Tunus’da ve Mısır’da İhtilaller Çocuklarını Yemesin

<p>Tunus’da ve Mısır’da İhtilaller Çocuklarını Yemesin
Tunus'ta başlayan, Mısır'a sıçrayan ve Arap ülkelerine yayılan ayaklanmaların temelinde sosyo-ekonomik sıkıntılarla birlikte halkın değerlerine düşman yöneticilerin yakın çevre ile halktan kopuk yaşantılarının önemi büyüktür. Internet ve diğer iletişim araçları, yöneten/yönetilen çelişkisini ve ekonomik soygun bilgisini paylaşmada, buna karşı mücadele ruhunun oluşup harekete geçmesinde etkili araç olmuştur. Mübarek, bu yüzden ilk tedbir olarak internet kullanımına yasaklar getirmiştir.
Kuzey Afrika ve Ortadoğu ülkeleri sömürgecilikten kurtulduğu halde yeni sömürge özelliği taşıyan siyasi sistemlerle yönetilmektedir. Eski sömürgeciye karşı kurtuluş savaşı verilip bağımsızlık kazanılmış, ancak ekonomik ve sosyal sıkıntılar aşılamamıştır. BM dönemindeki gelişmelerle sömürgelerin devamının mümkün olmadığını gören emperyalist güçler, ekonomik imtiyazlarını devam ettirecek işbirlikçi yönetimleri doğrudan veya dolaylı olarak iktidara getirmişlerdir. Yeni bağımsız ülkelerdeki iktidar mücadelesinde, asırlarca ülkeyi sömüren ve yöneten güçlerin tercihleri etkili olmuştur.
Olaylar her ne kadar Tunus'ta bir gencin kendisini yakması ile başlamış olsa da asıl sebep hükümete yakın çevre ile farklı bir dünyada yaşayan yönetim kadrosuna karşı halkta birikmiş kin ve nefrettir. Ayaklanmaların gerçekleştiği ülkelerdeki ezilmişlik ve yoksulluk halkı sokağa, âdeta itmiştir. Mesela Kahire’de yaşayanların önemli bir kısmı geceleri mezarlıklarda geçirmektedir ki işsiz ve aşsız bu insanların kaybedecekleri bir şeyleri yoktur. Gelecekle alakalı ümitleri bulunmamaktadır.
Gelişmelerin Tunus, Mısır, Yemen, Ürdün ve diğer ülkeler ile uluslararası güç dengesini nasıl etkileyeceği, sular durulduğunda kaybeden ve kazananların kimler olacağını kestirmek zordur. ABD'nin desteklediği Büyük Ortadoğu Projesi, bölgenin geleceği ile ilgili önemli hazırlıkları içermektedir. Bu süreci kimin başlattığı değil de bundan sonraki gelişmeleri kimin yönlendireceği, kontrolün kimde olacağı önemlidir. Başlangıçta gerçekten bir istihbarat veya gizli örgüt olsa bile gelişmeler bunun kontrolünden çıkmıştır. Bölge ülkelerinin gerçeklerini en iyi bilen, halkı en iyi tanıyan gelişmelerin kontrolünde daha etkili olacaktır. Küresel etkisi olan politikacalar, gelişmeleri yorumlarken ve gelecekle ilgili temennilerini söylerken gerçek düşüncelerinden çok harekete katılanların gerçeklerini dikkate aldıklarını düşünüyorum. Olaylar tırmanırken petrol fiyatlarının yükselmesi bile bu ayaklanmaların bölge ülkelerini aşan etkisi olacağını göstermektedir. Halbuki şimdiye kadar ayaklanmaların yaşandığı ülkelerin petrol piyasasında pek önemi bulunmamaktadır.
Mısır, İsrail'in en önemli komşusudur. Gazze Şeridi dünyaya Mısır üzerinden açılmaktadır. Mısır'ın Filistinlilere gösterdiği kolaylıklar ile kısıtlamalar büyük ölçüde İsrail'in mutabakatıyla gerçekleşir. Bu yönüyle Mısır'daki belirsizlik İsrail açısından son derece riskli olup ABD'nin öncelikle dikkate aldığı husus budur. Tunus, mevkii, nüfusu ve diğer jeopolitik özellikleriyle Büyük Ortadoğu Projesi'nin risksiz bir deneme tahtası olabilirdi. Halbuki Mısır için böyle bir durum sözkonusu değildir. ABD'nin, bölgede İsrail'den sonra en fazla yardım yaptığı ülke Mısır'dır. Kontrolden çıkan bir Mısır, Filistin'deki İsrail etkinliğini de imkânsız kılar. Bu gerçekler ışığında ABD'nin Mısır politikasının temelinde İsrail'in çıkarları ve güvenliği bulunmaktadır. Nitekim Mübarek, İsrail’in kendisini destekleyen beyanatından sonra tavrını açıkça ortaya koymuştur.
Birçok Avrupa ülkesi açısından Mısır'daki gelişmelerin temelinde Süveyş Kanalı kaygısı bulunmaktadır. İran ise ABD ve İsrail'in desteklediği Mübarek rejiminin sallanmasını coşkuyla selamlamaktadır. Gelişmelerin başlangıcında İran'ın rolü bilinmemektedir. Ayaklanmalara bir şekilde destek verebilir, ancak sonucu belirlemede İran'ın etkili olabileceğini düşünmüyorum. Mesela Lübnan'ın aksine Mısır'ın sosyal, kültürel ve mezhep gerçekleri, İran etkisini zayıf kılmaktadır.
Yeni dönemde istikrarı tesisi, ekonomik sorunların çözümü ile mümkün olabilecektir. Halkın nabzını tutabilen, ülkedeki siyasi ve sosyal gerçekleri değerlendiren, bunları asgari müşterekte buluşturan kişi veya hareket ülkelerin yönetiminde söz sahibi olabilecektir. Ekonomik sorunların çözümünde de bu ülkelerin kaynak ve tesislerinde söz sahibi olan batılı kuruluşlar etkili olacaktır. Önemli ölçüde eski sömürgeci ülkelerle organik bağları bulunan yeni sömürge kurumları gelecekte var olabilmek için halkların duygu ve tepkilerini dikkate alacaklardır.
Fransız İhtilali, 1830 ve 1848’lerde Avrupa’da domino taşı etkisi gösteren halk hareketleri, günümüz demokratik sistemlerin kuruluşunda son derece önemlidir. Bununla beraber bu süreçte çok kan dökülmüştür. “Devrim, çocuklarını yiyor” vecizesi bu hareketlerden kalmadır. Başarıyla sonuçlanan nice ihtilallerden sonra, yeni yöneticiler önce birlikte yola çıktığı kişileri giyotinlere, idamlara, zindanlara göndermiştir. Ortadoğu’daki halk hareketlerini manipüle edebilen/edebilecek olan yeni sömürgeci araçlar, şebekeler, derin devlet kurumlarından bolca var. Temennimiz buralarda diktatörlükleri deviren güçlerin, bir takım provokasyonların etkisiyle dönüp kendilerini yememesi.
Prof.Dr. Alaeddin YALÇINKAYA
Öncevatan, 8 Şubat 2011</p> - gazze gaza

Tunus’da ve Mısır’da İhtilaller Çocuklarını Yemesin
Tunus’ta başlayan, Mısır’a sıçrayan ve Arap ülkelerine yayılan ayaklanmaların temelinde sosyo-ekonomik sıkıntılarla birlikte halkın değerlerine düşman yöneticilerin yakın çevre ile halktan kopuk yaşantılarının önemi büyüktür. Internet ve diğer iletişim araçları, yöneten/yönetilen çelişkisini ve ekonomik soygun bilgisini paylaşmada, buna karşı mücadele ruhunun oluşup harekete geçmesinde etkili araç olmuştur. Mübarek, bu yüzden ilk tedbir olarak internet kullanımına yasaklar getirmiştir.
Kuzey Afrika ve Ortadoğu ülkeleri sömürgecilikten kurtulduğu halde yeni sömürge özelliği taşıyan siyasi sistemlerle yönetilmektedir. Eski sömürgeciye karşı kurtuluş savaşı verilip bağımsızlık kazanılmış, ancak ekonomik ve sosyal sıkıntılar aşılamamıştır. BM dönemindeki gelişmelerle sömürgelerin devamının mümkün olmadığını gören emperyalist güçler, ekonomik imtiyazlarını devam ettirecek işbirlikçi yönetimleri doğrudan veya dolaylı olarak iktidara getirmişlerdir. Yeni bağımsız ülkelerdeki iktidar mücadelesinde, asırlarca ülkeyi sömüren ve yöneten güçlerin tercihleri etkili olmuştur.
Olaylar her ne kadar Tunus’ta bir gencin kendisini yakması ile başlamış olsa da asıl sebep hükümete yakın çevre ile farklı bir dünyada yaşayan yönetim kadrosuna karşı halkta birikmiş kin ve nefrettir. Ayaklanmaların gerçekleştiği ülkelerdeki ezilmişlik ve yoksulluk halkı sokağa, âdeta itmiştir. Mesela Kahire’de yaşayanların önemli bir kısmı geceleri mezarlıklarda geçirmektedir ki işsiz ve aşsız bu insanların kaybedecekleri bir şeyleri yoktur. Gelecekle alakalı ümitleri bulunmamaktadır.
Gelişmelerin Tunus, Mısır, Yemen, Ürdün ve diğer ülkeler ile uluslararası güç dengesini nasıl etkileyeceği, sular durulduğunda kaybeden ve kazananların kimler olacağını kestirmek zordur. ABD’nin desteklediği Büyük Ortadoğu Projesi, bölgenin geleceği ile ilgili önemli hazırlıkları içermektedir. Bu süreci kimin başlattığı değil de bundan sonraki gelişmeleri kimin yönlendireceği, kontrolün kimde olacağı önemlidir. Başlangıçta gerçekten bir istihbarat veya gizli örgüt olsa bile gelişmeler bunun kontrolünden çıkmıştır. Bölge ülkelerinin gerçeklerini en iyi bilen, halkı en iyi tanıyan gelişmelerin kontrolünde daha etkili olacaktır. Küresel etkisi olan politikacalar, gelişmeleri yorumlarken ve gelecekle ilgili temennilerini söylerken gerçek düşüncelerinden çok harekete katılanların gerçeklerini dikkate aldıklarını düşünüyorum. Olaylar tırmanırken petrol fiyatlarının yükselmesi bile bu ayaklanmaların bölge ülkelerini aşan etkisi olacağını göstermektedir. Halbuki şimdiye kadar ayaklanmaların yaşandığı ülkelerin petrol piyasasında pek önemi bulunmamaktadır.
Mısır, İsrail’in en önemli komşusudur. Gazze Şeridi dünyaya Mısır üzerinden açılmaktadır. Mısır’ın Filistinlilere gösterdiği kolaylıklar ile kısıtlamalar büyük ölçüde İsrail’in mutabakatıyla gerçekleşir. Bu yönüyle Mısır’daki belirsizlik İsrail açısından son derece riskli olup ABD’nin öncelikle dikkate aldığı husus budur. Tunus, mevkii, nüfusu ve diğer jeopolitik özellikleriyle Büyük Ortadoğu Projesi’nin risksiz bir deneme tahtası olabilirdi. Halbuki Mısır için böyle bir durum sözkonusu değildir. ABD’nin, bölgede İsrail’den sonra en fazla yardım yaptığı ülke Mısır’dır. Kontrolden çıkan bir Mısır, Filistin’deki İsrail etkinliğini de imkânsız kılar. Bu gerçekler ışığında ABD’nin Mısır politikasının temelinde İsrail’in çıkarları ve güvenliği bulunmaktadır. Nitekim Mübarek, İsrail’in kendisini destekleyen beyanatından sonra tavrını açıkça ortaya koymuştur.
Birçok Avrupa ülkesi açısından Mısır’daki gelişmelerin temelinde Süveyş Kanalı kaygısı bulunmaktadır. İran ise ABD ve İsrail’in desteklediği Mübarek rejiminin sallanmasını coşkuyla selamlamaktadır. Gelişmelerin başlangıcında İran’ın rolü bilinmemektedir. Ayaklanmalara bir şekilde destek verebilir, ancak sonucu belirlemede İran’ın etkili olabileceğini düşünmüyorum. Mesela Lübnan’ın aksine Mısır’ın sosyal, kültürel ve mezhep gerçekleri, İran etkisini zayıf kılmaktadır.
Yeni dönemde istikrarı tesisi, ekonomik sorunların çözümü ile mümkün olabilecektir. Halkın nabzını tutabilen, ülkedeki siyasi ve sosyal gerçekleri değerlendiren, bunları asgari müşterekte buluşturan kişi veya hareket ülkelerin yönetiminde söz sahibi olabilecektir. Ekonomik sorunların çözümünde de bu ülkelerin kaynak ve tesislerinde söz sahibi olan batılı kuruluşlar etkili olacaktır. Önemli ölçüde eski sömürgeci ülkelerle organik bağları bulunan yeni sömürge kurumları gelecekte var olabilmek için halkların duygu ve tepkilerini dikkate alacaklardır.
Fransız İhtilali, 1830 ve 1848’lerde Avrupa’da domino taşı etkisi gösteren halk hareketleri, günümüz demokratik sistemlerin kuruluşunda son derece önemlidir. Bununla beraber bu süreçte çok kan dökülmüştür. “Devrim, çocuklarını yiyor” vecizesi bu hareketlerden kalmadır. Başarıyla sonuçlanan nice ihtilallerden sonra, yeni yöneticiler önce birlikte yola çıktığı kişileri giyotinlere, idamlara, zindanlara göndermiştir. Ortadoğu’daki halk hareketlerini manipüle edebilen/edebilecek olan yeni sömürgeci araçlar, şebekeler, derin devlet kurumlarından bolca var. Temennimiz buralarda diktatörlükleri deviren güçlerin, bir takım provokasyonların etkisiyle dönüp kendilerini yememesi.
Prof.Dr. Alaeddin YALÇINKAYA
Öncevatan, 8 Şubat 2011

Okumaya devam et  Çölleşme, Türkiye’nin Milli Güvenlik Sorunudur

Comments

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir