Özbekistan-Batı İlişkilerinde Yeni Bir Dönem mi?

Doç. Dr. Mehmet Seyfettin EROL - TA3 1905 pp1
, , , , , ,

Doç. Dr. Mehmet Seyfettin EROL

Özbekistan Devlet Başkanı İslam Kerimov, Avrupa Birliği (AB) Komisyonu Başkanı Jose Manuel Barroso’nun daveti üzerine 24 Ocak 2011 tarihinde Belçika’ya resmi bir ziyarette bulundu. Söz konusu ziyarette Kerimov’u ağırlayan isimlerden bir diğeri de NATO Genel Sekreteri Anders Fogh Rasmussen idi.

Şimdi bu yazıyı okuyanlar, “Bu ziyaretin neresi çok önemli” diye sorabilirler. Özellikle de yoğun bir diplomasi trafiğine şahit ülke vatandaşları açısından…

Dolayısıyla bir çokları açısından bu ziyaret “sıradan” görünebilir. Ama, diğer taraftan, bölgeyi biraz yakından takip edenler (bilenler), aslında bu ziyaretin göründüğünün çok daha ötesinde derin bir anlama sahip olduğunu bilir.

Nitekim, söz konusu ziyareti taraflar açısından irdelediğimizde karşımıza şu önemli sonuçların çıktığını görmekteyiz:

A. Batı (AB ve ABD) Açısından Ziyaretin Anlam ve Önemi:

  • Kırgızistan’da gerçekleştirilen “Lale Devrimi” ya da darbesi sonrası benzer bir senaryo ile karşı karşıya kalan ve bunun sonucunda 13 Mayıs 2005’te yaşanan “Andican Olayları”ndan sorumlu tutulan Özbekistan Devlet Başkanı altı yıl sonra ilk defa AB Başkenti Brüksel’e davet edilmiştir. Dolayısıyla bu kritik ziyaret, her şeyden önce Batı dünyasının Özbekistan’a uyguladığı tecrit politikasını resmen sona erdiğinin bir göstergesidir. Batı dünyası,  Özbekistan ile yeni bir dönem başlatmak istemektedir.
  • Rusya’nın “Yakın Çevre Politikası” ve Çin’in “Batı’ya Doğru Stratejisi” çerçevesinde Avrasya coğrafyasında artan etkinlikleri ve yaşanan güç mücadelesinde bölgenin kalbi konumunda bulunan Özbekistan’ın ön plana çıkan rolü-önemi, Batı dünyasını bu ülke ile daha rasyonel ve pragmatist bir işbirliği sürecine zorlamış görünmektedir.
  • Bölge, başta Kırgızistan ve Tacikistan olmak üzere, her geçen gün daha büyük bir istikrarsızlığa-çatışma ortamına doğru sürüklenmek istenilmektedir. Fergana merkezli yeni senaryoların önündeki en önemli güç Özbekistan’dır.
  • Bölgede, Tacikistan ve Kırgızistan’daki su kaynakları ve bunun kullanımı ekseninde ortaya çıkan ve her geçen gün daha da derinleşen su krizinde Taşkent’in bölge-ekoloji merkezli oynadığı yapıcı rol ve bu kapsamda diplomasiye verdiği öncelik, Batı tarafından takdirle karşılanmıştır. Bu husus bizzat AB Komisyonu Başkanı Barroso tarafından söz konusu görüşmede dile getirilmiştir.
  • Taşkent’in, Oş-Celalabad vilayetleri ağırlıklı olmak üzere, Fergana bölgesindeki Özbek azınlığın katli üzerinden her türlü provokasyona karşı Mayıs-Haziran 2010 tarihli Kırgızistan olaylarında ortaya koyduğu yapıcı rol-performans da, Batı’nın dikkatinden kaçmamıştır. Taşkent’in izlediği soğukkanlı siyaset, Batı nezdinde bu ülkenin prestijini daha da arttırmıştır. Dolayısıyla, AB açısından bölgede barış-istikrar inşasında Taşkent oldukça önemli bir yere sahip olduğunu bir kez daha ortaya koymuştur.
  • Afganistan sorununda Batı oldukça sıkıntılı günler yaşamaktadır. Bölgede Taliban, el Kaide, Özbekistan İslami Hareketi ve Hizbut Tahrir gibi örgütlerle mücadelede başta lojistik, istihbarat ve bölge halkının (özellikle Afganistan Özbekleri itibarıyla) Özbekistan’a ihtiyaç duyulmaktadır. Bu kapsamda Hanabad Üssü (K-2) sonrası yeni bir üs konusunda Batılı taleplerin bir kez daha gündeme gelmesi kaçınılmaz görülmektedir.
  • Özbekistan Devlet Başkanı Kerimov’un bu kapsamda gündeme getirdiği “6+3 Formülü”nün önümüzdeki süreçte daha da önem kazanması beklenilmektedir. NATO Genel Sekreteri Rasmussen’in Kerimov ile gerçekleştirdiği ikili görüşmede bu hususun bir kez daha dile getirilmiş olması, bunun somut bir göstergesidir.
  • Son yıllarda Rusya ile AB arasında enerji güvenliği politikaları bağlamında yaşanan sorunlar, Batı’yı Orta Asya ile yeni ve etkin bir işbirliği sürecine zorlamış bulunmaktadır. Batı, bölgede Özbekistansız bir enerji güvenliği politikasının yürütülemeyeceğinin net bir şekilde farkındadır. Bundan dolayı da Özbekistan ile enerji ve güvenlik bazlı yeni bir işbirliği süreci söz konusudur.
  • Özbekistan’da demokratikleşme ve insan hakları bağlamında son yıllarda yaşanan gelişmeler de AB’nin dikkatlerinden kaçmamaktadır. Nitekim AB Komisyonu Başkanı Barroso, İslam Kerimov ile yaptığı görüşmede bizzat bu hususun altını çizmiş ve bu noktada Kerimov’un 12 Kasım 2010 tarihinde Özbekistan Cumhuriyeti Alî Meclis Senatosu ve Yasama Meclisi’nin ortak oturumunda gerçekleştirdiği konuşmaya atıfta bulunarak, Avrupa Birliği’nin yaşanan süreçten ve gelişmelerden duyduğu memnuniyeti dile getirmiştir. Bu memnuniyet, kontrollü-tedrici bir geçiş sürecinden-stratejisinden yana olan Kerimov’un tutumunu bir kez daha teyit ederken, aynı zamanda AB’nin bundan sonraki süreçte Özbekistan ile olan işbirliğinde bu ülkenin içişleriyle ilgili mevzularda artık daha dikkatli bir tutum izleyeceğinin de bir göstergesi olarak değerlendirilebilir. (Hatırlanacağı üzere Kerimov  Alî Meclis’te, Özbekistan’ın öncelikli hedeflerini “çağdaş gelişmiş demokratik ülkeler sırasına girmek ve Özbekistan halkına gerekli yaşam şartlarını sağlamak ve dünya toplumunda hak ettiği konuma getirmek” şeklinde ifade etmiş ve bu kapsamda demokratik reformların geleceğini ve güçlü bir sivil toplumun oluşumunu esas alan bir konuşma yapmıştı. Bu konuşma ile ilgili olarak önümüzdeki günlerde “Özbek Modeli ve Kerimov” başlıklı bir yazıyı daha burada dikkatlerinize sunacağım.)  Doç. Dr. Mehmet Seyfettin EROL - TA3 1905 pp4
Okumaya devam et  RUHBAN OKULU MESELESİNDEKİ ARKA PENCERE

B. Özbekistan Açısından Ziyaretin Anlam ve Önemi:

  • Özbekistan, bundan sonraki süreçte bir kez daha dış politikasında dengeye dayalı çok yönlü bir dış politika izleyeceğinin somut işaretlerini vermiştir.
  • Burada, özellikle Rusya’nın bölgedeki mevcut sorunlar üzerinden Orta Asya devletleri ve özellikle de Özbekistan üzerinde artan baskısı, Taşkent’i Batı dünyası ile yeni ve etkin bir işbirliği arayışına itmiş görünmektedir. Bir diğer ifadeyle Taşkent, Moskova karşısında Brüksel ve akabinde Washington kartlarını daha güçlü bir şekilde kullanabileceğinin mesajını Belçika’dan göndermiştir.
  • Özbekistan, Batı ile olan ilişkilerinde demokratikleşme, insan hakları ve çevre (ekoloji) noktasında önemli bir mesafe kat ettiğini ve bundan sonraki süreçte de Orta Asya bağlamında bölgede “istikrar-kalkınma-demokratikleşme” paradoksunda bu sorunu aşabilme kapasitesine sahip olduğunu ve bu yönüyle bir model ülke olabileceğini göstermiştir.
  • Taşkent, yeni kalkınma sürecinde Batılı devletler ile her türlü iktisadi ve ticari ilişkilerini geliştirmek ve böylece ülkeye ileri teknoloji transferini gerçekleştirmek suretiyle bölgede lider devlet olma isteğini bir kez daha ortaya koymuş bulunmaktadır.
  • Özbekistan, bölgesel sorunlarda daha etkin ve yapıcı bir rol oynayabileceği mesajını Batı’ya net bir şekilde verebilmiştir. Bu kapsamda Taşkent’in önümüzdeki süreçte Afganistan başta olmak üzere, bölgenin sosyo-ekonomik gelişmesinde Batı ile daha etkin bir işbirliği içinde bulunması söz konusu olabilir. Bu da bölge politikalarında Taşkent’in elinin daha da kuvvetlenmesi anlamına gelmektedir.
  • Söz konusu ziyaret, Özbekistan’ın Batı dünyasındaki-kamuoyundaki imajının düzelmesi kadar, iç kamuoyunda Kerimov’a olan desteğin ve güvenin daha da artmasına neden olacak bir takım gelişmeleri de beraberinde getirebilir.

Netice olarak ifade etmek gerekirse, söz konusu ziyaret Taşkent-Brüksel nezdinde Özbekistan-Avrupa Birliği (Batı) ilişkilerinde bir dönüm noktası niteliği taşımaktadır. Avrasya merkezli Yeni Büyük Oyun’da Özbekistan’ın bölgede yeniden inşa ve istikrar sürecinde daha etkin bir rol oynaması söz konusudur. Hiç kuşkusuz bu husus, Moskova’nın bölge üzerindeki oyununu etkileme kapasitesine sahip olup, Taşkent üzerindeki Rusya baskısını dengeleme açısından da büyük bir önem arz etmektedir. Dolayısıyla ziyaret, çok kritik bir zamanda atılan önemli bir adım olarak ön plana çıkmaktadır.

Okumaya devam et  NATO’nun Yeni Ortaklık Politikası

Comments

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir