KIBRIS’TA PAYLAŞILAMAYAN

KIBRIS’TA PAYLAŞILAMAYAN Hüseyin MÜMTAZ KKTC’de Eroğlu’nun Cumhurbaşkanlığına seçilmesinin ardından bir yıl geçmiş olmasına rağmen “tek başına” iktidar partisi UBP’deki çalkantıların düzelmediği, ortamın bir türlü sakinleşemediği görülüyor. Halbuki içinde bulunulan süreç “devletin bekası açısından” dakika kaybedilmesi ölümcül sonuçlar doğurabilecek bir “restorasyon” sürecidir. Yakın tarihi kısaca hatırlamakta fayda var.. Annan Plânı ile Rum’a KKTC’nin dörtte biri kadar toprak verilecek, o toprakları boşaltarak bir insan ömrü içinde 3’üncü defa “göçmen” olacak Kıbrıs Türkü için Lapta’da havuzlu villalar inşa edilecek ve Rum tabiiyetinde AB vatandaşı yapılacaklardı. “Artı değer” olarak da “Türkiye, AB’ye alınacaktı! “ “Süreç” 2004-2009 arasında işletilmeye çalışıldı. Denktaş “resen emekli edildi”, UBP iktidardan uzaklaştırıldı. Talât Cumhurbaşkanı, Soyer Başbakan yapıldı.. Eski köye yeni âdet, tutmadı, göle maya çalınamadı. Referandum ’da kuzeye “cebren ve hile” ile “Yes be Annem” dedirtildiği halde ne Kıbrıs Türklerine verilen sözler tutuldu ne Türkiye AB’ye alındı.. Zaten “tek dişi kalmış canavar”ın asla böyle bir niyeti yoktu.. “Kıbrıs Türkleri” kaybettikleri mevzileri 2009 Genel Seçimleri ve 2010 Cumhurbaşkanlığı seçimi ile geri aldılar. CTP ve Talât da mecburen “asıllarına rücu ettiler”. Önce UBP tek başına iktidar, sonra da Eroğlu “devletine sahip çıkan bütün kesimlerin güçbirliği” yapması sonucu “binde 3”lük bir farkla “ilk turda” Cumhurbaşkanı yapıldı. Eroğlu’ndan sonrası, UBP için hayli zordu.. Önce Aralık’taki kurultaya kadar bir “ateşkes” ilan edilerek İrsen Küçük’ün Genel başkanlığı ve dolayısı ile Başbakanlığı kabul edildi. Kurultay’daki anlaşmazlıklar güç de olsa bastırıldı. Güya Küçük, Aralık’ta aday olmayacağı sözü vermişti. Aralık’tan sonra her an bir kabine değişikliği beklenerek, koalisyon-transfer gürültüleri ile bu güne gelindi. Çünkü UBP sadece bir oy farkla çoğunluğu sağlıyordu. UBP’nin şu an 27 milletvekili vardır.. 2009 Nisan seçimlerinde bu rakam 26’ydı. Ertuğruloğlu’nun ihracı ile 25’e, Eroğlu Cumhurbaşkanı seçilince de 24’e inmiş; DP’li Hasipoğlu, Tancer ve Aslanbaba’nın “transfer”leri ile de 50 üyeli Meclis’te 27 olmuştur. Görüldüğü gibi UBP iktidarı bir “nisap-koalisyon-transfer” eğik düzleminde “ancak” sürebilmektedir. Toplumlararası görüşmeler “zoraki” yürü(tül)mektedir; Türkiye ile imzalanan ekonomik protokol emme-basma tulumba ekonomisine çomak soktuğu için genel bir sosyal hoşnutsuzluk eğilimi vardır; bu eğilim CTP’li, Elenofil sendika ve çevreler ile baştan beri AB-D’den fonlanan embedilmiş-ilişmiş STÖ’ler tarafından kullanılmakta, arka arkaya düzenlenen Perşembe mitingleriyle “kaşınmakta”dır. “Ankara” da, Bayramoğlu’nun deyimiyle “KKTC’nin Kemal Derviş’i” olan Akça’yı Lefkoşa’ya Büyükelçi olarak atamıştır. Nisan 2011 başı itibariyle “durum” şöyledir; (www.kibrisgazetesi.com 7 Nisan 2011) “İrsen Küçük başkanlığındaki ikinci UBP hükümetinde görev verilmeyen Türkay Tokel KIBRIS’a önemli açıklamalarda bulundu. Görev yaptığı bir buçuk yıl içerisinde sosyal sigortalarda yaşanan sorunları aşmak için büyük uğraşlar verdiğini anlatan Tokel, ‘Gerekli yasa tasarısını, Ankara’dan gelen uzmanların tavsiyelerini de alarak hazırlamıştım. Eğer görevde kalsaydım bu yasa Nisan ayı içerisinde meclisten geçirilecekti’ dedi. Son altı ayda büyük sıkıntılar yaşadığını ve Sosyal Sigorta Dairesi’nin maaş ödeyemez hale geldiğini anlatan Tokel şöyle dedi: ‘Son altı ayda her maaş ödemesinde bazı özel bankaları tek tek gezerek borçlanıyorduk. Buna Maliye Bakanlığı da ayda 18 milyon TL katkı sağlıyordu ve bu katkının bir kısmı devlet işçilerinin primlerinden kaynaklanıyordu. Fakat son ay maliye bu katkıyı da yapmadı. Biz 20 milyon TL’yi bulmak için özel bankaları gezdik bir miktar onlardan bir miktar da İhtiyat Sandığı’ndan borçlandık. Sosyal Sigorta Dairesi, gerekli yasal önlemler alınmaması halinde belki bu ay sonu da maaş öder ancak ondan sonra içinden çıkılmaz bir hal alır. Durum bu kadar kritiktir’. Tokel KIBRIS muhabirinin, ‘Görevden alınmanızda Sosyal Sigortaların içine düştüğü durum etkili oldu mu?’ sorusuna, şu sözlerle yanıt verdi: ‘Sosyal Sigortalar yasa tasarısını Ankara’dan gelen uzmanların tavsiyelerine uyarak hazırladık, buna Sayın Başbakan da onay verdi. Bir yandan emekli yaşını yükseltirken bir yandan primlerin de artırılmasını hedefliyorduk. Sadece prim artışından yılda 50 milyon TL ek bir gelir hedefleniyordu. Bu işlem, soruna kesin çözüm getirmese de sıkıntımızı bir miktar hafifletecekti’ .” Demek ki sosyal ve ekonomik olarak iflâs etmiş KKTC politik olarak da çökertilmek istenilmektedir. Nisan başında; işte tarif etmeye çalıştığımız böyle bir ortamda Küçük kabinesinde, “Cumhurbaşkanlığı seçiminden itibaren değişen parti içi dengeleri yerine oturtma bâbında” üç bakan değiş(tiril)miştir. Kıyamet kopmuş, Çanak çömlek de patlamıştır. Çanak çömlek, hayrettir; parti içinde patlamıştır. Yukarıda anlatmaya çalıştığımız iç ve dış politik, sosyal ve ille de ekonomik durumda bakan olmak elini taşın altına koymak demektir. Ateşten gömlek giymek demektir. Uykusuz sabahlanılan geceler, diken üstünde oturulan günler demektir. Aç-susuz geçirilen haftalar demektir. Sıkıntıdan boğazınızdan lokma, bir yudum su geçmez ki.. Ancak vatan-millet aşkıyla katlanılabilinen yorucu-yıpratıcı bir görev demektir. Böyle zor koşullarda görev almak için birbirini ezen vekilleri gördükçe doğrusu gözlerimiz yaşarıyor. Daha önceleri neredeydiniz? Derdimiz katiyyen isimler değildir. UBP içinde kırk yıllık dostlarımız, kırk yıldan bu yana önemli görevler üstlenen milletvekili-bakan arkadaşlarımız vardır. Fakat meselâ Küçük’ü şahsen hiç tanımayız.. Kimseyi kırmak da istemiyoruz. Kopa(rtıl)an tsunaminin dışarıya yansıtılan nedeni; güya ilçeler arasında bir diğeri aleyhine bozulan bakanlık sayısıymış.. Güya; Girne İlçesi’nden “önemli” bir bakanlık Lefkoşa’ya verilmiş, karşılığında “önemsiz” bir bakanlık alınmışmış.. Efendiler; “Lefkoşa’ya verilen önemli bakanlık”; başka partiye mi verilmiştir, Tanganikalı bir vekile mi verilmiştir? Başbakan Küçük’e “muhtıra verdikleri söylenilen” bir rivayete göre iki, bir başkasına göre üç, son duyumlara göre de yedi milletvekili ne yaptığının farkında mıdır? Yukarıda sıraladığımız zor şartlarda bakan olmak için yarıştığınıza göre vatan millete hizmet aşkıyla mı yanıyorsunuz? O zaman sizi şimdiye kadar zurnanın zart dediği yerlerde neden hiç görmedik? Neyi paylaşamıyorsunuz? Nisap sağlanamadı, güvensizlik oyu verildi, hükümet düştü.. Yeniden CTP’li bir hükümet mi istiyorsunuz? Hükümet kurulamadı, erken seçim oldu; “bu ekonomik şartlarda” kaçınız seçilecek zannediyorsunuz? Kendi bacağınıza kurşun sıktığınızın farkında mısınız? Yanlış koalisyon kurulursa eleştirir istifa edersiniz anlarım, yanlış transfer olunca eleştirir istifa edersiniz anlarım ama siz değil de aynı partiden başka bir dava arkadaşınız bakan olunca hoşnutsuzluk duyup “ille de ben” demek neyin nesidir? Madem Küçük’ün yönetim tarzını beğenmiyordunuz, hoşnutsuzluk belirtip istifa etmek için neden yeni kabinenin açıklanmasını beklediniz?.. Samimiyetsizsiniz efendiler, sizi akla, mantığa kişisel çıkarlarınızı bir süreliğine rafa kaldırmaya davet ediyorum.. “DEVLET”, kişisel benlik kavganıza feda edilecek kadar önemsiz değildir.. 1974’den bu yana bakan olan yüzlerce kişiden kaçının ismini bir çırpıda sayabilirsiniz? Sizin isminiz de unutulanlar sırasına yazılacak fakat DEVLET kalacaktır.. Bir yol daha var.. Ancak DEVLET’i torpillerseniz siz de “unutulmazlar” arasına yazılırsınız, akıllı olun.. “Kavganızı” Rum tarafının, Rumların kuzeydeki uzantılarının ellerini ovuşturarak izlediğini de unutmayın.. “Dost”u üzüyor, “düşmanı” güldürüyorsunuz, kendinize gelin.. 13 Nisan 2011 57'NCİ ALAY HER YERDE HEPİMİZ 57'İNCİ ALAY'IN NEFERLERİYİZ mumtazbay@hotmail.com - fft99 mf2219178

KIBRIS’TA PAYLAŞILAMAYAN Hüseyin MÜMTAZ KKTC’de Eroğlu’nun Cumhurbaşkanlığına seçilmesinin ardından bir yıl geçmiş olmasına rağmen “tek başına” iktidar partisi UBP’deki çalkantıların düzelmediği, ortamın bir türlü sakinleşemediği görülüyor. Halbuki içinde bulunulan süreç “devletin bekası açısından” dakika kaybedilmesi ölümcül sonuçlar doğurabilecek bir “restorasyon” sürecidir. Yakın tarihi kısaca hatırlamakta fayda var.. Annan Plânı ile Rum’a KKTC’nin dörtte biri kadar toprak verilecek, o toprakları boşaltarak bir insan ömrü içinde 3’üncü defa “göçmen” olacak Kıbrıs Türkü için Lapta’da havuzlu villalar inşa edilecek ve Rum tabiiyetinde AB vatandaşı yapılacaklardı. “Artı değer” olarak da “Türkiye, AB’ye alınacaktı! “ “Süreç” 2004-2009 arasında işletilmeye çalışıldı. Denktaş “resen emekli edildi”, UBP iktidardan uzaklaştırıldı. Talât Cumhurbaşkanı, Soyer Başbakan yapıldı.. Eski köye yeni âdet, tutmadı, göle maya çalınamadı. Referandum ’da kuzeye “cebren ve hile” ile “Yes be Annem” dedirtildiği halde ne Kıbrıs Türklerine verilen sözler tutuldu ne Türkiye AB’ye alındı.. Zaten “tek dişi kalmış canavar”ın asla böyle bir niyeti yoktu.. “Kıbrıs Türkleri” kaybettikleri mevzileri 2009 Genel Seçimleri ve 2010 Cumhurbaşkanlığı seçimi ile geri aldılar. CTP ve Talât da mecburen “asıllarına rücu ettiler”. Önce UBP tek başına iktidar, sonra da Eroğlu “devletine sahip çıkan bütün kesimlerin güçbirliği” yapması sonucu “binde 3”lük bir farkla “ilk turda” Cumhurbaşkanı yapıldı. Eroğlu’ndan sonrası, UBP için hayli zordu.. Önce Aralık’taki kurultaya kadar bir “ateşkes” ilan edilerek İrsen Küçük’ün Genel başkanlığı ve dolayısı ile Başbakanlığı kabul edildi. Kurultay’daki anlaşmazlıklar güç de olsa bastırıldı. Güya Küçük, Aralık’ta aday olmayacağı sözü vermişti. Aralık’tan sonra her an bir kabine değişikliği beklenerek, koalisyon-transfer gürültüleri ile bu güne gelindi. Çünkü UBP sadece bir oy farkla çoğunluğu sağlıyordu. UBP’nin şu an 27 milletvekili vardır.. 2009 Nisan seçimlerinde bu rakam 26’ydı. Ertuğruloğlu’nun ihracı ile 25’e, Eroğlu Cumhurbaşkanı seçilince de 24’e inmiş; DP’li Hasipoğlu, Tancer ve Aslanbaba’nın “transfer”leri ile de 50 üyeli Meclis’te 27 olmuştur. Görüldüğü gibi UBP iktidarı bir “nisap-koalisyon-transfer” eğik düzleminde “ancak” sürebilmektedir. Toplumlararası görüşmeler “zoraki” yürü(tül)mektedir; Türkiye ile imzalanan ekonomik protokol emme-basma tulumba ekonomisine çomak soktuğu için genel bir sosyal hoşnutsuzluk eğilimi vardır; bu eğilim CTP’li, Elenofil sendika ve çevreler ile baştan beri AB-D’den fonlanan embedilmiş-ilişmiş STÖ’ler tarafından kullanılmakta, arka arkaya düzenlenen Perşembe mitingleriyle “kaşınmakta”dır. “Ankara” da, Bayramoğlu’nun deyimiyle “KKTC’nin Kemal Derviş’i” olan Akça’yı Lefkoşa’ya Büyükelçi olarak atamıştır. Nisan 2011 başı itibariyle “durum” şöyledir; (www.kibrisgazetesi.com 7 Nisan 2011) “İrsen Küçük başkanlığındaki ikinci UBP hükümetinde görev verilmeyen Türkay Tokel KIBRIS’a önemli açıklamalarda bulundu. Görev yaptığı bir buçuk yıl içerisinde sosyal sigortalarda yaşanan sorunları aşmak için büyük uğraşlar verdiğini anlatan Tokel, ‘Gerekli yasa tasarısını, Ankara’dan gelen uzmanların tavsiyelerini de alarak hazırlamıştım. Eğer görevde kalsaydım bu yasa Nisan ayı içerisinde meclisten geçirilecekti’ dedi. Son altı ayda büyük sıkıntılar yaşadığını ve Sosyal Sigorta Dairesi’nin maaş ödeyemez hale geldiğini anlatan Tokel şöyle dedi: ‘Son altı ayda her maaş ödemesinde bazı özel bankaları tek tek gezerek borçlanıyorduk. Buna Maliye Bakanlığı da ayda 18 milyon TL katkı sağlıyordu ve bu katkının bir kısmı devlet işçilerinin primlerinden kaynaklanıyordu. Fakat son ay maliye bu katkıyı da yapmadı. Biz 20 milyon TL’yi bulmak için özel bankaları gezdik bir miktar onlardan bir miktar da İhtiyat Sandığı’ndan borçlandık. Sosyal Sigorta Dairesi, gerekli yasal önlemler alınmaması halinde belki bu ay sonu da maaş öder ancak ondan sonra içinden çıkılmaz bir hal alır. Durum bu kadar kritiktir’. Tokel KIBRIS muhabirinin, ‘Görevden alınmanızda Sosyal Sigortaların içine düştüğü durum etkili oldu mu?’ sorusuna, şu sözlerle yanıt verdi: ‘Sosyal Sigortalar yasa tasarısını Ankara’dan gelen uzmanların tavsiyelerine uyarak hazırladık, buna Sayın Başbakan da onay verdi. Bir yandan emekli yaşını yükseltirken bir yandan primlerin de artırılmasını hedefliyorduk. Sadece prim artışından yılda 50 milyon TL ek bir gelir hedefleniyordu. Bu işlem, soruna kesin çözüm getirmese de sıkıntımızı bir miktar hafifletecekti’ .” Demek ki sosyal ve ekonomik olarak iflâs etmiş KKTC politik olarak da çökertilmek istenilmektedir. Nisan başında; işte tarif etmeye çalıştığımız böyle bir ortamda Küçük kabinesinde, “Cumhurbaşkanlığı seçiminden itibaren değişen parti içi dengeleri yerine oturtma bâbında” üç bakan değiş(tiril)miştir. Kıyamet kopmuş, Çanak çömlek de patlamıştır. Çanak çömlek, hayrettir; parti içinde patlamıştır. Yukarıda anlatmaya çalıştığımız iç ve dış politik, sosyal ve ille de ekonomik durumda bakan olmak elini taşın altına koymak demektir. Ateşten gömlek giymek demektir. Uykusuz sabahlanılan geceler, diken üstünde oturulan günler demektir. Aç-susuz geçirilen haftalar demektir. Sıkıntıdan boğazınızdan lokma, bir yudum su geçmez ki.. Ancak vatan-millet aşkıyla katlanılabilinen yorucu-yıpratıcı bir görev demektir. Böyle zor koşullarda görev almak için birbirini ezen vekilleri gördükçe doğrusu gözlerimiz yaşarıyor. Daha önceleri neredeydiniz? Derdimiz katiyyen isimler değildir. UBP içinde kırk yıllık dostlarımız, kırk yıldan bu yana önemli görevler üstlenen milletvekili-bakan arkadaşlarımız vardır. Fakat meselâ Küçük’ü şahsen hiç tanımayız.. Kimseyi kırmak da istemiyoruz. Kopa(rtıl)an tsunaminin dışarıya yansıtılan nedeni; güya ilçeler arasında bir diğeri aleyhine bozulan bakanlık sayısıymış.. Güya; Girne İlçesi’nden “önemli” bir bakanlık Lefkoşa’ya verilmiş, karşılığında “önemsiz” bir bakanlık alınmışmış.. Efendiler; “Lefkoşa’ya verilen önemli bakanlık”; başka partiye mi verilmiştir, Tanganikalı bir vekile mi verilmiştir? Başbakan Küçük’e “muhtıra verdikleri söylenilen” bir rivayete göre iki, bir başkasına göre üç, son duyumlara göre de yedi milletvekili ne yaptığının farkında mıdır? Yukarıda sıraladığımız zor şartlarda bakan olmak için yarıştığınıza göre vatan millete hizmet aşkıyla mı yanıyorsunuz? O zaman sizi şimdiye kadar zurnanın zart dediği yerlerde neden hiç görmedik? Neyi paylaşamıyorsunuz? Nisap sağlanamadı, güvensizlik oyu verildi, hükümet düştü.. Yeniden CTP’li bir hükümet mi istiyorsunuz? Hükümet kurulamadı, erken seçim oldu; “bu ekonomik şartlarda” kaçınız seçilecek zannediyorsunuz? Kendi bacağınıza kurşun sıktığınızın farkında mısınız? Yanlış koalisyon kurulursa eleştirir istifa edersiniz anlarım, yanlış transfer olunca eleştirir istifa edersiniz anlarım ama siz değil de aynı partiden başka bir dava arkadaşınız bakan olunca hoşnutsuzluk duyup “ille de ben” demek neyin nesidir? Madem Küçük’ün yönetim tarzını beğenmiyordunuz, hoşnutsuzluk belirtip istifa etmek için neden yeni kabinenin açıklanmasını beklediniz?.. Samimiyetsizsiniz efendiler, sizi akla, mantığa kişisel çıkarlarınızı bir süreliğine rafa kaldırmaya davet ediyorum.. “DEVLET”, kişisel benlik kavganıza feda edilecek kadar önemsiz değildir.. 1974’den bu yana bakan olan yüzlerce kişiden kaçının ismini bir çırpıda sayabilirsiniz? Sizin isminiz de unutulanlar sırasına yazılacak fakat DEVLET kalacaktır.. Bir yol daha var.. Ancak DEVLET’i torpillerseniz siz de “unutulmazlar” arasına yazılırsınız, akıllı olun.. “Kavganızı” Rum tarafının, Rumların kuzeydeki uzantılarının ellerini ovuşturarak izlediğini de unutmayın.. “Dost”u üzüyor, “düşmanı” güldürüyorsunuz, kendinize gelin.. 13 Nisan 2011 57’NCİ ALAY HER YERDE HEPİMİZ 57’İNCİ ALAY’IN NEFERLERİYİZ [email protected]

Okumaya devam et  Müzakereler 2013’e Kaldı

Comments

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir