Başbakan Erdoğan’ın Yunanistan Ziyaretinde Öne Çıkan Konular…

Başbakan Erdoğan'ın Mayıs 2010 tarihli ''Resmi'' Yunanistan ziyaretine çok sayıda Bakan ve işadamları heyeti de birlikte katılmıştı. - Basbakanin araci

Başbakan Erdoğan’ın Mayıs 2010 tarihli ”Resmi” Yunanistan ziyaretine çok sayıda Bakan ve işadamları heyeti de birlikte katılmıştı.

Son yıllarda artık değer kaybına uğrayan yine bir ”stratejik” işbirliği girişiminde bulunulmuştu.

Üstelik ekonomik kriz içerisinde kıvranan komşu Yunanistan’a bu yılın ilk ”zeytin dalı”, ekonomik alanda işbirliği teklifleri ile birlikte uzatılmıştı.

Türk tarafı; Türk işadamları ve ticaretle meşgul olanlar başta olmak üzere, Yunanistan’ın vize uygulamasını hafifletme isteğini iletmişti.

Bilindiği gibi Yunanistan, AB’nin Şengen Anlaşması gereği vize uygulamadığı ”Yeşil Pasaport” sahiplerine dahi vize uygulamaktaydı.

Mayıs 2010’daki görüşmelerde, en azından ”Yeşil Pasaport”lara vize uygulamasının kalkması yönünde ilerlemeler kaydedildi.

Bunun sonucu, Yunan ekonomisini kurtarmak isteyen üst düzey bürokrat ve emeklilerimiz de Yunan adalarının sakinlerinin tabiriyle ”en bonkör” turistleri haline geldiler.

Mayıs 2010 Atina ziyareti sırasında, Başbakan Erdoğan Yunan tarafına; Ege’deki uçakların, tarafların birbirlerinin sahalarına girmeden, sadece kendi sahalarında uçmalarını teklif etmişti..

Hatta bu maksatla Yunan tarafının heyeti, Türk Dışişleri Bakanlığı Müsteşarlığı ile Haziran 2010’da görüşmeler de yapmış.

Ancak, muhtemelen ”Ege’deki kalıcı çözüm” yollarından en azından biri üzerinde bile anlaşma sağlanamamış olduğundan, ”Sakin Ege” adlı bu proje bizzat Yunan Başbakanı Papandreu tarafından dondurulmuş.

Türk kamuoyunun bu haberi nasıl duyduğu ise ilginç: Yunan basınından!

Erdoğan’ın Atina gezisi öncesi Yunan televizyonuna yaptığı açıklamaya bakılırsa, ”Sakin Ege” gene masaya getirilebilirdi.

Bunun ötesinde; iki ülkenin ekonomik çıkarlarının örtüştüğü alanlarda başta turizm olmak üzere ortak yatırım ve ortak üretim yapılabilmesi, ortak ulaştırma faaliyetleri, gündeme alındı.

Siyasi açıdan ise, AB konusunda Yunanistan-GKRY engelinin aşılması hususu konuşuldu.

Doğal afetlerde karşılıklı yardım, ”Kırmızı İhbar Hatları” gibi hususlar gene masada yer aldı..

Tabii ki teröre karşı ortak mücadele ve mülteci akınlarına karşı işbirliğini pekiştirme de diğer önemli konular oldu.

Bu arada Papandreou ”Atina’ya cami inşası” konusunda onay verdiyse, caminin Türk inşaat firmaları tarafından inşası da gündeme gelmiştir…

Ziyaretin asıl maksadı, Yunanistan-Malta-Türkiye arasında ”Akdeniz’de İklim değişikliğinin Etkileri” üzerineydi.

Yani çevreciler de Başbakan’a eşlik ediyorlardı.

Bu konuda da tarafların işbirliği alanlarını nasıl genişletecekleri, dünyanın en büyük iç denizi Akdeniz’i iklim ve çevre tahribatından nasıl koruyacakları üzerinde formüller aramışlardır.

Tüm bunlar aslında iki ülke arasındaki kangrenleşen ana konuları (Ege ve Doğu Akdeniz’deki deniz sahalarının paylaşımı) çözümde pek de etkili yaklaşımlar değildir.

Ancak, aslında Ege ve Doğu Akdeniz deniz sahalarının paylaşımı (Kıta sahanlığı, karasuları ve aidiyeti tartışmalı adacık-kayalıklar, arama kurtarma sahaları, NATO sorumluluk sahaları gibi) ile ilgili sorunlar çözülmüş olsa, iki ülkenin Ege ve Doğu Akdeniz’de en azından petrol ve doğalgaz arama konusunda ortak projelere imza atmaları çok daha kolay olabilirdi.

Ama 2002’den beri tek başına iktidar olma fırsatı bulan AK P Hükümeti döneminde henüz bu ana konularda hiçbir olumlu ilerleme kaydedilememiştir.

Bilindiği gibi Ocak 2000 sonunda Türkiye, ”Güven Artırıcı Önlemler” paketi hazırlayarak Yunanistan’a vermiş ve Ekim 2010’da bu girişime isteksizce de olsa Yunanistan’ın yaklaşmasıyla, ”İstikşafi Görüşmeler” adı altında taraflar Ege sorunlarını en küçük ayrıntıdan başlayarak çözmeye başlamışlardı.

Şu anda hem 8 yıldır Türk tarafında, hem de tek başına iktidar olan Yunan tarafında da (Hem şimdiki PASOK iktidarı, hem de önceki Yeni Demokrasi Partisi iktidarı dönemlerinde) ”ana sorunları” çözebilmek için geniş ve özgür bir saha bulunmasına rağmen, hala çözüm yolunda bir arpa boyu yol dahi alınamamıştır.

Yunanistan’la ”sıfır sorun” politikasını getiren hükümet ise 1999-2002’nin üçlü ve ekonomik krizlerle boğuşan, 28 Şubat Süreci’nin etkisini hisseden, mevcut iktidarla kıyaslanamayacak ölçüde hareket alanı dar bir hükümetti.

Aslında Ege’de kalıcı çözüm için mevcut iktidarın çok daha aktif ve bu güne kadar önemli bir mesafe almış olması beklenirdi…


Comments

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir