AMERİKA’NIN YUNAN DERDİ

“AMERİKA’NIN YUNAN DERDİ” - bayrak abd tr

“AMERİKA’NIN YUNAN DERDİ”

Hüseyin MÜMTAZ

               

                Amerikalı’nın her davulun önünde oynama, kimin kayığına binerse onun türküsünü çağırma, nabza göre şerbet verme alışkanlığı mide bulandırıyor.

                Amerikalı her yerde, muhatabının duymaktan hoşlanacağı şeyleri söylüyor.

                Tribünlere oynuyor, alkış alıyor, adına da ağzını yaya yaya “PİAR” diyor..

                Obama Türkiye’ye geldi. Anıtkabir’den son derece etkilendiğini söyledi, Atatürk’e övgüler düzdü.

                Meclis’te Abdülmecit’ten, Hidayet Okur’dan bahsetti. İstanbul’da cami ziyaretinde ayakkabılarını çıkardı, “kadrolu kedi”yi okşadı.

                Mısır’da üniversitede konuşmasına “Selâmün aleyküm” diye başladı.

                Beyaz Saray’da Erdoğan’ı da “Selamün aleyküm” ile karşıladı.

                Sohbetlerinde, konuşmalarında Obama’dansa hep “Hüssein”liğinin altını çizdi.

                Van’dan (adına kurbanlar kesildi) Edirne’ye kadar cümle sempatileri topladı, valizine koydu gitti.

                İki arada bir derede “President” Barzani’yi misafir etti,  Barzani’nin “bölgesel bir siyasi ve ekonomik lider olarak”, ülkenin önünü açacağını belirtti. Birleşik bir Irak içinde, özerk, güvenli ve refah içinde bir Kürdistan özerk bölgesine Amerika’nın desteğini de yineledi. Barzani ise çıkışta “Türkiye ile ilişkileri görüştük” dedi.

                Obama, Barzani ile “Türkiye ile ilişkileri” görüştü.

                Devran döndü, bu sefer Papandreu’nun Beyaz Saray sırası geldi.

                “Denk getirildi”, “emsalsiz bir jest”le Yunan Milli Günü’nün 25 Mart olmasına karşın Papandreu’nun Washington’da bulunması ve Obama’nın da o tarihlerde Asya turuna çıkacak olması nedeniyle bu yıl 189’uncu Yunan Milli Günü resepsiyonu Beyaz Saray’da “tam 15 gün önce” yapıldı.

Obama, Yunanistan’ın Osmanlı egemenliğinden ayrılmasının yıl dönümüyle ilgili olarak, “Bugün, 189 yıl önce bir piskoposun dağlardaki bir manastırda nasıl ayağa kalkıp, Yunan bayrağını kaldırıp, bağımsızlığı ilan ettiğini ve demokrasiyi doğduğu yere geri getirme mücadelesini başlattığını hatırlayacağız” dedi.

Obama ABD’nin, Yunan halkının hem iyi hem de kötü zamanlarında dostu olduğunu söyledi. “Şu an sadece tarihteki tek bir anı kutlamadıklarını, tüm çağlar boyunca Yunanistan ve halkını tanımlayan ‘filotimo’ ruhunun (onura duyulan sevginin) anısını canlandırdıklarını” ifade etti.

“Antik dönemdeki şehir devletlerinin demokrasi anlayışının ABD’nin kurucu nesline ilham verdiğini” söyleyen Obama, Yunan metinlerindeki “asalet ve erdem duygusunun” dünyanın her köşesindeki öğrencilere öğretildiğini, annesinin de küçükken Endonezya’da yaşadıkları dönemde kendisini sabahın erken saatinde uyandırıp Yunan mitolojisine dair kitaplar okuduğunu anlattı.

Yunanistan’ın “bağımsızlık mücadelesine” Yunan asıllı Amerikalılardan da yardım geldiğini, aynı yardımı ABD’nin “birliğinin” korunması için verilen mücadelede Amerikalı Yunanlıların da yaptığını söyleyen Obama, iki dünya savaşı ve soğuk savaş boyunca ABD’nin “Yunanlı müttefikleri ve dostlarının” yanında yer aldığını kaydetti.

Obama, şöyle devam etti:  “Filotimo, aynı zamanda haysiyet ve saygı hissi demek. Bu, nesiller boyunca Yunan asıllı Amerikalılara, tüm Amerikalıların istediği şeylerin uğrunda mücadele etmeye, hayallerinin peşinde koşmaya, Tanrı vergisi potansiyellerini hayata geçirmeye, çocuklarımıza daha iyi bir hayat sunmaya sevk eden bir kararlılık, bir başpiskoposun yıllar önce bir dağın tepesinde bayrağı kaldırmasına neden olan tek umut, önümüzdeki yıllarda çalışmalarımıza rehberlik edecek derin dostluk hissi…”

Vay anasına sayın seyirciler..

Bir insan Ankara ve Washington’da nasıl bu kadar farklı konuşabilir?

Resepsiyonda “doğal olarak bulunan” Amerikan Rum Ortodoks Kilisesi Başpiskoposu Demetrios da “Dev ve çok iyi organize olmuş Osmanlı askeri karşısında, zorlukla bir araya gelmiş, silah ve mühimmat bakımından kıt imkanlara sahip ‘devrimci, kahraman’ Yunanlılar, tüm zorluklara ve karamsar tahminlere rağmen imkansızı başardı. Kudretli bir imparatorluğu yenilgiye uğrattı, zafer kazandı, 400 yıllık yabancı işgalinden sonra özgür ve bağımsız bir yeni Yunan devleti kurdu” ifadesini kullanarak kuyruklu bir yalan söyledi..

Ve yalanlarına devam etti;

“Sıradan insanları olağanüstü askeri planlamacılar haline getiren ve deneyimli Osmanlı ordusunu yenen zekaya teşekkür ederim” diyen Demetrios fırsattan istifade, Obama’ya da Fener Rum Patrikhanesi konusundaki desteğinden dolayı teşekkür etti ve kendisinden Kıbrıs konusunda da desteğini arttırmasını beklediklerini söyledi. 

                Demetrios’un yalanları; 1) “Silah ve mühimmat bakımından kıt imkanlara sahip ‘devrimci, kahraman’ Yunanlılar” safsatası ve 2) “Sıradan insanları olağanüstü askeri planlamacılar haline getiren zekâ”..

                Duyan da “zavallı ama olağanüstü zeki Yunanlılar”ın Osmanlı’ya karşı yalnız başlarına mücadele edip başardıklarını zannedecek..

                Obama yukarıda; “Bağımsızlık mücadelesine Yunan asıllı Amerikalılardan da yardım geldiğini” söylemedi mi?

                Peki sadece “bağımsdızlık mücadelesine” mi?

                1919’da İzmir’in işgalinde, Mondros’tan sonra da İstanbul, Dolmabahçe önlerinde Amerikan Zırhlıları yok muydu?

                “Yalnız ama zeki Yunanlılar”ın Bağımsızlık Mücadelesininin “aslını” Yorgo Kırbaki yazıyor..(15 Mayıs 2001)

                “Yunanistan… 131.957 kilometrekare yüzölçümü, 1991 sayımı sonuçlarına göre nüfusu 10.259.000 olan Türkiye’nin batı komşusu. Bayrağı mavi-beyaz. Mavi, dalgaları sadece kıtasal Yunanistan’ı değil, irili ufaklı sayısız adayı da yalayan Ege’den esinlenmiş. Kötü diller, 1821’de Osmanlı’ya karşı başkaldırışın sonunda gelen bağımsızlıktan sonra kurulan devletin ilk kralı Otto’nun, Yunanca adıyla Othonas’ın, yurdu Bavarya’nın sancak renkleri mavi-beyaz ile birlikte buraya göç ettiğini iddia eder. Ama bunu buralarda sakın kimseye söylemeyin…”

                Osmanlıya karşı o çok övünülen mücadeleden sonra bağımsızlığını kazanan “zeki Yunanlılar”ın ilk kralı meğer Yunanlı değil, Bavyeralı imiş..

                Mavi-beyaz da Bavyeralı Otto’nun taa Almanya’dan getirdiği kendi renkleri imiş..

                Hadi şimdi buyurun buradan yakın…

                Emanet kral, emanet tarih, emanet bayraklı ama nasılsa “zeki” ve “yalnız-tek başına” bir Yunanlı ile uğraşıyoruz demek yıllardır..

                Papandreu da Amerika’da hep sessiz kalmadı..

                Fırsatını bulduğu an, o da günlük modaya uydu TSK’ya vurdu..

                “Kıbrıslı Türk toplumunda 30 bin askerle Türk hükümetinin daha az, Türk ordusunun daha fazla doğrudan müdahalesi var. Ben Kıbrıs sorununda Türk ordusundansa Türk hükümetinin müdahil olmasını tercih ederim” dedi.

                Bu yazıyı yazarken doğal olarak Rum basınına da göz gezdirdim..

                Cyprus News Agency’de (10 Mart 2010), bizim basında hiç yer verilmeyen şu ilginç habere rastladım:

                 “Cumhurbaşkanı Demetris Christofias, Türkiye Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Türk işgali altındaki Karpaz yarımadasında bulunan Saint Andrew Manastırı’nın onarılması için gerçekten razı olduğunu ümit ettiğini söyledi. Tayyip Erdoğan’ın Kıbrıs Kilisesi Başpiskopos II. Chrysostomos’a mektup gönderdiğiyle ilgili haberleri yorumlayan Cumhurbaşkanı, Türkiye Başbakanın Türk işgali altındaki manastırın onarımına razı olduğunu açıkladı.Demetris Christofias, Atina’ya gitmeden önce Larnaka Uluslararası Havaalanı’nda yaptığı açıklamada, manastırın onarım konusunu Kıbrıs Türk Toplumu Lideri Mehmet Ali Talat’a söylediğini, Talat’ın olumlu baktığını ancak dışarıda çeşitli eşyalar satan büyük olasılıkla Türkiye’den gelen yerleşikler olan kişilerle ilgili sorunlar olduğunu anlattığını belirtti. Cumhurbaşkanı, ‘Manastırın onarılacağını görmekten çok mutlu olacağım’ dedi”.

                Hristofiyas’ın Talât’a başvurduğunu, demek ki onun da bu talebi Erdoğan’a ilettiğini, Erdoğan’ın da bunun üzerine Hristostomos’a mektup yazdığını bu açıklamadan öğreniyoruz da, birkaç defa tersten-düzden okumamıza rağmen şu satırlara bir anlam veremiyoruz:

                “Manastırın onarım konusuna.. Talat’ın olumlu baktığını ancak dışarıda çeşitli eşyalar satan büyük olasılıkla Türkiye’den gelen yerleşikler olan kişilerle ilgili sorunlar”ın Manastırın onarımına nasıl engel olduğunu bir türlü çıkaramadık..

                Bu son haber de yazının bonusu olsun.. 13 Mart 2010

 “57’İNCİ ALAY HERYERDE..

HEPİMİZ 57’İNCİ ALAY’IN NEFERİYİZ.”


Comments

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir