KOD ADI; ANGELİNA

KOD ADI; ANGELİNA Hüseyin MÜMTAZ “Aborjinlerle, Maborjinler birbirini yiyor” yahut “Tutsiler Hutular’ın boğazını kesiyor” desem “prime time” da “rating”im yerlerde sürünür ama “Elizabeth Taylor, Ruanda lideri Juvénal Habyarimana ile tenhada yakalandı” desem tüm zamanların en iyi derecesini yaparım.. Bu da aynı hesap.. Ve onun için başlıkta Angelina var. Tunus, Libya, Mısır, Yemen….. ve Suriye.. Ateş bacayı sarıyor… Saddam öldü(rüldü) Amerika Irak’tan “çekildi”; çünkü dünya kamuoyuna karşı bahanesi kalmadı. Bin Lâdin öldü(rüldü) ve Obama Afganistan’daki 33 bin asker için “çekilme emri” verdi. Afganistan Devlet Başkanı Hamid Karzai, (ki kendisi aynı zamanda Amerikan vatandaşıdır) ABD’nin Taliban örgütüyle görüşmelerde bulunduğunu söyledi. Karzai, başkent Kabil’de düzenlediği basın toplantısında, ABD ile diğer yabancı güçlerin, Afganistan’da neredeyse 10 yıldır süren savaşa çözüm bulunması amacıyla Taliban örgütüyle öngörüşmelerde bulunduğunu belirtti. Amerika güya çekiliyor… Yeni duruma, oluş(turul)an yeni haritaya göre yığınakta yeniden tertiplenmeye ihtiyacı var. Harita tanıdık; Rice-Ralph Peters haritası.. Bu arada Filistin’de anlaştıkları ifade edilen Meşal ile Abbas’ın birbirlerine halâ hafif yollu elense çektiklerini; Lübnan’da ise Hariri’nin Esad korkusu yüzünden Paris’e kaçtığını bir kenara yazın.. Diğer kenara Amerika’nın önümüzdeki günlerde Larnaka ve Baf havaalanlarına çok sayıda savaş helikopteri ve uçağı konuşlandırma olanaklarını araştırdığının belirlendiğini; Yanına; Dördüncü aşaması ancak 2020’de yürürlüğe girecek olan NATO Avrupa Füze Savunma Sistemini oluşturan “4 Aşamalı Uyarlanabilir Füze Savunma Sistemi”nin daha tartışmaları sürerken, Mart 2011 ortalarında Norfolk’dan, füze savunma sistemine yönelik askeri donanımı tamamlamak üzere, 6 aylık görev için Akdeniz’e hareket eden ve 17 Mayıs 2011 günü Yunanistan karasularına giren son teknoloji Aegis füze ve radar sistemleriyle donatılmış USS Monterey kruvazörünün “Sea Breeze 2011” tatbikatına katılmak üzere çıt çıkarmadan ama Montrö’ye aykırı olarak Türk Boğazlarından geçerek Karadeniz’e girdiğini; Onun yanına da Sarkisyan’ın söylediklerini yazın.. Strasbourg'da Avrupa Konseyi Parlamenter Meclisi genel kurulunda yaptığı konuşmada Türkiye'nin "soykırımı" tanımamasını eleştiren Sarkisyan, bu konuyu gelecek kuşaklara bırakmayacaklarını savunuyor. Dağlık Karabağ'ın "Avrupa'nın ve Avrupa toplumunun parçası" olduğunu dile getiren Sarkisyan, Azerbaycan'ın silahlandığını, kendi ülkesinin ise "barışa yönelik çalıştığını", İki ülke arasında savaş çıkması halinde tarafların çok kayıp vereceğini düşündüğünü söylüyor. Sarkisyan'a genel kurulda Avrupalı parlamenterlerle soru-cevap bölümünde Türk ve Azeri parlamenterlerden soru gelmemesi dikkat çekiyor. Türk ve Azeri parlamenterlerden Sarkisyan’a neden hiç soru gelmiyor? Onun da yanına Avrupa Komisyonu’nun Türkiye Masası Şefi Jean-Christophe Filori’nin, Türkiye AB müzakere sürecinin bloke olduğunu; bu durumun, 1. reform sürecinin yavaşlaması, 2. bazı AB ülkelerinin Türkiye’nin üyeliğine ilişkin çekimserliği ve 3. Kıbrıs sorunu olmak üzere, üç nedenden kaynaklandığını ifade ettiğini ekleyin.. Ne görüyorsunuz? Çevremiz “sıfır sorun” bağlamında tam bir Arap Saçı.. Dönüyoruz “içeriye”.. “İçimizdeki İmralılı” diyor ki; "Meclis derhal toplanmalıdır. Çözüm konusunda rolümü oynayabilmem için Meclis’in bana bir çağrı yapması gerekiyor. Eğer Meclis bu çağrıyı yaparsa ben de silahlı güçlerin çatışmasız bölgelere çekilmesi konusunda ve diğer hususlarda elimden geleni yaparım".. Arkadan KCK da “çatışmasızlık süreci” için “iki koşul” koyuyor; “1.TBMM yeni yasama dönemine başlarken Türkiye’nin en temel ve stratejik sorunu olan Kürt sorununu çözmek üzere, Abdullah Öcalan’a demokratik anayasal çözüm sürecinde rolünü oynaması için çağrı yapmalı ve buna uygun koşullar yaratmalıdır. 2.Türkiye Cumhuriyeti devleti ve hükümeti adına Başbakan veya benzer düzeyde devleti bağlayan bir yetkili tarafından Kürt sorununun çözümünde imha ve tasfiye değil, diyalog ve barışçıl yolların esas alınacağını, bu temelde polis ve asker operasyonlarının durdurulduğunu açıkça kamuoyuna deklare ederek sürecin gelişmesi için start vermelidir." Bu son haberi Karzai’nin; Amerika’nın Taliban ile görüştüğünü açıklaması haberi ile beraber okuyun lütfen.. Görüldüğü gibi içerisi de dışarısı gibi Arap saçından beter.. Ve tam da bu satırların yazıldığı gün Bayan Clinton ses veriyor; “Suriye'nin Türkiye sınırı yakınına asker yığmasından kaygılı olduklarını belirterek, olası bir sınır çatışması tehlikesine” dikkat çekiyor. Ve işte tam bu anda, eş zamanlı olarak CIA pişmiş aşa su katıyor; ) Ortadoğu bölgesinde yıllarca görev yapan emekli CİA ajanı Robert Baer, Türkiye'nin "bölgede başlıca güç olabilmek için Şiileri zayıflatmaya çalıştığını" öne sürerken, Suriyeli muhaliflere Türkiye'den silah gittiği iddiasında bulunuyor.. 1980 ve 1990 yıllarında Lübnan ve Suriye'de görev yapan emekli üst düzey CİA ajanı Robert Baer, EUObserver ile yaptığı mülakatta ABD ve AB'nin Suriye'ye yönelik politikasının İran'a zarar vermeyi, İsrail ve Lübnan'daki Hristiyanları korumayı amaçladığını savunuyor. Baer, ABD ve AB'nin Ortadoğu'da Sünnilerin yanında yer aldığını söylüyor. Türkiye'nin de "bölgede başlıca güç haline gelebilmek için Şiileri zayıflatmaya çalıştığını" öne süren Baer, "Suriye'de temas ettiğim kişilerle hala konuşuyorum ve onlar, Suriye'ye (muhalefete) sadece Lübnan'daki Sünnilerden ve Irak'ın aracılığıyla değil, Türkiye'den de silah geldiğinden eminler" diyor. “Olaylar” başla(tıl)dığından itibaren bu satırların yazıldığı saat itibariyle 11.000’i aşkın mülteci-sığınmacı Türkiye’ye kaçıyor, Kızılay’ın düzenlediği çadır kente sığınıyor. Davutoğlu diyor ki; 1. O kardeşlerimizi biz, herhangi bir mülteci grubu, sığınmacı olarak değil, misafir olarak görüyoruz. 2.Yakın akrabalık ilişkilerimiz var, sınır boylarında aynı aileye mensup insanlar var. 3. Dolayısıyla en başından itibaren Suriye ile kader birliği içinde davrandık. ) Suriye Müslüman bir Arap ülkesidir.. Nüfusun % 90’ı Arap; % 9’u Kürt, geriye kalan %1’lik bölümü de Ermeni, Çerkes ve Türkler teşkil eder. Nüfusun hemen hepsi (% 85) Müslümandır. Çok az bir bölümü Hıristiyandır. Bu Hıristiyanlar genellikle Katolik, Ortodoks, Suriye Ortodoksu, Monofist, Protestan, Keldani ve Nasturi gibi ayrı gruplar halindedir. Müslümanların büyük bir bölümü Sünnidir. Ayrıca Aleviler, İsmaililer ve Dürziler de vardır. Çok az sayıda Yezidi, Rafizi ve Şii mevcuttur. Irak’ta Şii çoğunluk Sünni azınlık; Suriye’de ise Sünni çoğunluk, Nusayri (Arap Aleviliği) azınlık tarafından yönetilmektedir. Yukarıdaki sosyolojik-demografik istatistikler ışığında “yakın akrabalık” ilişkilerini anlamıyorum. Üstelik Türkiye’nin; son derece hassas mezhepsel denge dolayısı ile yoğurdu üfleyerek yemesi gerektiğini düşünüyorum. “Kader birliği” kavramına da çok muhterem Davutoğlu'nun sübjektif anlamlar yüklediğini zannediyorum. Oğul Esat zamanında kader birliği var da, baba Esat zamanında neden yoktu? Madem kader birliği-yakın akrabalık ilişkileri vardı, yıllar boyu Suriye Bekaa’da neden “içimizdeki İmralılı’ya” yardım ve yataklık yaptı? İşte tam burada devreye Angelina Jolie giriyor. Hanımefendi’nin resmî ünvanı; “Birleşmiş Milletler Sığınmacılar Yüksek Komisyonu İyi Niyet Elçisi”dir. Madem mülteciler “misafirdi”; neden BM’nin “sığınmacı” iyi niyet elçisinin ziyareti kabul edildi? Angelina özel bir misyonla geldi. 5 saat geldi ve rüzgâr gibi geçti, gitti. Daha önce de Tunus, Mısır ve Lübnan’ı ziyaret etmişti.. Geldi çünkü Amerika; yukarıdaki örneklerde olduğu gibi “dünyanın dikkatinin bu bölgeye çekilmesi”ni istiyordu.. Angelina ayrılırken demiş ki; “Çağırsınlar, seve seve bir daha gelirim”. Aman gelmesin… Çünkü gelecek seferki ziyaretinin Türkiye’deki bir “ada”ya olacağı düşüncesindeyim. Amerika Irak’tan çekildi, Afganistan’dan çekiliyor, ama Kıbrıs’a yığınak yapıyor, Sarkisyan konuşuyor, Türkiye’nin AB süreci bloke oluyor, Monterey Karadeniz’e çıkıyor… Sıra sizce kime geliyor?24 Haziran 2011 57'NCİ ALAY HER YERDE HEPİMİZ 57'İNCİ ALAY'IN NEFERLERİYİZ mumtazbay@hotmail.com - huseyin mumtaz

KOD ADI; ANGELİNA Hüseyin MÜMTAZ “Aborjinlerle, Maborjinler birbirini yiyor” yahut “Tutsiler Hutular’ın boğazını kesiyor” desem “prime time” da “rating”im yerlerde sürünür ama “Elizabeth Taylor, Ruanda lideri Juvénal Habyarimana ile tenhada yakalandı” desem tüm zamanların en iyi derecesini yaparım.. Bu da aynı hesap.. Ve onun için başlıkta Angelina var. Tunus, Libya, Mısır, Yemen….. ve Suriye.. Ateş bacayı sarıyor… Saddam öldü(rüldü) Amerika Irak’tan “çekildi”; çünkü dünya kamuoyuna karşı bahanesi kalmadı. Bin Lâdin öldü(rüldü) ve Obama Afganistan’daki 33 bin asker için “çekilme emri” verdi. Afganistan Devlet Başkanı Hamid Karzai, (ki kendisi aynı zamanda Amerikan vatandaşıdır) ABD’nin Taliban örgütüyle görüşmelerde bulunduğunu söyledi. Karzai, başkent Kabil’de düzenlediği basın toplantısında, ABD ile diğer yabancı güçlerin, Afganistan’da neredeyse 10 yıldır süren savaşa çözüm bulunması amacıyla Taliban örgütüyle öngörüşmelerde bulunduğunu belirtti. Amerika güya çekiliyor… Yeni duruma, oluş(turul)an yeni haritaya göre yığınakta yeniden tertiplenmeye ihtiyacı var. Harita tanıdık; Rice-Ralph Peters haritası.. Bu arada Filistin’de anlaştıkları ifade edilen Meşal ile Abbas’ın birbirlerine halâ hafif yollu elense çektiklerini; Lübnan’da ise Hariri’nin Esad korkusu yüzünden Paris’e kaçtığını bir kenara yazın.. Diğer kenara Amerika’nın önümüzdeki günlerde Larnaka ve Baf havaalanlarına çok sayıda savaş helikopteri ve uçağı konuşlandırma olanaklarını araştırdığının belirlendiğini; Yanına; Dördüncü aşaması ancak 2020’de yürürlüğe girecek olan NATO Avrupa Füze Savunma Sistemini oluşturan “4 Aşamalı Uyarlanabilir Füze Savunma Sistemi”nin daha tartışmaları sürerken, Mart 2011 ortalarında Norfolk’dan, füze savunma sistemine yönelik askeri donanımı tamamlamak üzere, 6 aylık görev için Akdeniz’e hareket eden ve 17 Mayıs 2011 günü Yunanistan karasularına giren son teknoloji Aegis füze ve radar sistemleriyle donatılmış USS Monterey kruvazörünün “Sea Breeze 2011” tatbikatına katılmak üzere çıt çıkarmadan ama Montrö’ye aykırı olarak Türk Boğazlarından geçerek Karadeniz’e girdiğini; Onun yanına da Sarkisyan’ın söylediklerini yazın.. Strasbourg’da Avrupa Konseyi Parlamenter Meclisi genel kurulunda yaptığı konuşmada Türkiye’nin “soykırımı” tanımamasını eleştiren Sarkisyan, bu konuyu gelecek kuşaklara bırakmayacaklarını savunuyor. Dağlık Karabağ’ın “Avrupa’nın ve Avrupa toplumunun parçası” olduğunu dile getiren Sarkisyan, Azerbaycan’ın silahlandığını, kendi ülkesinin ise “barışa yönelik çalıştığını”, İki ülke arasında savaş çıkması halinde tarafların çok kayıp vereceğini düşündüğünü söylüyor. Sarkisyan’a genel kurulda Avrupalı parlamenterlerle soru-cevap bölümünde Türk ve Azeri parlamenterlerden soru gelmemesi dikkat çekiyor. Türk ve Azeri parlamenterlerden Sarkisyan’a neden hiç soru gelmiyor? Onun da yanına Avrupa Komisyonu’nun Türkiye Masası Şefi Jean-Christophe Filori’nin, Türkiye AB müzakere sürecinin bloke olduğunu; bu durumun, 1. reform sürecinin yavaşlaması, 2. bazı AB ülkelerinin Türkiye’nin üyeliğine ilişkin çekimserliği ve 3. Kıbrıs sorunu olmak üzere, üç nedenden kaynaklandığını ifade ettiğini ekleyin.. Ne görüyorsunuz? Çevremiz “sıfır sorun” bağlamında tam bir Arap Saçı.. Dönüyoruz “içeriye”.. “İçimizdeki İmralılı” diyor ki; “Meclis derhal toplanmalıdır. Çözüm konusunda rolümü oynayabilmem için Meclis’in bana bir çağrı yapması gerekiyor. Eğer Meclis bu çağrıyı yaparsa ben de silahlı güçlerin çatışmasız bölgelere çekilmesi konusunda ve diğer hususlarda elimden geleni yaparım”.. Arkadan KCK da “çatışmasızlık süreci” için “iki koşul” koyuyor; “1.TBMM yeni yasama dönemine başlarken Türkiye’nin en temel ve stratejik sorunu olan Kürt sorununu çözmek üzere, Abdullah Öcalan’a demokratik anayasal çözüm sürecinde rolünü oynaması için çağrı yapmalı ve buna uygun koşullar yaratmalıdır. 2.Türkiye Cumhuriyeti devleti ve hükümeti adına Başbakan veya benzer düzeyde devleti bağlayan bir yetkili tarafından Kürt sorununun çözümünde imha ve tasfiye değil, diyalog ve barışçıl yolların esas alınacağını, bu temelde polis ve asker operasyonlarının durdurulduğunu açıkça kamuoyuna deklare ederek sürecin gelişmesi için start vermelidir.” Bu son haberi Karzai’nin; Amerika’nın Taliban ile görüştüğünü açıklaması haberi ile beraber okuyun lütfen.. Görüldüğü gibi içerisi de dışarısı gibi Arap saçından beter.. Ve tam da bu satırların yazıldığı gün Bayan Clinton ses veriyor; “Suriye’nin Türkiye sınırı yakınına asker yığmasından kaygılı olduklarını belirterek, olası bir sınır çatışması tehlikesine” dikkat çekiyor. Ve işte tam bu anda, eş zamanlı olarak CIA pişmiş aşa su katıyor; ) Ortadoğu bölgesinde yıllarca görev yapan emekli CİA ajanı Robert Baer, Türkiye’nin “bölgede başlıca güç olabilmek için Şiileri zayıflatmaya çalıştığını” öne sürerken, Suriyeli muhaliflere Türkiye’den silah gittiği iddiasında bulunuyor.. 1980 ve 1990 yıllarında Lübnan ve Suriye’de görev yapan emekli üst düzey CİA ajanı Robert Baer, EUObserver ile yaptığı mülakatta ABD ve AB’nin Suriye’ye yönelik politikasının İran’a zarar vermeyi, İsrail ve Lübnan’daki Hristiyanları korumayı amaçladığını savunuyor. Baer, ABD ve AB’nin Ortadoğu’da Sünnilerin yanında yer aldığını söylüyor. Türkiye’nin de “bölgede başlıca güç haline gelebilmek için Şiileri zayıflatmaya çalıştığını” öne süren Baer, “Suriye’de temas ettiğim kişilerle hala konuşuyorum ve onlar, Suriye’ye (muhalefete) sadece Lübnan’daki Sünnilerden ve Irak’ın aracılığıyla değil, Türkiye’den de silah geldiğinden eminler” diyor. “Olaylar” başla(tıl)dığından itibaren bu satırların yazıldığı saat itibariyle 11.000’i aşkın mülteci-sığınmacı Türkiye’ye kaçıyor, Kızılay’ın düzenlediği çadır kente sığınıyor. Davutoğlu diyor ki; 1. O kardeşlerimizi biz, herhangi bir mülteci grubu, sığınmacı olarak değil, misafir olarak görüyoruz. 2.Yakın akrabalık ilişkilerimiz var, sınır boylarında aynı aileye mensup insanlar var. 3. Dolayısıyla en başından itibaren Suriye ile kader birliği içinde davrandık. ) Suriye Müslüman bir Arap ülkesidir.. Nüfusun % 90’ı Arap; % 9’u Kürt, geriye kalan %1’lik bölümü de Ermeni, Çerkes ve Türkler teşkil eder. Nüfusun hemen hepsi (% 85) Müslümandır. Çok az bir bölümü Hıristiyandır. Bu Hıristiyanlar genellikle Katolik, Ortodoks, Suriye Ortodoksu, Monofist, Protestan, Keldani ve Nasturi gibi ayrı gruplar halindedir. Müslümanların büyük bir bölümü Sünnidir. Ayrıca Aleviler, İsmaililer ve Dürziler de vardır. Çok az sayıda Yezidi, Rafizi ve Şii mevcuttur. Irak’ta Şii çoğunluk Sünni azınlık; Suriye’de ise Sünni çoğunluk, Nusayri (Arap Aleviliği) azınlık tarafından yönetilmektedir. Yukarıdaki sosyolojik-demografik istatistikler ışığında “yakın akrabalık” ilişkilerini anlamıyorum. Üstelik Türkiye’nin; son derece hassas mezhepsel denge dolayısı ile yoğurdu üfleyerek yemesi gerektiğini düşünüyorum. “Kader birliği” kavramına da çok muhterem Davutoğlu’nun sübjektif anlamlar yüklediğini zannediyorum. Oğul Esat zamanında kader birliği var da, baba Esat zamanında neden yoktu? Madem kader birliği-yakın akrabalık ilişkileri vardı, yıllar boyu Suriye Bekaa’da neden “içimizdeki İmralılı’ya” yardım ve yataklık yaptı? İşte tam burada devreye Angelina Jolie giriyor. Hanımefendi’nin resmî ünvanı; “Birleşmiş Milletler Sığınmacılar Yüksek Komisyonu İyi Niyet Elçisi”dir. Madem mülteciler “misafirdi”; neden BM’nin “sığınmacı” iyi niyet elçisinin ziyareti kabul edildi? Angelina özel bir misyonla geldi. 5 saat geldi ve rüzgâr gibi geçti, gitti. Daha önce de Tunus, Mısır ve Lübnan’ı ziyaret etmişti.. Geldi çünkü Amerika; yukarıdaki örneklerde olduğu gibi “dünyanın dikkatinin bu bölgeye çekilmesi”ni istiyordu.. Angelina ayrılırken demiş ki; “Çağırsınlar, seve seve bir daha gelirim”. Aman gelmesin… Çünkü gelecek seferki ziyaretinin Türkiye’deki bir “ada”ya olacağı düşüncesindeyim. Amerika Irak’tan çekildi, Afganistan’dan çekiliyor, ama Kıbrıs’a yığınak yapıyor, Sarkisyan konuşuyor, Türkiye’nin AB süreci bloke oluyor, Monterey Karadeniz’e çıkıyor… Sıra sizce kime geliyor?24 Haziran 2011 57’NCİ ALAY HER YERDE HEPİMİZ 57’İNCİ ALAY’IN NEFERLERİYİZ [email protected]


Comments

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir