“TÜRKÇE”M, “SES BAYRAĞIM”

Hüseyin MÜMTAZ - huseyin mumtaz

“TÜRKÇE”M, “SES
BAYRAĞIM”?

Hüseyin MÜMTAZ

“Dil açanda ilk defa ‘ana’ söylerik
biz

‘Ana dili’ adlanır bizim ilk dersliyimiz

İlk mahnımız laylanı anamız öz südüyle

İçirir ruhumuza bu dilde gile-gile”.

B.VAHABZADE

Bence son günlerin en önemli olayı, her saniye zorla
değiş(tiril)en gündem yüzünden karmakarışık olan algı değerlendirmemizde hak
ettiği yeri bulamayan şu telsiz konuşmasıdır.

“Roj: Zeynel, Zerzan’a anonsu
tekrar edelim mi?

Zeynel:
Dicle yav bir bilgi var vereyim mi?

Dicle:
Dinliyorum.

Zeynel:
Bu Kastamonu’daki eylem.

Dicle:
Tamam Kastamonu’daki bilgi için.

Zeynel:
Bu Kastamonu’daki eylem arkadaşlar tarafından yapılmıştır.

Dicle:
Tamam Kastamonu’daki eylem arkadaşlar tarafından yapılmıştır.

Zeynel:
Zerzan’a çağrı yapılsın bilgi versin. Çıkmazsa ayrıntılarını sonra vereceğim.

Roj:
Heval olmaz ise ben gene ya anons yaparım, ben gene çıkarmaya çalışırım.

Munzur:
Tamam…

Roj:
Dur dur anladım onu radyo üzerinden çıkarmaya çalışırım.

Munzur:
Doğru, zorlama olursa arkadaşlar hiç çıkmazlar. Biliyorsun arkadaşlar güvenlik
tedbiri için.

Roj:
Doğru doğru.

Munzur:
Ayrıca bu Kastamonu Ilgaz dağlarında operasyon var. Pusulamalar var arkadaşlar
dikkatli olsun.

Roj:
Tamam. O zaman biz yarın anons ederiz. Deriz operasyonlar var arkadaşlar
dikkatli olsunlar.

Zafer:
Valla çok güzel bir eylem oldu yani.

Munzur:
… AKP.

Zafer:
Heval zaten tek hedef artık onlardır ha.

Munzur:

Zafer:
Yani bundan sonraki tek hedefimiz onlardır yani AKP’dir.

Munzur:
… AKP …

Zafer:
Doğru doğru.”

Yukarıdaki metin Kürtçe’den tercüme
değil aynen Türkçe olup “www.hurriyet.com.tr“de 6 Mayıs 2011 günü, Arda AKIN
imzasıyla ve “Kastamonu’da Başbakan Erdoğan’ın seçim otobüslerinin bulunduğu
konvoya yapılan saldırının PKK’lı teröristlerce yapıldığı ortaya çıktı” alt
başlığı ile yayınlanmıştır.

Bir gece önce de televizyon
kanallarında tarafımızdan ve kendi kulaklarımızla yine aynen ve Türkçe duyulmuş
ve not edilmiştir.

Okuyucu hatırlayacaktır, birkaç
gün önce de Anadolu Ajansı çıkışlı şu haberi kullanmıştık yazımızda..

“Van 3. Ağır Ceza Mahkemesinde
yargılanan terör örgütü PKK üyesi yabancı uyruklu Z.H.N, terör örgütü
kamplarında Türkçe eğitim verildiğini ve Türkçe konuşulduğunu söyledi. Alınan
bilgiye göre, 15 yaşında katıldığı terör örgütü PKK kamplarında 5 yıl süresince
siyasi ve askeri eğitim aldıktan sonra 12 Temmuz 2010′da Hakkâri’nin Yüksekova
ilçesinde güvenlik güçlerine teslim olan terör örgütü PKK üyesi yabancı uyruklu
Z.H.N hakkında, Van 3. Ağır Ceza Mahkemesince açılan davaya devam edildi.
Bitlis E Tipi Kapalı Cezaevi’nde tutuklu bulunan Z.H.N’nin hazır bulunduğu
duruşmada, sanığın savunmasını Türkçe yapması üzerine mahkeme heyeti, Türkçeyi
nerede ve nasıl öğrendiğini sordu. Z.N.H, terör örgütüne katılmadan önce Türkçe
bilmediğini, Türkçeyi terör örgütü kamplarında öğrendiğini ifade ederek, ‘Örgüt
kamplarında Türkçe konuşulur. Ben de orada öğrendim. Cezaevinde bulunduğum süre
içinde de Türkçemi ilerlettim’ dedi”

“Ilgaz Dağı’nda ateş yakmayı”
bile Kürtçe beceremeyen; örgüt kamplarında bile birbirlerinden Kürtçe su
isteyemeyen bir takım küsurat borazanları sonra kalkıp yargılandıkları Türk
Mahkemelerinde, Meclis kürsüsünde yahut kerameti kendinden menkul
“Kongre”lerinde Kürtçe konuşup, Kürtçe pankart asıp, slogan atıyorlar.

Kimi kandırıyorlar?

Kimsenin anadiliyle problemimiz
yok. İsteyen evinde, kahvede, dağda koyun güderken, bahçede çiçek sularken, dükkânında
sohbet ederken ve sair yerlerde anadilini elbette kullanabilir.

Ama “DEVLET” ile muhatap
oldukları zaman kullanacakları “dil” bellidir.

Yürürlükte olan Anayasa’mızın,
“DEVLET”in temeli olan ve değiştirilmeyen, değiştirilemeyecek olan ilk üç
maddesinden üçüncüsü aynen şöyledir;

“Madde 3. – Türkiye devleti, ülkesi ve milletiyle
bölünmez bir bütündür. Dili Türkçedir. Bayrağı, şekli kanununda belirtilen,
beyaz ay yıldızlı al bayraktır. Millî Marşı “İstiklal Marşı”dır.  Başkenti Ankara’dır.”

Neymiş efendim?

“DİLİ TÜRKÇE” imiş..

Demek ki “DİVANDA, DERGÂHTA,
BARGÂHTA, MECLİSTE VE MEYDANDA TÜRKÇEDEN BAŞKA DİL KULLANILMAYACAK”mış.

Ne zamandan beri böyleymiş?

Karamanoğlu Mehmet Bey’in bu
fermanı mühürlediği 13 Mayıs 1277’den beri…

Bırakınız Harem, Hürrem,
Kanuni’li, Makbul/Maktul Pargalı’lı “Muhteşem Yüzyıl”ı, fakat Osmanlı’dan
önceden beri böyleymiş..

Asıl ilginci ne biliyor
musunuz; bu küsurat megafonları en son “DIŞ HATLAR” çıkış terminalinde
“mecburen” Türkçe konuşup, Türk Devlet’inden aldıkları pasaport-kimlikleri
gösterdikten sonra Viyana, Bielefeld, Brüksel, Londra yahut Paris’te…

“Ana dilleriyle” anlaşmaya
çalışırlar.

Başları kadın-kumar-eroin
yüzünden belâya girip de yabancı polis merkezlerine düşünce, yahut şu veya bu
şekilde Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin konsolosluk veya Büyükelçilikleri’ne başvurmak
zorunda kalınca “Resmi Dil”lerinin TÜRKÇE olduğunu “mecburen” hatırlarlar. Büyük
bir DEVLET’in vatandaşı olmanın keyfini sürerler.

Girne’de Kürtçe, Lefkoşa’da
Arapça konuşurlar.. Sıkışınca, zora girince Türkiye Cumhuriyeti
pasaportunun-kimliğinin arkasına sığınırlar.

Ama konuştukları Kürtçe yahut
Arapça meramlarını anlatmalarına yeterli olamadığı için Ilgaz’da ateş yakmak
yahut örgüt kamplarında birbirleriyle anlaşabilmek için büyük devletin, büyük
milletin Türkçe’sini kullanırlar.

Gelin bunu televizyonun düşeş
kanalına anlatın..

O halde hanımefendiler,
beyefendiler…

Ya bundan böyle “DİVANDA,
DERGÂHTA, BARGÂHTA, MECLİSTE VE MEYDANDA              “
Anayasa’nın emri olan TÜRKÇE’yi konuşup-konuşturacaksınız..

Yahut 6 gün sonra 13 Mayıs’ta
Türk Dil Bayramı’nı filan kutlamayacak, Karaman Oğlu Mehmet Bey’i anma samimiyetsizliklerine
kalkmayacaksınız..

Bakın ne diyor Bahtiyar
Vahabzade yukarıya aldığımız şiirinin devamında;

“Bu dil – bizim ruhumuz, eşgimiz, canımızdır,

Bu dil – birbirimizle ehdi-peymanımızdır.

Bu dil – tanıtmış bize bu dünyada her şeyi

Bu dil – ecdadımızın bize goyup getdiyi

En gıymetli mirasdır, onu gözlerimiz tek

Goruyub, nesillere biz de hediyye verek.

….

Sende neçe min illik menim medeniyyetim

Şan-şöhretim sahlanır.

Menim adım, sanımsan,

Namusum, vicdanımsan!

Milletlere halglara halgımızın adından

Mehebbet destanları yaradıldı bu dilde”.

Karaman oğlu Mehmet Bey’e
(?-1280) ; “Dilde-Fikirde-İşde Birlik” diyen  Gaspıralı İsmail Bey’e (1851-1914); “Türkçe’mizin,
ses bayrağımız olduğunu” ifade eden Fazıl Hüsnü Dağlarca’ya (1914-2008) ve
elbet Bahtiyar Vahabzade’ye (1925-2009)….Ve… “Türk Oğuz Beyleri, işitin! Üstte mavi gök çökmedikçe, altta yağız yer
denizi delinmedikçe, ilini töreni kim bozabilir? Ey Türk ulusu! Kendine dön”
diyen
Bilge Kağan’a (M.S. 683-734) selâm olsun…

Sadece son cümlede, tek bir
cümle içinde 1328 yıllık bir zaman diliminde ve Anadolu-Kırım-Azerbaycan-Orhun
Nehri coğrafyasında dolaştığımızın farkında mısınız?

Meğer ne “bayrak dil”miş ! 6 Mayıs 2011

 

57’NCİ ALAY HER YERDE

HEPİMİZ
57’İNCİ ALAY’IN NEFERLERİYİZ

[email protected]

 


Comments

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir