N E F E S

Mustafa Kemal Atatürk

        N E F E S
        Erdoğan “bu ülkenin başbakanı olarak Kürt sorununu savunmaya devam edeceğim ama Kürtçülüğün de Türkçülüğün de karşısındayım” diyor.
        İfadede “Başbakan” ibaresi; Türkiye’nin İstiklâl Savaşı denilen muazzam kıssasından AKP iktidarına sürecinde,
        Düşmanlarından dostlarına varıncaya kadar kabul edilen şanlı ve parlak çehresinin, Türklerin kabiliyet ve faziletlerinin;yeniden sorgulanmasına fırsat veriyor.
        Çünkü Erdoğan’ın söylemi  ulusal tarih, dil,ideal ve faydadan yükselen Atatürk Milliyetçiliği ve Türkçülüğü katl-ediyor!
  
        *             
        Nitekim söylemi Kandil’de yankılanırken,algısı da hareketlendiriyor!
        KCK Yürütme Konseyi Başkanı Murat Karayılan Diyarbakır’da KCK Davasından bahisle,
        “Bu mahkeme platformu inkâr-imha siyasetiyle Kürt özgürlük mücadelesinin mücadele platformuna dönüşmüştür.
        Davadaki mahkeme heyetinin Kürt diliyle savunma yapılmasına izin vermemesi çağdışı inkâr-imha siyasetinin sürdürülmesidir.
        İki dilli yaşam ve Demokratik Özerklik tartışmaları Kürt halkının vazgeçilmez talebidir.” diyor.
        *
        Başbakan Erdoğan’ın Türkçülüğe kayıtsızlığından ivmelenen  Kürt Hareketinin iki dilli yaşamda ısrarı karşısında,
        Türkçülük bağlamında Türkçe’nin Cumhuriyet dönemindeki macerasının anlaşılması gerekiyor;
        Ulu Atatürk,Türk varlığını kurtardığı gibi kültüründe yeniden dirilmesi ve ilerlemesini hızlandırmaya  yönelmiştir.
       1928 de Latin harfli alfabeye geçildikten sonra,
       “Bugünkü ve yarınki en güzel medeniyeti kemaliyle kavrayabilecek şiveli ve ahenkli bir ifade tarzı haline getirmeyi amaçlayan”,
        Dil-Tarih Cemiyeti;yeni Türkçe sözcükler için çalışmaya başlıyor.
        Dil Kurultaylarının üçüncüsünde  Güneş-Dil Teorisi ve Dil Karşılaştırmaları Komisyonu;
        Çalışmaların yalnızca dil değil antropolojik,arkeolojik,tarihi,biyolojik ve psikolojik meselelerin çözümlenmesiyle de ilgisini açıklıyor…
                
 
        *
        Çünkü dil; canlı bir varlık olarak sosyal ve ulusal bir kurum,seslerden örülü bir manzume olup gizli anlaşmalardan doğuyor..
        Bu anlamıyla tabiilik,canlılık,ulusallık ve sosyallik,seslilik ve ittifak vasıflarını içeriyor.
        Dil’in sesi; ciğerlerden gelen havanın ya da “nefesin” meydana getirdiği titreşimle oluşurken sonra  yazıdaki karşılığı harflerle buluşuyor.
        Öyleyse “nefes” dilin sırrını,cazibesini oluşturuyor.
        Nefes; bilinmedik bir enerjinin  hem tanecikli hem dalga karakterde hareketi,               
        Ya da  nefs;can,kişi,öz varlık,ruh,hayat,asıl,
        Ya da bizim konumuzda Türklük anlamına geliyor…
        *
        Nitekim Güneş-Dil Teorisi; insanın iç benliği (ego) ve dış dünyayı birbirinden kesin olarak ayırmaktadır.
        Buna göre ilk insan “harici dünyadan gelen levhalar” ve “harici dünyayı temsil eden gösterici işaretlerle” karşı karşıya gelmiştir-ki;
        Benlik;insanı saran harici alemdeki objeleri tesbit fikrine erişildiğinde başlıyor.
        Manevi hayatı ise harici dünyadan gelen levhalar veya iç benliğimizde geçen ruhi cereyanlar oluşturuyor.
        Benlik ve Manevi Hayat en ince detayına kadar “dil” vasıtasıyla tesbit ediliyor.
        Ya da bizim konumuzda Türkçe doğuyor.
        *
        Bu bağlamda Dil Kurultaylarında dilin psikolojik derinliği,dillerin birbirlerini etkilemesi konularında bir çok eser incelenmiştir.                 
        Ne ki Ulu Atatürk;kendi dehası yönetiminde  dil tartışmaları vasıtasıyla Türkiye’nin  karmaşık etnik coğrafyasından;
        Önce  İstanbul  nefesinde bulunmayan X, Q ,W  harflerine alfabede yer vermiyor.
        Sonra yeni alfabeyle gramerlerinin dayanağı kalmayan Arapça,Farsça kökenli sözcük ve dilbilgisi kurallarından arınmış,
        Türk Tarih Tezine paralel, Türk uygarlığı ve kültürü kadar eski  bir anadil Türkçeden muhteşem Türkiye ulus devletini oluşturuyor.
        Ulusal dil  halk tabakalarında “sözün Türkçesi” denilen saflığı ve temizliğiyle yaşıyor.                   
  
        *
        Ulus devlet ile birlikte yüzlerce yıl kuşaktan kuşağa hiç bir dilde yetkinleşememek ardından  insan aklının sınırlanması  sonucunu getiren,
        Toplumun aslına aykırı örflerle silik yaşaması  mahkumiyeti sona  ermiştir.
        Bu anlamıyla Türklük ve ulusal dil asla bir imha ve inkâra neden olmuyor aksine nefeslere nefes katıyor.
        Elbette boynunda boğazını tıkayan geçmişin bukağısını taşımayanlara,
        Asla Erdoğan ve Karayılan’a da değil…


Comments

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir