AL HANÇERİ VUR BAĞRIMA!

Yaşar Büyükanıt - İlker Başbuğ

Cumhuriyet’in 86’ıncı yılında içinde bulunduğumuz noktaya biraz yukarıdan bakmak gerekiyor.

Genelkurmay eski Başkanı emekli Orgeneral Yaşar Büyükanıt, daha Genelkurmay İkinci Başkanı iken Genelkurmay Askeri Tarih ve Stratejik Etüt Başkanlığı’nca Harp Akademileri Komutanlığı’nda 29-30 Mayıs 2003 günleri gerçekleştirilen ‘Küreselleşme ve Ulusal Güvenlik Sempozyumu’nun açılışında aynen şunları söylemişti:

‘‘Bu konudaki Silahlı Kuvvetler’in görüşlerini büyük harflerle tekrar ifade ediyorum: TÜRK SİLAHLI KUVVETLERİ AVRUPA BİRLİĞİ KARŞITI OLAMAZ. ÇÜNKÜ AB, MUSTAFA KEMAL ATATÜRK’ÜN TÜRK TOPLUMUNA GÖSTERDİĞİ ÇAĞDAŞLAŞMA HEDEFİNİN, JEOPOLİTİK VE JEOSTRATEJİK AÇIDAN ZORUNLULUĞUDUR…Türkiye Avrupa’nın bir parçasıdır ve Avrupa Birliği’ne girecektir. Bu yargı, bazı çevrelerin düşüncesi ile çelişse bile, Türkiye’nin ve TSK’nın kesin kararlığının açık bir ifadesidir ve TSK’yı her fırsatta tüm olumsuzlukların nedeni olarak topluma yansıtan çevrelere de açık bir cevaptır’’

“Küreselleşme” ve “Ulusal Güvenlik” gibi birbirine taban tabana zıt iki kavramın aynı kefede nasıl tartılabilmiş olduğuna o gün de akıl erdirememiştim..

Hele AB olgusunun o zaman, “küreselleşme” karşısında ulusun kendini koruma içgüdüsünün en doğal sonucu olarak takdim edilmiş (ve halâ ediliyor) olması karşısında da nutkum tutulmuştu.

Uzun bir süredir Büyükanıt’ın düşünceleri ve söylediklerinin en ufak bir kıymeti harbiyesi bulunmadığı için fikir eksersizimizi başka parametreler üzerine inşa edeceğiz.

Şu sözler de şimdiki Genelkurmay Başkanı Orgeneral İlker Başbuğ’a aittir:

“Türk Silahlı Kuvvetleri Cumhuriyet tarihinde her zaman çağdaşlığın ve ilericiliğin simgesi ve destekleyicisi olmuştur. Türk Silahlı Kuvvetleri için Avrupa Birliği’ne tam üyelik, altını çiziyorum, Atatürk’ün amaçladığı çağdaş uygarlık düzeyinin üzerine çıkma doğrultusunda önemli bir araç anlamını taşımaktadır. Bu süreçte Avrupa Birliği’nden beklentimiz, Türkiye’ye diğer ülkelere olduğu gibi eşit davranılması ve Türkiye’den ulus-devlet ve üniter devlet yapısını zayıflatabilecek isteklerde bulunulmamasıdır”. (Genel Kurmay Başkanlığı Devir Teslim Töreni Konuşması. 28 Ağustos 2008 – Basınla İletişim Toplantısı; 29 Nisan 2009)

Peki..

O halde işte tam bu noktada; her iki Genelkurmay Başkanı’nın da; hem de Atatürk’e atfen işaret ettikleri AB’nin sadece son bir ay içinde Türkiye ile ilgili olarak sergilediği düşüncelere bakalım..

AB Komisyonu, 14 Ekim 2009 günü yayınladığı 2009 Türkiye İlerleme Raporu’nda “çatışmalar sürerken” hükümetin Kürt sorunuyla ilgili tartışma başlatmasını olumlu buluyor, ancak somut adımlar bekliyor; Terörle Mücadele Yasasının geniş yorumunun özgürlükleri kısıtladığını, koruculuğun sürdüğünü,, çocukların anadillerini okulda öğrenemdiklerini ve siyasette Kürtçe yasağının sürmekte olduğunu belirtiyor.

“Neredeyse koordineli olarak ve aynı günlerde” PKK’lı teröristler kılık kıyafetleriyle ve zafer işaretleriyle “elçi olarak” Habur’a geliyor, törenler, gösteriler ve havai fişeklerle karşılanıyor, “pişman değiliz” diyorlar.

4 gün sonra, 18 Ekim’de Edirne’de düzenlenen “AB Katılım Öncesi Mali Yardım Aracı Sınır Ötesi İş Birliği Programı” bilgilendirme toplantısında, Bulgaristan tarafından hazırlanan ve katılımcılar ile basın mensuplarına dağıtılan broşürdeki haritalarda Edirne ve Kırklareli; Bulgaristan’ın Haskovo, Yanbol, Burgas ”eyalet”leriyle birlikte aynı renk ve sınırlar içinde gösteriliyor.

Avrupa Komisyonunun 2009 Yılı İlerleme Raporu’nda sahteciliğin önlenmesi amacıyla “Türk madeni paralarının Euro madeni paralarıyla benzerliklerini ortadan kaldıracak şekilde yeniden düzenlenmesi ve basılması” gerektiği belirtiliyor.

Halbuki 19’uncu YY’ın yeniden şekillenen Sömürgen Dünya Düzeni’nde, Sömürgen ülkeler, Afrika, Okyanusya’daki Sömürgelerine bile, “Bağımsızlık mı istiyorsunuz? Alın size bayrak, para-pul basma yetkisi…” derlerdi..

AB, 86’ıncı yılını kutlayan Cumhuriyet’ten parasını değiştirmesini istiyor..

Kimse çıkıp, “Ne cüret, sen değiştir” demiyor…

Ve tabii turpun büyüğü torbada..

AB İlerleme Raporu’nda “ince bir dille “Atatürk aleyhine işlenen suçlar hakkında kanun ve Türk harflerinin kabul ve tatbiki hakkında kanuna dayanılarak yargılamalar ve mahkumiyetler devam etmektedir. Bu yasal belirsizlik nedeniyle gazeteciler, yazarlar, yayıncılar, siyasetçiler, akademisyenler ve diğerleri soruşturulma, kovuşturulma, yargılanma, mahkumiyet ve hapsedilme riski altındadırlar ve bu nedenle otosansür yapmak zorunda kalabilirler” ifadesine yer veriliyor..

Dikkat edin lütfen; “Atatürk aleyhine işlenen suçlar hakkında kanun ve Türk harflerinin kabul ve tatbiki hakkında kanun” ….

Bunlar kaldırılsa AB açısından her şey mükemmel olacak..

AB Atatürk’ü istemiyor, Türk harflerini istemiyor..

Paranızın şeklini değiştirin diyor..

Hangi parayı kullanacağız, hangi harflerle hangi dili yazıp konuşacağız, kimleri lider-önder kabul edeceğiz?

Hepsine AB mi karar verecek?

Her şey bir yana..

Ben’im AB’nin hele Atatürk’le ilgili bu ilerleme raporu maddesinden sonra…

Atatürk’e atıf yaparak AB yolunu bize hedef gösteren Başbuğ’a bir çift sözüm olacak..

Ne demişti Başbuğ Paşa?

Türk Silahlı Kuvvetleri için Avrupa Birliği’ne tam üyelik, altını çiziyorum, Atatürk’ün amaçladığı çağdaş uygarlık düzeyinin üzerine çıkma doğrultusunda önemli bir araç anlamını taşımaktadır”.

Peki şimdi bu rapordan sonra Başbuğ acaba…

AB için Atatürk’ü referans olarak göstermekten mi vaz geçecek?

Yoksa..

“Çağdaş uygarlık düzeyinin üzerine çıkmak için” AB’yi bir araç olarak kullanmaktan mı?

Allah’tan Başbuğ ilkeli ve temkinli yaklaşarak AB’nin sadece “bir araç” olduğunu söylemişti..

Oysa Büyükanıt doğrudan; “AB’nin çağdaş uygarlık için bir zorunluluk” olduğu düşüncesinde idi..

Başbuğ, “araç”ı.. yâni atı değiştirecek mi?

Yoksa “dere gecerken at değiştirilmez” bahanesinin arkasında mı saklanacak?

Peki “dere”yi geçersek karşı kıyıda bizleri nelerin beklemekte olduğunu görebiliyor muyuz açık ve net olarak?

Filmin “Son”undaki “NEFES”in kesildiği noktadayız..

Neydi o türkü?

“Al hançeri vur bağrıma../ Dağlar inlesin….”

Bu gün 29 Ekim 2009.. Cumhuriyet’in 86’ıncı yılı…

Ve bu bir 29 Ekim yazısıdır, öyle okuyun lütfen..

İster yukarıdan aşağıya düz, ister tersten okuyun..

Nasıl isterseniz, işinize nasıl geliyorsa öyle okuyun.. Okuyun da…

“Yer, gök, su dinlesin”.. 29 EKİM 2009

57’İNCİ ALAY HER YERDE

HEPİMİZ 57’İNCİ ALAY’IN NEFERLERİYİZ

[email protected]

Hüseyin MÜMTAZ


Comments

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir