüyası İran’ı Doğu Akdeniz’e açıyor-o halde, tüm bu nedenlerle rejiminin değiştirilmesi halinde İsrail’in elinin güçleneceği ve  İran’ın köşesinde sıkışacağı  kurgusu yapılıyor.

Nitekim Suriye; reform ya da özgürlükle ilgisi olmayan,kaos ve silahlı eylemlerle rejimi tehdit eden çağdışı,kendi vatandaşlarını öldüren,kendi topraklarında taş üstünde taş bırakmayan ve dış bağlantılı  sözde islamcı ve komplocu muhalifler isyanına karşı  rejimini savunmaktadır.

Rağmen bir çok konuda  reformlar vaadediyor fakat savunması insanlığa karşı cinayet işlemekle suçlanıyor!
*
BM Güvenlik Konseyinin insan haklarının ihlal edilmesi ve sivil halka karşı güç kullanılması nedeniyle Suriye’yi kınayan ve muhalefeti devlet tesislerine saldırılar düzenlemekten kaçınmaya çağırması bir yana,

El Esad rejimi muhalefetle barışma,iç barışın sağlanması,çağdaş devletin kurulması konusunda reformları gerçekleştirme yönünde  özel ve kamu sektörü ile işbirliği içinde önemli adımlar atmaktadır.

Çok kısa süre önce Başbakan Erdoğan’ın Esad’a, “Çok partili hayata geç,partiler üstü cumhurbaşkanı ol”, ABD’nin,”Rejim değişsin ancak Esad devrilmesin” mesajını;

Seçim ve yerel yönetim gibi tüm toplumu ilgilendiren yasalar, ifade ve örgütlenme özgürlüklerini açan düzenlemelerle yaparak yanıtlıyor.

El Esad ulusal birlik esasında,dini,mezhepsel,aşiret,bölge,ırk ayırımına dayanmayan,parti teşkilatının demokratik yöntemlerle belirlenmesine amir, barışçıl ve demokratik kültürde,politik bilinci geliştirme hedefinde, Suriyeli her vatandaşın mensup olma hakkına sahip olduğu siyasi partilerin kurulmasını temin eden,seçim tarihinin en az 45 gün öncesinden ilan edileceği Halk Meclisi ve Yerel Meclis üyelerinin seçimleriyle ilgili yasaları çıkarıyor.
*

Ne ki Suriye’nin büyük kentlerinde sokak ve meydanlarda  isyan hareketi yürüten bilhassa silahlı  sözde islami güçler, Suriye rejiminin vaadinin temel eksenini belirleyen siyasi partilerin kurulması ve genel seçimlerle ilgili yasalara iltifat etmiyor.

Çünkü silahlı  sözde islami terör örgütleri,Batı’nın emrinde Suriye’nin bölgesinde bağımsız bir şekilde oynadığı merkezi rolü bitirmek görevindedir!

Karşılığında Suriye halkının  güvenliği ve gönenci hilafına onlardan sağladıkları ekonomi,silah ve lojistikle dünyalarını yapan kundakçı rolündedirler.
*
Hakikaten Suriye’nin başlattığı  reform uygulamaları batının baskı ,yaptırım ve dezenformasyon kampanyalarıyla gölgeleniyor.

Fakat El Esad, Suriye’nin  ekonomik ve sosyal sorunları konusunda birlikte olamayan bölünmüş muhalefeti ile göbeklerinden dış güçlere bağlı silahlı islami terör örgütlerine karşı alternatifsizdir ve reformların yolu açıktır.

Bunu teminen gerektiğinde dünyada hiçbir devletin sokaklarında silahlı eylemler yapılmasına ve düzeninin sarsılmasına  göz yummayacağı benzeri tedbirleri de alıyor.

*

O halde Başbakan Erdoğan ne düşünüyor?

Olamaz! TSK kendine prestij mi arıyor?
Bakınız, Norveç’ten yayın yapan Usten radyosu, Amerika yönetiminin Türkiye’yi ve Arapları, Suriye aleyhine tavır almaya zorladığını, böylece bu ülkeye askeri müdahale yolunu açmaya çalıştığını açıklıyor.

Bu suretle İran’ın mengeneye alınması planlanıyor.
İyi ama tam da bu noktada  bölgede İran’ın,”Bir yanlış yapılacak olursa;Tel-Aviv’i başlarına yıkarız,sadece ilk anlarda 3 milyon siyonist ölür” sözüne karşılık,Mustafa Kemal’in, “Savaş zaruri ve hayati olmalıdır. Milletin hayatı tehlikeye maruz kalmadıkça savaş bir cinayettir” sözünde durulması gerekiyor.

*

Yangına vermek Türkiye’ye yakışmıyor.

 

 


Comments

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir