Geçici Köy Kurucuları ve 50 Bin Kişilik Sivil Ordu

Geçen hafta (17.01.2010)Pazar günü Star TV’de yayınlanan “Her Açıdan” isimli programa katılan konuklara yöneltmesi için program yapımcısı ve sunucusu Ruhat Mengi’ye internet vasıtasıyla şöyle bir soru göndermiştim: - 20124candundar

Geçen hafta (17.01.2010)Pazar günü Star TV’de yayınlanan “Her Açıdan” isimli programa katılan konuklara yöneltmesi için program yapımcısı ve sunucusu Ruhat Mengi’ye internet vasıtasıyla şöyle bir soru göndermiştim:

“Hükümet sınır güvenliğini korumak maksadıyla İç İşleri Bakanlığı’na bağlı 50.000 kişilik özel ve sivil bir ordu kurmak istiyor. Bunun için Emniyet’e ve MİT’e ağır silah ithal izni vermeyi planlıyor. Şu anda Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde Geçici Köy Korucusu adı altında görev yapmakta olan 60-70 bin kişilik silahlı bir güç var. Acaba kurulması düşünülen bu 50 bin kişilik özel ve sivil ordu Geçicici Köy Korucuları’ndan mı teşekkül ettirilmek istenmektedir?”

Sayın Ruhat Mengi, konuklarına benim sorumu sormadı ama benim korktuğum tam da başıma gelmiş bulunmaktadır! Daha doğrusu benim aklıma gelen başkalarının da aklına gelmektedir. Can Dündar’ın Şemdin Sakık ile yapmış olduğu röportajın 21 Ocak 2010 günü yayınlanan “Çare yeniden Hamidiye Alayları” başlıklı bölümünde Parmaksız Zeki Kod adlı terörist Şemdin Sakık aynen şunları söylüyor:

“Benim projem şu: Bakın Kürt tarihinde var Mir Alayları var, Hamidiye Alayları var, bugün de 90 bin kişilik Kürtlerden oluşan bir koruyucu ordusu var. Bırakalım bunlar eğer istiyorsa anlaşalım, 1000 kişilik veya 7000 kişilik ordunun bir askeri gücü olsun. Türk ordusuna bağlansın, sınır muhafızlığı yapsın…”

Gürdünüz mü bir kere? Hükümet şöyle böyle derken eşeğin aklına karpuz kabuğunu düşürmüş durumda! Açılım politikalarını Apo’nun çizmiş olduğu yol haritasıyla götürmekle itham edilen hükümet, Apo’nun yardımcısı ve PKK’nın ikinci adamı durumundaki Şemdin Sakık’ın teklifine nasıl bakar bilmiyoruz ama şu 50.000 kişilik özel ordu birçoklarının ağzını sulandırmaya başlamış bulunmaktadır. Tabii en çok da terör örgütünün. Çünkü en azından bu yolla sınır boylarında görev yapacak özel ordunun içinde kendi militanları olacaktır. Tıpkı bugün Geçici Köy Korucuları’nın içinde elemanları, işbirlikçileri, muhbirleri ve özel ulakları olduğu gibi (Reşadiye’de tutuklanan köy muhtarını unutmayın).

Dolayısıyla; bize göre böyle bir özel ordunun kurulması hemen her yönden sakıncalıdır. Öte yandan bize göre böyle bir ordunun kurulması, TSK’nin ülkenin sınır güvenliğini sağlayamadığı gibi bir anlama gelir ki; TSK’ye bundan daha büyük hakaret yapılmış olamaz. Sınırını bile koruyamayan bir orduya ben ordu mu derim Allah aşkına?

“Hamidiye Alayları” veya “Aşiret Alayları” denemesi Şemdin Sakık’ın da dediği gibi geçmişte özellikle II. Abdülhamid tarafından yapılmıştır. II.Abdülhamid, ayrılıkçı Kürt Aşiretlerini yola getirmek ve devlete bağlamak düşüncesiyle ve siyasi bir rüşvet olarak bu aşiretlerden müteşekkil alaylar kurdurmuştur. Bu amaçla önüne gelen aşiret reisine paşalık rütbesi ve unvanı vermiş, onları maaşa bağlamıştır. II. Abdülhamit paşalık rütbesini sadece erkek aşiret reislerine değil, kadın aşiret reislerine de vermiştir ki; meşhur Fato Paşa bunlardandır. Aslen Dersimli olduğu da söylenen Fato Paşa, Kâhta yöresinde meskûn Almira Aşireti’nin reisi olduğu için bu unvanı almıştır II. Abdülhamit’ten.

Hamidiye Alayları matah bir şey midir? Asla! Çünkü bu oluşumlar, çaresiz ve çökmekte olan bir devletin başvurduğu bir önlem veya almış olduğu bir tedbirdir. Öyle ki; tarihe geçmiş yüzkarası bir tedbirdir. Tarihimizin utanç sayfalarından birisidir. Eğer Türkiye, Doğu ve Güneydoğu’da meskûn aşiret mensuplarından müteşekkil bir sınır güvenliği ordusu kurma noktasına gelmişse, hiç yaşamasın, varsın yıkılsın! Ancak biz Türkiye Cumhuriyeti’nin II. Abdülhamit idaresindeki Osmanlı’dan çok daha güçlü olduğuna ve bu sebeple aşiret mensuplarından oluşacak “Sultan Erdoğan Ordusu” kurulmasına veya “Tayyibiye Alayları” teşekkülüne ihtiyaç olmadığını düşünenlerdeniz. Yeter ki TSK rahat bırakılsın ve TSK’ye yönelik asimetrik savaşa bir an önce son verilsin. Yeter ki; darbe paranoyası ile haftada bir yapay darbe planları üretilmesin.

Peki, Aşiret Alayları’nın Türkiye’ye hiçbir katkısı olmuş mudur? Evet olmuştur! Birinci Dünya Savaşı sırasında Osmanlı Ordusu cephelerde savaşırken Ermeni Tehciri’nin güvenliği büyük ölçüde bu Aşiret Alayları’na bırakılmıştır. Peki, Kürt aşiretlerinden müteşekkil bu Hamidiye Alayları tehcire tabi tutulan Ermeni Vatandaşlarımızın yol güvenliğini sağlayabilmişler mi? Ne gezer? Yol güvenliğini sağlamak bir yana; bilakis göç kervanlarına bu alayların mensupları saldırmışlardır. Irza geçmeler, yağmalamalar, yakıp yıkmalar, öldürmeler hep bu Aşiret Alayları mensuplarınca tatbik edilmiştir. Tam 95 yıldır ısıtılıp ısılıtıp önümüze konulan Ermeni Katliamı ya da Sözde Ermeni Soykırımı büyük ölçüde işte bu Aşiret Alayları’nın marifetidir. Onun için eğer sıradan bir vatandaş olarak benim veya bebek katili Şemo’nun aklına gelenler, hükümetin de aklına geliyorsa, hükümet derhal bu düşünceden vazgeçmelidir. Hükümetin yapacağı sınır güvenliğini sağlamak için yeni bir ordu kurmak değil, sınır güvenliğimizi sağlayan TSK’yi yıpratacak söylem ve eylemlere bir an önce engel olmaktır.

Şu Geçici Köy Korucuları’nın bir gün gelip devletin başına bela olacağını hep söylemiş durmuşumdur ben. Gerçekten de öyledir; eli silahlı bu gücü tasfiye etmek ve onları yıllardır düzenli olarak almış oldukları maaşlardan mahrum bırakmak öyle kolay bir iş olmasa gerekir. Böyle bir durumda bu insanların devlet tarafından ellerine tutuşturulmuş son model silahlarla dağa çıkmayacaklarından hiç kimse emin olmasın! Bana kalırsa; bu adamlar, tıpkı askerlere uygulanan yıpranma payı uygulanmak suretiyle bir an önce emekli edilerek silahtan arındırılmalıdır. Yaşlıları emekli edilerek, gençleri başka iş kollarına kaydırılarak, yerlerine ise yenileri alınmayarak bu silahlı güç bir ön önce tasfiye edilmek zorundadır.

Gerçi bir avuç TEKEL işçisinin problemini halledemeyen hükümet, 60-70 bin (Şemdin Sakık’a barksanız 90 bin) kişilik bir gücü nasıl tasfiye edecek orası da meçhul. Üstelik bu adamların çoğu TEKEL’in ana faaliyet konusu olan tütün tarımının yapıldığı ve tütün işletmelerinin bulunduğu Doğu ve Güneydoğu illerinde görev yapıyorlar…

23 Ocak 2010
Ömer Sağlam


Comments

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir