Faiz Yasağı ve Diyanet’in Bu Konudaki İkircikli Tutumu

Açık söylemek gerekirse; Diyanet İşleri Başkanlığı’nın cevap vermekte en çok zorlandığı ve ister istemez takıyye yaptığı konuların başında İslam’daki faiz yasağı gelmektedir. Zira Diyanet İşleri Başkanlığı yetkilileri, bu konuda kendilerine yöneltilen sorulara hep kaçamak cevaplar vermeyi tercih ede gelmişlerdir. Konuya ilişkin Kur’an ayetlerinden ve sahih hadislerden hareketle her ne kadar genelde “Faiz haramdır” demek zorunda kalsalar da bir şekilde faize bulaşmaktan ve faiz geliri elde etmekten bir türlü kendilerini alamamışlardır. Bu konuyu, aşağıda örnekleriyle açıklamaya çalışacağız. - diyanet

Açık söylemek gerekirse; Diyanet İşleri Başkanlığı’nın cevap vermekte en çok zorlandığı ve ister istemez takıyye yaptığı konuların başında İslam’daki faiz yasağı gelmektedir. Zira Diyanet İşleri Başkanlığı yetkilileri, bu konuda kendilerine yöneltilen sorulara hep kaçamak cevaplar vermeyi tercih ede gelmişlerdir. Konuya ilişkin Kur’an ayetlerinden ve sahih hadislerden hareketle her ne kadar genelde “Faiz haramdır” demek zorunda kalsalar da bir şekilde faize bulaşmaktan ve faiz geliri elde etmekten bir türlü kendilerini alamamışlardır. Bu konuyu, aşağıda örnekleriyle açıklamaya çalışacağız.

Öncelikle söylemek gerekirse; Kur’an’da “Faiz” yerine kaim olmak üzere “Ribâ” kelimesi geçmektedir ve “Riba”nın haram olduğu ve kesinkes yasaklandığı birçok ayette açıkça dile getirilmektedir. Örneğin Kur’an’da ikinci sure olan Bakara Suresinin 275. ayetinde açıkça “…Oysa Allah alışverişi helal, faizi haram kılmıştır…” denilmektedir(1). Hz. Peygamber’in de konuya ilişkin pek çok hadisi vardır ve Hz. Peygamber, ünlü “Vedâ Hutbesi”nde faizi cahiliye dönemi uygulaması olarak nitelemiş ve yasak ettiğini açıkça ilan etmiştir.

Diyanet mensubu olan din adamlarına, kenarda, köşede sorarsanız, genelde bu türlü ayet ve hadislerden hareketle faizin haram olduğu yönünde cevaplar alırsınız. Ancak gelin görün ki; Diyanet İşleri Başkanlığı mensupları, faal olarak yani Devlet Memuru kimliğini taşıdıkları sürece bu tür görüşleri genelde yüksek sesle dile getiremezler ve yazamazlar. Mesela ben, Diyanet’in resmi internet sitesinde ne “Kurul Kararları” ve “Kurul Mütalaaları” bölümlerinde, ne de “Dini Sorular” bölümünde “Faiz” konusunda sorulmuş ne bir soruya ne de bu konuda verilmiş bir cevaba rastlayamadım. Kim bilir belki de ben bakmasını ve faydalanmasını beceremedim Diyanet’in internet sitesinden!

Söz konusu internet sitesinde bulunan “Dini Kavramlar Sözlüğü” bölümünde de faiz kavramına temas edilmemiştir. Ancak bu bölümde “Ribâ” kavramı hakkında bazı ilmihal bilgileri verilmiş ve Faiz’in, gelen ayetlere bağlı olarak kademeli olarak yasaklandığı dile getirilmiştir(2). Ayrıca İslam Araştırmaları Merkezi tarafından yayınlanan “İlmihal” isimli kitapta da aşağı yukarı aynı bilgilere yer verilmiştir(3). Anlayabildiğimiz kadarıyla, Diyanet İşleri Başkanlığı’nın resmi internet sitesinde bulunan “Dini Kavramlar Sözlüğü” bölümünde yer alan bilgiler, yine aynı sitede de yer alan ve İSAM’ca hazırlanan ilmihalden özetlenerek aktarılmış bilgilerden oluşmaktadır. Ribâ konusunun ele alınış tarzından şahsen biz bunu anladık.

Okumaya devam et  KUR’AN ve NUTUK-19

Yukarıda geçen “Konuya ilişkin Kur’an ayetlerinden ve sahih hadislerden hareketle her ne kadar genelde ‘Faiz haramdır’ demek zorunda kalsalar da bir şekilde faize bulaşmaktan ve faiz geliri elde etmekten bir türlü kendilerini alamamışlardır… Ancak gelin görün ki; Diyanet İşleri Başkanlığı mensupları, faal olarak yani Devlet Memuru kimliğini taşıdıkları sürece bu tür görüşleri genelde yüksek sesle dile getiremezler ve açıkça yazamazlar.” sözlerini bilhassa kullandım. Beni bu şekilde düşünmeye ve bu yazıyı yazmaya iten bir husus da, birkaç gün önce emekli bir müftümüzün özel bir TV kanalında yayınlanan Ramazan programında sarf etmiş olduğu sözler olmuştur. Müftü efendi, faiz konusunda kendisine yöneltilen bir seyirci sorusu karşısında “Faiz haramdır” demekle kalmadı, kendi kendisine celallendi ve bu konudaki düşüncesini kendi bireysel hayatından örnekler vererek güçlendirmeye de çalıştı. Neymiş efendim, hayatında sadece bir kere, onu da evine buzdolabı alırken faize bulaşmak zorunda kalmış, ondan sonra da faize yaklaşmamaya özellikle dikkat etmiş, zaten faize yatıracak parası da bugüne kadar hiç olmamış falan, filan…

Bu sözlerin sahibi olan Müftü Efendi’yi şahsen tanırım. Esasen çok da sevdiğim bir insandır. Özel hayatı için söylediklerinin doğru olduğuna da inanıyorum. Yirmi küsur sene boyunca şu ya da bu şekilde aynı kurumda birlikte çalıştığımız dostum Müftü Efendi’nin gözden kaçırdığı bir gerçek vardır. O da bağlı bulunduğu Diyanet İşleri Başkanlığı’nın tam da onun “Haramdır” dediği faizin merkezinde oturduğudur. Zira diğer bütün kurumlar gibi Diyanet İşleri Başkanlığı da, en büyük gelir ve kâr kaynağı faizcilik olan Bankalarla çalışmaktadır. Yüz bini aşkın Diyanet personeli maaşlarını bankalardan alırlar. Merkezde Diyanet İşleri Başkanlığı’nın tutumunu bilmiyorum ama kurumun taşra teşkilatını teşkil eden müftülükler, personel maaşlarını, bankalardan promosyon almak için koz olarak kullanırlar. Personel maaşlarının yatırıldığı bankalarla promosyon konusunda anlaşmalar yaparlar. Müftülük personelinin sayısına bağlı olarak Fotokopi makinasından otomobile varıncaya kadar bankalardan promosyon ürünü alırlar. Hangi banka daha çok veya daha kıymetli promosyon ürünü verirse personel maaşları, Defterdarlık veya Mal Müdürlüğüne yazılan bir yazı ile o bankaya kaydırılır.

Okumaya devam et  KUR’AN; hidayet-doğru yol kılavuzu!

Türkiye Diyanet Vakfı’nın başkanı Diyanet İşleri Başkanı, vakfın taşrada bulunan şubelerinin başkanları ise müftülerdir. Ayrıca merkez ve taşrada bulunan yöneticileri de genelde Diyanet İşleri Başkanlığı’na mensup din adamlarıdır. Diyanet İşleri Başkanlığı, yürütmüş olduğu hac ve umre hizmetleri sebebiyle hacı adaylarından tahsil etmiş olduğu hac ve umre paralarını vakıf adına bankalarda açtırmış olduğu hesaplara aktarır ve bu paralar faiz karşılığı vadeli hesaplarda tutulur. Ayrıca müftülüklerce halktan toplanan bağış ve yardımlar da yine adı geçen vakıf adına bankalara aktarılır ve harcanmayan meblağlar yine faiz karşılığı vadeli banka hesaplarında değerlendirilir.

Eski bir TDV Müfettişi olarak yakından biliyorum ki; faizden sakınmak için vakıf paralarını vadesiz hesaplarda tutan Müftüleri ikaz ederek paraları vadeli hesaplara aktarmalarını özellikle talep ederdik. Vadesiz hesapta ısrar eden olursa kendilerini Genel Merkez marifetiyle yazılı olarak uyarırdık. Bunların içine muhtemelen yukarıda bahsi geçen Müftü efendi de dahildir. Özetle söylemek istersek, belki biraz çekinerek ve hık mık ederek de olsa “Faiz haramdır” diyen Diyanet İşleri Başkanlığı, tam da faizin merkezindedir. Esasen bu kapitalist düzende bundan kaçmak da mümkün değildir. O zaman geriye tek şey kalıyor, o da Kur’an’da yasaklanan faizle, bugünkü enflasyonist ortamda ödenen faizin aynı şeyler olmadığını ortaya koymak ve ona göre fetva vermektir.

Yukarıda bahsi geçen müftü efendi dostuma, televizyonda sarf etmiş olduğu sözlerden sonra oturdum bir e-posta gönderdim. İşte o e-postada faizle ilgili söylediklerim:

“Muhterem hocam,

Bir dost olarak sizi gerçekten seviyorum. Ancak dün akşam faiz konusundaki çıkışınızı hiç beğenmedim. Bunun sebebi, faize karşı çıkışınız değil, konuya gereğinden fazla eğilmeniz ve fazla dramatize etmenizdir…

‘Faiz haramdır’ Amenna. Ancak faizin yasaklandığı dönemdeki ekonomi sistemi ile günümüzün ekonomi sistemi aynı değildir. Faizin yasaklandığı dönemde, takas ve trampa sistemi geçerliydi. Yani ticaret, malın malla değiştirilmesi üzerine kuruluydu. Para sistemi ya yoktu, ya da çok az uygulanıyordu. Bu yüzden enflasyon diye bir şey de yoktu. Malların değer kaybı söz konusu değildi. Buna rağmen aç gözlü Arap tüccarları, ihtiyaç sahiplerine örneğin -Sana bir ölçek acve hurması veriyorum. Ancak belirlenen süre sonunda bana bir buçuk ölçek acve hurması vereceksin- ya da -Sana şu evsafta bir adet dişi deve veririm. Ancak süre sonunda aynı deveden iki tane isterim- diyorlardı. Yani tüccar vermiş olduğu malın iki mislini isteyebiliyordu. Bu tür bir alışverişte hem malın değerinden hiçbir şey eksilmiyordu, ham da alacaklılar sebepsiz ve aşırı derecede zenginleşiyorlar, borçlular ise adeta alacaklıların kulu ve kölesi oluyorlardı. Bana kalırsa Kur’an’ın yasakladığı faiz bu türlü bir faizdir. Bütün bunları dikkate almadan bugünkü ortamda ‘Faiz haramdır’ demeniz ve inandırıcı olmak için 40 sene önceki hayatınızdan örnekler vermeniz hiç doğru değildir.

Okumaya devam et  KTMM Başkanı Refat Çubarov’dan Ramazan ayı mesajı

Cami veya Kur’an Kursu yaptırmak ya da fakir fukaraya yardım etmek için zenginlerin kapılarını çaldığınız veya cami kapılarından yardım topladığınız bir vakıadır. Peki, topladığınız bu yardımların kaynağını biliyor musunuz? Bu yardımların içine faiz karışmadığından, ya da faiz karşılığı alınan krediler kullanılarak yapılan üretim faaliyeti sonucunda elde edilen gelirlerden gelmediğinden emin misiniz?

Dolayısıyla 1400 küsur sene önceki ekonomi sistemi ile bugünkü ekonomi sistemini karşılaştırmadan, 1400 küsur sene önceki bir yasağı ‘Faiz haramdır’ diyerek dile getirmenin pratikte hiç kimseye faydası da yoktur, hiçbir inandırıcılığı da yoktur. Bu tür açıklamalar, saf ve dindar vatandaşların aklını karıştırmaktan, onları şüpheye düşürmekten ve ellerindeki birikimlerini faizsiz bankacılık adı altında hortumlayanlara kaptırmaktan öte hiç bir amaca hizmet etmez.

Açıklamalarınızın bir olumsuz etkisi de, Diyanet İşleri Başkanlığı ve müftülükler olarak, promosyon almakta yarış ettiğiniz ve birbirine düşürdüğünüz bankalara ve bankacılara olacaktır. Bu tür açıklamalarınız karşısında sizlere promosyon veren bankacılar herhalde kıs kıs gülüyorlardır. Vatandaştan hac ibadetini yaptırmak maksadıyla toplamış olduğu hac paralarını ve yardım adı altında toplamış olduğu bağışları, en yüksek faizi veren bankalara yatırmaya çalışan bir kurumun mensubu, bu türlü açıklamalarda bulunamaz. Bulunursa da etkisi ve inandırıcılığı olmaz. Alay konusu yapılır.”

04 Ağustos 2011
Ömer Sağlam
_________________
1-Konuya ilişkin bazı ayetler için bkz. Bakara/275, 276, 278, Âl-i İmrân/130, Nisâ/160,161, Rûm/39.
2- ,
3- İlmihal, c, 2, s, 412 ve devamı, TDV İSAM Yayınları, İstanbul, 1999.


Comments

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir