ÇÖZÜ(L)M(E)

ÇÖZÜ(L)M(E) Hüseyin MÜMTAZ - TMT2

ÇÖZÜ(L)M(E) Hüseyin MÜMTAZ - TMT21

ÇÖZÜ(L)M(E) Hüseyin MÜMTAZ

Başlık biraz karışık oldu ama “Da Vinci Şifresi”, fakat daha çok da maçların şifreli kanallarda yayınlanmasından itibaren okuyucu zaten şifreyi bir şekilde kırmaya alışıktır..

Aynı okuyucu, Ağustos Ayı’nın benim için uzunca bir süredir başladığı gün biter hâle geldiğinin de farkında olduğundan Türkiye’nin fokurdadığı konulara girmeyişimi de eminim aynı şekilde anlayışla karşılayacaktır.

Bu günkü konumuz hem Kıbrıs’ta “Çözüm”, hem bir kere daha “1 AĞUSTOS”.. “

1 AĞUSTOS” KUTLU BİR TARİHTİR. 1 AĞUSTOS; Kıbrıs’ın Fethinin 440’ıncı, TMT’nin kuruluşunun 53’üncü, Güvenlik Kuvvetleri Komutanlığı’nın ise 35’inci kuruluş yıldönümleri olup Kıbrıs’ta “Toplumsal Direniş Bayramı” olarak kutlanır. (Neden “Millî” değil de “Toplumsal”?)

“Anlaşma-Çözüm” ise, Dâvutoğlu’nun Temmuz başında Lefkoşa’da elimize tutuşturduğu yol haritasının ilk ayağı.. Sonraki; “Referandum” ve “Birleş(tiril)miş” Kıbrıs’ın AB Dönem Başkanlığı safhalarını başka yazılarımızda incelemiştik.

Görüldüğü gibi ÇÖZÜM, iki harf oynamasıyla kolayca ÇÖZÜLME haline de gelebiliyor.

Batılılar için “Problem”, adanın fethedildiği 1 Ağustos 1571’de başlamıştı. Tam 440 yıldır süregelmesinin, hâlâ “çözülememesinin” asıl nedeni batının şuur altında yatan “Türklerin kovul(a)madığı tek adanın, KIBRIS” (İtalyan tarihçi Vera Constantini) olması keyfiyetidir. 440 yıldır süregelen diğer “problem”; Hürrem’in, oğlu “Sarı Selim-Sarhoş Selim”in tahta geçmesi için gözünü karartarak Şehzade Mustafa’yı öldürtmesi hadisesini bile ikinci planda bırakan GÖÇ(ler) olgusudur. 1) II’inci Selim fetihten sonra “tek Türk’ün bulunmadığı adaya” bir fermanla “sadece” Yörük ve Türkmenleri mecburi iskâna tâbi tutmuştur; 2) Arkadan bekâr ordu mensupları ve idari personelin evlenebilmeleri (ve dolayısı ile Hristiyan adalılarla da karışmamaları) için yine Anadolu’nun Türkmen-Yörük bölgelerinden “bakire kızlar” gönderilmesini ferman eylemiştir; 3) Ünlü Ebussuud Efendi’den de “kaçarak geri dönmeleri” halinde “katillerinin vacip olduğu” fetvası alınmıştır. Bütün bu “mecburiyetler”in, Osmanlı’nın Anadolu’da kendisine durmadan isyan eden Yörük-Türkmenlerden kurtulması-başından atması için konulduğu da ayrı bir iddiadır. Ünlü Mimar Sinan’ın; “Padişahım; benim ailemi de yanlışlıkla Kıbrıs’a iskâna tâbi tutmuşsunuz, bildiğiniz gibi biz Türkmen-Yörük değiliz, affedin” şeklindeki dilekçesinin de “uygun görülerek” ailenin “affedildiği”, o dönemle ilgili küçük bir ayrıntıdır.

Osmanlı 1571’de Kıbrıs’a “Türkmenleri” göndermişti, Türkiye ise 1974’de ve sonraki yıllarda “Türkiyeliler”i.

İkisi arasındaki fark ne mi?

KKTC halkı on yıldır bağırıyor, “Biz eskiden evlerimizin kapısını kilitlemezdik, şimdi sokakta gezemiyoruz” diyor. Aklınıza gelebilen her türlü suç oranı tavan yapmış, hapishanede yatan tutuklu ve hükümlülerin %85’i “Türkiyeli”. Çünkü KKTC’ye “ipini koparan” –kimlikle- gelebiliyor.

Kıbrıs Türküne inanmıyorduk. Şu haber de bu gün, 31 Temmuz tarihli; “Almanya’da ilk kez hazırlanan -Namus cinayetleri- raporuna göre 1996-2005 yılları arasında işlenen 78 cinayette faillerin üçte biri Türkiye’den gelen göçmenlerden oluşuyor. Almanya’da Max-Planck Enstitüsü Uluslararası ve Yabancılar Hukuku bölümü, Federal Asayiş Dairesi (BKA) adına, Almanya’daki namus ve töre cinayetlerini inceleyip rapor hazırladı. Suçluların hemen hemen hepsisin Almanya dışında dünyaya geldiği ve Alman vatandaşlıklarının da bulunmadığı belirtildi. Suçluların üçte birinin Türkiye’den geldiği ve cinayeti işlediği dönemde işsiz olduğu belirtildi”.

Dikkat edin, Almanya da “Türkiye’den gelen” diyor, “Türk” demiyor.

(KKTC’dekilere de ufak bir not; demek ki değil kimlik, pasaportla hem de Almanya’ya giriş bile fark etmiyormuş. Şeytan ayrıntıda gizliymiş.)

Evet, yâni 1571’den beri, 440 yıldır “çözüm” için “uğraşılıyor”. ÇÖZÜM, 1571’deki gibi Anadolu’nun 40 mil güneyindeki KIBRIS’ın “bütünüyle” Anadolu’da hükümran olan “DEVLET”e ait olmasıdır.

Keşke Abdülhamit, “hukuku şahanesine halel gelmemek kaydıyla” adayı kiralamasaydı.

Ne şahane hukukmuş o?

Ve o tarihten bu tarihe neden her türlü “Çözüm”ün yolu sadece bizim bir şekilde Rum’a toprak vermemizden geçiyor? Venedikliler, Cenevizliler, Lüzinyenler, hatta becerebiliyorsa “Arslan Yürekli Richard’lar” gelip taleplerini söylesinler ama neden Rumlar? 1. Rumlar tarihin hiçbir devrinde adada bağımlı yahut bağımsız bir devlet kurmamışlardır; 2. Ada’yı Rum’dan almamıştık ki Rum’a verelim. Neden “Gelin şurayı da size verelim de anlaşalım” demiyorlar? Dünyanın neresinde ülke büyüklükleri-sınırları, milletlerin nüfusuna oranla çiziliyor?

440 yıldır, belki de 444.000’inci defa halen olduğu gibi “toplumlararasında” Kıbrıs görüşülüyor. Kimse “problemin özünü” gözden kaçırmasın. 1. Ada’da Rumlar değil ama Hristiyanlar hep çoğunlukta idi ve 2. “Kıbrıs, Türklerin kovul(a)madığı tek ada” idi. Bu sefer de, 440 yıldır olduğu gibi yine “tek dişi kalmış” bütün canavarlar ÇÖZÜM diye başımıza çullandı. Ve 3. Rum; bırakın Karpaz, Maraş, Güzelyurt’u; GİRNE’yi verseniz, Anamur’u isteyecektir.

Siz yıllardır Girne’den Anadolu’ya yol bağlamamış mıydınız?

O da bağlıyor, 1826’dan beri.. Girit’ten bağlıyor, Rodos’tan bağlıyor, Midilli’den bağlıyor.. İstanbul’a bağlıyor, Sinop-Samsun-Rize’ye bağlıyor, Ayvalık-İzmir-Bodrum’a bağlıyor..

Bu perspektiften bakınca 1974’ün ve KIBRIS’ın asıl önemi nedir, biliyor musunuz?

1683 II’inci Viyana ile başlayan geri çekilişin durdurulduğu ve “tek dişi kalmış canavar”a karşı kazanıp “toprak” elde ettiğimiz ilk savaştır 1974..

Kurtuluş Savaşı farklıdır, “Kurtuluş”un savaşıdır, can havliyle tapulu evimizin içinde yok olmama mücadelesi yapmıştık.

Şimdi yılsonuna kadar ÇÖZÜM olur mu?

“Ver Kurtul” noktasındaysanız, “Verip kurtulursunuz”. Ama nereye kadar? Rum’un iştahının sonu olmayacağını yukarıda gördük.

“Vur kurtul” ise “konjonktürü” hazırlamanıza bağlı.. Sizin elinizdedir, 1974’deki gibi.

ONURLU – HAKÇA bir ÇÖZÜM istiyorsanız, masada bunun için oturuyorsanız Rum’un 1.“Anlaşma-referandum-birleşme”yi, 2.BM hakemliğinde, 3. 1 Temmuz 2012 takvimine kadar kabul edeceğini hiç zannetmeyin.

Hristofiyas son krizden güçlenerek çıkarsa, 2013 Başkanlık seçimine kadar sertleşecek, AB Dönem başkanlığını da “Türkler olmadan” tek başına kullanacaktır.

Hristofiyas son krizde koltuğunu kaybederse yerine gelenler sertleşecek 2013 Başkanlık seçimine kadar AB Dönem Başkanlığı kozunu “Türkler olmadan” kullanacaklardır.

AB’nin, Rum’un Dönem başkanlığını ileri bir tarihe ertelemesi “olmayacak duaya âmin” demektir.

Ve AB; Türkiye’yi gerçekten almak istiyor mudur ki Rum tarafını sıkıştırıp “aman Türkleri küstürmeyelim” diyecektir?

Bu coğrafyada konjonktürü etkileyecek-değiştirecek “bir ihtimal daha var”dır. Amerika’nın İran emelleri.

Amerika’nın, muhtemel bir İran müdahalesi bağlamında Türkiye’nin katkısına duyduğu ihtiyaç hayatîdir. a)İsrail’e özür bile diletebilir; b)AB’ye-Rum tarafına baskı yaparak “anlaşın” diyebilir.. O zaman da “takvim” 1 Temmuz 2012’e değil, ABD’nin İran’a müdahaleye karar vereceği zamanlamaya tâbi olacaktır.

Peki nasıl bir “Çözüm”? BM Genel Sekreteri’nin Kıbrıs Özel Temsilcisi Lisa Buttenheim; Liderlerin “Yönetim ve Güç Paylaşımı” başlığı altındaki ana konuları ele aldığı ve 4 saat süren son görüşmeden sonra bir açıklama yaparak “Görüşmede gizliliğin müzakere sürecindeki önemini vurgulayarak son günlerde bazı sızıntılar yaşandığını ifade etmiş ve bunun hiçbir yararı olmadığını” söylemiş. Buttenheim, “müzakerelerle ilgili sızıntıların sürecin ruhuna aykırı ve yanlış olduğunu” vurgulamış.

Neden?

Yangından mal mı kaçırıyorsunuz?

Bu millet KKTC’de değil de ay’da mı yaşıyor? “Anlaşma”dan hiç mi etkilenmeyecek? Referandum’da, 2004’de yapıldığı gibi 40.000 sayfalık metni okumadan, ne olduğunu anlamadan mı oy kullan(dırıl)acak?

Bırakın “güç paylaşımı”nı filan; ben size “toprağa” varmadan asıl çanak-çömleğin nerede patlayacağını söyleyeyim mi?

Özlük hakları, akçalı konular..

Şu anda KKTC’de “Bir eli yağda-bir eli balda” “emme –basma tulumba” ekonomisi yok mu? Her ay maaşlar, protokole bağlı olarak “ev ödevinin yapılabildiği ölçüde” temin edilebilen paracıklarla ödenmiyor mu? Diyelim anlaşma oldu.. Türkiye yine para gönderecek mi? Kime gönderecek, kaç kişiye gönderecek, neden gönderecek?

“Haçana bir” gönderecek?

“Federal” kamu görevlileri, memurlar, yargıçlar, doktorlar, emekliler… Sayıları kaç? Ne kadarı “federal devlet”in organlarında istihdam edilecek? Kuzeydeki “Fert başına düşen milli gelir”, anlaşma olduğu gün güneyinkine eşitlenecek mi? Değirmenin suyu nereden gelecek?

Ne diyordu Rum Merkez Bankası eski Başkanı? “Türkiye Kuzeye yılda 500 milyon Dolar veriyor ve maaşları ödüyor. Peki, olası bir çözümden sonra Ankara ile Kıbrıs Türk oluşturucu devletçiğinin bağları kalmadığı zaman ne olacak? Kıbrıs Türk memurlarının yükünü kim çekecek? Rum halkı, olası bir çözümden sonra KKTCdeki kamu görevlilerinin maaşlarının ödenmesine katkı yapmak istemiyor.. Rum halkı, öngörülen federal düzeni finanse edebilmek adına yaşam standartlarında gerçekleşecek olan düşüşe razı olmayacaktır. Oluşturucu devletçiklerden herhangi biri karşılayabileceğinden fazlasını harcamaya başlarsa merkezi hükümet tarafından mı kurtarılacak? Şayet Türk oluşturucu devletçiği KıbrıslıTürk memurların maaşlarını ödeyemez duruma gelirse, bu yükü kim karşılayacak? Bu konu, herhangi bir anlaşmaya varılmadan önce müzakere masasında görüşülmeli, çünkü bu, dönüşümlü başkanlıktan bile daha büyük bir engel teşkil edebilir.”(Cyprus Mail. Merkez Bankası eski başkanı Hristodulos Hristodulu 1 Aralık2009):

Kaldı ki; “Financial Times “a göre; “Güney Kıbrıs’ın yılsonuna dek 600 milyon euro’luk bir finansman açığı var. Gazetenin, elektrik kesintileri nedeniyle koridorları karanlık maliye bakanlığında konuştuğu ekonomist Andreas Çaralambus’a göre Kıbrıs’ın yılsonuna dek 600 milyon euro’luk bir finansman açığı var. Bazı uzmanlar ise bu rakamın, ülkenin GSYH’sinin yedi katı olan bankacılık sektörü desteğe muhtaç olursa çok daha büyüyeceğini düşünüyor”.

Bunu halledin, TOPRAK’ı sonra konuşuruz..

Hadi bakalım, kolay gelsin..

ÇÖZÜM ile ÇÖZÜLME arasında, görüldüğü gibi sadece iki harflik bir fark vardır kıymetli okuyucu.

1 AĞUSTOS kutlu olsun..

1 Ağustos 2011

57’NCİ ALAY HER YERDE HEPİMİZ

57’İNCİ ALAY’IN NEFERLERİYİZ

[email protected]


Comments

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir