TUZ KOKUYOR

TUZ KOKUYOR

Hüseyin MÜMTAZ

Aşağıdaki taslak
senaryoda yer alan şahıs ve kurum isimlerinin gerçek hayatla en ufak bir ilgi
ve alâkası bulunmamakta olup okuyucunun da kendi düşünce ufkunu fazla
zorlamaması tavsiye olunur.

Naciye Yenge’m
Geçitkale’de oturur.. Ama torunu Londra’da.. Özler kendini ama görüşemezler..
Çünkü Selâhattin’in askerlik sorunu vardır. Askerlik yapmamıştır, KKTC’ye gelir
gelmez askere alınacaktır.

Naciye Yenge’min
kızı Cevahir ile oğlu Selâhattin uygun zamanlarda Larnaca’ya gelirler, yengem
de geçer, hep beraber Limassol’da bir otele yerleşir ve hasret giderirler..
Sonra evli evine, köylü köyüne, London’lu da London’una…

Larnaca Airport
başka işlere de yarar..

Lefkoşa’daki filan
devlet dairesinde “müdür” Hasan Amca’m..

Oğlunu lise
bitirirken üniversite sınavına sokmuyor. Güneyden “ailece” Rum-AB kimlik
sahibiler.. Dublin’in dandik bir üniversitesinin çakma bir bölümüne kaydını
yaptırıyor, falan AB bursu ile okutacak.. Dönünce “iş” mi? Önemli değil.. O
zamanın iktidarının tavassutuyla herhangi bir devlet kurumunun uygun bir
tarafına nasılsa kapak atılacaktır. Çünkü Hasan Amca’m, her devrin adamı olup
kimin kayığına binerse onun türküsünü çağırmaktadır.

Ama her şey böyle
güllük-gülistanlık değil elbette.. ”Şanslı evlât”ın yurt sorunu, yeme içme
problemi, çocuğun Christmas’lar ve sair tatillerde gidiş geliş masrafları,
bunların da Hasan Amca’ma getireceği ek bir takım maddi külfetler olacak..
Bazen, çocuk gurbet elde bunalıma girince anasının gendine moral verme gezileri
gündeme gelecek..

“Hallederik ağabi,
merak etme sen”…

Nicosia’ya bir koşu
geçip Barclays Bank’da bir hesap açtırır Hasan Amca’m.. İş Bankası’nın Lefkoşa
ve Dublin’de (İş-Dublin Financial Services Plc.) şubelerinin olması onu fazla
ilgilendirmemektedir.. Gidiş geliş de sorun olmayacaktır; çünkü MALEV,
Lufthansa, British yahut Cyprus Airways’in son derece hesaplı ve sık “doğrudan”
uçuşları mevcuttur Larnaca-Dublin “destinasyonunda”…

Ayşe Abla’m emekli “şef”.. Pul meraklısı..
Dünyanın her tarafında bağlantıları var. “İlk Gün zarfları” gelip gidiyor,  sık sık “paket” haberleşmesi oluyor..
Zarflarının ulaşımında zaman zaman problem yaşıyor, açılıp karıştırıldığından
şüpheleniyor..

Geçiyor Nicosia’ya,
“Cyprus Postal Service”den bir “Post Office Box” kiralayıveriyor..

Cemal Hoca
“öğretmen”.. Akrabaları Avustralya’da. Çağ iletişim çağı ama Alayköy’den Palmerston’u
mevcut operatörlerle cepten aramak ateş pahası. O da babasının eski evini
görmek için İskele’ye bir geçişinde “Cyprus Telecomm. Authority” den ön ödemeli
bir sim-kart alıveriyor.

Güneyden Rum kimliği
almanın bir avantajı daha var, vizesiz, sorgusuz-sualsiz Urum’un kimlik
kartıyla Avrupa’ya gidiyorsunuz..

O da kuzeye kendi
kimlik kartıyla geliyor, siz da güneye KKTC’ninkiyle geçiyorsunuz.

Ama Türkiye’den
pasaport istemeye kalkıyorsunuz..

Hâsılı kelâm, Naciye
Yenge’m, Cevahir Hanım, Selâhattin, Hasan Amca’m, Ayşe Abla’m, Cemal Hoca; yâni
herkes rahat…

Alâ keyfa…

Güneye gidiş
gelişler böyle.. Böyle de peki mal ve para geçişleri nasıl?

Maaşı alan hafta sonunu güneyde geçirir, parayı
oradaki marketlere yatırırdı. Sorma gir hanı..ydı..

KKTC yetkilileri
yılbaşından önce yasaları uygulamaya kalktılar, girişlerde makul ve mantıklı mal
girişine izin vermeye kalktılar..

Kıyamet koptu.

Gümrükçülerin
sendika başkanı yeni uygulamayı; “isteyen istediği kadar geçirsin” yollu bir
bildiri ile protesto etti.

Bayramoğlu da
Volkan’da dedi ki;

“Yıllardır
Metehan’dan et ve süt ürünleri, elektronik eşyalar ve mobilyalar da dâhil olmak
üzere değil 135 Euro 1,350 Euro’yu aşan alımların arabaların içerisinde KKTC’ye
giriş yaptığını, Metehan’ın ‘Sorma Gir Hanı’ olduğunu ve gümrükçülerin
yıllardır Metehan’da ‘bostan korkuluğu’ görevi yaptığını hepimiz biliyoruz.
Üstelik Rumlar Yeşil Hat Tüzüğünü 135 Euro’dan 260 Euro’ya çıkarmalarına rağmen
uygulamada Kermiya’daki gümrükçüler 0 Euro’luk alımlara izin vermekte ve her
şeye el koymaktadırlar. Güneydeki gümrükçüler detektif gibi hiç kuş
uçurtmamakta iken bizdeki gümrükçüler Sayın Çeto’nun da ifade ettiği gibi
‘bostan korkuluğu’ olarak devam etmek için isyan etmektedirler”.

Problem burada
bitmiyor..

AB-D ve BM ve sair
leş kargaları bizi ille Rum’a bağlamak için 1931 isyanından beri masaya
oturtuyorlar ya..

Urum tarafında son
zamanlarda ilginç gelişmeler oluyor.

Milliyetçilik-ırkçılık
“yükseliyor”..

Hristostomos;
“Kıbrıs Helen ve Hristiyan olarak kalmalıdır” derken, Hristofiyas; “Vatanı
birleştirmek ve Türk askerini Kıbrıs’tan çıkarmak için mücadele ediyoruz” diyor..

Irkçı ELAM örgütü
gösteriler düzenliyor.

Karşıyaka basketbol
takımına gaz bombaları ile saldırıyorlar.

Yavşak-yalaka-yumuşakçalardan
her devrin adamı bir köşe yazarı diyor ki; “Rumlar AB üyesi değil mi? Bir AB
ülkesinde ırkçılık ayıp değil mi?”

Yahu, Yunanistan 30
senedir AB üyesi değil mi? Sorun bakalım Batı Trakya-Rodos-Girit-İstanköy
Türkleri’ne.. 30 senedir ırkçılığın dik alâsı ile yaşamıyorlar mı?

Tabii günün bomba
haberi şu;

“Yunan Elefterotipia gazetesi, kapatılan Demokratik
Toplum Partisi’nin (DTP) eski genel başkan yardımcısı Mustafa Sarıkaya’nın
Selanik havaalanında sahte Bulgar pasaportuyla yakalandığını öne sürdü.  Atina’da yayımlanan gazete, ‘Kıbrıs Rum
havayolları uçağıyla 23 Aralık’ta Baf’tan Sofya’ya gitmekte olan Sarıkaya’nın
uçağının, Bulgaristan’daki kötü hava koşulları nedeniyle Selanik’e indiğini,
yolcuların geçirildiği pasaport kontrolünde ise pasaportunun sahte olduğu
belirlenerek, gözaltına alındığını’ yazdı. Haberde, ‘sorgulamada pasaportunun
sahte olduğunu kabul eden Sarıkaya ile ilgili Schengen’de yasaklılar
listesinde, hakkında Türkiye’den tutuklanması emri bulunduğunun saptandığı’
belirtildi”.

Haberi “tercüme
ederek” bir daha okuyalım..

Türkiye’den
tutuklama emri bulunan, Schengen yasaklısı Sarıkaya nereden gidiyor?

Baf’tan.. Neyle
gidiyor? Rum havayolları ile..

Bu olay ne zaman
oluyor? 2010 sonunda..

Peki on sene önce,
2000’de, İmralı’da mecburi ikamete tabi tutulan cani nerede saklanmıştı?
Kenya’daki Yunanistan Büyükelçiliğinde..

Ne pasaportu vardı
üzerinde? Rum pasaportu..

Demek ki gardaş,
“karşı tarafta” on senedir değişen hiçbir şey yok..

Günün ikinci bombası
da şu;

“Gizliliği 30 yıl
sonra kaldırılan İngiliz Belgeleri’ne göre 80’li yıllarda Avrupa ve ABD’de katledilen
Türk diplomatlarına karşı kanlı eylemlerde bulunan Ermeni teröristler Rumlarla
işbirliği yapmış”..

Şimdiii ve bu kadar
“aha da belge”den sonra..

Halâ mı
Annanist’sin?

Daha hâlâ “Rumlar
gelsin, onlar olmadan İstanbul, İstanbul olmaz” da ısrarlı mısın?

“Rumlar olmadan
Girne, Girne olmaz, Lefke de, Lefke olmaz” mı?

Anlamadığım bir şey
var.. Neden hiçbir Rum’dan; “Türkler gelsin.. Türkler olmadan Selanik, Selanik
olmaz; Limasol Limasol olmaz” iştiyakını duymuyoruz?

Da her salataya ille
de “biz” maydanoz oluyoruz?

Türkler mi bir çeşit
kompleks ile malûl yoksa Rumlar’ın mı burnu hep havada?

Bitirirken gene
Lefkoşa’ya dönelim..

Türkiye’de tek dil
mi iki dil mi ile uğraşırken..

Dün Büyük Han’dan,
Sarayönü’ne doğru yürüyordum.. Bir sokağın köşesinde bir tabela; “WELAT
Kırtasiye”…

Lefkoşa “iki dil”e,
“üç dil”e geçmiş bile.. Suriçi’nde yoğun bir şekilde Kürtçe ve Arapça
duyuyorsunuz..

“Lefkoşa” süratle
Avrupa’ya değil, Ortadoğu’ya doğru kayıyor..

Merak edip bir hafta
öncenin gazetelerini de karıştırınca şöyle haberlere ulaştım..

“GÖNYELİ’DE BU
AKŞAM “DENGÊ VEJÎNÊ” ETKİNLİĞİ DÜZENLENİYOR..Bu arada Gönyeli’de bu akşam “Koma
Çarnewa” müzik grubunun da katılacağı “Dengê Vejînê” etkinliği düzenleniyor. Gönyeli
Yalçın Park’ta saat 19.00’da yer alacak etkinliğe, BDP Şırnak Milletvekili
Hasip Kaplan ile YKP Yürütme Kurulu Sekreteri Murat Kanatlı da katılarak birer
konuşma yapacak. Hasip Kaplan yarın adadan ayrılacak.(TAK)”

Dikkat buyurun lütfen, Hasip
Kaplan Lefkoşa’da toplantı değil, “miting” yapıyor..

Hadi bakalım kolay
gelsin; iyi, mutlu ve sağlıklı 2011’ler olsun..