Avrupa’ya yeni ihraç ürünler: Diyanet ve laiklik

Avrupa, İslam - siyaset - eğitim ilişkisini düzenlemek için Türkiye'ye bakıyor. - diyanet
Soner Çağaptay
2010-03-14 19:47:51

Avrupa, İslam – siyaset – eğitim ilişkisini düzenlemek için Türkiye’ye bakıyor.

Fransa başta olmak üzere Türkiye ve diğer Avrupa ülkelerinde uygulanan laiklik, Amerika’daki laiklikten (sekülarizm) farklıdır. Sekülarizm, farklı dinlerin olduğu bir toplumda tüm dinlerin eşit şekilde eğitim ve siyasette yer almasını öngörürken; Avrupa laikliği, bir tek dinin baskın olduğu toplumlarda bu dinin eğitim ve siyasete girmemesi anlamına gelir.

Laiklik standart bir kavram olmayıp ülkeden ülkeye değişir. Avrupalı ülkelerin İslam ile siyaset ve eğitim arasındaki ilişkiyi rayına oturtmaya çalıştığı bu günlerde Türkiye’nin kendine has laiklik ve Diyanet konseptleri Avrupa’da çok ilgi çekiyor. Öyle ki, laiklik ve Diyanet kurumu, hızla Türkiye’nin Avrupa’ya en son ihraç ürünleri haline geliyor.

Sekülarizm Amerikan tarihinin bir ürünü. ABD, Avrupa’daki dini baskıdan kaçan insanlarca kuruldu. Farklı dinlerden gruplar, her dine ve mezhebe, siyaset ve eğitimde eşit var olma hakkı ve adil rekabet ortamı sağlayarak, dini kimliklerin var olabileceği Amerikan türü laiklik sistemini oluşturdu.

Avrupa’da ise laiklik, tek bir dinin ya da genellikle bu dinin tek bir mezhebinin eğitim ve politika üzerinde egemenlik kurmuş olduğu bir tarihî altyapı ortamında ortaya çıktı. Örneğin Katolik Kilisesi yüzyıllarca Fransa politikası üzerinde mutlak bir egemenlik kurdu, benzer bir gücü Güney ve Orta Avrupa’nın çeşitli ülkelerinde de elinde tuttu. Bu duruma halk, Aydınlanma çağında, tek bir dinin; devlet, siyaset ve eğitim üzerindeki mutlak hakimiyetini kısıtlayarak tepki gösterdi. Dinin tamamen devletten ayrıldığı yeni ve laik bir alan ortaya çıktı. Fransa 1905’te resmen laikliği ilan etti. Onu diğer Avrupa ülkeleri izledi.

Fakat Avrupa laikliği din ve devlet arasındaki ilişkinin tersyüz olmasına yol açtı. Önceden din devlet üzerinde hüküm kurarken, laiklikle beraber devlet din üzerinde mekanik usüllere dayalı bir hükme sahip oldu. Yunanistan gibi birkaç istisna dışında laiklik, devletin din üzerinde ihtiyari bir güç kazanmasına yol açtı. Fransa’da hükümet kiliselerin kültürel önemini bahane ederek, onların bakımı için maddi sorumluluk yüklendi. Kilise üyeliği ile ulusal kimliğin eşanlamlı olduğu Danimarka gibi ülkelerde laiklik kabul edilse bile, devlet başkanı, Lutheran Kilisesi’nin de başı oldu. Almanya din adamlarının maaşı ve kiliselerin bakımı için vergi toplamaya başladı.

Bu tarz laiklik, Avrupa’dan Türkiye’ye de yayıldı. Atatürk Türkiye’yi 1923’te modern Fransa’yı örnek alarak; güçlü kurumları olan, merkezi ve laik bir cumhuriyet olarak kurdu. Osmanlı’nın İslami din adamlarını sultanın siyasi otoritesine bağımlı kılma geleneği laikliği şekillendirdi. Devlet, Diyanet İşleri Başkanlığı’nı oluşturarak, din adamlarını devlet memuru yaptı. Laiklik devlete din üzerinde yetkiler verdi. Bugün Diyanet, hükümete bağlı bir kurum olarak camileri inşa ediyor ve imamların maaşlarını karşılıyor.

Türk laiklik sistemi hızla Türkiye’nin Avrupa ile ilişkileri çerçevesinde kıymetli bir kuruma dönüşüyor. Avrupalı toplumlar her zaman bir dinin toplumu kendi sultası altında tutması konusunda endişe taşıdılar ancak, şimdiye dek çok dinlilik fikriyle uğraşmak zorunda kalmadılar. Bu, son zamanlarda Müslümanlar’ın Avrupa’da artan nüfusu ve etkisi sonucu değişti ve kıtada çok dinlilik tartışmaları ortaya çıktı.

Artık asıl sorulacak soru İslam’ın rolünün ne olacağı. İşte burada sahneye Türkiye giriyor: Avrupa; İslam, siyaset ve eğitim arasındaki dengeleri yeniden kurmaya çalışırken, laikliği kabul eden ilk Müslüman toplum olan Türkiye’yi örnek alıyor. Ocak 2010’da Alman hükümeti, Türk işi laiklik – Diyanet modelini takiben, Almanya’daki imamları devlet üniversitelerinde eğiteceğini, Fransa ise hazine mülklerini kullanarak, cami inşaatlarına yardımcı olacağını belirtti. Hollanda da devlet fonları ile imamları eğitmek için programlar başlatmaya karar verdi.

Türkiye laikliğin bu son versiyonunu Avrupa’ya geri ihraç etmenin yanı sıra, Diyanet’i de Avrupa’nın yapısına katmaya başladı. Belki de bu husus, Ankara’nın Avrupa Birliği üyeliğine, Türkiye’nin Avrupalı olmadığı kanısı ile karşı çıkan Fransa’yı ve diğer Avrupa ülkelerini Türkiye’nin aslında en az onlar kadar Avrupalı olduğu konusunda ikna eder.

(Çağaptay Washington Yakın Doğu Araştırmaları Enstitüsü’nde kıdemli uzman, Türkiye’de İslam, Laiklik ve Milliyetçilik: Türk Kimdir? (2006) isimli kitabın yazarı.)


Comments

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir