AKILLI GÜÇ

UFKUN ÖTESİNİ GÖREBİLMEK (6) “AKILLI GÜÇ” - 7593

UFKUN ÖTESİNİ GÖREBİLMEK (6) “AKILLI GÜÇ”

Meksikalı gazeteci makalesinin altına açıklayıcı dip not düşmüş; “Akıllı Güç-Smart Power: Obama döneminde ABD dışişleri politikasının yeni sloganı” diye..

“ABD, Haiti’nin yaşadığı son trajediyi bu Karayip ülkesine askerî olarak yerleşmek için kullanıyor. Washington’un ilk açıklamalarından böyle olacağı belliydi. Yaralı ülkeye hemen çok sayıda asker gönderileceğini açıkladı.” (Angel Guerra Cabrera’nın makalesi. 21 Ocak 2010. Cumhuriyet çevirisi)

Obama’nın; Bush’un 11 Eylül’den sonra İslâm’a karşı açtığı “Crusade”in üzerine gitmeyeceğini,  Bush’un “Ilımlaştırılmış-Amerikanlaştırılmış İslâm” dayatması yerine “Manifest Destiny” için “İslâm’ı kullanarak-kolkola” tercihini benimseyeceğini daha önce yazmıştık..

Amerika şimdi “Hedef ülkeler”de askerinin sert değil, “akıllı”-yumuşak gücünü göstermeyi tercih ediyor.

Holbrooke ne diyordu; “Türkiye, tabii ki NATO’nun bir üyesi, ISAF’ın da kilit bir üyesi ve Afganistan’daki İl İmar Timleri’nin bir tanesi de Türklere ait. Türkler tarım gibi alanlarda çok değerli çalışmalar yaptılar, savaşın sona ermesinden sonraki ilk soğuk hava deposunu inşa ettiler. Bu çok önemli, çünkü soğuk hava deposu olmadan her şey çürür. Türkiye ile işbirliğimizi derinleştirmeye büyük saygımız var ve buna en büyük önemi veriyoruz”.

Ne yapmış Türk askeri Afganistan’da? 1. İl İmar faaliyetleri, 2.Tarım alanlarında değerli çalışmalar, 3. Soğuk Hava deposu..

İyi de bunların askerlikle ne alâkası var? Bunları askere yaptıracağınıza müteahhit ve işçileri gönderseniz, TOKİ’yi gönderseniz daha iyi değil mi?

“Akıllı Güç” denilen şey yoksa üniformalı bir tür “iyilik-yardım melekleri” mi? Yahut ülkenin içinde bulunduğu felâket durumuna göre ülke halkına ve dünyaya hoş görünmek için “kurtarıcı” kılığına girmiş sosyal yardım ekiplerine üniforma mı giydiriyorsunuz?

Mine Kırıkkanat, 99 İstanbul-Körfez Depremi’nden esinlenerek nefis bir kitap yazmıştı; “Bir Gün, Gece”..Depremden yararlanan Amerikan birliklerinin ülkeyi işgalini anlatıyordu..

Haiti’den sonra doğrulanmış, endişeleri başka yazarlarca da paylaşılmış olmuyor mu?

O depremde dönemin Sağlık Bakanı Durmuş, sorgusuz sualsiz ve nereden çıktığı belli olmadan bir gecede gelerek Gölcük’e demirlemek isteyen “Amerikan Hastahane Gemisi”ni geri postalamıştı.

Hadi o depremdi.. Bir üllkede gittikçe artan oranda sosyal patlama-huzursuzluk-bölünme duygusu uyanır da toplum kaosa sürüklenirse; kargaşadan medet uman herhangi bir “embedilmiş grubun” talep edeceği dış yardım çağrısına da “dışarıdan”, “sosyal yardım melekleri kılığına girmiş” üniformalı “akıllı güçler” kendiliğinden icabet ederse ne yapacaksınız?

Madem geniş ölçekli gelecek senaryoları üzerinde çözümler üretiyoruz; Türkiye örneğinde bu “dost” kılığındaki “dış güçler” kim olabilir?

Ankara Üniversitesi Avrupa Toplulukları Araştırma Merkezi (ATAUM) geçen ay Türk halkının dış politikayı bakışını araştırmış ve bu arada “düşman ülke” olarak kimleri gördüğünü sormuştu deneklere.. Cevap; İlk sırada ABD: % 37.5; ikinci Ermenistan %10.9; üçüncü İsrail %10.6, dördüncü Yunanistan %6.1..

Hadi Ermenistan ve Yunanistan’ı izci teşkilatlarınızla engelleyebileceğinizi varsayalım..

Kırıkkanat’ın senaryosu gerçek olursa ilk sıradaki Amerika’ya nasıl karşı koyacaksınız?

Ve işte tam da burada gündeme bir başka kamuoyu araştırması geliyor..

Son iki yılın başarılı gözlemcisi Adil Gür 25 Ocak 2010 itibariyle diyor ki; “Orduya güven en düşük noktada..Orduya güven daha önce yüzde 90 civarındaydı. Halkın orduya güveni, son darbe ve suikast iddialarıyla yüzde 63,4″e düştü. Bugüne dek Türkiye”de orduya güven hiç yüzde 80″lerin altına düşmemişti”.

“Güven oranı en düşük orana ulaşmış ordu”dan nasıl, nerede ve ne zaman yararlanabileceğinizi düşünüyorsunuz?

Nereden bakarsanız bakın, “En büyük asker bizim asker”in bu hâle gelmiş  olması düşündürücüdür.

Biliyoruz, Türkiye’nin coğrafyası sıkıntılı..

Ama başka coğrafya yok.. Türkiye’yi alıp Güney Amerika’ya, yahut Yeni Zelanda’ya taşıma olanağımız yok..

Başka Türkiye de yok..

O halde “bu coğrafyada” o şekilde oturmalı, coğrafyanın gereklerini yerine getirmeli, “çevre”ye de dolduruşa-gaza gelmeden o gözle bakmalıyız.

En basitinden; bir yandan “Avrupa Kültür Başkenti” gibi yapay gündemlerle uğraşırken, öbür taraftan da İsrail’in, hem de Berlusconi tarafından AB’ye davet edilmesinin; yahut Şaakaşvili’nin, Afganistan’a kuvvet sevkiyatı için liman ve havaalanlarını NATO’ya açmaya hazır oldukları açıklamasının sebep ve sonuçlarını gözden kaçırmamalıyız..

Bu zengin düğün pastasının üstüne de isteğe göre pekalâ Stratfor’un siyasi analistlerinden Marko Papic’in; “Türkiye, Rusya ve İran gibi bölgesel güçlerin hiç istemedikleri halde bir Karabağ çatışmasının ortasına sürüklenme tehlikesiyle karşı karşıya bulundukları” varsayımını ekleyebilirsiniz.

Ama bunlarla başedebilmek için herhalde ve mutlaka izci yahut itfaiye teşkilatlarından başka ve “güvenilir” bir gücün elinizde bulunması gereklidir. 5 Şubat 2010

Hüseyin MÜMTAZ

“57’İNCİ ALAY HERYERDE..

HEPİMİZ 57’İNCİ ALAY’IN NEFERİYİZ.”


Comments

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir