Provokasyon mu Ergenekon mu?

Önceki gün (7 Aralık 2009) Tokat’ın Reşadiye ilçesi yakınlarında pusuya düşürülen askerlerimizden 7’si şehit düştü, üçü de yaralı. Anlaşıldığı kadarıyla birisi de yara almadan kurtulmuş durumda. Şehitlerimize Allah’tan rahmet, yaralılara acil şifalar diliyorum. - omer saglam

Önceki gün (7 Aralık 2009) Tokat’ın Reşadiye ilçesi yakınlarında pusuya düşürülen askerlerimizden 7’si şehit düştü, üçü de yaralı. Anlaşıldığı kadarıyla birisi de yara almadan kurtulmuş durumda. Şehitlerimize Allah’tan rahmet, yaralılara acil şifalar diliyorum.

9 Aralık 2009 akşamı Star Ana Haber Bülteni’nde Uğur Dündar’ın konuğu olan ve yaralı askerleri otobüsüyle hastaneye ulaştıran bir otobüs şoföründen öğreniyoruz ki; olayda yara almadan kurtulan Mehmetçik, yandaki akarsu yatağına saklanarak canını zor kurtarmış. Yaşadığı korku herhalde ölümden beterdir. Şoför, şehitlerin içinde sivil giyimli birkaç askerin de olduğunu söylüyor. Anlaşılıyor ki; sivil giyimli askerler bayram izninden dönerlerken saldırıya uğramışlar. Demek oluyor ki; sivil giyimli olan askerlerimiz silahsızdılar. Yani bu askerler de tıpkı 1993 yılında Bingöl’de şehit düşen 33 askerimiz gibi, silahsızdılar, korumasızdılar, tedbirsizdiler, üstelik masumdular…

Reşadiye saldırısı hakkındaki ortak kanaat provokasyon! Peki, bu provokasyonu kim yaptı? Başta Emine Ayna olmak üzere; PKK’nın meclisteki uzantısı DTP’li bazı milletvekillerine bakarsanız bu Ergenekon’un işi! Daha doğrusu yeni bir Ergenekon! Tıpkı AKP Genel Başkan Yardımcısı Hüseyin Çelik’in, 1993 yılında Bingöl’de 33 askerimizin şehit düştüğü eylemi Ergenekon Terör Örgütü’nün işi olduğunu ima etmesi gibi(1) Emine Ayna da 2 gün önce Reşadiye’de yaşanan terör eylemini Ergenekon Terör Örgütü’nün işi olarak tanımlamış bulunmaktadır. Görüldüğü gibi benzer iki olayda da PKK’yı masum gösterme çabası var. Neymiş efendim, her iki olay da örgütün ateşkes ilan etmesi üzerine yapılmışmış! Yani örgütün işi değilmiş!!!

Acaba gerçekten de öyle midir? Ya da acaba bu iki olay PKK’nın değil de başka bir örgütün, örneğin şu bir türlü mahiyeti tam olarak anlaşılamayan Ergenekon Terör Örgütü’nün işi olabilir mi? Ergenekon diye bir terör örgütü var mı, Bingöl ve Reşadiye olayları bu örgütün işi midir bilmiyoruz. Bunu ortaya çıkarmak yetkili kurumların görevi ve o kurumda zaten bunu ortaya çıkarmak için uğraş vermektedir. İddialara göre bu örgütün beyin takımı Silivri’de tutuklu iken bu örgüt hala nasıl eylem koyabiliyor hayret ki ne hayret!

Görünen o ki; her iki olayın faili de PKK Terör Örgütü’dür. Önceki olayın alçaklık derecesi, PKK’yı işaret etmektedir. Peki, PKK, bu olaylar da iç ve dış başka örgütler tarafından kullanılmış olabilir mi? “Hayır olamaz” demeyi gerçekten de çok isterdim. PKK, pek çok eyleminde, örneğin Dağlıca ve Aktütün saldırısında olduğu gibi bu olaylarda da özellikle yabancı örgütler, hatta bazı yabancı devletler tarafından kullanılmış olabilir. Washington Büyükelçisi Nabi Şensoy’un istifasına sebep olan devlet mesela. Çünkü onlar unutmuş olabilir ama bizler Süleymaniye’yi ve çuvalı henüz unutmadık…

Reşadiye olayı henüz yeni olduğu için, faillerinin kim olduğu henüz net değil. Ancak Bingöl baskınının failleri isim isim bellidir ve bu isimler terör örgütünün Bingöl Bölge sorumlularıdır. Üstelik 33 eri şehit eden saldırıyı yapan grubun liderleri Bingöllüdürler ve Bingöl ahalisi bu isimleri yakından tanımaktadırlar. Bingöl’de her kime sorsanız bu isimleri size şakır şakır en ince ayrıntısına kadar anlatırlar. Dolayısıyla bu kişilerin Ergenekon’la bağlantılarının olup olmadığını tespit etmek çok kolaydır. Çünkü o baskını gerçekleştiren terörist grubunun liderliğini yapmış olan Vahdettin Kıtay ve Celal Barak, 1980’li yılların başlarına kadar Bingöl gençliğinin içinde bulunmuş ve her ikisi de yakından tanınan iki şahıs. Bu sebeple; bu kişilerin kimlerle düşüp kalktıkları ve kimlerle ilişki kurduklarını ortaya çıkarmak çocuk oyuncağıdır. Tabi eğer gerçekten isteniyorsa.

2006 yılında Bingöl’e yapmış olduğumuz bir iş seyahatinde, bizi Elazığ’dan Bingöl’e götüren ve kendisini Zaza olarak tanıtan şoförümüzün, olayın vukuu bulduğu yer olan Bingöl şehir merkezine 25 km. mesafedeki “Gazik” mevkiinden geçerken anlattıkları özetle şöyleydi:

“…Duyduğumuza göre olay işte tam bu noktada gerçekleşiyor. Askerlerin hepsi silahsız. Dağıtıma gidiyorlar. Teröristler burada yolu kesip bütün araçları durduruyorlar. Bir müddet propaganda yaptıktan sonra askerleri topluca şu dereye doğru götürüyorlar ve orada hepsini keleşle tarayarak şehid ediyorlar. O anda teröristlerin başında Celal Barak varmış. Kendisi Bingöl Merkez’e bağlı Sancak beldesinden. Belde zaten buraya çok yakın. Aslında Celal’i Bingöl’de herkes tanır. 1980’li yıllarda bambaşka bir adam iken daha sonra azılı bir terörist olmuş ve bu bölgenin sorumluluğuna kadar yükselmiştir. Esasen olay anında durdurulan araçlardan inenler arasında Celal’i tanıyan hemşerileri de varmış ve onlar -Ula Celal, sakın yapma. Bunlar masumdurlar. Görmüyor musun bunların hepsi silahsızdırlar- dedilerse de Celal, onlara dönüp -Ula siz bu işe karışmayın, yoksa hiç acımam vallah sizi de onlarla birlikte tararım- demiş. Sonra da silahsız 33 askeri almış şu dereye doğru götürmüş (Şoförün işaret ettiği derenin hemen yamacında bir köy gözüküyordu). Bu Celal Barak, çok geçmeden Tunceli’de girmiş olduğu bir çatışmada it gibi geberip gitti de bu bölge onun şerrinden kurtuldu şükürler olsun. Ondan sonra bölge sorumluluğu yine Celal Barak’ın arkadaşı Vahdettin Kıtay’a geçti. Ne gariptir ki; Vahdettin Kıtay da tıpkı Celal Barak gibi 1980’lerin başında bambaşka bir insan. Hatta bizim Bingöl’de gençlere vatan, millet sevgisini aşılayan bir gençlik lideri. Ancak ne olmuşsa sonradan o da değişmiş. Bununla birlikte Vahdettin Kıtay, geçmişte sahip olduğu edep ve terbiyenin etkisiyle olacak Celal Barak gibi bir katliam yapmadı. Hatta bu tür katliamlara engel olduğunu da söylüyorlar. Bizim kanaatimiz bu olayda çok büyük ihmal ve hatta……var!”

Aslında bize bu bilgileri aktaran şoförün ve yeri gelince sohbet havasında dinlediğimiz diğer Bingöllülerin anlattıkları ile Parmaksız Zeki kod adlı Şemdin Sakık’ın konuya ilişkin söyledikleri hemen hemen birbirin aynıdır. Ancak Şemdin Sakık’ın söylediği bir şey daha vardır. O da, Celal Barak’ın, Apo’nun 1993 yılındaki “Ateş kes” emrine ilave olarak vermiş olduğu “misillemede bulunma hakkınız vardır” genel emri doğrultusunda Bingöl saldırısını gerçekleştirdiğidir. Parmaksız Zeki kod adıyla bilinen terörist başı Şemdin Sakık, Diyarbakır 1 No’lu DGM’nin 03.09.1998 tarihli oturumunda verdiği ifadesinde (Kls: 15/Dizi:4) söz konusu olay ve o anda teröristlerin başında bulunan Celal Barak hakkında şu bilgileri vermiştir:

“… 1989 yılından 1993 yılına kadar ben, örgüt içerisinde yönetici görevini üstlendim. Dolayısıyla eylemlere fiili olarak katılmam söz konusu değildir… Genelde tüm eylemler benim talimatım doğrultusundadır. Ancak, tüm gerilla eylem yapmak için eğitilir ve eylem yapar… 1993 yılındaki ateşkes tamamen örgütün ve bizim dışımızda haberimiz olmadan APO (Abdullah ÖCALAN ) tarafından telsizle yapılmıştır… Bu ateşkesin amacı neydi? APO’nun kafasından mı çıktı? Şam’ın veya daha üst kişilerin talimatıyla mı, bilemiyorum…

Operasyonlar düzenleniyor, terör örgütü mensupları öldürülüyordu. Yakalanan terör örgütü mensupları tutuklanıyordu. Ben, bunu APO’ya rapor olarak belirttim. O da, ‘sizin kendinizi korumak misilleme yapma hakkınız vardır’ talimatını verdi. Ben bu talimatı, tüm birimlere ulaştırdım… 24.05.1993 tarihinde Bingöl-Elazığ karayolunun kesilmesi ve 33 askerin şehit edilmesi olayı Celal BARAK ve kendisine bağlı 100 kişilik gerilla grubu tarafından gerçekleştirilmiştir… Herhangi bir planlama ve istihbari bilgi sonucu yapılmamıştır… Sadece tesadüfen bir karayolunun kesilmesi sırasında bu olay olmuştur. Celal BARAK bana bağlı iken, olaydan önce ayrı bir eyalet kabul edildiği için o eyaletin sorumlusu olarak bu olayı gerçekleştirmiştir ve kendisi doğrudan APO’ya bağlıdır. Ben olay anında, olay yerinde yoktum. Kendisi olaydan sonra, olayı tahminen 7 gün sonra bana telsizle aktarmıştır. Olaydan kesinlikle benim haberim yoktur… Bugüne kadar yapılan tüm ateşkesler, Şam’dan APO tarafından verilmiş ve yine APO’nun talimatıyla bozulmuştur.”(2).

Celal Barak’ın Tunceli taraflarında girmiş olduğu bir çatışmada öldürülmesinden sonra PKK’nın Bingöl Bölge sorumluluğunu üstlenen Vahdettin Kıtay hakkında de Terör Örgütü yanlısı olduğu anlaşılan bir internet sitesinde şu bilgiler verilmektedir:

“1958 Yılında Bingöl’ün Derenazik köyünde doğdu. 7 Ekim 1989 Bingöl’ün Yamaş Bucağı’nın Haz köyünde düşmanın kurduğu pusuya düşüp 3 yoldaşıyla birlikte şehit düştü. Uğruna canınızı verdiğiniz ülkemizin kuruluşu, her geçen gün daha bir yakınlaşıyor. Şahadetiniz, bize mücadele ruhu ve azmi verecektir. Sizler sönmeyen birer meşalesiniz. Meşaleniz yolumuzu aydınlatacaktır. Avrupa’daki ailesi adına Dirok Kıtay”(3).

İşte size Bingöl’de 33 masum askerimizi şehid eden saldırıyı tertipleyenlerin elebaşlarının kimlikleri. Ve bu adamlar, Bingöl halkı tarafından yakından bilinmektedir. Bingöl halkı bu adamları yakından tanıdıklarına göre, bütün kayıtları elinde tutan devletin tanımaması ve AKP’li Hüseyin Çelik’in bu kayıtlara ulaşmaması/ulaşamaması mümkün müdür? Eğer isterlerse, bu adamların yaşadıkları sürece kimlerle temasta olduklarını PKK dışında başka örgütlerle ilişkileri olup olmadığını ortaya çıkarmaları işten bile değildir.

Sayın Başbakan “Biz CHP’nin Cemâziyel Evvelini biliriz” dedi mi demedi mi? Dedi. Peki, kuzum, kocaman CHP’nin Cemaziyel Evvelini biliyorsunuz da Celal Barak ve Vahdettin Kıtay isimli iki kıçı kırık teröristin Cemaziyel Evvelini mi bilemiyorsunuz? Üstelik Şemdin Sakık, henüz sağdır ve bunları bildirmek için Diyarbakır Cezaevinde gözünüzün içine bakmaktadır. Ancak maksat, üzüm yemek değil, bağcıyı dövmek, yani hedef saptırmak olunca her şey mubah.

Sayın Hüseyin Çelik’e tavsiyemiz, öyle imalı mimalı sözler etmeden dönemin Asayiş Kolordusu Komutanı Emekli Org. Necati Özgen’den işin doğrusunu öğrenmesidir. Hazır adı geçen, “Olayın taktik sorumluluğu bana aittir. Çağırsınlar, her türlü bilgiyi vermeye hazırım” demişken! Necati Paşa bir hayli yaşlıdır. Ne olur ne olmaz hak vaki olmadan, bu işi bir an önce halledin efendim. Yoksa vatandaş olarak bizler, her PKK saldırısında artık Ergenekon iması duymak istemiyoruz. Yoksa üç gündür akan gözyaşlarımız gün gelir sizleri de boğar…

9 Aralık 2009
Ömer Sağlam
_________________
1- bk. Mehmet Tezkan, “Hain Pusu Kimin İşi” başlıklı makalesi, Milliyet, 09.12.2009.
2- bk.
3- bk. .


Comments

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir