İSRAİL’İN BÖLGEDE YENİ DENGE ARAYIŞLARI ve FÜZE KALKANININ MUHTEMEL SONUÇLARI

Av. Ergun Ozgen - ISRAEL DENGE
,

Av. Ergun Ozgen

Turkish Forum danisma Kurulu

Batı güvenliği  açısından   Ortadoğu bölgesindeki muhtemel değişkenlere karşı FÜZE KALKANI  olarak  gündeme oturtulan  konunun, gerçekten bir NATO sorunu  olup olmadığı hususu, sürecin  içeriğine göre  tartışmalara neden olmuştur!

Ön görülen tehdit gerçekte İran ve Kuzey Kore üzerinden  batıya dönük bir tehdit midir? Yoksa,  yaratılmak istenilen bir paradoks yapısında  İran’a karşı İsrail’in   güvenliğine dönük yeni bir stratejimidir?

Uzun süreden beri İsrail’in, İran’a karşı bir yaptırımla, nükleer gelişiminin önüne  geçmeyi hedefleri içinde gördüğü bilinenler içindedir.  ABD yönetimi içindeki baskı unsurları aracılığıyla  uzun süreli  siyasal alt yapı oluşumu ile  amaçladığı  askeri yaptırım  olanaklarını  şimdiye kadar  gerçekleştirememiştir…. Bununla beraber, İsrail ABD ‘in  gücünü arkasına alarak  yürütmeye çalıştığı bu stratejide   neden  acele etmektedir ?

Konu hakkında  yapılan analizler içinde, RF’dan  gazeteci yazar Maksim Şevçenko’nun  bazı tespitleri   dikkate değerdir. Yazar yapmış olduğu analizde özetle,

  • İsrail’in İran’a karşı bir saldırı için kararlı olduğu ve fırsat kolladığını
  • Böyle bir fırsatın oluşması için bölgede  siyasal dengeleri  etkileyecek  çatışmaları hesapladığını
  • Bu bağlamda, Azerbaycan’ın Yukarı Karabağ’a  muhtemel bir saldırısının  hasıl edeceği karışıklığı İran’a saldırı için  fırsat olarak  değerlendirebileceğini
  • Ayrıca İsrail’in bölgede  başka istikrarsızlık alanlarını da kollamakta olduğunu
  • Gürcistan’daki istikrarsızlığın da bunlardan biri olabileceğini
  • Ayrıca,  Bir Türk, Kürt çatışmasının ise, bölgeyi karıştırması durumunda bunu da fırsat bilerek İran’a  saldırmayı amaçlayabileceğini
  • Bunlar içinde özellikle  bir Ermeni Azerbaycan çatışmasının kollanmakta olduğunu
  • Kafkasya’daki istikrarsızlığın,  ABD, İsrail ve bir yönü ile de AB tarafından  körüklendiğini
  • Halen Gürcistan’da birkaç Bakanın İsrail Vatandaşı olduğunun bilindiğini ve  Gürcistan ekonomisinde  bunların etkili olduklarını
  • İsrail’in Yahudi diyasporası  ile,Karadeniz  bölgesinde ve (Bakü, Tiflis)  alanında, Türkiye karşıtı politik yaklaşımlar içinde olduğunu
  • Halen  Gürcistan’da “iki grup İsrail savaş uçağının” İran’a karşı  konuşlandırılmış  bulunduğunu
  • İsrail’in örtülü şekilde Azerbaycan’ı kışkırtmakta olduğunu….   (Zaman   Zaman   bazı Azeri askerlerinin  Ermeniler tarafından vurulduğu  hatırlanmalıdır…)
  • Bölgede RF ve Türkiye’nin barış için  birlikte hareket etmelerinin gerektiğini
  • İsrail’in bilinen nedenlerle Kürt bölgesinde bölücülük yaparak,  sürekli aktif olduğunu
  • Aynı şekilde, İran’’a saldırabilmek için İsrail’in  Türkiye’yi bölgede savaşa itmeye çalıştığını
  • Diğer  yönden Türkiye, İran ve Türkiye, Suriye yakınlaşmasının İsrail’i  tedirgin etmekte olduğunu… (Ayrıca, Türkiye, Suriye, Lübnan ve Ürdün ortak Pazar girişimi de  bu süreçte hatırlanmalıdır…)
  • İsrail’in bölgede Suudi Arabistan ve Körfez Ülkeleri ile denge arayışları içinde olduğunu
  • Kürt ayrımcılarını desteklerken  diğer yönden,  bölgede Şii, Süni çatışmaları üzerinden de siyasetine devam ettiğini…

analizinde yer vermektedir.

İsrail, bölge ülkeleri üzerinde  hile yolu ile savaş yöntemleri  kullanarak  hasıl olabilecek bir  kargaşalıktan yararlanmak suretiyle İran’a bir an önce saldırmanın arayışı içinde görülmektedir. Bu ülkenin  cesaret aldığı güç merkezi ise,  ABD Kongresi ve Temsilciler  Meclisi  üzerindeki etkin lobi güçleri  olmaktadır…

ABD küresel güç merkezi olarak  İsrail’in  ister istemez destekçisi durumuna getirilmiştir.  Ancak  bu desteğin devamı ise, gene ABD’ in   ekonomik gücüne endeksli   güç değişkenlerinin sürekli olması ile orantılıdır…

Günümüzde güç dengeleri giderek  değişikliğe uğramaya başlamıştır. Çin 2020 sonrası için dünyanın  ikinci büyük ekonomisi olarak hesaplanırken , bu oluşum 2010  gerçekleşmiş  ve Çin  bu günkü yapısı ile  ikinci büyük ekonomi durumuna gelmiştir… Bu da göstermektedir ki, 2020 gelindiğinde  Çin  bu günkü konumunu da geçecektir… Muhtemelen,  on, onbeş sene sonra  Çin’in  dünyanın birinci ekonomisi durumuna gelmesi  ihtimali yüksektir…

Bu sürecin ortaya çıkaracağı denklem ise, EKONOMİK güç nerede ise,  politik ve askeri güçte o merkezin etkisinde olacaktır… Bu da şunu göstermektedir ki, İsrail ve ABD destekli bir takım diyaspora etnik lobileri bugün olduğu kadar ABD üzerinden politikalarını  rahat şekilde yürütemeyeceklerdir… Bu nedenledir ki, İsrail’in aceleciliği de  bundandır!!!

Konu ile ilgili değişkenler  hatırlandığında :

  • 1995 yılı itibariyle dünya toplan gelirinin 42.3 trilyon dolar olduğu
  • Bu gelirin %60 Gelişmiş  Batı Toplumlarına ait olduğu
  • Doğu Asya Pasifik bölgesinin ise,  %13 paya sahip bulunduğu
  • 2005 yılına gelindiğinde, Gelişmiş Batı Toplumlarının payının %54 düşmüş olduğu
  • Buna karşılık Doğu Asya ve Pasifik  Bölgesinin payının % 19 çıkmış olduğu  görülmektedir… (Kaynak 2007 Word Development  İndicators..)

Diğer  yönden “IMF” verilerine göre  söz konusu denkleme bakıldığında ABD ve Çin’in  dünya “GSMH” dan  aldıkları payın yüzdeleri mevcut gelişmelere  ve yıllar açısından   dağılımları  da şu şekilde  görülmektedir:

Okumaya devam et  BERLINDEN, Türkçe için imza kampanyası
 198520052010201420232026
ÇİN 2,896 9,466 12,725 15,447 21,572 23,613
ABD 22,956 22,126 19,598 18,259 15,246 14,242

olacağı var sayılmaktadır.

ABD ‘in  son ekonomik kriz nedeniyle içine çekildiği durum  bilinenler içindedir. Asya Pasifik bölgesinde ki gelişmeler de dikkate alındığında,  Çin’in muhtemelen 2020  li yıllarda  dünya ekonomisinde birinci sırayı alacağı  gene batı kaynaklı değerlendirmelerde görülmektedir.. Bu bağlamda, İsrail  lobisinden ötede , Yunan, Ermeni ve Kürt lobilerinin bölgesel  denklemde gerilerinde destek sağlayan gücün  önümüzdeki  on sene sonrasındaki  etki alanında önemli gerilemelerin  olacağı da  kuvvetli ihtimaller içindedir…

Obama yönetiminin   çıkış yolları  kapsamında ön gördüğü Finansal Reform Yasası  ise, izlendiği kadar istenilen sonuçları sağlayamamıştır.   Bu bağlamda, konu, adeta yeni bir “NEW DEAL”  uygulaması gibi  görülmüştür. Uygulama alanında, Wall Street’in  şefaflaştırılması ve denetimi yanında vatandaşlardan alınan vergilerin bundan böyle batmakta olan   şirketlerin kurtarılmasında kullanılmayacağı  ve ayrıca da  yüksek gelir gruplarının vergilerinin arttırılması, diğer yönden 787 milyar dolarlık ekonomiyi canlandırma paketi gibi önlemler  ise istenilen sonucu vermediği gibi , hoşnutsuzluk da artmıştır…. Bu süreçte diğer yönden Beyaz Saray Bütçe Direktörü Peter Orszag ile gene Beyaz  sarayın ekonomik Danışmanlarından Christina Romer’in de  görevlerinden ayrıldıkları görülmüştür…

Bir diğer yönden askeri harcamaların giderek artması ise  mevcut sorunları katlar hale getirmiştir. Bir CIA ajanı  olan Philip Giraldi ‘nin  açıklamalarına göre,  ABD Silahlı kuvvetlerinin Irak ve Afganistan da dahil olmak üzere  harcamalarının günlük 4 milyar doları bulduğunu bunun da yılda 13 trilyon dolara ulaşan bir   külfeti ABD ekonomisine yüklediği basında yer almıştır…

İzlendiği kadar ABD yönetimi askeri hedefler ve politik  tercihler arasında  bir görüş ayrılığını da yaşamaktadır… Obama yönetimi,sosyo-  ekonomik koşullara göre Afganistan’dan çekilmeyi hedeflerken,  stratejik  koşulları ön gören Gnl. Kur. Bşk. Oramiral Mike Mullen ile,  Afganistan Kuvvetleri  komutanı David Petraus’un  bu politik görüşe katılmadıkları da Washington Post Yazarı Bob Woodward’ın yorumlarına yer almıştır… Kısaca  ekonomi daralmakta, çözüm yolları aksamakta,  ancak askeri giderler de sürekli artmaktadır…

Gerek Irak bölgesindeki PKK sorunu ve diğer yönden de Afganistan üzerinden yürütülen  uyuşturucu  trafiğinin de  bu süreçte  değerlendirilmesinin yapılması gerekmektedir. PKK örgütünün gerisindeki oyun kurucuların hangi ülkelerin istihbarat örgütlerinin olduğu  tümü ile aleniyet  kazanmıştır. Süreçte rol alanlar artık oyunlarını açık oynamaktadırlar.  Bu bağlamda bir hususun da  değerlendirilmesi yararlı olacaktır.  Bilindiği üzere, PKK  olaylarının  kayıtlarda izlenen trendine bakıldığında;

YILLAR200220032004200520062007200820092010 
ÖLÜM6312510511114617113577(*)

(*) (ilk 6 ay) olarak izlenmiştir…..

Görüldüğü üzere, 2002 yılda 6 ya  düşen ölüm olayı  PKK nın  tekrar etkinleştirilmesiyle trendini yıllara göre giderek  artırmıştır…

Diğer yönden Michel Chossudovsky’nin “Amerika’nın Terör ile savaş  sf.326 “  adlı kitabında Afganistan’daki uyuşturucu  üretimi  ile verdiği değerlerin  karşılıklı  olarak  değerlendirmesi de yararlı olacaktır… Yazar, kitabında  Afganistan’daki Haşhaş Ekimi ile  şu tabloyu vermektedir…

YılAlan (hektar)Üretim (ton)
199471.4703.400
199553.7592.300
199656.8242.300
199758.4162.800
199863.6742.700
199990.9834.000
200082.1723.300
2001 !!!    7,606 !!!    185
200274.0003.400
200380.0003.600
2004131.0004.100

Yukarıdaki tablolara dikkat edildiğinde, Afganistan’da Taliban’ın  kontrol alanları  içinde afyon üretiminin  2001 yılında   yıllık  185 tona kadar  düşmüş olduğu, ABD  denetiminde Karzai  yönetimi iş başına geçtikten sonra  ise, 2004  yılında  yıllık afyon üretiminin 4.100 tona  çıkmış olduğu da görülmektedir…( ABD’in Afganistan’a  müdahale tarihi de 2001 yılıdır).

Konunun diğer yönü ise, PKK  etkinliğinin  2003 den itibaren artan trendine bakıldığında bu örgütün uyuşturucu trafiğinden  yararlanması ile bağlantılı olarak paralellik göstermektedir…Bu bağlamda,  Karzai yönetiminde  afyon üretimi artarken,  Türkiye’de  de  PKK   eylemlerinin paralel olarak armış olmaları bir tesadüfmüdür?   Yoksa , olayların gerisinde milyarlarca dolarlık uyuşturucu piyasasından  pay alan bir takım  dış güçlerin konu içinde bir diğer  oyun kuruculuğu , değişkenler ile birlikte  var mıdır???

Uyuşturucu trafiğinin getirisinin  çok büyük rakamlara ulaşmakta olduğu da bilinmektedir… Paranın istikameti üzerinden politika üreten  çevrelerin, enerji, silah üretimi ve finans  alanlarından  kazandıkları dikkate alındığında, uyuşturucu  ticaretinin milyarlarca dolara ulaşan getirisinin gerisinde bazı çevrelerin yer almış olmaları sürpriz olmayacaktır… Karzai yönetiminde  4100 yıl/Tona ulaşan  afyon  getirisinin  bir yönü ile de bölgeden PKK  örgütü üzerinden  Batıya  ulaştırılması ihtimaller içindedir… Bilindiği üzere, sadece   PKK’nın   yıllık uyuşturucudan elde ettiği gelirin  300 milyon dolar kadar olduğu  birçok yorumda yer almaktadır…. Dolayısıyla, bu trafiğin gerisindeki oyun kurucu  güçlerin de   iyi analiz edilmeleri gerekmektedir…

Okumaya devam et  Çuval üstüne çuval!

Özellikle, İsrail’in Ortadoğu ve PKK üzerindeki etkisinin  bu açıdan da değerlendirilmesi  önemlidir, zira işin içinde milyarca dolar vardır!!!… Diğer anlatımla,  konunun ucunda önemli finansal çıkar vardır!!!

Bir diğer yönden  İsrail’in  küresel politikaları içindeki denge arayışlarıma  bakıldığında,  bu ülkenin ABD üzerinden sağlamaya çalıştığı güç odakları içindeki baskı  merkezleri  çok önemli  faaliyet alanlarında yer almaktadır. Konu ile ilgili olarak, “Mustafa Yıldırım’ın  ORTAĞIN ÇOCUKLARI”   adlı kitabında önemli tespitlerin yer aldığı görülmektedir.

(…..Zionistler açısından ABD’in sistemli ve düzenli olarak İsrail’i desteklemesini  sağlama almak gerekiyordu sf. 26 ….)  İfadesi ile  devamla, İsrail devletine bağlı, Amerikan Yahudi örgütlenmesi  ile   konunun  şu şekilde  özetini vermektedir:

HIRISTIYAN ZİONİSTLER

Chaim J. Waxman   “1992 American Jewist Year book’ da Zionizm ağını 82 ayrı  Yahudi  örgütünün oluşturduğunu bildiriyor. İsrail’i  destekleyen ve ABD’nin  dış politikasını  yönlendiren başlıca örgütleri sıralıyor:

  • ADL B’ni  B‘rith “Anti Ayrımcılık, Ahit’in Çocukları”
  • AIPAC “ Amerika- İsrail Kamu İlişkileri Komitesi”
  • AJ Congress “Amerika Yahudi Kongresi”
  • ZOA “Amerika Zionist Örgütü”
  • IPS   “İsrail Politika Forumu”
  • AJC  “Amerikan Yahudi Komitesi”
  • RACRJ  “Yahudi Dinsel Eylem Merkezi”
  • ASI “ İsrail Güvenliği İçin Çalışan Amerikalılar”
  • AFL  “Likud’un Amerikalı  Dostları”
  • Mercaz- USA
  • Hadassah
  • Jınsa “ ulusal Güvenlik İşleri Yahudi Enstitüsü”

Mearsheimer ve Walt, Museviler dışında, Hıristiyan Zionistler olarak adlandırılan  bir dizi  örgütün de İsrail Amerikan birlikteliğinde önemli işleve sahip olduklarını belirtiyorlar.

Hıristiyan  Zionist örgütlerin en güçlü olanları :

  • CUFI “ İsrail İçin  Birleşen Hıristiyanlar”
  • NCLCI “İsrail İçin Ulusal  Hıristiyan Liderlik  Konferansı”
  • UCI “ İsrail İçin Birlik Koalisyonu”
  • CFIC “ İsrailli Toplulukların Hıristiyan Dostları”
  • CIPAC “ İsrail Hıristiyan Kamu Eylem  Komitesi”
  • ICEJ  “Kudüs Uluslararası  Hıristiyan  Elçiliği”
  • IFC “Hıristiyan ve Yahudi Uluslar arası Dostluk Örgütü”
  • Stand for Israil “ İsrail İçin Ayağa Kalk”
  • JFC   yöneticisi Haham Yechiel Eckstein’e göre Hıristiyan Zionistlerin temel amacı, “Hıristiyanlarla  Yahudiler ve İsrail arasındaki ortak anlayışı  ve işbirliğini  geliştirmektir”…

Yahudi ve Hıristiyan  Zionist örgütleri, ABD SİYASETİNİ belirlemekte en etkin  şebekeyi oluşturuyor. Şebekenin  ilginç bağışlarından bazıları:

  • 1989-1990   Senatörlere  ve Temsilciler  Meclisi Üyelerine 7,6 milyon dolar
  • 1985-1990   Senato ve Dış İlişkiler Komitesi Üyelerine 1,2 milyon dolar
  • 1985-1990   Kongre Dış İlişkiler  Komitesi Üyelerine 1,2 milyon dolar
  • 1985-1990   Dış Operasyon Alt Komitesi, 13 üyeye bir milyon dolar…
  • ADL B’nai Zionistlerin şemsiye örgütüdür. Arapların yanı sıra İsrail’in devlet politikalarına muhalefet eden, Yahudiler ve İsrail’in çıkarlarına aykırı davranan politikacılar  hakkında planlı programlı istihbarat dosyaları hazırlayan örgüt, muhaliflerle ilgili bilgileri FBI ve MOSSAD ‘a iletir.   ( Mustafa Yıldırım Ortağın Çocukları Sf.   26, 27)

ABD’nin gücü üzerinden politikalarını yürüten İsrail’in  denge arayışları içinde bu ülkenin  önemli karar merkezleri üzerindeki etkisinin  örnekleri   Birleşmiş Milletler kararlarına karşı  umursamaz  duruşunun  nedenlerine  yukarıda ifade edilen özet  bir açıklama getirmektedir…

Gerek Reagan  döneminde ve gerekse W. Bush  dönemindeki  yönetim kadrolarının ne şekilde oluşturulmuş oldukları da  bu mantık içinde  hatırlanmalıdır!!Diğer yönden  İngiltere’de 2000  aktif, 5000  yedekte tutulan SAYANİM  kadrosunun  da  tekrar  bu bağlamdaki etki alanları dikkate alınmalıdır…. Gürcistan’da Bakan olarak görev yapan  İsrail bağlantılı  kişilerin ise, görevlerinin  yeri ve zamanı geldiğinde bu ülke için  ne sürprizler getireceği  hatırda tutulmalıdır… Zira ,İsrail’e ait  iki uçak grubunun Gürcistan’da konuşlandırılış nedeni dikkate alındığında bunların  muhtemel bir  İsrail,  İran  çatışmasında yer alacakları  gözden uzak tutulmamalıdır…

Uzun süreli ince hesaplar  sonucu oluşturulduğu anlaşılan  bu stratejik örgütlenmeye karşı  zaman zaman ABD içinden   bazı seslerin duyulduğu da  basında  izlenmiştir…

Bunlardan  birisi olan 50 yıldır  Beyaz Saray Muhabirliği yapmış olan Helen Thomas’ın  Gazze Politikalarını eleştirdiği için  görevine  son verilmiş olmasıdır.

Diğer yönden bir  internet şirketindeki bilgileri aktarmak suretiyle  İsrail adına casusluk yaptığı saptanan   Eliot Doxer adlı kişinin  FBI tarafından  tutuklanmış olmasıdır.

Okumaya devam et  DEVLET YAPISINDA SİYASİ LİBERALİZME YÖNELİŞ

Ortağın çocukları adlı kitabın “  28 sayfasındaki  “açıklamalar içinde  İsrail adına bilgi  toplanmasına ilişkin  yapılan bir  tespiti de  yazar  yansıtmaktadır… Açıklamasında:

(…. 1993’te polis ADL’nin San Fransisco ve Los Angeles bürolarını bastı; Ahitin Çocuklarının 950 siyasal grup ve 12.000 kişiyle ilgili özel dosyalar oluşturulduğunu saptadı. İlişkilerin Güney Afrika ırkçılarına dek uzandığı görüldü…)    ( Güncel olaylar konusunda Türkiye’de yürütülen  Ergenekon adı verilen davada zaman zaman malum çevreler üzerinden servise konulan belge ve bilgiler hatırlandığında   konu ister istemez çağrışıma neden olmaktadır… )

Özetle, İsrail  finans üzerinden küresel boyutta  ortaya koyduğu  stratejisinde  önce soydaşlarının  içinde bulunduğu ortamda  kontrol ağını oluşturduktan sonra  safha safha  jeopolitik ve jeostratejik hedeflerine  yönelmektedir…. Bu safhada ,  bölgede oynadığı etnik  ayrımcılık  politikalarının  bilinen  sonuçları güncelliğini korurken  yakın tehdit olarak algıladığı  İran’ın nükleer gücünün dengelenmesi  konusu  ivme kazanmıştır.

Bu bağlamda  FÜZE KALKANI PROJESİ  tanımlamasıyla  ön görülen stratejinin  başında konu, yer almaya başlamıştır… ABD içindeki yukarıda ifade edilen baskı  gruplarının  etkisi ve küresel  propaganda gücü ile bu konuya  BATI için bir tehdit  görüntüsü verilerek  NATO üzerinden  çözüm yolarına  söz konusu proje taşınmıştır…

Bu arada  süreç, Türkiye üzerinden  pazarlanmaya çalışılırken  RF’nın. Dikkate değer  bazı mesajları da  dikkate çarpmıştır.

  • Önce, Rusya Devlet Başkanı Dimitri Medvedev  eş zamanlı olarak  Güney Kıbrıs’a gitmiş ve oradan   örtülü şekilde  Türkiye’ye bir mesaj vermiştir…
  • Kısa Süre ara ile, Chavez  RF davet edilmiş ve  enerji ile GÜVENLİK konusunda bir anlaşma yapılarak  bir şekilde  Venezuela   üzerinden de  ABD’ye örtülü olarak  bir diğer mesaj  geçilmiştir.
  • Hatırlanacağı  üzere, soğuk savaşın sürdüğü  yıllarda,  Türkiye’de konuşlandırılmış olan Jupiter  füzelerine karşı Sovyet yönetimi Küba’ya , karşıtı olan füzeleri konuşlandırmayı amaçladığında bu konu  önemli pazarlık konusu olmuş  ve Jupiter füzeleri Türkiye’den  kaldırılmıştır..
  • Füze Kalkanı projesinin  kapsamı  henüz tam kesinlik taşımamakla beraber,  Türkiye’de  bu sistemim konuşlandırılmasının  farklı sonuçları olabileceği gibi, RF tarafından  karşıtının da Venezuela’ya  yerleştirilmesi durumunda  aynı pazarlıkların ileride  ABD ile RF arasında olması  muhtemeldir…
  • Türkiye’nin NATO  kapsamında  bu yükü alması durumunda ise, ileride  bölge ülkeleri ile tekrar güvensizlik ortamı söz konusu olabilecektir…
  • Chavez’in  RF. Ziyaretinden sonradır ki,  Lizbon toplantısına  Medvedev de  davet edilmiştir…. Satrançta sürülen taş  yerine oturmuştur…
  • Ancak böyle bir uygulama,  gerçekte  NATO  yönünden bir tehdit algılamasının ötesinde, İsrail’in  çıkarları istikametinde  bir zorlamanın  sonucu intibaını vermektedir…
  • Almanya , Fransa gibi  devletlerinde bu füze kalkanı konusunda NATO yapısında Türkiye üzerinden  konuya çözüm  talepleri samimiyetten ziyade, bunun sonuçlarının Türkiye’nin gerek RF, gerekse İran ve Suriye gibi ülkeler  ile sürmekte olan yakınlaşmasının  güvensizlik eksenine kaydırılması ile ilgili olabileceği düşünülmelidir…
  • İran’ın   petrol ihracatının önemli bir bölümünün Avrupa ülkelerine dönük olması, bu ülkenin  Avrupa devletleri ile olan çıkarlarını  örtüştürmektedir. Bu mantığa göre, İran  neden ve ne   için Avrupa ve NATO  için tehdit oluşturacaktır?  Mantığı yoktur!…
  • Konu başından itibaren Türkiye’yi tekrar batı çıkarları istikametinde   çevre ülkeleri ile  sorunlu duruma getirerek NATO güvenliği kılıfında  TECRİT politikasına dönmeyi amaçlamaktadır.

İsrail, İran’a yönelik bir  saldırının alt yapısını  NATO ‘yu devreye sokarak  Türkiye  ile İran’ı  karşı karşıya getirmeye çalışıyorsa , bu başından sonuna kadar  yanlış bir hesaptır. Duyumlara göre,  Füze Kalkanı Projesinin on yıla yayılacağı ifadelerde yer almaktadır. Türkiye  bu süre içinde gittikçe gelişmekte olan kendi füze teknolojisini de  geliştirme şansına zaten sahiptir.  NATO içinde Türkiye kendi sistemini  oluşturmak suretiyle gerektiği zaman  NATO’ya   ulusal  gücü ile  ve  çevre ülkeleri ile olan barış  çemberini bozmadan  sorumluluğunu yerine getirebilecek durumdadır!… İsrail’in keyfi istiyor diye veya sanal nedenlerle  ulusal çıkarlarına aykırı şekilde  kendisini tecrit edecek politikalara itibar edilmesi fayda sağlamayacaktır.

Türkiye son senelerde yaşadıkları ile  NATO içindeki vefayı  görmüştür!…NATO içinde Türkiye’yi TEST etmek isteyen çevreler  şunu da hatırlamalıdır…Yakın geçmişte, bir NATO gücü olan  Saratoga’dan atılan   füze ile Muavenet  Muhribinde şehit olan evlatlarımız unutmamıştır!.  NATO  müttefikimiz ABD’nin Çevik Gücünün  PKK ‘ya ne şekilde  destek verdiği de  Türk  Halkının hala  hafızasındadır…. APO denilen eli kanlı  kişinin ise, hangi NATO ülkelerinin  örtülü himayesi altında semirtildiği  ise,  ayrıca  bilinenler  içindedir.   ÇUVAL  TESTİ ile de Türkiye NATO’yu ayrıca test etmiştir… Türkiye her durumda NATO camiasında  kendine düşeni art niyetsiz olarak yerine getirmiştir.  Batı artık şunu iyi bilmelidir…Türkiye,bir takım kapalı kapılar arkasında  malum lobilerin tezgahına gelmeye ve de özellikle  bunların  çıkarları  için   evlatlarının  sarf malzemesi olarak kullanılmasına göz yummayacaktır!… Füze Kalkanı Projesi , NATO çerçevesinde bir tertiptir, samimiyetten uzaktır, bir diğer yönü ile de Siyonist stratejide kurgulanarak  tezgahlanan bir tuzaktır…

ERGUN ÖZGEN

Av. Ergun Ozgen - ISRAEL DENGE

Comments

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir