ERMENİ SORUNU VE TÜRKLER (1)

Av.A.Erdem Akyüz - ermeni meselesi

Av.A.Erdem Akyüz

Ankara Barosu Avukatı,

Hukukun Egemenliği Derneği

Genel Başkanı

[email protected]

ERMENİ SORUNU VE TÜRKLER (1)

Değişik ülkelerin Meclislerinde, Türklerin Ermenilere karşı soykırım suçunu işledikleri yolunda görüşmeler yapılmakta ve bazılarında böyle bir soykırım yapıldığı yolunda kararlar alınmaktadır. Aslında bu kararlar öncesinde ve sonrasında, soykırım suçlaması, Türkiye’den siyasi veya ekonomik bazı tavizler alınması için bir pazarlık ve baskı aracı olarak da kullanılmaktadır.

Bu suçun işlenip işlenmediği veya kimin tarafından kime karşı soykırım işlendiği bir yana, soykırım uygulandığı iddia edilen yeri ve yılları kapsayan dönemi bizzat yaşayan bir kişiden, babamdan dinlediğim anıları, hiç bir yorum yapmaksızın aktarmak ve böylece tarihe not düşmek istiyorum. En doğru kararı, okuyucu verecektir.

Baba tarafından ailem, Erzurum’un çok eski ve köklü bir ailesine dayanmaktadır. Soyadı olmadığı dönemlerde “Molla Ahmet Oğulları” diye adlandırılan ve kuşaklar öncesine giden bir geçmişi vardır. Babam Mahir Akyüz 1903 yılında Erzurum’da dünyaya gelmiştir. Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk Hakimlerinden olup 1926 yılında “Müstantik” yani Sorgu Hakimi ile Savcı arasındaki bir görevi yapan yargıç olarak mesleki yaşamına başlamış, 1968 yılında Ankara Barosu Avukatı olarak hukuk mesleğine devam etmiş, 1973 yılında vefat etmiştir. Hakim olarak ilk göreve başladığı yıllardaki fotoğrafı, dönemin moda anlayışını yansıtması bakımından ilgi çekicidir.

Erzurum’un 1916’da Ruslar ve Ermeniler tarafından işgal edildiği yıllarda 12-13 yaşlarında bir çocuk olarak işgal günlerini yaşamıştır. Ruslar 1917’de Bolşevik ihtilali ile çekilmeye başlayınca, meydan ermenilere kalmış ve ermenilerin 12 Mart 1918’de kaçtıkları güne kadar yaşadığı bazı olayları bizlere, hiç bir kin ve intikam duygusu içermeden anlatmıştır.  Uzun kış gecelerinde evimizde, zaman zaman anlattığı ve doğrudan yaşadığı olaylara dayanan anlatımlarından aklımda kalanlar şunlardır :

Okumaya devam et  Rus kaynaklari ile Ermeni Soykirimi yalaninin gercekleri

EVLERİNDEN TOPLANAN TÜRKLER (1)

“Erzurum’da ermeni ve rus işgalini yaşıyorduk. Soğuk bir kış gecesi idi. Kapımız gürültü bir şekilde çalındı. İçeriye elleri silahlı, komitacı giysili birkaç ermeni girdi. Babam Ahmet’i ve beni yaka paça dışarı çıkardılar. Engel olmak isteyen annem Raife’yi dipçikle yere yıktılar. Küçük kız kardeşim Emine, bir köşede korkudan büyümüş gözleri ile bize bakıyordu. Ben 12-13 yaşlarında bir çocuktum. Babam 60 yaşını çoktan aşmış, ak sakallı bir ihtiyardı. Diğer evlerden topladıkları mahalleliyi sıraya sokmuş götürüyorlardı. Bizi de sıraya soktular. Biraz sonra genç bir rus askeri yanımıza sokuldu. ‘Baba sen yaşlısın, çocuğunu al git’ dedi. Eve geldik, kapıyı kapatmaya çalışıyorduk ki, kapı ardına kadar yeniden itilerek açıldı. Önceki ermeni askerlerinden biri gelmişti. Dipçikleyip küfür ederek bizi tekrar alıp götürdü, sıraya koydu. Biraz yürümüştük ki, aynı genç rus askeri bizi gördü. Bizi tekrar sıradan çıkardı, eliyle gitmemizi işaret etti. Koşarak eve geldik. Duvarda, yataklarımızı koyduğumuz tahta bir dolap vardı. Babam tahta dolabın içine girdi, üzerine yorganları örttüler. Annem, beni ‘tandır’ ın içine soktu. ‘Tandır’; Erzurum evlerinde bulunan, yere gömülü vaziyette duran, içinde ateş yakılan ve ekmek pişirilen, fırın benzeri bir yerdir. Tandırın üzerini örttü. Tandır henüz tam olarak soğumamıştı, ellerim ayaklarım yandı ama hiç ses çıkarmadım. Biraz sonra şiddetli gürültüler duydum. Evin kapısı tamamen kırılmıştı. Etrafı dağıtıp kırıyorlardı. Bizi arıyorlardı. O sırada dışarıdan bağırtılar geldi, çıkıp gittiler. Saatler sonra tandırdan çıktım, anam yanıklarımı sardı. Ertesi sabah, gün ağarırken dışarı çıktık. Her evden arta kalan yaşlı kadın, erkek, çocuk, soğuktan titreyerek ve birbirimize sığınarak yürüdük. İlerideki mahalle camisi yarı yanmış vaziyette idi, bir kaç yerinden hala dumanlar çıkmakta idi. Gece götürülen komşularımızı içeride yanmış ve kurşunlanmış olarak bulduk.”

Okumaya devam et  MOSIN-GAFLAN-ÖZÜRCÜLER ÇIZGISINDE BITMEYEN HAYAL: BÜYÜK ERMENISTAN

Erzurum’da, aynı tandırın başında bunları büyülenmiş gibi dinler ve yanıkları halen görünen, babamın el ve ayaklarına bakardık.

Babam, kendi büyük kardeşinin yani ağabeyi İsmail’in, aynı tarihlerde Trablusgarp, Balkan ve Kafkas cephesinde savaştığını söylerdi. Yani anne ve babası işgal altında iken, O başka bir cephede savaşmaktaymış : “İşgal sonrası cepheden, ağabeyim geldi. Sol elinin parmakları ezilmişti. Beni kucağına alırdı. Ezilen ve avucuna yapışan parmaklarını düzeltirdim, bırakır bırakmaz parmakları birer yay gibi tekrar kıvrılırdı. Kafkas cephesinde bir savaşta iken yere düştüğünü, üzerinden geçen düşman süvarilerinden birinin atının ayakları altında ezilen parmaklarının bu şekli aldığını anlattı. Sonra tekrar cepheye gitti. Rusya’da esir düştüğünü söylediler. Geri gelmedi.” Bütün bu günleri yaşayan babam Mahir Akyüz, 1926 yılında “Müstantik” sıfatı ile Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk hakimlerinden biri oldu. Yaptığı uzun ve yorucu araştırmalar sonucu “Vladivostok’taki Türk Şehitliğinde” kardeşinin mezarını buldu : “Ahmet oğlu İsmail” orada yatmakta idi.

Bundan yaklaşık olarak 100 sene öncesine dayanan, ak sakallı Ahmet Akyüz ile eşi Raife Akyüz’ün ve soykırımdan tesadüfen kurtulan çocukları – babam Mahir Akyüz’ün, o tarihdeki resimleri, çektikleri ızdırap ve ezilmişliği yansıtması bakımından “tarihe tanıklık” edecektir. Bu olayı yaşayan ve tanığı olan babam, eğer küçük bir çocukken götürülmek üzere sokulduğu sıradan çıkamasa idi, bu gün; Avukat, Doktor ve Mühendis olan beş çocuğundan yani bizlerden ve bizim çocuklarımızdan hiç biri dünyada olmayacaktı. Yani yalnızca onun nesli değil, bizim neslimizde kurutulmuş ve soykırıma uğramış olacaktık. Camide yakılan ve kurşunlanan mahalle halkının kaderi bundan farklı olmamıştı.

Bu Cumhuriyet ve bu Devlet o günleri yaşayarak, bu günlere geldi. Hangi birimizin ailesini araştırsak bu anlattıklarımdan farklı olmayacaktır.

Okumaya devam et  IZMIT – EÜ’DE “ERMENİ” PANELİ

Av.A.Erdem Akyüz

Ankara Barosu Avukatı,

Hukukun Egemenliği Derneği

Genel Başkanı

[email protected]


[1] The term Komitadji (also known as Comitadji or Komitaji) (Bulgarian Комити; Romanian: Comitagiu; from Turkish: Komitacı, “a rebel, member of a secret revolutionary society”) refers to members of Bulgarian rebel bands operating in the Balkans during the final period of the Ottoman Empire, fighting against Turkish authorities and rival Greek and Serbian groups. Reference:


Comments

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir