“BİRLEŞİK” KIBRIS

“BİRLEŞİK” KIBRIS-Hüseyin MÜMTAZ - TMT2

“BİRLEŞİK” KIBRIS-Hüseyin MÜMTAZ - TMT2

“BİRLEŞİK” KIBRIS-Hüseyin MÜMTAZ

Kim istiyor, neden istiyor, nasıl istiyor?

Saat çalışıyor, “tik-tak,tik-tak”.

Şimdiye kadar Kıbrıs’ın “birleşmesini” Rumların ve kalbi Rumluk için çarpan çakma
sosyalistlerin istediğini zannediyorduk.

9 Temmuz günü Dâvutoğlu’nun Lefkoşa’da elimize tutuşturduğu yol haritasından
öğrendiğimize göre meğer “biz de istiyor muşuz”!

Gidilecek köyün adı “Birleşik Kıbrıs”, görünen iki minaresi de “Referandum” ve “Çözüm”..İsteyenlerin, isteme nedenleri de sübjektif ve “çeşitli”.

Rum, adanın birleşmesini istiyor, halkların değil. Bizim Rumofiller ise AB
vatandaşlığı havucunun peşine takılıp “Müslüman Kıprıslı” olmak istiyor.

Rum, bırakınız KKTC ile bir federasyon çatısı altında birleşmeyi; Türk’ün, Rum
Cumhuriyet’inde “Türk azınlık” olmasına bile tahammül edemiyor. Aynı Batı
Trakya’daki gibi “Müslüman Yunanlılar” istiyor.

Fatma Azgın; “Bu sorun ne zaman biter? AB-Kıbrıslıtürkler dayanışmasının başlamasıyla. AB’nin, kuzeyde yaşayan 80-90 bin arasındaki vatandaşlarının AB standartlarında bir topluma dönüşmesini
istediği ve harekete geçtiği zaman. Başka çözüm yolu görünmüyor….”

diyor..

Demek “kuzeyde yaşayan” 80-90 bin “AB vatandaşı” var ve AB bunların AB
standartlarında bir topluma dönüşmesini istemeli ve harekete geçmeli.

Harekete geçmiş zaten.. 2004’den bu yana kuzeyde seçilmiş-embedilmiş ceplere binlerce, milyonlarca euro-sterlin-dolar fonlanmıyor mu? Karen Fogg-Sorosçu çocukları Dereboyu’nda, Girne iç limanda salınmıyorlar mı?

Kim bu 80-90 bin “AB vatandaşı kuzeyli”?

“Kıbrıslıtürkler”… “Kıbrıs Türkleri” değil, “74 sonrası Türkiye’den göç edenler” hiç değil.

Hesabı nasıl tutmuşlar?

2011 Mayıs sonunda Rum İstatistik Dairesi kendi verilerine göre, KKTC’de yaşayan
Kıbrıslı Türklerin tam sayısının 89 bin 200 olduğunu belirtti.. Politis
haberinde Kıbrıs’ın tamamının, 2008’de 885 bin 600 olan nüfusunun 2009 sonunda
892 bin 400’e ulaştığını, bu sayıya KKTC nüfusu ve yabancıların da dahil
olduğunu yazarak, şu bilgileri de verdi: “Kıbrıslı Rumların tam sayısı 672 bin
800 (toplam nüfusun yüzde 75.4’ü), Kıbrıslı Türklerin tam sayısı 89 bin 200
(toplam nüfusun yüzde 10’u) ve yabancı ülke vatandaşlarının tam sayısı da 130
bin 400’dür (nüfusun yüzde 14.6’sı). Kıbrıs’ın toplam nüfus sayısına,
sayılarının 160-170 bin civarında olduğu tahmin edilen Türk yerleşikler dahil
değildir”.

Demek ki Rumlara göre “kuzeyde”  89 bin 200 “Kıbrıslı Türk”, 160-170 bin de “Türk yerleşik” yaşıyor.

Buna KKTC Devlet Planlama Örgütü Haziran 2011 başında cevap verdi; “Nüfusumuz 2006’da 259,168 kişi, 2007’de 271,223 kişi, 2008’de 279,064 kişi, 2009’da 285,356 kişi ve 2010’da ise 287,856 kişi olarak hesaplanmıştır. Ayrıca 2006 Nüfus ve Konut
Sayımı’nda sürekli ikametleri KKTC olan 178,031 KKTC vatandaşı tespit edilmiştir” dedi.

“Tercüme edersek”; DPÖ verilerine göre 2010’da KKTC’nin toplam nüfusu 287 bin’dir, bunun da 2006 verilerine göre 178 bini “Kıbrıs Türküdür”. Geriye kalan 90-100.00 kişi de “yerleşik”tir.

Bir diğer ilginç veri de Cenk Mutluyakalı’nın Rum İçişleri bakanı ile yaptığı röportajdan geldi. (Yeni Düzen.5. 1. 2011)

“İçişleri Bakanı Neoklis Siligodis; Kıbrıs Cumhuriyeti (Rum Yönetimi) İçişlerine bağlı
Nüfus ve Muhaceret Dairesi’ne göre, 2004 yılından 14 Eylül 2009 tarihine kadar,
Kıbrıslı Türklere 60 bin 108 kimlik kartı, 42 bin 846 pasaport ve 60 bin 135
doğum belgesi verildiğini açıkladı”.

Azgın’ın rakamları, Rum İstatistik Dairesinin verileriyle birebir örtüşüyor.

Örtüşüyor da, Rum’a göre 89.000; KKTC DPÖ’ye göre 180.000 Kıbrıs Türkü ile güneydeki Rum “seviyeli bir ilişki” kurmak, yâni “birleşmek” istiyor mu?

Aşağıdaki haber 11 Haziran 2001 tarihli VATAN’dan alınmıştır; (ALİ RUHLUEL/ LEFKOŞA, .DHA)

“Güney Kıbrıs’ın Limasol kentindeki deniz üssünde meydana gelen
patlama ortalığı savaş alanına çevirdi. Patlamada en az 12 kişi öldü, 64 kişi de yaralandı. Üssün komutanının da öldüğü açıklandı. Patlamanın Ocak 2009’da İran’dan Suriye’ye giderken el konulan bir gemide ele geçirilen ve üste tutulan konteynerlerdeki mühimmattan kaynaklandığı açıklandı. Rum yetkililer bölge halkına kan bağışı çağrısında bulundu. Aleksandra Dimitru adlı bir kadın -Büyük panik yaşandı. Bazı yaşlılar, Türklerin işgale başladığını sandılar- diye konuştu. Rum lider Dimitris Hristofyas, 15 Temmuz 1974 darbesi ve 20 Temmuz Barış Harekatı’na atıf yaparak, -Kara temmuza bir kara gün daha eklendi- dedi. Patlamanın ardından Savunma Bakanı Kostas Papakostas ve Genelkurmay Başkanı
Korgeneral Petros Çalikidis istifa etti. Rum yönetimi AB’den yardım isterken, KKTC sağlık ve elektrik alanında yardım önerisinde bulundu”.

Bu haber ışığında soruyu bir daha soralım, Rumlar, Türklerle birleşmek istiyor mu?”

Cahil vatandaşın “Türk işgali başladı zannettik”, okumuş Cumhurbaşkanı’nın “Kara
Temmuz” yorumlarından sonra;

yâni…

Başına gökten taş düşse Türk’ten bilen okumuş-cahil Rum Türk’le birleşmeyi istiyor mu?

Cevabı yine kendileri veriyor..

Kıbrıs Rum kesiminde yapılan kamuoyu yoklamasına göre, (5 Mayıs 2011) her 10 Rum’dan 6’sı Kıbrıslı Türklerle birlikte yaşamayı zor görüyor. Rum halkının yüzde 70’i, KKTC Cumhurbaşkanı Derviş Eroğlu ve Rum yönetimi lideri Dimitris Hristofyas
arasında yürütülmekte olan müzakerelerden bir sonuç çıkmasını beklemiyor; yüzde
83’ü ise Rum yönetimin Türkiye’ye Avrupa Birliği (AB) üyeliğinde “veto” kullanmasını istiyor.

Fileleftheros gazetesinde, Rum tarafındaki Marfin Laiki Bank ve RAI Consultants tarafından düzenlenen “Kıbrıs (Rum) Barometresi”nde Kıbrıs sorununa ilişkin sonuçlar yayımlandı. Barometre sonuçları, Rum kamuoyunun 2010 yılındaki görüşlerinin değişmediğini gösterdi. Bu yıl yapılan çalışmada, müzakerelerden bir sonuç çıkmayacağı görüşünde olanlar yüzde 72. Bu oran, 2010’da yapılan çalışmada
yüzde 70 idi. Katılımcılara Kıbrıs sorununun çözülmemesi halinde mevcut durumun
sürdürülmesinin mümkün olup olmadığı da soruldu. Katılımcıların yarısı “mevcut
durumun sürdürülmesinin mümkün olduğu”, diğer yarısı da “mümkün olmadığı”
yanıtını verdi.

Buyurun buradan yakın..

Bitmedi..
Hristofiyas bakın başka daha ne istiyormuş.. (www.radikal.com.tr 14 Mart 2011)

“Türkler doğurmasın!

Rum lider Hristofyas’ın ‘Türklerin sayısının dörte biri geçmemesi gerektiği’ şeklindeki
sözlerini bir Türk yetkili, -Hristofyas açık açık bize ‘Türkler doğurmasın’
diyor- diye değerlendirdi. KKTC Cumhurbaşkanı Derviş Eroğlu ile Rum Yönetimi
Lideri Dimitris Hristofyas arasında, Kıbrıs sorununa nihai çözüm bulmak için
devam eden görüşmelere ‘Vatandaşlık’ konusu damga vurdu. Yeni kurulacak
devletin vatandaşlarının sayısının tartışıldığı geçen haftaki görüşmede
Hristofyas, KKTC nüfusunun önemli bir bölümünün vatandaşlıktan çıkarılmasını
istedi.  Milliyet gazetesinden Sefa Karahasan’ın haberine göre ‘Kuzey’de nüfus sayımı yapılmalı’ diyen Hristofyas, Türklerin sayısının, oluşacak yeni devlette 4’te 1 kadar olması gerektiğini savundu. Rum lider, ‘Bu sayının sürekli aynı kalması yönünde’ diretti. Kıbrıs Türk tarafı ise, Hristofyas’ın önerisine ‘insan haklarına uymadığı’ gerekçesiyle sert tepki gösterdi. Türklerin doğurganlığına işaret eden Türk heyeti, ‘Bu nasıl olacak? Belki anlaşmadan yıllar sonra Türk halkı daha fazla doğurarak devletin 4’te 2’sine denk gelecek’ yaklaşımında bulundu. Hristofyas ise ‘Sayı her zaman
dörtte bir olmalı’ ısrarını sürdürdü”.

74 sonrası Türkiye’den göcedenler gönderilsin, kalanlar da doğurmasın..

Başka emriniz?

Öyle de, turpun büyüğü daha torbada..

“Türkiye Kuzeye yılda 500 milyon Dolar veriyor ve maaşları ödüyor. Peki, olası bir çözümden sonra Ankara ile Kıbrıs Türk oluşturucu devletçiğinin bağları kalmadığı zaman ne olacak? Kıbrıs Türk memurlarının yükünü kim çekecek? Rum halkı, olası bir çözümden sonra KKTCdeki kamu görevlilerinin maaşlarının ödenmesine katkı yapmak istemiyor.. Rum halkı, öngörülen federal düzeni finanse edebilmek adına yaşam standartlarında gerçekleşecek olan düşüşe razı olmayacaktır. Oluşturucu devletçiklerden herhangi biri karşılayabileceğinden fazlasını harcamaya başlarsa merkezi hükümet tarafından mı kurtarılacak? Şayet Türk oluşturucu devletçiği Kıbrıslı Türk memurların maaşlarını ödeyemez duruma gelirse, bu yükü kim karşılayacak? Bu konu, herhangi bir anlaşmaya varılmadan önce müzakere masasında görüşülmeli, çünkü bu, dönüşümlü başkanlıktan bile daha büyük bir engel teşkil edebilir.”
(Cyprus Mail. Merkez Bankası eski başkanı Hristodulos Hristodulu 1 Aralık 2009):

Hristodulu; “Rum halkı, öngörülen federal düzeni finanse edebilmek adına yaşam
standartlarında gerçekleşecek olan düşüşe razı olmayacaktır. Oluşturucu
devletçiklerden herhangi biri karşılayabileceğinden fazlasını harcamaya
başlarsa merkezi hükümet tarafından mı kurtarılacak?” lafını ne zaman söylemiş?

1 Aralık 2009’da..

Cicim ayları..

O tarihten sonra Yunanistan battı. İrlanda, Portekiz teslim oldu. İtalya, İspanya
sırada. Belçika kuyrukta, İngiltere sallanıyor..

Rum kesimi de batmak üzere..

1.Güney Kıbrıs’ta 2010 – 2011 döneminde maaşlarda sıfır artış yapılması konusunda
anlaşmaya varılırken, Rum hükümetinin şimdi de 2011 – 2012 döneminde 70 milyon
Euro tasarruf sağlayacak önlemler alınması konusunu gündeme getirdiği bildirildi.

2.Vasiliu’dan şok ekonomi raporu: “Maaşlar, devlet gelirlerini yiyor”

Rum Yönetimi eski Başkanlarından Yorgos Vasiliu, Kostas Pashalis isimli Rum
istatistikçiyle birlikte, Rum kamu sektörünün gerçek büyüklüğü ve masrafı ile
1960’tan bugüne kadarki yükseliş hızını resmi verilere dayanarak inceledi ve
bir şok raporla ortaya çıktı.

3. Rum Yönetimi Başkanı Dimitris Hristofyas, iktidar partileri AKEL Genel Sekreteri
Andros Kiprianu ve DİKO Başkan Marios Karoyan ile 7 maddelik ekonomik önlem
paketi üzerinde anlaştı.

Politis gazetesi, “Olumlu Memorandumun Hayata Geçirilmesi İçin Acele Ediliyor… Meclis kapanmadan Önce Ekonomik Önlem Paketi Geçirilmeli” başlıklarıyla manşete çektiği haberinde, hükümetin ekonominin düze çıkması için verdiği zorlu maratonun ardından, ekonomik önlemlerle ilgili nihai bir paket üzerinde anlaştığını yazdı.

Habere göre, Hükümet Sözcüsü Stefanos Stefanu tarafından açıklanan ekonomik önlem paketindeki maddeler şunlar:

a.Verimli olmayan ve kapatılmaları yönünde Bakanlar Kurulu kararı bulunan KİT’lerin kapatılma süreci hızlandırılacak, b.Kamu’da elzem olmayan boş kadroların kaldırılacak, bu yöndeki olası istisnalar yüzde 10’u aşamayacak,c. Kamudaki personel sayısında 5 yıl içerisinde 5 bin kişinin azaltılması hedefiyle 1 yeni personelin işe
alınabilmesi için 4 personelin emekli olması şartı uygulanacak,d.Vardiya sistemi uygulanacak, işe yeni girenlerin çalışma şartları vardiya sistemini kolaylaştıracak şekilde düzenlenecek, e.Ek mesai gerektiren çalışmalar 2011 bütçesinde yüzde 5 oranında azaltılacak, 2012’de 2011’e kıyasla yüzde 20 daha da azaltılacak,f. Yeni işe alınanların maaş bedelleri azaltılacak, bu uygulamanın hemen hayata geçirilmesi konusunda Maliye Bakanlığı yetkilendirilecek, g.Eşel Mobil’in daha adil paylaşımı için diyalog başlatılacak.

Bu arada “kuzeyde” ekonominin düze çıkarılması için hükümetçe yapılmaya çalışılan
kısıtlı onarımların son bir yıldır “toplumsal muhalefet” yüzünden bir türlü
hayata geçirilemediğini de bir tarafa kaydedin lütfen.

Kendi sıkışık Rum, bir de kuzeyden gelecek “açları” beslemek ister mi?

Şimdi siz bıkmadan sıraladığımız bu kadar sosyal, ekonomik, kültürel, insanî ve de tarihi gerçeklerden sonra Rumların “birleşmeyi” isteyebileceğini düşünebiliyor
musunuz?

Adamın son patlamada elektrik santrali devre dışı kalıyor, Türklerden gelen yardım
teklifini daha “düşünüyor”..

“Kuzey”den giden elektrik yardım teklifi de bir başka garabet. Sen vatandaşına dünyanın en pahalı elektriğini sat, yine de yetişeme ve program dışı elektrik kesintileriyle yazın göbeğinde milleti feryat ettir. Sonra kalk Rum’a yardım teklif et..

Rum “birleşmeyi” istemez de Dâvutoğlu’nun çizdiği “yol haritası”ndaki hele şu
kavrama Rumların şiddetle bir kere daha itiraz edeceğini düşünüyorum; “1 Temmuz
2012’de AB Dönem Başkanlığını –BİRLEŞİK- Kıbrıs’ın devralması”..

2004 Annan Referandum’unu 20 Nisan’da yaptık mı, yaptık.. Rum, bir hafta sonra 1
Mayıs’da AB üyesi olacak mıydı, olacaktı..

Sizce neden HAYIR dedi o referanduma?

Bir hafta sonra zaten AB üyesi olacaktı, sonrasında masaya AB üyesi olarak daha
güçlü oturup, Annan’dan daha fazla şey koparacaktı.

Şimdi olmakta olan, olacak olan da budur.

Annan’ın, Rumlar lehine revize edilmiş şekli bize yutturulmaya çalışılacaktır.

Muhtemel bir “plan”da Annan’ı mumla arayacağız demektir.

Peki sizce 2004’deki “o” Rum…

2011’de yahut 2012 başında başına taş mı düştü de Türk’le birleşip AB Başkanlığı yapmak ister, yoksa tek başına mı masaya oturmak ister?

Kıymetli İsmet Kotak çok güzel yazdı;

“Ben 2012 Temmuz’unun bir birlikteliğin başlangıcı olamayacağına adım gibi eminim. Çünkü tarih boyunca -AB dönem başkanlığı-, Kıbrıs Rum’unun ve Yunanlının Kıbrıs davalarına dayalı olarak elde edebildikleri en büyük fırsattır.  Bunu Kıbrıs Türkü ile paylaşması demek, ikide bir söyledikleri gibi -Ana hedefe ihanet- olur. Oysa 2012 Temmuz’una kadar ayak sürürlerse, AB Patronu olarak tepelerde bir yerde olacaklar ve buradan öteki konulara hükmedeceklerdir. Hatta
-Türkiye’yi- dize getrime olanağı da bu yolla elde edilecektir. Bu Rum ve Yunan mantığıdır.

Buna kanıt isteyenler, Rum eski Başkanlardan Andreas Vasiliu’nun
kendinden daha acar politikacı olan eşi Andrulla Vasiliu’nun geçen günkü
açıklamalarına baksınlar. Avrupa Komisyonu’nun Eğitim, Kültür, Çokdillilik, Spor, Medya ve Gençlik işlerinden sorumlu üyesi Kıbrıslı Rum Andrulla Vasiliu, Kıbrıs’ın 2012’nin ikinci yarısında üstleneceği oluşturması bakımından -altın fırsat- olarak değerlendirdi. Vasiliu, Kıbrıs Başkanlığı için başarılı olmanın önemli olduğunu, böylelikle Kıbrıs’ın AB üyesi bir ülke olarak önemli konuları başarıyla yürütebilecek sağlam bir ülke olarak nitelendirilebileceğini söyledi…

Öte yandan, Rum Siyasi Partileri ve hatta Rum basını, bitmeyen Rum
isteklerini saymaya başladılar. Karpaz, Güzelyurt, Maraş, limanlar, haritada düz çizgi ile daha fazla toprak elde edilmesi ve -Türk Kurucu Devletine- bırakılacak topraklara 100 bin Rum’un dönmesi başlıklara çıkarılmaktadır. Hatta Karpaz’ın kanton olması da gündeme alınmıştır.

Bu yıl sonuna kadar ayak sürüme, AB dönem başkanlığının başlayacağı Temmuz 2012 tarihine kadar sıkı duruş anlamına gelmektedir” diyor
Kotak…

Doğru söylüyor..

Ama saat de çalışıyor; “Tik-tak;tik-tak”..

2010’nin 1 Temmuz’una şunun şurasında ne kaldı? 14 Temmuz 2011

57’NCİ ALAY HER YERDE

HEPİMİZ 57’İNCİ ALAY’IN
NEFERLERİYİZ

[email protected]

 

 

 

 

 


Comments

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir