B E Y İ N

<p>           B  E  Y  İ  N
 
          Başbakan Türk Milleti algısına  şu vurguyu işliyor.
          "Dağları delerek geldik. Çıkmışlar Yüce Divanla, Anayasa mahkemeleriyle tehdit ediyorlar.
          Biz bu yola canımızı,bedenimizi koyduk. Biz bu yola beyaz kefenimizle çıktık!"diyor.
          Anlaşılıyor ki, Başbakan ne hak ne de hukukla ilgileniyor.
          Hak'ka ve hukuka karşı can koyuyor.
                   
          *
          Hak ve hukuk bizzat Başbakan tarafından iğfal edildiğinde;
          İşte Aydın İl Başkanlığı binasına asılan bir pankartın indirilmesi sorun oluşturuyor.
          İnegöl'de doğu kökenli vatandaşlarla ilçe sakinleri arasında çıkan kavga ortalığı savaş alanına çeviriyor.
          Hatay Dörtyol'da devriye gezen polis otosuna terörist saldırısı ve 5 polisin şehit edilmesinin ardından,
          Doğu Kökenli vatandaşlarla gerginlik bütün ilçeye yayılıyor.
          Hak ve hukuk yok olunca her türlü kargaşa normal bir sonuç oluyor...
          İyi ama neden?
 
          *
          Akılcılar  aklı yöneten ana fikirlerin doğuştan geldiğini,
          Ampiristler ise sonradan kazanıldığını savunuyor.
          Her iki akım için " öğrenme" ortak noktayı oluşturuyor.
          Öğrenme bir uyarıcıyla oluşan davranış ve tepkilerin değişimiyle oluyor.
          Türleri, ögeleri, şekilleri, ilkeleri,stratejileri ve etkileri Öğrenim Felsefesi kapsamına giriyor.
          Algı ya da idrak ise bireyin öğreniminden hareketle  toplumun oluşturulması  temelidir.
          O halde öğrenirken algının çekip çevrilmesiyle,
          İnsandan- topluma ya da vicdandan- toplumsal hak ve hukuk anlayışına; istenilen oluşturulabiliyor...
 
          *
          İslam coğrafyasının büyük ülkesi Türkiye'de, özellikle 12 Eylül Darbesi;
          Emperyalizmin güdülen bireylerini  oluşturmak ve o noktada örnek bir ülke  teşkil etmek  üzere,
          Türk Halkının algısı üzerinde de  kimi uyarlamaları yapmış bulunuyor...
          AKP iktidarı  sürdürdüğü öğrenim usulleriyle bu amacı daha ileri taşıyor...
          İslamın ılımlılaştırılması projesi bu temelden yürüyor.
 
           *
          12 Eylül'ün öğrenci ve eğitimcilere siyaset yasağı  toplumun yeni fikirlerle gençleşmesinin önünü tıkamıştır.
          Çok  sayıda eğitimcinin tasfiyesiyle oluşan öğretmen açığının kaç jenerasyonu etkilediğini düşününüz.
          Ya YÖK ile özgün ve özgür üniversitenin yok edilmesi?
          Eğitsel politikaları saptayan bakanlık üstü Eğitim ve Öğretim Yüksek Kurumu ile,
          Milli eğitimin liberalleşmesi sonucu  millî  benliğe yaşatılan  karambol?
          Ya yerli-yabancı bir çok yayının yasaklanmasıyla kültür dünyasının sığlaştırılması,
          Ardından Türkiye vizyonunun  çevrilmesine, ne demeli?
          Milli Eğitimde dinci kadrolaşma,  kuran kursları,dinsel içerikli yayınlar artırılırken,
          İşte din felsefesinin yayılması ve bilimsellikten uzaklaşılma süreci  adım adım yaşanıyor...
 
          *
          Öğrenimle bireyin daha ciddi etkilenmesi  ise direkt insan beyninin fonksiyonlarının nakış gibi işlenmesiyle sağlanıyor.
          İdrak,dikkat, irade, hafıza, muhakeme ve zeka!
          Biri ya da tümü bizzat öğrenimin kimi yöntemleriyle uyarılıyor ya da körletiliyor...
          Mesela iktidarın Eğitim Bakanlığı müfredatında okula yeni başlamış parmak kadar bir çocuğa,
          Harfler alfabede küçük boyutta yazılı haliyle tanıtılıyor.
          Ya da  o öğrenci  yazıyı öğrenmeye el yazısı ile başlıyor!
          Bu şekilde küçük öğrencinin dikkat algısı küçük bir objeye hedeflenmektedir.
          Dikkat  daraltılıyor ve küçültülüyor!
          Emeği  köreltilmiş birey  ve  üretemeyen umursamaz toplum oluşturulma amaçlanıyor.
          Mesela matematiğin temeli toplama,çıkarma, bölme,çarpma işlemleri öğreniminde,
          Öğrencinin bu işlemleri öğrenme pratiği çıkarma ve bölme işlem tekniklerinde yoğunlaştırılıyor.
          Algı; toplama ve çarpmanın arttırma esası yerine çıkarma ve bölme ile eksiltme esasına yöneltildiğinde,
          Tüketen birey  oluşuyor ya da  toplumsal  muhakemenin sınırlanması amaçlanıyor...
          Bireyin algısını  saptıran, minimize eden daha nicesini.., elbette iyi uzmanlar biliyor...
 
          *
          Diğer taraftan pozitif bilimlerin öğreniminde esirgenen tüme varımcı yöntem din eğitiminde kullanılıyor.
          Ne ki dini eğitimde  kişiyi uyaran ya da bir nesne olmaksızın bir hissin varlığına inanır hale getirmek için,
          Önce materyalist boyuta indirgenmiş dini objelere  can veriliyor, etlendiriliyor.
          Sonra tüme varım yöntemiyle ivmelenen  idrak-algı yetisiyle,
          Beynin bunları uydurmasına neden olunuyor...
          Öylece yaratılan bu objelerin duyumsanmasını ya da  görülmesini, kokusunu, tadını, hissini almaya yetişiyorlar.
          En hafifinden en ağırına hallüsinasyon hali oluşuyor.
          Mesela bakıyorsunuz birden ve  sebepsiz ağlıyor, garip sanrılara giriyorlar...
          Ya da ağızlarını açtıklarında başlıyorlar saymaya,
          "Onların dilleri var söylemezler, gözleri var görmezler, kulakları.." diye devam ediyorlar.
          Daha da beteri müthiş gaddarlaşıyorlar...
 
          *
          Bu tarzda uygulanan öğrenim ile  aynı tezgahtan geçmiş yöneticiler vasıtasıyla,
          İnsan ve toplum kendine ve birbirine yabancılaşıyor.
          İslam  Türkiye'den bu kıvama getirilmiş toplumla ılımlaştırılıyor.
          Hak ve hukuk kat'iyen gelişmiyor.
          Güdüleniliyor.
          İnsanın insana kulluğu giderek ülkeyi ve geleceği karartıyor.
          Birbirine yabancı, amaçsız, gelecekten kuşkulu toplum;
          İşte öyle bir lider ile ümüğünden sıkılıp hizaya getirilmek isteniyor!
          Ne ki  Halk; belli bir seviyede de kalsa , inancına basıldığında infial ediyor...
 
          
          *
          Başbakan bağırıyor,
          "Allahın verdiği canı ondan başka alacak yoktur. Bizde ona teslim olmuşuz.
          Bu yolda ölmenin ne olduğunu çok iyi biliriz!" diyor.
          Yahu ne oluyor?
          Tehdit mi var?
          Hak-Hukuk?
          Düşman kim?
          Ya Dost?
          Millet algısını; Aydın'da, İnegöl'de, Dörtyol'da uygulamaya koyuyor...
          Bu hal emperyalizme yarıyor ama Türkiye an be an felâkete koşuyor.
 
          *
          12 Eylül'ün eğitim ve öğretim  vasıtasıyla Türk insanına indirdiği darbeyi,
          AKP; uygulamalarıyla  dünyaya örnek edercesine ileriye sürüklüyor.
          O yine bağırıyor,
          "Buyrun gelin, 12 Eylül ile hesaplaşalım diyoruz ,yanaşmıyorlar" diyor.        
          Akıl; bunun ya da bunların tersinin düz, düzünün  ters olduğunu  söylüyor...
 
          *
          Beyinlerimizin bu dehşetten korunması gerekiyor...</p> - secimler

           B  E  Y  İ  N
 
          Başbakan Türk Milleti algısına  şu vurguyu işliyor.
          “Dağları delerek geldik. Çıkmışlar Yüce Divanla, Anayasa mahkemeleriyle tehdit ediyorlar.
          Biz bu yola canımızı,bedenimizi koyduk. Biz bu yola beyaz kefenimizle çıktık!”diyor.
          Anlaşılıyor ki, Başbakan ne hak ne de hukukla ilgileniyor.
          Hak’ka ve hukuka karşı can koyuyor.
                   
          *
          Hak ve hukuk bizzat Başbakan tarafından iğfal edildiğinde;
          İşte Aydın İl Başkanlığı binasına asılan bir pankartın indirilmesi sorun oluşturuyor.
          İnegöl’de doğu kökenli vatandaşlarla ilçe sakinleri arasında çıkan kavga ortalığı savaş alanına çeviriyor.
          Hatay Dörtyol’da devriye gezen polis otosuna terörist saldırısı ve 5 polisin şehit edilmesinin ardından,
          Doğu Kökenli vatandaşlarla gerginlik bütün ilçeye yayılıyor.
          Hak ve hukuk yok olunca her türlü kargaşa normal bir sonuç oluyor…
          İyi ama neden?
 
          *
          Akılcılar  aklı yöneten ana fikirlerin doğuştan geldiğini,
          Ampiristler ise sonradan kazanıldığını savunuyor.
          Her iki akım için ” öğrenme” ortak noktayı oluşturuyor.
          Öğrenme bir uyarıcıyla oluşan davranış ve tepkilerin değişimiyle oluyor.
          Türleri, ögeleri, şekilleri, ilkeleri,stratejileri ve etkileri Öğrenim Felsefesi kapsamına giriyor.
          Algı ya da idrak ise bireyin öğreniminden hareketle  toplumun oluşturulması  temelidir.
          O halde öğrenirken algının çekip çevrilmesiyle,
          İnsandan- topluma ya da vicdandan- toplumsal hak ve hukuk anlayışına; istenilen oluşturulabiliyor…
 
          *
          İslam coğrafyasının büyük ülkesi Türkiye’de, özellikle 12 Eylül Darbesi;
          Emperyalizmin güdülen bireylerini  oluşturmak ve o noktada örnek bir ülke  teşkil etmek  üzere,
          Türk Halkının algısı üzerinde de  kimi uyarlamaları yapmış bulunuyor…
          AKP iktidarı  sürdürdüğü öğrenim usulleriyle bu amacı daha ileri taşıyor…
          İslamın ılımlılaştırılması projesi bu temelden yürüyor.
 
           *
          12 Eylül’ün öğrenci ve eğitimcilere siyaset yasağı  toplumun yeni fikirlerle gençleşmesinin önünü tıkamıştır.
          Çok  sayıda eğitimcinin tasfiyesiyle oluşan öğretmen açığının kaç jenerasyonu etkilediğini düşününüz.
          Ya YÖK ile özgün ve özgür üniversitenin yok edilmesi?
          Eğitsel politikaları saptayan bakanlık üstü Eğitim ve Öğretim Yüksek Kurumu ile,
          Milli eğitimin liberalleşmesi sonucu  millî  benliğe yaşatılan  karambol?
          Ya yerli-yabancı bir çok yayının yasaklanmasıyla kültür dünyasının sığlaştırılması,
          Ardından Türkiye vizyonunun  çevrilmesine, ne demeli?
          Milli Eğitimde dinci kadrolaşma,  kuran kursları,dinsel içerikli yayınlar artırılırken,
          İşte din felsefesinin yayılması ve bilimsellikten uzaklaşılma süreci  adım adım yaşanıyor…
 
          *
          Öğrenimle bireyin daha ciddi etkilenmesi  ise direkt insan beyninin fonksiyonlarının nakış gibi işlenmesiyle sağlanıyor.
          İdrak,dikkat, irade, hafıza, muhakeme ve zeka!
          Biri ya da tümü bizzat öğrenimin kimi yöntemleriyle uyarılıyor ya da körletiliyor…
          Mesela iktidarın Eğitim Bakanlığı müfredatında okula yeni başlamış parmak kadar bir çocuğa,
          Harfler alfabede küçük boyutta yazılı haliyle tanıtılıyor.
          Ya da  o öğrenci  yazıyı öğrenmeye el yazısı ile başlıyor!
          Bu şekilde küçük öğrencinin dikkat algısı küçük bir objeye hedeflenmektedir.
          Dikkat  daraltılıyor ve küçültülüyor!
          Emeği  köreltilmiş birey  ve  üretemeyen umursamaz toplum oluşturulma amaçlanıyor.
          Mesela matematiğin temeli toplama,çıkarma, bölme,çarpma işlemleri öğreniminde,
          Öğrencinin bu işlemleri öğrenme pratiği çıkarma ve bölme işlem tekniklerinde yoğunlaştırılıyor.
          Algı; toplama ve çarpmanın arttırma esası yerine çıkarma ve bölme ile eksiltme esasına yöneltildiğinde,
          Tüketen birey  oluşuyor ya da  toplumsal  muhakemenin sınırlanması amaçlanıyor…
          Bireyin algısını  saptıran, minimize eden daha nicesini.., elbette iyi uzmanlar biliyor…
 
          *
          Diğer taraftan pozitif bilimlerin öğreniminde esirgenen tüme varımcı yöntem din eğitiminde kullanılıyor.
          Ne ki dini eğitimde  kişiyi uyaran ya da bir nesne olmaksızın bir hissin varlığına inanır hale getirmek için,
          Önce materyalist boyuta indirgenmiş dini objelere  can veriliyor, etlendiriliyor.
          Sonra tüme varım yöntemiyle ivmelenen  idrak-algı yetisiyle,
          Beynin bunları uydurmasına neden olunuyor…
          Öylece yaratılan bu objelerin duyumsanmasını ya da  görülmesini, kokusunu, tadını, hissini almaya yetişiyorlar.
          En hafifinden en ağırına hallüsinasyon hali oluşuyor.
          Mesela bakıyorsunuz birden ve  sebepsiz ağlıyor, garip sanrılara giriyorlar…
          Ya da ağızlarını açtıklarında başlıyorlar saymaya,
          “Onların dilleri var söylemezler, gözleri var görmezler, kulakları..” diye devam ediyorlar.
          Daha da beteri müthiş gaddarlaşıyorlar…
 
          *
          Bu tarzda uygulanan öğrenim ile  aynı tezgahtan geçmiş yöneticiler vasıtasıyla,
          İnsan ve toplum kendine ve birbirine yabancılaşıyor.
          İslam  Türkiye’den bu kıvama getirilmiş toplumla ılımlaştırılıyor.
          Hak ve hukuk kat’iyen gelişmiyor.
          Güdüleniliyor.
          İnsanın insana kulluğu giderek ülkeyi ve geleceği karartıyor.
          Birbirine yabancı, amaçsız, gelecekten kuşkulu toplum;
          İşte öyle bir lider ile ümüğünden sıkılıp hizaya getirilmek isteniyor!
          Ne ki  Halk; belli bir seviyede de kalsa , inancına basıldığında infial ediyor…
 
          
          *
          Başbakan bağırıyor,
          “Allahın verdiği canı ondan başka alacak yoktur. Bizde ona teslim olmuşuz.
          Bu yolda ölmenin ne olduğunu çok iyi biliriz!” diyor.
          Yahu ne oluyor?
          Tehdit mi var?
          Hak-Hukuk?
          Düşman kim?
          Ya Dost?
          Millet algısını; Aydın’da, İnegöl’de, Dörtyol’da uygulamaya koyuyor…
          Bu hal emperyalizme yarıyor ama Türkiye an be an felâkete koşuyor.
 
          *
          12 Eylül’ün eğitim ve öğretim  vasıtasıyla Türk insanına indirdiği darbeyi,
          AKP; uygulamalarıyla  dünyaya örnek edercesine ileriye sürüklüyor.
          O yine bağırıyor,
          “Buyrun gelin, 12 Eylül ile hesaplaşalım diyoruz ,yanaşmıyorlar” diyor.        
          Akıl; bunun ya da bunların tersinin düz, düzünün  ters olduğunu  söylüyor…
 
          *
          Beyinlerimizin bu dehşetten korunması gerekiyor…


Comments

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir