VIZ GELİR BİZE VIZ

<p> VIZ GELİR BİZE VIZ
25 Nisan 1986'da Ukrayna-Kiev-Çernobil'de Nükleer Tesisin 4.Ünitesinde bir bakım mühendisi;elektrik testi için acil soğutucu sistemlerini kapattığında reaktör minimum kapasitedeydi.
24 vardiyası henüz işi almıştı ki ardarda  iki dehşetli patlamada reaktörün üzerindeki bin tonu aşkın dam;fişek gibi göğe fırladı ve tekrar santralin üzerine düştü.
Atmosfere Hiroşima ve Nagazaki'de atılan bombaların 200 kat fazlası fisyon ürünleri saçıldı.
Çernobil kazası  kamu sağlığı,çevre ve ekonomi üzerinde yıllarca sürecek çok ağır etkiler bıraktı.
*
Türkiye'nin ortalaması üstünde bölümünün nükleer enerji,radyasyon,nükleer atık hakkında hiç bilgisi yoktu!
Alış verişte olduğum bir  manavda, "Şu karpuzu tart,bana! Yahu,bunlar sakın radyasyon yemiş olmasın?" dediğimde,
"Boşversene abi! Bunun kabuğundan radyasyon mu geçer?" şeklinde  gelişen trajikomik diyaloğumuzu hatırlıyorum...</p>
<p> 
*
Bugün  Fukuşima Nükleer Santrali'nden  radyasyon dünyaya endişe  yayıyor.
Başbakan Erdoğan, radyasyon duyarlılığın arttığı şu günlerde nükleer enerji konusunda  hükümetinin kararlılığını,  Kasımpaşa'lılığına takviye ettiği engin bilgi ve deneyimiyle bezediği çeşitli örneklerle belirtiyor.
"Riski var diye arabaya binmeyecek miyiz? Riski var diye Boğaz Köprüsü'den geçmeyecek miyiz? Bu zihniyete sorarsanız geçmeyeceksiniz" diyor!
*
Hangi zihniyet demeye kalmadan Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu yetişiyor;
"Fukuşima Santrali'nden radyasyonun bize gelme ihtimali yok.Zaten arada dağlar var,iklim değişiklikleri var,topografik engeller var"diyor!
Derin bir "oh" çekmek mi gerekiyor?
  
*
Nötron ile bombalanan ağır atom çekirdeğinin parçalanmasından  çok büyük "fisyon" enerjisi,
Atom çekirdeklerinin birleşme tepkimelerinden de çok büyük "füzyon"  enerjisi ortaya çıkıyor.
"Nükleer Enerji" bu iki tepkimeyle elde edilen enerjidir -ki, insan vucudundan da bir çok nesneninde içinden geçiyor ve öldürüyor, nükleer reaktörler bu enerjiyi  elektrik enerjisine çeviriyor.
Dünyada 32 ülkede 443 nükleer santralde dünya elektrik üretiminin  ancak  yüzde 18'i üretiliyor!</p>
<p>*
AKP iktidarı  Nükleer Enerji Santralini; elektrik tüketim ihtiyacının karşılanması, tasarım, araştırma ve güç reaktörü ile parçacık hızlandırıcıların kurulmasında  yerli nükleer teknolojiyi geliştirmek,tıp ve endüstrinin radyoizotop ihtiyacını  sağlamak,uranyum zenginleştirme dahil yakıt çevrim tesisleri kurmak amacıyla istediğini bildiriyor.
Fakat işin ardında başka nedenler de  bulunuyor!
*
Temmuz 2009'da İtalya'nın L'aquia kentinde G-8' lerin en önemli konusu  küresel iklim değişikliğiydi.
Aralık'ta  BM 15. İklim Konferansı ardından Kopenhag Zirvesinde; küresel ısınmayla yerkürede yaşamın temellerinin korunması için "atmosferin korunması" konuşuldu ve kararlar alındı.
*
Bu yüzyılın sonuna gelindiğinde  insan eliyle gerçekleşen küresel ısıda 7 derecelik artış bekleniyor.
Kömür,petrol gibi fosil enerjiler,çok fazla orman alanının yok edilmesi,ekim alanlarının yanlış yöntemlerle işlenmesi benzeri durumlar değişmediği taktirde;insanlık ve yaşamın temelinin çok ciddi zararlarla karşılaşılacağı biliniyor... 
* 
Teminen 100 den fazla ülke; ısı artışında  iki derecenin tutulabileceğini hedefliyor.
Bunun için insanlığın 2050 yılına kadar bugün kullandığı fosil yakıtın  dörtte birini kullanması gerekiyor-ki,bu ülkelerin ve insanlığın  kendini olağanüstü derecede kontrol altına alması, karbondioksit emisyonunun azaltılması için endüstriyel üretimini rüzgar,biyoenerji gibi yöntemlerle yapması anlamına geliyor!
*
Küresel ısı artışında hedefe ulaşılması için ileri sanayi ülkeleri -sanayileşmeden bu yana atmosfere salınan karbondioksit miktarının dörtte üçünden sorumludurlar- ile gelişen ekonomisi,büyük nüfusuyla Çin ve Hindistan'ın bu güne kadar sağlanamayan sıkı işbirliğine ihtiyaç bulunuyor...
Üstelik bu ülkelerin emisyon salımlarını tamamen durdursalar bile karbondioksit salımının kontrolünde iki derecelik hedefin sağlanmasının garanti olmadığı da kabul ediliyor!     
     
*
Hal böyleyken ve  Türkiye enerji politikalarında Avrupa'nın  en çok kirleten ülkesi olma yolundayken,
Salım azaltımı için asla ulusal bir politikası bulunmazken;o politika G-8 kaynağından ithal ediliyor!
*       
Dünyada nükleer güc kapasitesinin yaklaşık iki kat artması halinde  karbondioksit emisyonunun yüzde 80 azaltılmış olacağı hesabında;
Türkiye'nin payına 4 adet Nükleer enerji santrali düşüyor!     
      
*  
Ayrıca eko-sistemi,biyo çeşitliliği,makro-mikro klimayı besleyen, yerleşim planlamalarını belirleyen ve sulama,tarım ve hayvancılığa kaynak, eko ve sağlık turizmine de neden olan su kaynakları,akarsular ve havzalar da,
Su kullanımı,enerji üretimi ve dağılımı özelleştirilmiş,         
Çünkü  yine küresel iklim değişikliğine karşı tedbir olmak üzere G-8 kaynağından Türkiye'nin vecibesi edilmiş bulunuyor!
Sadece Fırat  üzerinde 14 baraj,11 HES, Dicle'de 8 baraj, 8 HES projelendirilmiştir.
Elbette Türkiye bu projelere bütçesinden kaynak oluşturamıyor,o nedenle sulama , enerji üretim-dağıtım ve içme suyu projelerinde Fırat,Dicle gibi bir çok akarsuyun kullanım hakları ve elektrik piyasasında üretim faaaliyetleri 49 yıla kadar özelleştiriliyor!        
    
*
Bir yanda yeni nesil reaktörlerin planlayıcısı, üreticisi, satıcısı ve işleticileri G-8 ülkeleri,
Öte yanda  organik tarım peşinde  Bahreyn,Birleşik Arap Emirlikleri gibi Arap ülkeleri!
Rant uğruna doğa ve ekolojik denge tahrip oluyor, dere yatakları kuruyor, sucul yaşam,orman,orman altı bitki örtüsü, tarım alanları yok olurken yoksulluk büyüyor.        
Suyun kullanılması ve enerji faaliyetlerinde bulunmak üzere büyük sermaye tekellerine kucak açılırken,su için kıvranan Orta Doğu'nun ve arkasında yahudi sermayesinin iştahına diyecek yoktur!
Üstelik sınır aşan sular için uluslararası hukuk; suyun döküldüğü ülkeye daha büyük haklar tanıyor!  
     
*
Türkiye; jeotermal,  biyokütle,  güneş enerjisi,  rüzgar,  deniz dalgası gibi büyük kaynakların sahibidir. Bu kaynaklar, hammaddesi bedava olan  alternatif enerji kaynaklarıdır , çevreyi bozmaz  ve  insan yaşamını olumsuz etkilemezler.
Ne ki Başbakan Erdoğan  Büyük Ortadoğu Projesinde ilişiğini seviyor!
Arap sermayesinin  Türkiye islami sermayeye katkısı  için yoluna kırmızı halı  sererken,
İleri sanayi ülkelerinin zor satılır Nükleer Enerji Santrallerine ısrarla Türkiye pazarını açıyor;bir tane yetmiyor,iki, üç,dört  nükleer santral istiyor.
*
Nasılsa karpuzlar radyasyon geçirmiyor!</p> - turizm

 VIZ GELİR BİZE VIZ
25 Nisan 1986’da Ukrayna-Kiev-Çernobil’de Nükleer Tesisin 4.Ünitesinde bir bakım mühendisi;elektrik testi için acil soğutucu sistemlerini kapattığında reaktör minimum kapasitedeydi.
24 vardiyası henüz işi almıştı ki ardarda  iki dehşetli patlamada reaktörün üzerindeki bin tonu aşkın dam;fişek gibi göğe fırladı ve tekrar santralin üzerine düştü.
Atmosfere Hiroşima ve Nagazaki’de atılan bombaların 200 kat fazlası fisyon ürünleri saçıldı.
Çernobil kazası  kamu sağlığı,çevre ve ekonomi üzerinde yıllarca sürecek çok ağır etkiler bıraktı.
*
Türkiye’nin ortalaması üstünde bölümünün nükleer enerji,radyasyon,nükleer atık hakkında hiç bilgisi yoktu!
Alış verişte olduğum bir  manavda, “Şu karpuzu tart,bana! Yahu,bunlar sakın radyasyon yemiş olmasın?” dediğimde,
“Boşversene abi! Bunun kabuğundan radyasyon mu geçer?” şeklinde  gelişen trajikomik diyaloğumuzu hatırlıyorum…

 
*
Bugün  Fukuşima Nükleer Santrali’nden  radyasyon dünyaya endişe  yayıyor.
Başbakan Erdoğan, radyasyon duyarlılığın arttığı şu günlerde nükleer enerji konusunda  hükümetinin kararlılığını,  Kasımpaşa’lılığına takviye ettiği engin bilgi ve deneyimiyle bezediği çeşitli örneklerle belirtiyor.
“Riski var diye arabaya binmeyecek miyiz? Riski var diye Boğaz Köprüsü’den geçmeyecek miyiz? Bu zihniyete sorarsanız geçmeyeceksiniz” diyor!
*
Hangi zihniyet demeye kalmadan Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu yetişiyor;
“Fukuşima Santrali’nden radyasyonun bize gelme ihtimali yok.Zaten arada dağlar var,iklim değişiklikleri var,topografik engeller var”diyor!
Derin bir “oh” çekmek mi gerekiyor?
  
*
Nötron ile bombalanan ağır atom çekirdeğinin parçalanmasından  çok büyük “fisyon” enerjisi,
Atom çekirdeklerinin birleşme tepkimelerinden de çok büyük “füzyon”  enerjisi ortaya çıkıyor.
“Nükleer Enerji” bu iki tepkimeyle elde edilen enerjidir -ki, insan vucudundan da bir çok nesneninde içinden geçiyor ve öldürüyor, nükleer reaktörler bu enerjiyi  elektrik enerjisine çeviriyor.
Dünyada 32 ülkede 443 nükleer santralde dünya elektrik üretiminin  ancak  yüzde 18’i üretiliyor!

*
AKP iktidarı  Nükleer Enerji Santralini; elektrik tüketim ihtiyacının karşılanması, tasarım, araştırma ve güç reaktörü ile parçacık hızlandırıcıların kurulmasında  yerli nükleer teknolojiyi geliştirmek,tıp ve endüstrinin radyoizotop ihtiyacını  sağlamak,uranyum zenginleştirme dahil yakıt çevrim tesisleri kurmak amacıyla istediğini bildiriyor.
Fakat işin ardında başka nedenler de  bulunuyor!
*
Temmuz 2009’da İtalya’nın L’aquia kentinde G-8′ lerin en önemli konusu  küresel iklim değişikliğiydi.
Aralık’ta  BM 15. İklim Konferansı ardından Kopenhag Zirvesinde; küresel ısınmayla yerkürede yaşamın temellerinin korunması için “atmosferin korunması” konuşuldu ve kararlar alındı.
*
Bu yüzyılın sonuna gelindiğinde  insan eliyle gerçekleşen küresel ısıda 7 derecelik artış bekleniyor.
Kömür,petrol gibi fosil enerjiler,çok fazla orman alanının yok edilmesi,ekim alanlarının yanlış yöntemlerle işlenmesi benzeri durumlar değişmediği taktirde;insanlık ve yaşamın temelinin çok ciddi zararlarla karşılaşılacağı biliniyor… 

Teminen 100 den fazla ülke; ısı artışında  iki derecenin tutulabileceğini hedefliyor.
Bunun için insanlığın 2050 yılına kadar bugün kullandığı fosil yakıtın  dörtte birini kullanması gerekiyor-ki,bu ülkelerin ve insanlığın  kendini olağanüstü derecede kontrol altına alması, karbondioksit emisyonunun azaltılması için endüstriyel üretimini rüzgar,biyoenerji gibi yöntemlerle yapması anlamına geliyor!
*
Küresel ısı artışında hedefe ulaşılması için ileri sanayi ülkeleri -sanayileşmeden bu yana atmosfere salınan karbondioksit miktarının dörtte üçünden sorumludurlar- ile gelişen ekonomisi,büyük nüfusuyla Çin ve Hindistan’ın bu güne kadar sağlanamayan sıkı işbirliğine ihtiyaç bulunuyor…
Üstelik bu ülkelerin emisyon salımlarını tamamen durdursalar bile karbondioksit salımının kontrolünde iki derecelik hedefin sağlanmasının garanti olmadığı da kabul ediliyor!     
     
*
Hal böyleyken ve  Türkiye enerji politikalarında Avrupa’nın  en çok kirleten ülkesi olma yolundayken,
Salım azaltımı için asla ulusal bir politikası bulunmazken;o politika G-8 kaynağından ithal ediliyor!
*       
Dünyada nükleer güc kapasitesinin yaklaşık iki kat artması halinde  karbondioksit emisyonunun yüzde 80 azaltılmış olacağı hesabında;
Türkiye’nin payına 4 adet Nükleer enerji santrali düşüyor!     
      
*  
Ayrıca eko-sistemi,biyo çeşitliliği,makro-mikro klimayı besleyen, yerleşim planlamalarını belirleyen ve sulama,tarım ve hayvancılığa kaynak, eko ve sağlık turizmine de neden olan su kaynakları,akarsular ve havzalar da,
Su kullanımı,enerji üretimi ve dağılımı özelleştirilmiş,         
Çünkü  yine küresel iklim değişikliğine karşı tedbir olmak üzere G-8 kaynağından Türkiye’nin vecibesi edilmiş bulunuyor!
Sadece Fırat  üzerinde 14 baraj,11 HES, Dicle’de 8 baraj, 8 HES projelendirilmiştir.
Elbette Türkiye bu projelere bütçesinden kaynak oluşturamıyor,o nedenle sulama , enerji üretim-dağıtım ve içme suyu projelerinde Fırat,Dicle gibi bir çok akarsuyun kullanım hakları ve elektrik piyasasında üretim faaaliyetleri 49 yıla kadar özelleştiriliyor!        
    
*
Bir yanda yeni nesil reaktörlerin planlayıcısı, üreticisi, satıcısı ve işleticileri G-8 ülkeleri,
Öte yanda  organik tarım peşinde  Bahreyn,Birleşik Arap Emirlikleri gibi Arap ülkeleri!
Rant uğruna doğa ve ekolojik denge tahrip oluyor, dere yatakları kuruyor, sucul yaşam,orman,orman altı bitki örtüsü, tarım alanları yok olurken yoksulluk büyüyor.        
Suyun kullanılması ve enerji faaliyetlerinde bulunmak üzere büyük sermaye tekellerine kucak açılırken,su için kıvranan Orta Doğu’nun ve arkasında yahudi sermayesinin iştahına diyecek yoktur!
Üstelik sınır aşan sular için uluslararası hukuk; suyun döküldüğü ülkeye daha büyük haklar tanıyor!  
     
*
Türkiye; jeotermal,  biyokütle,  güneş enerjisi,  rüzgar,  deniz dalgası gibi büyük kaynakların sahibidir. Bu kaynaklar, hammaddesi bedava olan  alternatif enerji kaynaklarıdır , çevreyi bozmaz  ve  insan yaşamını olumsuz etkilemezler.
Ne ki Başbakan Erdoğan  Büyük Ortadoğu Projesinde ilişiğini seviyor!
Arap sermayesinin  Türkiye islami sermayeye katkısı  için yoluna kırmızı halı  sererken,
İleri sanayi ülkelerinin zor satılır Nükleer Enerji Santrallerine ısrarla Türkiye pazarını açıyor;bir tane yetmiyor,iki, üç,dört  nükleer santral istiyor.
*
Nasılsa karpuzlar radyasyon geçirmiyor!


Comments

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir