Wikileaks: “Sözde Tahribat” – “Özde Statükoculuk”

Sevgili Okurlar; - 57f28ba3c461888f378b4604

Sevgili Okurlar;

29 Kasım 2010 günü uluslararası ilişkilerdeki dengenin ve statükonun “sözüm ona” tepe taklak olduğu bir gün olarak tarihe geçti. Hepinizin bildiği gibi Wikileaks diye anılan ve dünya siyasetini saydamlaştırmayı kendine görev olarak edindiğini iddia eden bir uluslararası kuruluş, ABD’nin birçok ülkedeki büyükelçiliklerinin Washington ile olan “gizli” yazışmalarını kamuoyuna açıkladı. Tüm gün boyunca belgelerin içerikleri çeşitli platformlarda tartışıldı, bazıları yalanlandı, bazıları normal karşılandı. Peki, Wikileaks bize ne açıkladı? Açıkladı da ne oldu? Bu cesareti nereden buluyor? Bu sorular konuyu “derin bir şekilde” takip edenler tarafından dahi tam anlamıyla cevaplanamıyor.

Bu soruların cevabını naçizane vermeden önce bazı noktaları aydınlatmakta fayda görmekteyim. Her şeyden önce Wikileaks ekonomik olarak “kar amacı gütmeyen” bir kuruluş olarak kendini tanıtmakta ve bu vesileyle kendine dünya siyasetiyle etik bir görev biçmektedir. Bu görevi en iyi, seçtikleri slogandan anlayabilmekteyiz: “We open governments” (Hükümetleri saydamlaştırıyoruz). Bu görevin ışığında, açıkladıkları belgelerin kaynaklarını hiçbir şekilde deşifre etmemekte ve doğruluğundan %100 emin olmadan bu belgeleri yayınlamamak-tadırlar. Bu belge açıklama sistemini ise “uncencorable” (sansürlenemez) olarak nitelemektedirler. Takdir edersiniz ki, kendine bu kadar büyük bir misyon edinmiş bir kuruluş için 3 şey çok önemlidir:

1. Yasal Güvence: Bu güvenceyi kuruldukları İsveç ülkesinin yasalarından almaktadırlar. Öyle ki İsveç Anayasası “her türlü bilgi sağlayıcısına” o kadar sağlam bir yasal koruma tahsis etmektedir ki gazetelerde yayınlanan haberlerin kaynaklarını araştırmak dahi anayasal bir suç olarak yer almaktadır.

2. Ekonomik Güvence: Yöneticilerinin açıklamalarına göre sadece bağış sistemi ile harcamalarını yürüten bir sisteme sahip olan Wikileaks, dünyanın her yerinde kendisi için çalışan yaklaşık 800 gönüllüye hiçbir maaş ödemiyor. Bu iddialar ise yıllık harcamaları 200.000€ ile 600.000€ arası değiştiği iddia edilen, uluslararası çapta bir kurum için büyük bir çelişkiyi ortaya koyuyor. Gerçi yerine getirdiği “büyük misyonun” çapını düşündüğümüz zaman, ne kadar çok bağış yapan gönüllüsü olabileceği gerçeği de aklımıza gelmiyor değil.

Okumaya devam et  Wikileaks belgeleri ABD politikasinin gizlinlerini ortaya koydu

3. Kurumsal Yapı: Wikileaks’in kurumsal yapısını İsveç orijinli PQR Şirketi sağlıyor. Wikileaks aslında yasal gücü bir yana tüm gücünü bu destek sayesinde elinde tutabiliyor. Öyle ki askeri yazışma sistemleri, uygun şifreleme yöntemleri ve en yüksek kalite koruma Wikileaksin hizmetine, bu kurumsal destek sayesinde ulaşıyor.

Kısaca değinmeye çalıştığım husus, Wikileaks’in elde ettiği gücün sağlam kaynaklara dayandığı gerçeğidir. Tüm gün boyunca belgelerin içeriğinden “birer skandal” olarak bahsedildiği için belgelerin içeriğine pek girmeyeceğim. Aslında ben gene her yazımda olduğu gibi, tüm basının ilgilendiği bu içeriklerden daha anlamlı bazı gerçekler olduğuna inanıyorum:

Öncelikle önceki gün herkes ABD’yi köşeye sıkışmış ve zor durumda olarak niteledi. ABD ise böyle bir görüntü vermekten çekinmedi. Türkiye Cumhuriyeti’ni temsil eden hükümet yöneticileri ise Cumhurbaşkanından, Başbakana; Bakanlardan, müsteşarlara kadar herkes ya bunların normal karşılanabileceği görüntüsü vermiş ya da şu anda bir açıklama yapmak için erken olduğunu söylemişlerdir. Esasen bu durum bize şunu göstermektedir ki; bu belgelerde çeşitli ithamlarla övülen, eleştirilen, suçlanan kişiler (hükümet üyeleri) şu anda bu durumdan bizim kadar şikayetçi değillerdir. Çok ağır ithamlarla suçlanan kişiler dahi ufak çaplı yalanlama açıklamalarıyla yetinmişlerdir. Mesela aynı suçlamaları herhangi bir muhalefet üyesi yapmış olsa, acaba şimdiye kadar kaç tazminat davası açılırdı? İthamların bir bölümünün altında imzası olan büyükelçi ise burada benim yanımda olmadığına göre, Ankara’da yerinde durmaktadır. Unutulan nokta şudur: Büyükelçiler hükümetlerini, diğer ülkelerde en üst çağta temsil eden kişilerdir. Onların büyükelçi sıfatıyla (imzasıyla) söyledikleri ve kamuoyuna sızan her söz, uluslararası hukuk kurallarına göre temsil ettikleri ülkeleri siyasi ve hukuki olarak bağlar. Saygıdeğer Clinton “Politics is to be done in Washington!” (Siyaset Washington’da yapılır) derken eğer bu uluslarası hukuk kuralını unutuyorsa, o zaman ABD, dışişleri sekreterliği aracılığıyla dünyadaki tüm büyükelçilerini geri çekmelidir. Zira onlara ihtiyacı yoktur.

Okumaya devam et  Gül: Kimse omuz omuza çalışmamızı engelleyemez

Evet, sevgili okurlar;

Aslında tablo bu kadar basit değil. Çünkü ne Wikileaks ABD’yi bu kadar zor durumda bırakacak kadar aptal, ne de ABD bu kadar köşeye sıkışmış durumda. Dikkat ederseniz var olan 15,562 belgenin sadece yaklaşık 400 tanesi kamuoyuna kısmen duyrulmuş, en çok gizli bazı noktalar ya belgelerden kesilmiş ya da (***) ile sansürlenmiş durumda. Şimdi yasal, ekonomik ve kurumsal olarak bu kadar güçlü olan Wikileaks neden bunları yayınlamadı? Acaba bu yayınlar ABD’yi ciddi anlamda köşeye sıkıştırdı mı? O çok incelenen içeriklere baktığımız zaman şunu görmemiz gerekiyor: Hem Türkiye’yi hem de diğer ülkeleri ilgilendiren bu belgelerin içerikleri aslında bizim çok da yabancı olduğumuz düşünceler değil. Çünkü olay Davutoğlu’na deli, Erdoğan’a Tanrı’ya güvenmez demek kadar basit değil. Bir ülkeyi en üst derecede temsil eden bir büyükelçinin bir bakan ya da başbakan hakkındaki kişisel görüşlerinden çok, o ülkenin politikaları hakkındaki görüşleri o ülkeyi bağlar. Araya sansasyon yaratmak için koyulan “şeker kaplamaları” ise tarihte her zaman olduğu gibi unutulup gidecektir. Aslında ABD bu vesileyle, Türkiye’nin ve diğer ülkelerin dış ve iç meseleleri hakkındaki görüşleri ilk ağızdan tüm kamuoyuna paylaşmıştır. Bu çok büyük bir uyarı niteliği taşımaktadır. Aslında dünya sistemini sözümona tepe taklak eden Wikileaks, bu eylemiyle ABD’nin uluslararası statükosunu temellendirmiştir. Yazımın başında değindiğim hükümet temsilcilerinin beyanları ise yapılan uyarıların fevkalade biçimde yerine ulaştığı gerçeğini yansıtmaktadır. Bunun yanısıra dünya liderlerinin tepkilerine bakılırsa, hiçbirinin bu konuyu TV programlarına çıkıp değerlendirme yapan emekli diplomatlar kadar ciddiye almadığı görülecektir.

Her zaman ki gibi tekrardan ABD dış politikası statükosunu, “sözümona bir tahribat” aracılığıyla güçlendirmiştir. Şimdiye kadar Wikileaks’in web-sitesinin olduğu gibi durması, olayların günler önce (çok daha önce) bilinmesine rağmen engellenmemesi bunu apaçık ortaya koymaktadır. Tabi 40 yıllık (çok daha fazla) ABD dış politikası bir gecede bu kadar demokratik ve saydam hale gelmiştir diyorsanız, bir şey diyemem…

Okumaya devam et  Almanya’da Wikileaks tartışması

Saygılar

Edgar ŞAR


Comments

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir