PKK GERÇEĞİNİ EN İYİ BRUCE WILLIS BİLİYOR

<p>ABD’nin Universal Stüdyoları’nda gerçekleştiren tüm “aksiyon” filmlerinde, ABD yönetiminin teröristlerle asla pazarlık yapmayacağı ilkesi hakimdir.
ABD’yi yönetenler, teröristlere bir kez baş eğmeleri durumunda bunun sonunun gelmeyeceğini haykırıp dururlar.
Haksız da sayılmazlar.
Hadi diyelim ki “basiretsiz bir ABD yönetimi” pazarlığa girişti; hemen Bruce Willis ya da oyuncu adıyla Jack Bauer (Kiefer Sutherland) devreye girer ve “basireti” sağlar...</p>
<p>Sonra ABD döner, az gelişmiş tüm ülkelere bu pazarlığın yapılabileceğini, sonuçlarının hiç de “katlanamaz” olmayacağını, hatta ülke yararına da olabileceğini anlatır.
Bu görüşe son eklemleme, eski İngiliz lideri Tony Blair’in danışmanlarından Jonathan Powell (1997-2007 arasında Blair’in danışmanıydı) tarafından yapıldı.
“Kızım sana söylüyorum...” mantığıyla yapılan bu açıklamada Powell, herkesin muhatap alınabileceğini belirtti.
IRA’ya silah bıraktıran sürecin mimarlarından biri olarak “öne çıkarılan” Tony Blair’in, beyninin diğer yarısı olarak da gösterilen Powell, daha önce terörist olarak anlandırılan gruplarla masaya oturduklarını ve bu kişilerin daha sonra devlet adamı muamelesi bile gördeklerini söyledi.
Argüman şöyle aslında: Bu tür terör örgütleri kampanyalarla, kınamalarla, sloganlarla yok edilemez. Bu tür kampanyalar sonuç vermiyor. Biz bunu 1980 yıllarının ortalarında anladık. Bu konununu bitirilebilmesi için bir barış süreci başlatılması gerekiyordu. Terör örgütleri asla yenilmeyeceklerini biliyorlardı, ama asla kazanamayacaklarının da farkındalardı. İrlanda Cumhuriyet Ordusu tümden yok edilemeyecekti. Her iki taraf da aynı noktada olursa, o zaman barışçı bir çözüm yolu bulunabiliyor...</p>
<p>İşte zurnanın zırt dediği yer.
Adams ve McGuiness, yani IRA’nın iki kuvvetli adamı, İngiltere’ye karşı her türlü stratejiye başvurmuşlardı. İngiltere, bu saldırıları geçiştiremedi veya geçiştirmeye da kalkışmadı. IRA, hızlı ve keskin eylemlerle halk arasında şok etkisi yaratmayı da denedi. Şok yaratıldı ama IRA’nın haklılığı gündeme hiç gelmedi.
IRA eylemlerinde sivil halka yönelmiyor, doğrudan hükümeti hedef alıyor ve bu yolla da kazanımlar elde etmeye çalışıyordu.
İşin bu tarafını zaten herkes iyi kötü bilir.</p>
<p>Blair’in “deha çocuğu” Powell, kendi ülkesi için durulmuş gibi görünen ama her zaman ucu açık “terör” olaylarının görüşmeler yoluyla çözüldüğünü, bunun diğer ülkelerce de uygulanması halinde barışa giden yolda önemli adımlar atılabileceğini söylüyor.
Bu görüşmelerin başlangıç noktasının ise, her iki tarafın da kazançlı çıkamayacağını anladıkları anladıklarında olması gerektiğini savunuyor.</p>
<p>Bu açıklamalar nedense tam da NATO güçlerinin Afganistan’da Taliban ile görüşme masasına oturmaya hazırlandığı dönemde gündeme geliyor.
IRA ile İngiltere’nin aynı masaya oturmasının, NATO ile Taliban yetkililerinin aynı masaya oturmasıyla eş değer olacağından yola çıkıyor.
Olmayacağını, olamayacağını kendi de biliyor, ama mesaj bütün dünyaya veriliyor.
IRA meselesi halloldu mu İngiltere’de? Elbette hayır. Beklemede...
Peki, neden Powell böyle bir söylem içine giriyor dersiniz?
Taliban ile NATO arasında bir görüşmeye oturulması durumunda, buradaki terörist gurup sizce hangisi? Ülkesini savunmaya çalışan; gerici, bağnaz, acımasız Taliban mı, NATO mu?
Taliban hep bir terör örgütü olarak yansıtıldı ve haklı gerekçelerle de öyle kaldı. İyi ama, ülkenin asıl sahibi NATO mu da, görüşmeyi kabul edecek kesim NATO oluyor?
Bir benzerlik, IRA-İngiltere açmazında olduğu gibi bir “haklılık, uygunluk” var mı?
Yok... İlgisi yok çünkü.
Powell şu konuda elbette haklı: “İki taraf da kazanamayacağını anladığında, anlaşma masasına otursalar daha iyi olur.”
Türkiye özelinde olaya baktığımızda, PKK ile Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti’nin aynı masaya oturması aynı kategoriye sokulabilir mi? Daha da genelleştirirsek eğer, Tamil Kaplanları (ki kalmadılar artık) ile Srilanka hükümetinin, Fas hükümeti ile Polisario örgütünün, ETA ile İspanyol hükümetinin... Uzar gider... Masa başında çözebildikleri bir “problem” oldu mu?
Egemen durumda olanın, egemenliğini sarsmaya kalkışan kitlelere karşı verdiği her taviz, kendi egemenliğinin sarsılmasını hatta yok olmasını sağlayacaktır.
Bu tarih boyunca hep böyle oldu.
Bu yüzden ABD, aksiyon filmlerinde büyük puntolarla yazmaktadır:
“Teröristle pazarlık edilmez!”</p>
<p>Mümtaz İdil
Odatv.com </p> - 1437809520747
,

ABD’nin Universal Stüdyoları’nda gerçekleştiren tüm “aksiyon” filmlerinde, ABD yönetiminin teröristlerle asla pazarlık yapmayacağı ilkesi hakimdir.
ABD’yi yönetenler, teröristlere bir kez baş eğmeleri durumunda bunun sonunun gelmeyeceğini haykırıp dururlar.
Haksız da sayılmazlar.
Hadi diyelim ki “basiretsiz bir ABD yönetimi” pazarlığa girişti; hemen Bruce Willis ya da oyuncu adıyla Jack Bauer (Kiefer Sutherland) devreye girer ve “basireti” sağlar…

Sonra ABD döner, az gelişmiş tüm ülkelere bu pazarlığın yapılabileceğini, sonuçlarının hiç de “katlanamaz” olmayacağını, hatta ülke yararına da olabileceğini anlatır.
Bu görüşe son eklemleme, eski İngiliz lideri Tony Blair’in danışmanlarından Jonathan Powell (1997-2007 arasında Blair’in danışmanıydı) tarafından yapıldı.
Kızım sana söylüyorum…” mantığıyla yapılan bu açıklamada Powell, herkesin muhatap alınabileceğini belirtti.
IRA’ya silah bıraktıran sürecin mimarlarından biri olarak “öne çıkarılan” Tony Blair’in, beyninin diğer yarısı olarak da gösterilen Powell, daha önce terörist olarak anlandırılan gruplarla masaya oturduklarını ve bu kişilerin daha sonra devlet adamı muamelesi bile gördeklerini söyledi.
Argüman şöyle aslında: Bu tür terör örgütleri kampanyalarla, kınamalarla, sloganlarla yok edilemez. Bu tür kampanyalar sonuç vermiyor. Biz bunu 1980 yıllarının ortalarında anladık. Bu konununu bitirilebilmesi için bir barış süreci başlatılması gerekiyordu. Terör örgütleri asla yenilmeyeceklerini biliyorlardı, ama asla kazanamayacaklarının da farkındalardı. İrlanda Cumhuriyet Ordusu tümden yok edilemeyecekti. Her iki taraf da aynı noktada olursa, o zaman barışçı bir çözüm yolu bulunabiliyor…

İşte zurnanın zırt dediği yer.
Adams ve McGuiness, yani IRA’nın iki kuvvetli adamı, İngiltere’ye karşı her türlü stratejiye başvurmuşlardı. İngiltere, bu saldırıları geçiştiremedi veya geçiştirmeye da kalkışmadı. IRA, hızlı ve keskin eylemlerle halk arasında şok etkisi yaratmayı da denedi. Şok yaratıldı ama IRA’nın haklılığı gündeme hiç gelmedi.
IRA eylemlerinde sivil halka yönelmiyor, doğrudan hükümeti hedef alıyor ve bu yolla da kazanımlar elde etmeye çalışıyordu.
İşin bu tarafını zaten herkes iyi kötü bilir.

Okumaya devam et  Barzani’den teslim olanlar için açıklama

Blair’in “deha çocuğu” Powell, kendi ülkesi için durulmuş gibi görünen ama her zaman ucu açık “terör” olaylarının görüşmeler yoluyla çözüldüğünü, bunun diğer ülkelerce de uygulanması halinde barışa giden yolda önemli adımlar atılabileceğini söylüyor.
Bu görüşmelerin başlangıç noktasının ise, her iki tarafın da kazançlı çıkamayacağını anladıkları anladıklarında olması gerektiğini savunuyor.

Bu açıklamalar nedense tam da NATO güçlerinin Afganistan’da Taliban ile görüşme masasına oturmaya hazırlandığı dönemde gündeme geliyor.
IRA ile İngiltere’nin aynı masaya oturmasının, NATO ile Taliban yetkililerinin aynı masaya oturmasıyla eş değer olacağından yola çıkıyor.
Olmayacağını, olamayacağını kendi de biliyor, ama mesaj bütün dünyaya veriliyor.
IRA meselesi halloldu mu İngiltere’de? Elbette hayır. Beklemede…
Peki, neden Powell böyle bir söylem içine giriyor dersiniz?
Taliban ile NATO arasında bir görüşmeye oturulması durumunda, buradaki terörist gurup sizce hangisi? Ülkesini savunmaya çalışan; gerici, bağnaz, acımasız Taliban mı, NATO mu?
Taliban hep bir terör örgütü olarak yansıtıldı ve haklı gerekçelerle de öyle kaldı. İyi ama, ülkenin asıl sahibi NATO mu da, görüşmeyi kabul edecek kesim NATO oluyor?
Bir benzerlik, IRA-İngiltere açmazında olduğu gibi bir “haklılık, uygunluk” var mı?
Yok… İlgisi yok çünkü.
Powell şu konuda elbette haklı: “İki taraf da kazanamayacağını anladığında, anlaşma masasına otursalar daha iyi olur.
Türkiye özelinde olaya baktığımızda, PKK ile Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti’nin aynı masaya oturması aynı kategoriye sokulabilir mi? Daha da genelleştirirsek eğer, Tamil Kaplanları (ki kalmadılar artık) ile Srilanka hükümetinin, Fas hükümeti ile Polisario örgütünün, ETA ile İspanyol hükümetinin… Uzar gider… Masa başında çözebildikleri bir “problem” oldu mu?
Egemen durumda olanın, egemenliğini sarsmaya kalkışan kitlelere karşı verdiği her taviz, kendi egemenliğinin sarsılmasını hatta yok olmasını sağlayacaktır.
Bu tarih boyunca hep böyle oldu.
Bu yüzden ABD, aksiyon filmlerinde büyük puntolarla yazmaktadır:
Teröristle pazarlık edilmez!

Okumaya devam et  Öcalan’ın yol haritası

Mümtaz İdil
Odatv.com


Comments

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir