Boyner: Türkiye İvmesini Koruyabilmek İçin Ev Ödevlerine Odaklanmalı

Türk Sanayicileri ve İşadamları Derneği (TÜSİAD) Yönetim Kurulu Başkanı Ümit Boyner, Türkiye'nin dünyadaki artan önemini sürdürebilmek, hatta pekiştirmek için kendi iç ev ödevlerine odaklanması gerektiğini belirterek, ''Eğitimde, üretimde, teknolojide, alt yapıda ve tabii demokrasisinde ve iç huzurundaki problemlerini Türkiye'nin çözmesi gereken bir dönemdeyiz'' dedi. - 231110 oa buyner

Türk Sanayicileri ve İşadamları Derneği (TÜSİAD) Yönetim Kurulu Başkanı Ümit Boyner, Türkiye'nin dünyadaki artan önemini sürdürebilmek, hatta pekiştirmek için kendi iç ev ödevlerine odaklanması gerektiğini belirterek, ''Eğitimde, üretimde, teknolojide, alt yapıda ve tabii demokrasisinde ve iç huzurundaki problemlerini Türkiye'nin çözmesi gereken bir dönemdeyiz'' dedi. - 231110 oa buynerTürk Sanayicileri ve İşadamları Derneği (TÜSİAD) Yönetim Kurulu Başkanı Ümit Boyner, Türkiye’nin dünyadaki artan önemini sürdürebilmek, hatta pekiştirmek için kendi iç ev ödevlerine odaklanması gerektiğini belirterek, ”Eğitimde, üretimde, teknolojide, alt yapıda ve tabii demokrasisinde ve iç huzurundaki problemlerini Türkiye’nin çözmesi gereken bir dönemdeyiz” dedi.

TÜSİAD ile Türk Girişim ve İş Dünyası Konfederasyonu’nun (TÜRKONFED) kalkınma ajansları ile iş dünyasının gönüllü temsil örgütleri arasındaki işbirliğini güçlendirmek amacıyla düzenlediği toplantı serisinin dördüncüsü Edirne’de gerçekleştirildi.

Boyner, ”Bölgesel Kalkınma ve İş Dünyasının Rolü” başlıklı toplantıda yaptığı konuşmada, 11 Kasım’da TÜSİAD olarak Türk özel sektörünü temsilen Güney Kore’nin başkenti Seul’de gerçekleştirilen G-20’nin İş Zirvesi kurumu olan B20 Zirvesi’ne katıldıklarını hatırlatarak, burada Haziran ayından beri kendilerinin de katıldığı toplantılar sonucunda yaklaşık 70 önerinin G20 zirvesine taşınmak üzere devlet başkanları veya başbakanlara iletildiğini söyledi.

G20 toplantılarında genel olarak iş dünyasının gerçekçi ve rasyonel bir şekilde elini taşın altına koymaya hazır olduğunun söylenebileceğini belirten Boyner, şöyle devam etti:

”Örneğin korumacılık anlayışı ile mücadele edilmesi, KOBİ’lerin büyüme sürecine eklemlenebilmelerini teminen hukuki alt yapı, düzenleyici yapı ve finansal çerçeve bağlamında fonksiyonel bir özel düzenleme üzerinde durulması, KOBİ finansman modelleri geliştirilmesi, hem geleneksel hem de sermaye piyasaları üzerinden KOBİ finansmanı için yenilikçi modeller üzerinde durulması, ihtiyacı belirleyen modellerde özel-kamu işbirliği modelleri kullanılması, cari işlemeler açığı ile sermaye hesapları arasındaki dengesizliğe kayıtsız kalınmaması, enerji verimliliği uygulamalarının kürede yaygınlaşabilmesi için bir küresel enerji verimliliği kurumunun kurulması, G20 temelinde bir örgütlenmeyle, üretkenliğe dayalı inovasyonun yayılımının güçlendirilmesi, girişimciliğin güçlendirilmesi gündeme gelen önerilerden sadece birkaçı. İş dünyasının bu taleplerinin devlet başkanları nezdinde dikkate alınması ve en kısa zamanda hayata geçirilmesi temennimiz.”

”TÜRKİYE’NİN DEMOGRAFİK GEÇİŞ DÖNEMİ SONA ERİYOR”-

Ümit Boyner, geçtiğimiz haftalarda TÜSİAD ve Birleşmiş Milletler Nüfus Fonu işbirliğiyle yürütülen ”2050’ye Doğru Nüfusbilim ve Yönetim” adlı araştırma projesi kapsamında iki rapor yayınladıklarını anımsatarak, bu raporlarda da ortaya konulduğu gibi Türkiye’nin büyük bir demografik değişim geçirdiğini ve bütün göstergelerin demografik geçiş döneminin hemen hemen sona erdiğine ve yeni bir dönemin başlamak üzere olduğuna işaret ettiğini söyledi.

Türkiye’nin nüfus artış hızı düşerek gelişmiş ülke düzeylerine yaklaşmış durumda olduğuna dikkati çeken Boyner, şöyle konuştu:

”Bundan sonra nüfus ancak kendini yeniden üreten bir hızla artacak, sabitleşmeye doğru gidecek. Gençlerin toplam nüfus içindeki payı düşerken, çalışma çağındaki nüfus veya üretken nüfus olarak adlandırdığımız grup artıyor. Çalışma çağındaki nüfusun yüksek değerlere ulaşması, ülkelerin tarihlerinde bir kez oluşan bir durum ve bu üretimi artırabilmek için çok önemli bir fırsat. Örneğin, çalışma çağındaki nüfusun toplam nüfus içerisindeki payı 2020 yılında yüzde 68 ile en yüksek değerini alacak. 2020’den sonra oransal olarak azalmaya başlasa da sayıca 2041 yılına kadar artmaya devam ederek 65 milyona ulaşması bekleniyor. Bu tarihten sonra ise azalmaya başlayacak ve böylece demografik fırsat penceresi 2041 yılından sonra ortadan kalkacak. Bu dönemde kişi başına geliri hızla artırabilmek ve aynı sayıda yurttaşa daha nitelikli hizmet verebilmek mümkün. Ülkelerin tarihlerinde sadece bir kez karşılaşılabilen demografik fırsat penceresinden yararlanma yolunda, istihdam yaratma çok temel bir mücadele alanı. Makroekonomik istikrarın sağlandığı kuvvetli bir ekonomik büyüme, üretkenlik artışı ve yatırımlar, bunun yanında nitelikli eğitimle işgücü piyasasında vasıf uyumu sağlanması ve işgücü piyasasında istihdam dostu düzenlemeler gerekiyor. Tüm politikalarda, şu an çok düşük düzeyde seyreden kadın istihdamının geliştirilmesine de özel bir önem verilmesi gerektiğini ifade etmeliyim.”

Okumaya devam et  Hangi Kapıya Yöneldiğini Bilmeyen Hiçbir Zaman Uygun Esen Rüzgarı Bulamaz

-”BU DÖNEMİ SOĞUK SAVAŞ DÖNEMİNE BENZETİYORUM”-

Türkiye ve dünyadaki son gelişmelere de değinen Boyner, ABD?Çin ve AB arasındaki çekişmeler, krizden çıkıştaki görüş farklılıkları, öncelik sıralarındaki çelişkilerin bir süre daha devam edeceğinin altını çizdi.

Ümit Boyner, ”Kur savaşları sürdürülebilir olmadığı gibi sonuçlarının nereye varacağını tahmin etmek kolay değil, hatta bazen ürkütücü. Dünya Bankası Başkanı’nın altının yeniden referans değer olabileceğini iddia etmesi, saygın iktisatçıların ABD Merkez Bankası Başkanı’nın Fed’i politize ettiği iddiaları ve krizden 2 yıl sonra hala otoritelere güvensizliğin devamı… Bugün gündemde bunlar var. Bu dönemi soğuk savaş dönemine benzettiğimi de ifade etmek istiyorum” şeklinde konuştu.

-”ACI İLACI İÇMEDEN BU İŞTEN SIYRILAMAYACAKLAR GİBİ”-

Diğer taraftan NATO toplantısında Rusya’nın güvenlik konusunda NATO’ya stratejik ortak olmaya olumlu yaklaşması ve kabul edilen çerçevenin küresel işbirliği adına olumlu olduğunu dile getiren Boyner, ancak bundan sonra gelişmeleri ve yapılacak düzenlemeleri günü gününe takip etmek gerektiğini kaydetti.

TÜSİAD Başkanı Boyner, ”Avrupa Birliği’nde İrlanda, Portekiz, İspanya’daki gelişmeler endişe verici ve alınan önlemlerle AB’nin bazı ülkeleri resesyonla bir süre yaşamak zorunda. Acı ilacı içmeden bu işten sıyrılamayacaklar gibi görünüyor” yorumunu yaptı.

Tüm bu resimde AB’nin kendi geleceğini, stratejisini iyi kurgulaması, dünyadaki bu ekonomik değer kaymasında hem ekonomik hem yönetişim anlamında rekabet gücünü bir birlik olarak nasıl sürdüreceğini, tarihsel veya siyasi birtakım ön yargıları bir tarafa bırakarak iyi değerlendirmesi gerektiğine işaret eden Boyner, ”AB’li dostlarımız arasında bu konuda farklı düşünceler var, ama Türkiye’nin üyeliğinin bir fırsat olabileceğini de bizlerin daha açık bir şekilde ortaya koyabileceğini düşünüyoruz” dedi.

-”TÜRKİYE İÇİN ÇOK ÖNEMLİ BİR EŞİK MEVCUT”-

Türkiye için hem kendi ekonomik konumu, hem demografik fırsat penceresi, hem siyasi konjonktür açısından önünde çok önemli bir fırsatın, bir eşiğin mevcut olduğunu vurgulayan Boyner, konuşmasını şöyle sürdürdü:

”Türkiye dünyadaki artan önemini sürdürebilmek, hatta pekiştirmek için kendi iç ev ödevlerine odaklanmalıdır. Eğitimde, üretimde, teknolojide, alt yapıda ve tabii demokrasisinde ve iç huzurundaki problemlerini Türkiye’nin çözmesi gereken bir dönemdeyiz. Genel seçimlere kadar uzanan önümüzdeki süreci siyasi partilerimizin vatandaşların önüne programlarını koymaları için çok değerli buluyoruz. Bizim gibi sivil toplum örgütlerine de hem mikro, hem makro bazda hem sosyal, hem siyasi konularda çözüm üretmek ve hem siyasilerle hem kamuoyu ile paylaşma ve farkındalık yaratma görevi düşüyor.”

Okumaya devam et  ‘Üyelik tarihini verin’

Ümit Boyner, TÜSİAD olarak önümüzdeki dönemde sanayi, hizmet ve finans sektörleriyle ilgili çalışma ve önerileri hükümetle paylaşmaya devam edeceklerinin altını çizerek, ”Tüm bunlar temelde Türkiye’nin üretkenlik tabanlı, kaliteli, uzun vadeli istihdam yaratan ve rekabet gücünü pekiştiren bir kalkınma modeline ulaşmayı hedefliyor. Yeni anayasa çalışmalarımızı da yine 2011’in ilk yarısında kamuoyu ile paylaşmayı hedefliyoruz” diye konuştu.

”GEÇMİŞ DÖNEMLERDEKİ SANAYİ POLİTİKALARIMIZDA, TEŞVİK AĞIRLIKLI BİR POLİTİKA YAPISI MEVCUT. DEVLET YARDIMLARININ AĞIRLIKLI OLARAK SOSYAL YARDIM MODELİ OLARAK KULLANILDIĞI BİR SİSTEM…”

Türk Sanayicileri ve İşadamları Derneği (TÜSİAD) Yönetim Kurulu Başkanı Ümit Boyner, geçmiş dönemlerdeki sanayi politikalarında teşvik ağırlıklı bir politika yapısının mevcut olduğunu belirterek, ”Devlet yardımlarının ağırlıklı olarak sosyal yardım modeli olarak kullanıldığı bir sistem… Ancak, Türkiye’nin teşvik sisteminden rekabetçi bir sanayi yapısına dönüşümü sağlaması için bu çelişkiden kurtulması gerekiyor” dedi.

Boyner, TÜSİAD ile Türk Girişim ve İş Dünyası Konfederasyonu’nun (TÜRKONFED) kalkınma ajansları ile iş dünyasının gönüllü temsil örgütleri arasındaki işbirliğini güçlendirmek amacıyla Edirne’de düzenlenen ”Bölgesel Kalkınma ve İş Dünyasının Rolü” başlıklı toplantıda yaptığı konuşmada, tüm dünyada bir dönüşüm yaşandığını ve dönüşümün sürekli bir yapısının bulunduğunu, ancak küresel boyutta bakınca sadece teknoloji ve inovasyon kültürlerini, kalkınma modellerini bir köşe taşı haline getirebilen ülkelerin rekabetçi güçlerini sürdürebildiklerini söyledi.

Diğer yandan gelişmiş, vatandaşlarının mutlu ve müreffeh bir şekilde yaşadığı ülkelerde görülen özelliğin ise bu değişim ve dönüşümden toplumun tüm kesimlerinin asgari düzeyde yararlanabilmesi, bu dönüşüme yine toplumun tüm kesimlerinin asgari olarak katılımı ve katkı sağlayabilmesi olduğunu belirten Boyner, ”Türkiye’nin de hedefi bu olmalı. Bunu sağlamanın en önemli araçlarını ise analitik, güçlü bir eğitim sistemi, üretken bireyler ve güçlü sivil örgütlenmeler oluşturuyor” dedi.
Gelişmiş bir toplum olmanın sadece topyekun geliri ve imkanları artırmakla sağlanamadığına dikkati çekenBoyner, şöyle konuştu:
”Gelişmiş bir toplum, bu artış ve gelişimden toplumun her kesimlerinin dengeli bir şekilde pay almasıyla mümkün olabilir. Bu dengeli paylaşımın sürdürülebilir yapıya bağlı olması ise verimlilik tabanlı sürdürülebilir bir ekonomi politikasına bağlı. Yani toplum, bir taraftan bu büyümeden dengeli bir pay alırken, bir taraftan da bu büyümeyi gerçekleştirecek üretime katılım sağlayacak mekanizmalara sahip olmalı. Kaynaklarımızı, üretimi gerçekleştirecek, istihdam yaratacak alanlarda kullanmaya ihtiyacımız var.

Okumaya devam et  ”6 MART’TA TÜRKİYE SALLANACAK!”

Makro politikaların sürdürülebilir büyüme için gerekliliği kaçınılmaz, ancak yeterli olmadıklarını da biliyoruz. Refah düzeyinin yükseltilmesi, kişi başına gelir düzeyinin AB ortalamalarına yaklaşması ve yeni istihdam olanaklarının yaratılabilmesi için Türkiye ekonomisinin yıllık yüzde 6 civarında bir büyüme oranını yakalayabilmesi gerekiyor. Bu da arz yönlü, yani üretimi etkileyen, tetikleyen politikaların geliştirilmesini gerektiriyor.”

-”ADİL YAKLAŞIMIN İSTİSNASI…”-

Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Ali Babacan’ın katılımıyla gerçekleştirdikleri ”Sanayi Politikası Yuvarlak Masa Toplantısı”na değinen Boyner, konuşmasını şöyle sürdürdü:

”Bu toplantıda da dile getirdiğimiz gibi, geçmiş dönemlerdeki sanayi politikalarımızda, teşvik ağırlıklı bir politika yapısı mevcut. Devlet yardımlarının ağırlıklı olarak sosyal yardım modeli olarak kullanıldığı bir sistem… Burada, bölgeler arası gelişmişlik farklarının da etkisi var elbette. Ancak, Türkiye’nin teşvik sisteminden rekabetçi bir sanayi yapısına dönüşümü sağlaması için bu çelişkiden kurtulması gerekiyor. Devlet elbette sosyal yardım politikalarına ihtiyaç doğrultusunda büyük önem vermelidir. Ancak, devlet bir şekilde ekonomi politikası içinde yer alacak ise bu sadece başarılı bir sanayi politikasının taraflar ile birlikte kurgulanmasından ibaret olmalıdır. 21 yüzyılda başarılı bir sanayi politikasından, öncelikle tüm sektörler ve bölgeler için eşit rekabetçi şartları hazırlayan ve koruyan bir anlayıştan bahsediyoruz. Bu adil yaklaşımın istisnası, ancak bölgesel kalkınmışlık farklarının varlığı veya teknoloji bağlantılı stratejik yaklaşımlar olmalıdır.”

-”SİVİL TOPLUM ÖRGÜTÜ, SİYASİ PARTİLERE EŞİT UZAKLIKTA DURMALI”-

Sivil toplum kuruluşlarının örgütlü, bilinçli ve katılımcı bir toplum oluşturulmasında öncülük üstlendiklerini düşündüklerini de vurgulayan Boyner, ”Sivil toplumun gönüllü olmasını, idari ve mali yönden bağımsız olmasını, şeffaf, hesap verebilir, siyasi partilere eşit uzaklıkta durabilmesini aramamız gerekiyor. Ancak bu yapıdaki bir sivil toplum örgütü, sürdürülebilir gerçek bir temsil niteliği taşıyabilir, katılımcı demokrasi açısından etkili olabilir ve o ölçüde de amaç ve hedeflerine ulaşılabilir” şeklinde konuştu.

TÜSİAD olarak çok uzun yıllardır pek çok farklı şehirde toplantılar düzenlediklerini, SİAD’larla bir araya geldiklerini, TÜRKONFED çatısı altındaki tüm bölgesel federasyonlara üyelikleri dolayısıyla bölgelerle ve oradaki SİAD’larla yakın işbirliği içinde olduklarını anlatan Boyner, bugün burada 7 derneğin bir araya gelerek Trakya Sanayici ve İşadamları Dernekleri Federasyonu’nun (TRAKYASİFED) kuruluş protokolünü imzalayacaklarını bildirdi.

Türkiye’de AB ile uyumlu olarak bölgesel politikalar için birer araç olarak kalkınma ajansları modelinin uygulanmaya başladığına değinen Boyner, bunun bölgedeki uygulaması olan Trakya Kalkınma Ajansı’nın da faaliyete geçtiğini ifade etti.

Trakya’da kurulan Çevre ve Enerji Teknolojileri Bölgesel İnovasyon Merkezi’ne işaret eden Boyner, TÜSİAD ve TÜRKONFED işbirliği ile yürüttükleri bölgesel inovasyon merkezleri projesi ile bölgelerin rekabet gücünün artırılması için sanayici, üniversite, sivil toplum ile kamunun bir araya geldiği ve bölgedeki Ar-Ge ve inovasyon projelerinin nitelik ve niceliklerinin geliştirilmesinin hedeflendiği işbirliği platformlarının oluşturulduğunu söyledi.

EDİRNE (A.A) – Medine Taşdelen Yıldırım


Comments

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir