Bardağın yarısı boş mu dolu mu?

Dr. Ali Sak - secimler

Dr. Ali Sak

Bardağın yarısı boş mu dolu mu? Bu cümle bize kişisel olarak olaylara nasıl yaklaştığımızı özetler. Hem iyimserliğin hem de kötümserliğin, bunları yaşayan insanlara ve dolayısıyla da toplumlara belli ölçülerde faydaları vardır. Yapılan araştırmalara göre iyimser kişilerin daha sağlıklı olduğunu gösterirken, aşırı ve sürekli iyimserliğin de hatalara yol açabileceğinin altını çizmek gerekiyor. Bu nedenle iyimserliğin yanı sıra eleştiri dozunu da iyi ayarlamak gerekiyor. Başarı için bardağın hangi tarafından bakmamız gerektiği mesleklere göre de değişebilir. Yapılan araştırmalarda örneğin kötümser hukuk fakültesi öğrencilerinin daha başarılı olduğu, buna karşılık, iyimser satış temsilcilerinin, diğerlerine oranla daha başarılı oldukları ortaya konmuştur. Olaylara eleştirisel yaklaşan bir gazetecinin mesleğinde ne kadar başarılı olursa, iyimser bir doktorun aynı başarıyı elde edeceği kesindir. Buna karşılık sorgulayıcı bir bilim adamı ne kadar başarılı olursa, iyimser bir öğretmen aynı başarıyı elde edecektir. Bu fark siyasi alanda da kendini göstermektedir. Amerika’da yapılan bir araştırmaya göre başkanlık seçimlerini çoğunlukla iyimser başkan adayları kazanmışlardır. Özetleyecek olursak, başarılı olabilmek için bulunduğumuz ortam ve mesleki durumumuza göre farklı iyimserlik derecelerine sahip olmak gerekmektedir.


Farklı bireysel iyimserlik yaklaşımları, nasıl kişisel başarımızı etkiliyorsa toplumsal yaklaşımlarımız da toplumsal gelişmeleri aynı derecede etkilemektedir. Örneğin, göçmenlerin
Alman toplumuna uyumunu daha istekli hale getirebilmek için onlara her alanda göçmen kökenli örnek kişiler göstermek gerekiyor. Kısaca özetleyecek olursak uyum için iyimser olmak ve örnek kişiler gerekli. Dişçi ailesi işte böyle örneklerden birisidir. Oğulları Sedat Essen şehrindeki Borbecker Gymnasium 5. sınıfa devam etmektedir. İlkokulda olduğu gibi Gymnasium’da da aynı başarıyı sürdürmekte ve son karnesinde not ortalaması 1.5 ile bir çok Alman akranlarını geride bırakmıştır. Asıl dikkati çeken Sedat’ın Almanca dersindeki notunun pekiyi olması. Sedat ailesinde tek başarılı çocuk değil. Şu an kız lisesinde (Maedchen Gymnasium Borbeck) 13. sınıfa devam eden ablası Duygu da oldukça başarılı bir öğrencidir ve okuldaki üstün ve örnek çalışmaları nedeniyle 2007 yılında NRW eğitim ve okul bakanı Barbara Sommer tarafından ödüllendirilmişti. İşin ilginç tarafı, Duygu ilkokul 4’den sonra Gymnasium için ailenin uğraşına rağmen tavsiye raporu alamamıştı. Oysa ailesi Duygu’nun Gymnasium’u başarabileceğinden emindi ve zorda olsa Duygu’yu kız lisesine kayıt yaptırdı.

Okumaya devam et  Atatürk’ü sevmek zorundamıyız?

Uyum başarıdan geçer ve sanki Dişçi ailesi başarının sırrını bulmuşlar gibi. Veliler Birliği Ruhr bu ailenin başarı sırrını çözmek ve diğer Türk ailelerine örnek olmaları için kendilerini misafir edip sordular. Nedir acaba bu başarının sırrı? “Biz devamlı çocuklarımızın arkasındayız. Bizim en büyük yatırımımız çocuklarımız. Bir çok Türk ailesi yatırımını eve yapmakta ve buralara ayda ortalama 500€ faiz ödemekteler. Oysa ayda sadece 100€ ayırıp çocuklarının eğitimine yatırsalar çok daha iyi olurdu. Bizim için çocuklarımızın dilsel gelişimi de çok önemli. Bu nedenle biz hem anadilimize hem de almancaya önem verdik. Bizim evde kesin anadilinde konuşuruz. Fakat bu yetmiyor, çocukların okulda anadillerini daha iyi öğrenmeleri gerektiğine inanıyoruz. Bu nedenle de anadili derslerine çok önem veriyor ve dersleri hiç aksatmıyoruz. Sedat’ın Türkçe anadili öğretmeni Emel Özyurt bu konuda örnek bir öğretmendir ve kendisini takdir ediyor teşekkürlerimizi sunuyoruz.“

Öğretmenliğinin yanı sıra Veliler Birliği Ruhr derneğinin yönetiminde fahri olarak görev yapan Emel Özyurt, Dişçi ailesinin başarısını ve bu bağlamda son günlerde yürütülen uyum tartışmalarını şu şekilde yorumlamakta: „Başarının sırrı ailenin çabasına ve bakış açısına bağlıdır. Aileler kendi değerlerine (diline, dinine ve kültürüne) sahip çıkarak bilhassa çocukların dilsel gelişimine önem verirlerse başarı kendiliğinden gelir. Sedat ve Duygu gibi başarılı nice öğrencilerimiz, üniversitelilerimiz, bilim insanlarımız ve iş adamlarımız vardır. Önemli olan yarısına kadar dolu olan bardağın neresinden baktığımızdır. Yarı dolu mu, yoksa yarı boş mu?

Fakat Alman toplumunun göçmenlere, özellikle de Türk kökenlilere karşı sergiledikleri tutum toplumun geleceği için de belirleyicidir. Türkler söz konusu olunca sürekli bardağın boş tarafını gösterirseniz toplumu motive edemezsiniz. Bu nedenle motive edebilmek için topluma başarılı örnekler de gösterilmelidir.

Okumaya devam et  Selam Olsun…

Çocuklarımız başarılı olamadıkları durumlarda kendi kendimize sormamız lazım. Toplum olarak, okul ve aile olarak sınırlırımızı zorladık mı? Ve en önemlisi, siyasilere olan çağrımızdır. Onlar gerekli yasal çerçeveyi hazırladılar mı? Türklere, diğer göçmen kökenlilere olduğu gibi eşit haklar verdiler mi? Maalesef vermediler ve ne zaman verecekleri de belli değil.“ Alman toplumunun ve siyasilerin tüm engellerine rağmen Dişçi ailesi gibi bir çok aile daha, kendi toplumsal değerlerine sahip çıkarak başarı basamaklarını tırmanacaklardır, bu zor olsa dahi. Sürekli Türklerin olumsuzluklarını ön plana çıkararak değil de, aksine olumlu unsurları ön plana çıkararak toplumu motive etmek gerekiyor. Bilhassa Alman medyasının olumsuz yayın politikası her iki toplumu da polarize etmektedir. Uyum, Alman eğitim sistemindeki ayrımcı uygulamaları kaldırdığımız ve göçmen çocukların doğal potansiyellerini de (çok dillilik, çok kültürlülük) içeren, bireysel destekli eğitime geçtiğimiz zaman mümkün olacaktır.

Göçmenlerin ve özellikle de Türklerin daha çok siyasi katılım olanaklarına ihtiyaçları vardır. Bunu gerçekleştirmek için mutlaka vatandaşlığa geçme kolaylaştırılmalı ve Avrupa ülkelerinde yaygın olan çifte vatandaşlık imkanı artık verilmelidir. Aynı zamanda, kamu kuruluşlarında göçmenlerin istihdamı kolaylaştırılmalıdır. Böylece göçmenler ve bilhassa Türkler yaşamış oldukları toplumu benimser ve katkıları daha yoğun olur. Aksi durumda, başkaları karar verir, onlar da hizmetkar durumunda kalır. Alman toplumunun uyumu engelleyici tutumu (Alman vatandaşlığına geçişleri ve kamu sektöründeki istihdamı zorlaştırmak ve bunları da uyum kriterleri arasında saymak) nedeniyle Türkleri uyumsuz gibi göstermek, ne bilimsel ne de insani bir yaklaşımdır ve uyum isteyen siyasilerin ciddiyetsizliğini göstermektedir. Uyum her iki tarafın da eşit hakların ve toplumsal eşit katılımın olmasıyla gerçekleşir. Önce uyum için engellerin kalkması gerekiyor ki göçmenlerden ciddi olarak uyum talep edilebilsin.

Okumaya devam et  Çözebilirmiyiz?

Comments

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir