SIRADAKİ HOKKABAZ KİM?

Hüseyin MÜMTAZ - huseyin mumtaz

SIRADAKİ HOKKABAZ
KİM?

Hüseyin MÜMTAZ

Kaddafi’nin
oğlu ve torunları ile Bin Ladin’e aynı gün saldırıldı.. Dünya İngiltere’deki
“rüya düğün”ü seyretmek için ekran başına kilitlenmişti.

Kaddafi ve Bin Ladin, hayal perdesindeki gölge
oyununun son figüranları. Geçmişin hayal perdesinde çubuk uçlarına takılarak
çocukları eğlendiren Pinokyolar, Hacivat ve Karagözler yerini sanal âleme ve
yerel lider kılığındaki hokkabazlara bıraktı.

Sanal âlemin teknolojik harikalarıyla hem kraliyet
düğününü “3D” olarak ve kilisenin içine kadar girerek seyredebiliyorsunuz hem de
Abbotabad’daki (İngiliz Sömürge döneminin komutanlarından Sir James Abbott’dan
mülhem.. Nilgün Cerrahoğlu) bir eve yapılan “kansız” baskını..

Jack Bauer’i de CTU karagâhından aynen böyle seyrediyorlardı..

Arada pek bir fark yok.. TV dizisinin senaryosu “çok
satan” bir senarist grubuna yazdırılıyordu, “Arap Baharı”nınki ise Rice-Ralph
Peters’e..

“Arap baharı” bir kartopu gibi yuvarlanıyor,
yuvarlandıkça büyüyor, raf ömrünü dolduran, “reytingi düşen” hokkabazları önüne
katıp öğütüyor.

Cevabının merak edilmesi gereken kilit soru şu; “Sıra
kimde?”

“Sıra kimde?”nin cevabı aynı zamanda dört şıklı
hüküm/yorum  içeriyor; hem bu sefer şifre
filan da yok endişelenmeyin..

a)
Neden şimdi? b)Şimdi kim gidecek?; c) Yerine kim gelecek?; d) Hepsi aynı anda
olacak..

Önce
“neden şimdi?”yi irdeleyelim.

1980’li
yıllarda Sovyetler Birliği’ne karşı savaşta mücahitlerin önemli liderlerinden
olan Usame Bin Ladin’in o yıllarda Amerika’dan destek aldığı yaygın kanaattir
ve mantığı “kendi içinde” tutarlıdır.

Geçen
zaman içinde işgalin değil işgalcinin değiştiğini gören Bin Ladin sonradan
Amerika’ya cephe almıştır.

Eylül
2001’den beri Amerika Bin Ladin’in peşindedir.

İpsala’dan
kuzeye doğru Sultanköy’e varmadan Meriç’e dönüp Sarıcaali’ye giden köy
yolundaki 22 plakalı arabanın sürücüsünün hangi marka sigara içtiğini isterse
(ve buzlanmamışsa) zum yaparak Virginia Langley’den görebilme yeteneğine sahip
Amerika’nın ben on yıl boyunca Bin Ladin’i arayıp da bulamadığına inanmıyorum.

Siz inanıyor musunuz?

Jack
Bauer bile takip ettiği aracın elektrik donanımına uydudan müdahale edip “el
koyarak” durdurmuş, garibim sürücü de kaputu açıp ne olduğunu anlamaya çalışırken
“itlaf edilmişti”..

Amerika sırayla Saddam’ı
Mübarek’i, Zeynel Abidin’i, Kaddafi’yi ve şimdi de Bin Lâdin’i gözden
çıkarmıştır..

Tıpkı
Marcos ve Pehlevi’de olduğu gibi..

Bin
Lâdin neden şimdi?

Amerika
olmayan nükleer silahları “aramak” için Irak’a girdi.. Bütün Irak’a girdi ama
hap kadar Irak’ta Saddam’ı “bulması” bir hayli zaman aldı. Yerleşti, kuzeyi
“böldü”, “demokrasi getirdi” sonra Saddam’ı “buldu” ve öldürdü..

Ama
çıkmadı… Nükleer silah yoktu, Saddam’ı bulmuştu ama Sünni-Şii ve Kürt
bölünmesini “yerleştirmek” için uygun bir süreye daha ihtiyacı vardı..

Afganistan
batağına da angaje olmuş olan Amerika yavaş yavaş Irak’tan çekilmeye başladı..

Uzun
vadeli bir “proce” olan “Arap Baharı”nın ilk adımı başarılmıştı..

Mübarek
ve Bin Ali “kendiliklerinden” gittiler.. Kaddafi “direndi”..

Süratle
onun da “hal”edilmesi lâzımdı, çünkü “başka” hedefler vardı.

Bin
Ladin’le aynı gün Kaddafi’nin oğlu ve torunları öldürüldü.

Libya
harekâtının NATO Yönetim Merkezi’nin, “komşu” Napoli dururken İzmir olduğu
açıklandı da, Kaddafi’nin oğlunu öldüren savaş uçaklarının nereden kalktığı
nedense bir türlü açıklan(a)madı..

Ama
muhteşem bir “U” dönüşü ile Türkiye’nin Trablus Büyükelçiliği bir gece ansızın
Tunus’a “tahliye” edildi..

Bu
noktada bir kahve molası alalım..

Şu
haber 24 Nisan 2011 günü www.cnnturk.com’da aynen yer almıştır:

“Türkiye, ABD’nin Libya’daki
koruyucusu olacak.

CNN’in
internet sitesinde yer alan, ABD Dışişleri bakanlığından bir yetkiliye
dayandırılarak verilen haberde, Türkiye’nin Libya’da ABD için ‘korucuyu güç /
hami devlet’ olarak hizmet vereceği belirtildi.
CNN’in haberine göre, Türkiye, Libya’da ABD’nin ‘koruyucu gücü’ olarak
görev yapacak. Türkiye’nin, ‘koruyucu güç/hami devlet’ olarak, Libya’daki ABD
vatandaşlarını temsilen, konsolosluk ofisi olarak hareket etmeyi ve ülkede
Amerikan’ın diplomatik tesislerini gözetmeyi de içerecek şekilde Libya’da
ABD’yi ‘temsil edeceği’ ifade edilen haberde, Türkiye’nin ayrıca, Libya ile ABD
arasındaki mesajları ileten ülke olabileceği kaydedildi. Türkiye’nin Libya
Büyükelçisi Levent Şahin Kaya’nın da CNN’e yaptığı açıklamada, Libya’da ABD’nin
yanı sıra İngiltere ve İtalya’yı da temsil edeceğini söylediği belirtildi. ABD,
resmi olarak Libya ile ilişkilerini askıya almasa da ABD Dışişleri Bakanlığı, Libya’daki
büyükelçiliğini bu ayın başlarında kapatmış ve tüm diplomatlarını ülkeden
çekmişti”.

Bunun büyük bir ihtimalle bir
tercüme hatası olması gerektiğini aksi takdirde bir komedi olacağını 23 Mart
2011 tarihli “Koalisyon Güçleri” başlıklı yazımızda irdelemiştik..

Daha
bir ay kadar önce Amerika’nın Libya’daki “hami devlet”i olduğu açıklanan, hatta
İtalya ve İngiltere’yi temsil görevini de üstleneceği ifade buyurulan Türkiye, bir
ay sonra aynı Amerika gibi “ilişkilerini
askıya almasa da Büyükelçiliğini kapatıp tüm diplomatlarını”
ülkeden
çekiyordu.

“Sıfır sorun”muş..

Farkındayız,
kahve molasından önceki “Neden şimdi?” sorusu havada/cevapsız kaldı..

Amerika
kamuoyu, savaş sanayii, mali piyasası, yönetim müessesesinin Kore’den beri bir
düşmana-sürekli savaşa ihtiyacı vardır. Yoksa sistem işlemez.

Vietnam,
Irak bu ilkenin doğal sonucudur.

En
son Bin Lâdin bile gözden çıkarıldığına/vaz geçildiğine göre sırada mutlaka bir
başka hedef bulunmaktadır.

Şunu
unutmayalım… Amerika’nın vaz geçtiği yerel liderlerin yerlerini alacak hazır,
sırada bekleyen, “uykuda” başka partnerleri mutlaka yedekte tutulmaktadır.

Tercihan Amerika’da
“yetişmiş”lerdir, büyük bir çoğunlukla “Amerikan vatandaşı”dırlar veya
eş-dost-yakınları Amerika’da önemli görevlerde bulunmaktadır.

Karzai, Halilzad, Leila Helms
vb…

Irak (Kuzey Irak’ta muhtemelen
İran’a -?- karşı kullanılacak 50.000 kişilik askeri bir üs bıraktıktan sonra),
Libya, Afganistan (Obama 2011 sonbaharından itibaren Afganistan’dan çekilip
2014’de bu ülkede güvenliğin tam olarak sağlanmış olacağını” ifade etmişti) meselelerini
süratle sonuçlandırmak isteyen Amerika’nın portföyünde bundan sonra İran’ın
olup olmadığı okuyucunun takdirlerine mâruzdur..

Çünkü Sun Tzu’dan beri ilkedir,
“aynı anda birden fazla yerde kuvvetli olamazsınız”..

Bu arada CIA Başkanı Panetta’nın
(kendileri Mart sonunda Türkiye’ye beş günlük bir çalışma ziyaretinde
bulunmuştu) Haziran’da Savunma Bakanı; Afganistan’daki ABD Kuvvetleri Komutanı
Orgeneral Petreus’un da CIA’e atanarak “yığınağın” tamamlanacağını
hatırlatalım..

Petreus’un “stajını” Irak’ta
yapmış olduğunun ve Süleymaniye Chuwall’ları dolayısı ile kamuoyunca
kendilerinin yakinen bilindiğinin de farkındasınızdır umarım…

Geliyoruz konunun en “eğlenceli”
bölümüne..

Bin Ladin’in öldürülmesine Türkiye’de
iki etkili siyasi ayni tepkiyi verdi.

1).Devlet Bakanı ve Başbakan
Yardımcısı Cemil Çiçek, Amerika tarafından Usame Bin Ladin’in öldürülmesine
ilişkin işbirliğinin, terör örgütü PKK ile mücadelede de olması gerektiğini
söyledi”
. (www.turkishnews.com 3 Mayıs 2011)

2). Milli Savunma Bakanı Vecdi Gönül, tüm dünyanın El
Kaide Lideri Usame bin Ladin’e karşı yaptığı ittifakı, PKK’ya karşı da
yapmasını ümit ettiğini bildirdi”. (
www.ahaber.com.tr 2 Mayıs 2011)

Bu “niyetlere” karşı
sergilenecek yaklaşım da iki aşamalıdır.

a) İki bakan tarafından konu ile
ilgili olarak muhatap alınan ”Amerika” ve “tüm dünya” dönüp bize, “Kardeşim bu
sizin probleminiz. Amerika kendi teröristini nasıl işi bittiğinde
kararlılıkla/gözünü kırpmadan infaz edip denize atıyorsa siz de bütün yargı
aşamalarından geçerek cezası kesinleşmiş teröristinize neden deniz ortasında
ada tahsis ettiniz, assaydınız” diyebilir.

b) İkinci aşama Amerika’nın
“benmerkezciliğini”, çifte standardını öne çıkarıyor. Kendi teröristini
sorgusuz sualsiz, kafasına tabanca dayayarak infaz ediyor; başkasının, “Türkiye’nin
teröristini” ise eğer o zamanki dedikodular gerçekse “asılmaması kaydıyla” teslim
ediyor..

İnsan haklarına son derece
saygılı ya..

Bütün yargı aşamalarından
geçerek infazı kesinleşmiş teröristin “asılmamasını istemek” o ülkenin
egemenliğine karışmak değil mi?

Burada kaçınılmaz olarak;
“Türkiye’nin teröristinin” raf ömrünün henüz bitip-bitmediği sorusu akla
gelmiyor mu?

Peki o zaman “asmamayı kabul ederek
teslim alanlar” da egemenliklerini, bunu talep edene devretmiş olmuyorlar mı?

Kaldı ki Obama Bin Lâdin ile
ilgili ilk açıklamasında “Pakistan’da da operasyon yapabileceğimizi göstermiş
olduk” gibi bir şeyler söylüyordu.

Pakistan egemen bir devlet değil
mi? Uluslararası hukuku göz ardı ederek başka bir ülkenin hükümranlık alanında,
sınırları içinde o ülkenin yetkili makamlarına haber/bilgi vermeden, iznini
almadan kendi başınıza nasıl böyle bir operasyon düzenleyebilirsiniz?

Bu hakkı nereden alıyorsunuz?
Başka zamanlarda başka mekânlarda da benzer faaliyetler gerçekleştirdiniz mi?

Pakistan/Bin Ladin olayı
gelecekteki muhtemel faaliyetler için Amerika’ya “müktesep hak/örnek” mi teşkil
edecek?

Sadece bu “hükümranlık meselesi”
için BM’de ABD’yi kınama tasarısını kimin gündeme getireceğini merak ediyorum.

Son iki yıl içinde her ikisi de
Türkiye’ye çok sık gidip gelen Filistin Yönetimi Devlet Başkanı Mahmud Abbas
ile Hamas’ın siyasi lideri Halid Meşal’in, Filistin politik arenasındaki
bölünmüşlüğü sona erdiren uzlaşma anlaşmasını İstanbul veya Ankara yerine neden
Mübarek sonrası kargaşayı yaşayan Kahire’de imzalamış olduklarını ise….

İnanın hiç merak etmiyorum..

“Bölgesel etkinliğimiz” demek; Cilvegözü,
Öncüpınar ve Habur’a kadarmış…  4 Mayıs 2011

57’NCİ ALAY HER YERDE

HEPİMİZ
57’İNCİ ALAY’IN NEFERLERİYİZ

[email protected]


Comments

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir